logo

Felsefe, genelleştirilmiş bir matematiktir.

Aldous Huxley

  • Tüm dünya bir eczanedir.
  • Korkulacak tek düşman kendimiz.
  • Her şey zehirdir. Mühim olan dozdur.
  • Bir ilacın en yüksek derecesi sevgidir.
  • Sevginin olmadığı yerde, sanat da olmaz.
  • Kendine yeten başkasından medet ummasın.
  • Kendisinin efendisi olan, başkasının kölesi olmaz.
  • Düşünceler özgürdür ve hiçbir kurala tabi değildir.
  • Anlayan biri, Hem sever, hem fark eder, hem de görür.
  • Bir şeyde ne kadar çok bilgi varsa, o kadar büyük sevgi vardır.
  • Hiçbir şey tek başına tamamen zararlı ya da tamamen faydalı değildir.
  • Doktor hasta üzerinde herhangi bir ilaçtan daha güçlü bir etkiye sahip olabilir.
  • Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur; zehir ile ilacı ayıran dozdur.
  • Hasta bir organa ancak onun kendisinden yapılmış bir madde ile yardım edilebilir.
  • Zehir her şeyin içinde vardır. Hiçbir şey onsuz olamaz. Zehiri zehir yapan ise dozajıdır.
  • Bütün meyvaların çileklerle olgunlaştığını sanan kişi, üzümleri hiç tanımıyor demektir.
  • Vicdani algının gücünden yoksun insanlar, dıştan görülmeyen hiçbir şeyi fark edemezler.
  • Eğer çürümüş fermantasyonun sırlarını öğrenmeyecekseniz,fizikçi olmayı hak etmiyorsunuz demektir.
  • İyileştirme sanatı doktordan gelmez, doğadan gelir. Bundan dolayı, doktor doğadan yola çıkmalı ve açık fikirli olmalıdır.
  • İnsanoğlunun arkadaşlarını ve onları kuşatan durumları görmesini sağlayacak bir gücü vardır, isterse bu kişiler o anda ondan binlerce kilometre ötede olsunlar.
  • Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan biri, Hem sever, hem fark eder, hem de görür.
  • İnsanı anlamanın yolu tıp biliminden geçer; insan vücudundaki doğa güçlerini öğrenen bir doktor, bunları makrokosmosta yani doğada yeniden bulacaktır; bu şekilde doğayı insana yararlı ve zararlı öğeleriyle tanımış olacaktır.

Vikisöz

Paracelsus (Phillipus Theophratus Bombastus von Hohenheim) 1493 ila 1541 tarihleri arasında yaşamış olan İsviçre kökenli Alman düşünür, tıp doktoru ve kimyagerdir. Paracelsus 16. yüzyılın en önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın da kurucularından biri olarak kabul edilmektedir.

Rönesans döneminde Copernicus, Kepler, Galileo gibi hem bilim insanı hem filozof olarak nitelenebilen büyük kişiler yetişmiş, bunun dışında kuramsal düzlemde bilim düşüncesine çeşitli katkılarda bulunan pek çok düşünür çıkmıştır. Bunlardan birisi de Paracelsus’tur.

Paracelsus doğa felsefesi alanında Yeni-Platoncu temelden yola çıkmış ve görüşleri bilimsel temelden uzaklaşarak gizemci boyutlar kazanmıştır. Doğa biliminin yeni yeni kıpırdandığı bir dönemde bu tür bir yaklaşım pek şaşırtıcı değildir. Orta Çağ sonlarında Ockhamlı William’ın nominalizm’i savunması ve çifte hakikat kuramını öne sürmesi teoloji ile felsefeyi birbirlerinden ayırmış görünüyordu. Bu ayrışmada bilim ve felsefe arasında bir ayrım yapılmamaktaydı. Paracelsus için de felsefe, doğa bilgisinden başka bir şey değildi ve bu yüzden, felsefe adına, doğaüstü güçler içeren bir metafizik ortaya koydu.

PARACELSUS’UN DOĞA ANLAYIŞI

Paracelsus için doğa canlıdır ve tanrısal güçlerle –ruhlarla– doludur. Her varlık türünün kendine özgü bir ruhu olsa da doğanın da bir bütün olarak genel ve kapsayıcı bir ruhu ya da güç odağı vardır. Paracelsus buna “vulcanus” adını vermektedir. Doğayı tam olarak bilebilmek için her şeyi kendi özüyle-ruhuyla bilmenin yanı sıra, bir de vulcanusu yani doğanın genel özünü bilmek gerekir. Doğa bir makrokosmos iken, insan onun içinde yer alan bir mikrokosmostur. Bu nedenle insan kendisinden hareketle doğayı daha iyi anlayabilir.

İnsanı anlamanın yolu tıp biliminden geçer; insan vücudundaki doğa güçlerini öğrenen bir doktor, bunları makrokosmosta, yani doğada yeniden bulacaktır; bu şekilde doğayı insana yararlı ve zararlı ögeleriyle tanımış olacaktır. Bunun için doğadan korkmamak, tam tersine onunla bütünleşerek, onunla birlikte duyarak, yaşayarak, eylemde bulunmak gerekir. Bu şekilde doğayı anlamak olanaklı olabilir.

ARCHEUS

İnsanda onun özel ruhu olarak ‘archeus’ bulunur. Bu bir tür insana özgü ruh ya da yaşam gücü demektir. İnsanı çok iyi tanıyabilmek için, bu yaşam gücünü çok iyi keşfetmek ve bilmek gerekir. Bir insanın sağlam olması onun archeusunun engelsiz işlemesine bağlıdır; hastalık, archeus’un yabancı bir güce bağlanmış olmasıdır. Bu nedenle hastalığı karşıt güçlerle değil, insanın özünü sağlamlaştırmakla iyileştirmelidir. Hasta bir organa ancak onun kendisinden yapılmış bir madde ile yardım edilebilir.

Başarılı bir hekim her şeyden önce doğadaki iyi ve kötü ruhları (geister) birbirinden ayırt edebilmeyi bilmeli, iyileri desteklemeyi, kötülerle savaşmayı ögrenmelidir. Bunun yolu ise birtakım gizemli-büyülü işlemlerden başkası değildir. Ayrıca bir de her şeyde evren ruhu (vulcanus) bulunduguna göre, bütün hastalıkları iyileştirecek bir tümel-ilacın da var olması gerekir. Bu da bütün bilgelerin peşine düştüğü ama henüz bulamadıkları o ‘taş’tır. Paracelsus da bu taşı bulabilmek için pek çok kimya deneyleri yapmış, bu arada kimyanın bazı temel yönlerini aydınlatmak gibi olumlu bazı sonuçlara ulaşmıştır. Ama bunlar kuşkusuz rastlantısal olmaktan öteye gitmez.


Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır.

Güçsüzle güçlü arasındaki çelişkiye kayıtsız kalmak tarafsızlık değil, güçlünün yanında olmaktır.

Yüzleşme noktasında ne mutlak cahiller ne de yetkin bilgeler vardır; sadece halen bildiklerinden daha fazlasını öğrenme girişimi içindeki insanlar vardır.

Paulo Freire

Paulo Freire yirminci yüzyılın en etkili eğitim filozoflarından biridir. Paulo Freire‘nin hem felsefesi hem de eleştirel pedagoji uygulamaları, insanlara yardım etmek amacıyla tüm kalbiyle çalışmasına yöneliktir. Brezilyalı bir filozof olan Freire‘nin asıl çabası, daha önce sömürgeleştirilmiş ülke ve kıtalardan gelen insanların eğitimsizliğini ortadan kaldırmaktır. Freire’nin görüşleri, geçmişte köle olarak çalıştırılanların çocuklarının ve torunlarının sosyal ve siyasi gerçekliklerinden beslenmiştir. Onun fikirleri, yaşamı ve çalışmaları ezilen insanların yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik bir amaca hizmet etmiştir.

Hümanist bir düşünür olan Paulo Freire şu tezleri ileri sürmüştür: (a) daha insancıl olmak her insanın varoluşsal görevidir; (b) ilişkileri baskıcı dinamiklerle karakterize edildiğinde hem ezen hem de ezilen kişi insanlığından uzaklaşır; (c) vicdan muhasebesi yoluyla hem ezenler hem de ezilenler kendi güçlerinin idrakine erebilirler; (d) ezilenler, ancak niyetleri ve eylemleri hedefleriyle tutarlı olursa kendi koşullarını gerçek anlamda değiştirebilme gücüne ulaşırlar.

Paulo Freire kimdir? Paulo Freire, 1921’de Brezilya’da, Güney Amerika’nın Atlantik Okyanusu kıyılarındaki en kuzeydoğu noktası olan Recife kentinde doğdu. Orta sınıftan bir aileden gelen Paulo Freire‘nin annesi inançlı bir Katolik olmasına karşın, babası değildi. Ancak ailedeki bu inanç farklılığı, anne-babanın bir ötekinin durumuna saygı duyması nedeniyle herhangi bir çatışma ya da gerilime ortaya çıkarmıyordu.

Paulo Freire‘nin çocukluk yılları, doğduğu evde geçti. Bu ev ağaçların arasındaki çok da lüks olmayan bir evdi. Freire, bu ev ve evin bulunduğu çevrenin kendisinde uyandırdığı çeşitli heyecanlarla, merakla ve kendisine sunduğu gözlem olanaklarıyla ona zengin öğrenme yaşantıları sağladığını ifade etmektedir. Bu yaşantılar kuşkusuz, çeşitli çocukluk riskleriyle, bitkiler ve hayvanlar dünyasına ve canlıların gelişimine ilişkin ilk keşiflerle, çevresindeki yetişkin konuşmalarından yansıyan ve onun dünyası ile daha geniş bir dünya arasında köprü kuran etkilerle doludur. Bu yüzden, kendi deyimiyle “O özel dünya (ona) kendini ilk algısal etkinlik sahası ve ilk (dünyayı) okuma dünyası” olarak sunmuştu.

Sözcükleri okumayı ve yazmayı okula henüz gitmeden ana-babasının yardımıyla, fakat kendi dünyasından sözcüklerle, bu evin bahçesinde öğrenmiştir. Ortaokul öğrencisiyken Portekizce öğretmeninin geleneksel olmayan bir yöntemle işlediği okuma dersleri onda, bir metni anlayarak ve duyarak yorumlama konusunda bir dürtü ve deneyim kazandırmıştır.

Öte yandan bu ilk çocukluk ve gençlik dönemi, aynı zamanda, dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik bunalım yılları ve Freire‘in ailesinin de birçokları gibi açlığı ve yoksulluğu yaşadığı yıllardır. Kötü beslenme nedeniyle bir süre okul başarısının olumsuz etkilenmesine karşın; Freire, kendi toplumsal sınıfının görünüşte devam eden bazı sembollerinin yine de onu öteki çocuklardan nasıl ayırdığını anımsar.

Kendisinden büyük erkek kardeşleri çalışarak ailenin durumunu ayakta tutarlar. Liseyi başarıyla bitirdikten sonra, Recife Üniversitesine gider ve Portekizce öğretmeni olur. Öyle anlaşılıyor ki Paulo Freire‘in öğretmenlik deneyimi, okuma-yazma eyleminin önemini lise öğrencileriyle yoğun biçimde yaşadığı ve ileride geliştireceği dil öğretimi yönteminin temel taşlarını attığı bir deneyim olmuştur.

Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım

Kadınlar Bir Koşulla Sever… I İngiliz Aldous Huxley Sözleri – Bu Anlamlı Sözler Dinlemeye Değer!

  • Manyaklık bulaşıcı, bence.  
  • İnsanların aynası kitaplardır.  
  • Bilgisiz halk güvende olmaz.   
  • Şüphe etmek, çift zihinli olmaktır.  
  • Bilmeyiz çünkü bilmek istemeyiz.  
  • Rüzgârı yakala, araştır, düşle, keşfet.   
  • İnsan, yürümeyi öğrenmiş maymundur.  
  • Savaş kesinlikle bir doğa yasası değildir.  
  • Gelin birbirimize karşı daha nazik olalım.   
  • YaratıcıIığı ortaya çıkaran fikir ayrıIıkIarıdır.   
  • Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun.
  • Her değişim, istikrar için bir tehdit unsurudur.  
  • Her insanın hafızası, onun özel kütüphanesidir.   
  • Kalbi cüzdanları şişerken küçülen insanlar var.   
  • Vücut bulmuş her canlı yalnızlığa mahkumdur.   
  • Sosyal çalkantı olmadan trajedi yaratamazsınız.  
  • Dalın ucuna gitmekten korkma, meyve oradadır.  
  • Zaman, zehirli gibi gözükse de, her şeyin ilacıdır.      
  • Bazen ayaktayken değil, düşerken öğrenir insan.   
  • Başyapıtlar sadece sınırlı bit kitleye hitap ederler.   
  • İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.
  • Cehaletin büyük bölümü mağlup edilebilir cehalettir.  
  • Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir.
  • Bütün dünyayı bir erkek yönetir. O erkeği de bir kadın.  
  • İnsanın birleştirdiğini ayırmaya doğanın gücü yetmez.   
  • Bas bas bağırarak birini ikna etmek ne kadar da zordu!    
  • Hayatı, size gülmeyi unutturacak kadar ciddiye almayın.   
  • İnsanlar Tanrı’ya inanırlar çünkü öyle şartlandırılmışlardır.  
  • Çünkü heyecan demek henüz tatmin olmamışlık demektir.   
  • Görmezden gelse bile gerçekler var olmaya devam ediyor.  
  • Tepenin dibinde dikilirken insan kendisini ufacık hissediyor.   
  • Siz görmezden gelseniz de gerçekler var olmayı sürdürürler.  
  • Kavgacı hayvan anlamında savaşan bir hayvandır insanoğlu.  
  • Seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş kişiye entelektüel denir. 
  • Hicbir yaşayan yaratık, başka bir yaratığın acısını yaşayamaz.  
  • Kusursuz bir insan ararsan, dört dörtlük bir yalnızlık yaşarsın.   
  • Kötü bir davranışta pişman olmuyorsan, vicdanın çürümüştür.  
  • Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.   
  • Düşünmeyi bilmeyen insan her zaman başkalarının kölesi olur.  
  • Değişmek için. Burada hiçbir şeyin bedeli yeterince ödenmiyor.   
  • Hâlâ keşke her şey daha farklı bitmiş olsaydı diye düşünüyorum.     
  • Belki de bir çok insan, mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur.  
  • Güzel anılar akla nadir gelir, ama kötü anılar akıldan hiç çıkmaz.   
  • Kimi zaman içindeki o sessiz sese, uzmanlardan daha fazla güven.  
  • Hayatı başkasının telkinlerine itaat eden uyurgezerler gibi yaşarız.   
  • Felsefe bize apaçık görünen şeyler hakkında kuşku duymayı öğretir.  
  • Her şeyin ulaşılabilir olduğu bir dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur.    
  • Bir insan durmadan gülümseyebilir, ama yine de yılanın biri olabilir.  
  • Mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek.    
  • Duyarlı kişiler, savaşın ortadan kalkmasına ilişkin duygularla doludur.  
  • Bir gün gerçeği öğreneceksiniz, o zaman GERÇEK hepinizi delirtecek.  
  • Asla bu kadar çok kişi bu kadar az kişi tarafından manipüle edilmedi.   
  • Eğer algı kapıları temizlenseydi her şey insana olduğu gibi görünürdü.  
  • Yol’un derin anlamı anlaşılmadığında, Zihnin huzuru sebepsiz bozulur.   
  • Yapabileceğin kadar söz ver, sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.   
  • İnsan aklına karşı işlenebilecek en büyük suç, delil olmadan inanmaktır.  
  • Öldükten sonra bile toplumsal fayda sağlayabileceğimizi düşünmek güzel.  
  • Sahip olduğumuz şeyler bize ne kadar aitse, biz de o kadar kendimize aitiz.   
  • İnsanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır; kendisi.   
  • Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın. Seçim senin!   
  • Mesela, deli olmanın gerçekten ne anlama geldiğini akıllılar nasıl bilebilirler?   
  • Her şeyin üstüne geldiği falan yok. Sadece senin çok üstüne düştüğün şeyler var.
  • Belki de insan sevilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır.
  • Bilginin azı tehlikeli ise tehlikeden uzak duracak kadar çok şey bilen kişi nerede?    
  • Biliyoruz ki, iyi amaçların peşinde olmak, kötü araçların kullanımını haklı kılmaz.    
  • Ulusal birlik, tek bir adama ve onu destekleyen oligarşiye ulusal uşaklık demektir.   
  • Kadınları en çok küçümseyen erkekler, kadınlara en fazla düşkün olan erkeklerdir.   
  • Zekâmızı nasıl ve hangi nesneler üzerinde kullanacağımıza karar veren irademizdir.   
  • İnsanların büyük çoğunluğu akılla ilgilenmez ya da onun öğrettiklerinden tatmin olmaz.  
  • Her birey doğar doğmaz içinde bulunduğu lisan geleneğinin faydalanıcısı ve kurbanıdır.   
  • İnsan düşmekten değil, düşerse hadi kalk diyebilecek bir dost sesi duyamamaktan korkar.    
  • Tarihten alınması gereken en önemli ders, insanların tarihten pek fazla ders almadıklarıdır.    
  • Hepimizin aynı fikirde olması iyi bir şey değildir. Yaratıcılığı ortaya çıkaran fikir ayrılıklarıdır.  
  • Bir insanın yaşadığı evrende yapabileceği ve düzeltebileceği tek şey kendini değiştirmesidir.   
  • İnce düşünen insanların sık yaptığı hata, kişiliği küçük insanlara büyük anlamlar yüklemektir.  
  • Nasıl bazı insanlar sihhatsizlikten zevk alıyorsa, bazı başkaları da kötü bir vicdandan zevk alır.  
  • Propagandanın amacı, bir grup insana, bir başka grup insanın insan olduğunu unutturmaktır.  
  • Eğer mutluluğunuz, bir başkasının yaptıklarına bağlıysa, çok ciddi bir sorununuz var demektir.   
  • Görsel deneyim her zaman neşeli değil. Bazen berbat. Cennet olduğu kadar cehennem de var.   
  • Bilinen şeyler vardır; bilinmeyen şeyler vardır.. Bir de bunların tam ortasında algı kapıları vardır.   
  • Kelimeler tıpkı X-ışınları gibidir: eğer onları doğru kullanırsanız, herhangi bir şeyden geçebilirler.   
  • Toplumsal istikrar olmadan uygarlık olmaz. Bireysel istikrar olmadan da toplumsal istikrar olmaz.    
  • Başka gezegenlerde hayat var mı diye merak ederiz sanki bu gezegende yaşamayı başarabilmişiz gibi.    
  • Çoğu insan, her şeyin kendileri için doğru olduğuna inanmak için neredeyse sonsuz bir kapasiteye sahip.  
  • Mutluluğun peşinde koşan bir insan mutluluğu bulamaz. Mutluluk, başka şeylerin yan ürünü olarak gelir.  
  • Bir arkadaşta sevmediğim şey, dikkat çekmek için yanındaki insanı sürekli küçük düşürmeye çalışmasıdır.  
  • Kaybetmek en kolayıdır, en zoru da kazanmak. Ve en çok acıtanı, kaybettiğinin yerine, başka birini koymak.  
  • Kendim olmayı yeğlerim. Suratsız da olsa kendim olayım. Ne kadar neşeliyse de başka biri olmak istemem.  
  • Dünyayı değiştirmek istedim, ama sonunda fark ettim ki, değiştirmeye gücümün tek yettiği şey kendimdim.  
  • Aslında tüm kadınlar tek bir koşulla sever: “bekledikleri tek koşul ise, sevdiklerinin onları koşulsuzca sevmeleridir.   
  • Hiç kimsenin bir yerlere varmak için çabalaması, gerekmez. Çünkü, aslında hepimiz varmak istediğimiz yerdeyiz.   
  • Bilginin karşısına küçük bir çocuk gibi oturun, önceden düşünülmüş tüm düşüncelerden vazgeçmeye hazırlıklı olun.
  • Propaganda yargımızı ertelemenin ya da kuşku duymanın akla yatkın olduğu konuları “apaçık” kabul etmeyi öğretir bize.   
  • Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin; şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla.  
  • Bir defa yaşanır aşk. Eğer ikinci kez yaşayacağına inanıyosan; ya kendini kandırıyorsun yada önceden kandırılmışsın demektir.  
  • Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildir. Ve hiç kimse bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar aptal değildir.
  • Temiz vicdanlı insanlar hiçbir zaman rahat bir hayat yaşayamazlar, çünkü kendilerini başkalarının mutluluğu için feda ederler.
  • Dünyada hiçbir anlam keşfedemeyenler böyle yaparlar, çünkü genellikle şu ya da bu nedenle dünyanın anlamsız olması işlerine gelir.
  • Bir insan ancak gerçekten dine dayalı bir ülkeye gidene kadar dindardır. Daha sonra her şeyi masraflar, makineler ve asgari ücret olur.
  • İnsanın gücü her şeye yetmez ama kendini değiştirmeye her zaman gücü yeter. Kendini değiştirebilen bir insan ise her şeyi değiştirebilir.  
  • Neredeyse hepimiz barış ve özgürlüğü özleriz; ama pek azımız barış ve özgürlük getiren düşüncelere, duygular ve eylemlere karşı içimizde çoşku taşırız.   
  • Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar, sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.
  • İnsan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır. İnsanın kötü nedenlerle inandığı şeyler için başka kötü nedenler bulmak -işte felsefe budur.
  • Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin; dolayısıyla halatları çöz, güvenli limandan uzaklara yelken aç, rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet.

Vikisöz / Aldous Huxley

Aldous Huxley, 20. yüzyılın çeşitli türlerde önemli eserler vermiş İngiliz yazardüşünür, romancı ve eleştirmendi; 26 Temmuz 1894’te İngiltere’nin Surrey şehrinde doğan Huxley, ünlü bir aileye mensuptur. Babası, yazar ve editör Leonard Huxley kardeşleri arasında fizyolog Andrew Fielding Huxley ve biyolog Julian Huxley’nin dir.

Aldous Huxley genç yaşta yakalandığı bir hastalık sonucu görme yetisini büyük ölçüde kaybedince öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Bu durum onun iç dünyasını keşfetmesine yardımcı oldu ve bundan sonra edebiyata yönelen Huxley, Oxford’daki öğrencilik yıllarında iki şiir kitabı yazdı. 1920’den itibaren romanlar yayımlayan yazar, Batı medeniyetini alaycı bir dille eleştirdiği eserleriyle ün saldı. Deneysel romancılık tekniğiyle insan aklının işleyişini sorguladı ve uyuşturucu kullanımından mistisizme kadar birçok konuyla ilgilendi.

Romanları ve denemeleriyle tanınmış olmasına karşın kısa hikâyeler, şiir, gezi yazıları, film hikâyeleri ve senaryolar ile de uğraşmıştır. Romanları ile tanınan yazarın en ünlü eseri 1932 yılında yayınlanan distopyanın önde gelen örneklerinden biri olan Cesur Yeni Dünya’dır. Huxley’in kariyerinde bir dönüm noktası olan Cesur Yeni Dünya insan toplumunun teknoloji ve ilaçlarla kontrol edildiği bir dünyayı ele alır. Roman ve denemelerinde sosyal norm ve idealleri, bilimin insan yaşamında yanlış kullanımını eleştirmiştir.

Cesur Yeni Dünya’nın da aralarında bulunduğu birçok romanında yazarın, İkinci Dünya Savaşı öncesinde tehlikeli bir şekilde kontrolden çıkmakta olduğunu hissettiği toplumun karmaşasına gösterdiği tepkiler hissedilebilir. Romanları dışında Kadim Felsefe gibi eserleriyle de tanınan Aldous Huxley, 20. yüzyılın en önemli kitaplarından biri ve sayısız eleştiri, şiir, drama eseri de dahil olmak üzere 50’den fazla kitap yazdı. 22 Kasım 1963’te Hollywood’daki evinde hayata gözlerini yumdu.

Bir adam durmadan gülümseyebilir, ama yine de yılanın biri olabilir. Vicdansız, hain, şehvet düşkünü, eşi benzeri olmayan bir yılan.


Bir insanın yaşadığı evrende yapabileceği ve düzeltebileceği tek şey kendini değiştirmesidir. 


İnsan düşmekten değil, düşerse hadi kalk diyebilecek bir dost sesi duyamamaktan korkar.


Biliyoruz ki, iyi amaçların peşinde olmak, kötü araçların kullanımını haklı kılmaz.


Görmezden gelse bile gerçekler var olmaya devam ediyor.


Temiz vicdanlı insanlar hiçbir zaman rahat bir hayat yaşayamazlar, çünkü kendilerini başkalarının mutluluğu için feda ederler.


Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerine kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.


Sahip olduğumuz şeyler bize ne kadar aitse, biz de o kadar kendimize aitiz.


Dünyayı değiştirmek istedim, ama sonunda fark ettim ki, değiştirmeye gücümün tek yettiği şey kendimdim. 

EDEBİ SÖZLER

Hindistan asıllı düşünür, konuşmacı ve yazar. Hindistan’ın Madanapalle kentinde doğdu. 1909 yılında C.W. Leadbeater tarafından keşfedildi. 13 yaşındayken Theosophical Society tarafından “dünya öğretmeni” olarak seçildi. Konuşmaları ve yazıları herhangi bir dinle bağlantılı değildir. Kendisine mesihlik yakıştırılmış olmasına rağmen bunu kesinlikle reddetmiştir. Bütün dünyada geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmış olmasına rağmen çevresindekiler tarafından oluşturulan örgütü kendisi dağıtmıştır. Hiçbir zaman kendisini bir otorite olarak görmedi ve çevresinde müritlerin oluşmasını istemedi. Her zaman bir birey ile bir başka birey olarak konuşmayı tercih etti. Krishnamurti, 1986’da ölümüne kadar konuşmalarını sürdürdü.

Eserleri, Dünyayı dolaşarak yaptığı konuşmalardan derlenmiştir. Konuşmalarında “hakikatin/gerçeğin yolları olmayan bir ülke” (“truth is a pathless land.”) olduğunu ve bireyin ancak sessiz/dingin bir farkındalıkla ve tüm yaşam ile bütünleşerek yaşaması halinde gerçeğin/hakikatin kendiliğinden geleceğini söylemiştir. Ölüm ile Yaşamın bir ve tekliği, yaşamın durağan olamayacağı, korku, özgürlük, şiddet, doğa ve çevre vb. üzerine konuşmalar yapmıştır.

FELSEFE

  • Sadece özgür akıl sevginin ne olduğunu bilebilir.
  • Şefkatin anlamı tüm şeyler için tutkun olmaktır, yalnızca iki kişi arasında değil bütün insanlar için, yeryüzündeki tüm şeyler için, hayvanlar, ağaçlar, yeryüzünün barındırdığı her şey için. Böyle bir şefkate sahip olduğumuzda bizler yeryüzünü yağmalamayacağız ve savaşlarımız da olmayacak.
  • Yeryüzünü kirlettik. Kuşların ve hayvanların türlerini yeryüzünden sildik. Yavru fokları öldürüyoruz. (…) Nasıl bir insan evladı böylesi bir şey yapabilir? Kadının biri kürk giyecek diye… Ve bu adam dönüp: ‘Eşimi seviyorum.’ diyecek. (…) İşte budur bizim medeniyetimiz.
  • Hiçbir şart altında… Bir hayvanı; yemek için öldürme. Ben hayatımda asla et yemedim. Asla, tadının nasıl olduğunu bile bilmem. Vejetaryenlikten gurur duyduğumdan filan değil. Ama bunu yapamıyorum. Ve öldürmek; bir endüstri haline gelmiş. İnsanları doyurmak için hayvanları öldürmek..
  • Eğer hayatını berbat ettiysen; değiştir onu… Bugün değiştir, yarın değil. Eğer kararsızsan; neden kararsız olduğunu bul ve kararlı ol. Eğer düşünüşün doğru değilse; dosdoğru düşün, tutarlı bir şekilde…
  • Derinlemesine hasta bir topluma uyum sağlamak bir sağlık ölçütü değildir.
  • Eğitimin gerçek amacı uyandırmaktır.
  • Gözetleyen gözetlenendir.
  • Sen dünyasın
  • İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.
  • İyilik rahatlık peşinde değildir.
  • Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir hayvanı sevebilir misiniz? Size hiçbir karşılık vermese, gölgesinden de yararlanamasanız, arkanızdan da gelmese, size bağımlılık duymasa gene de sevebilir misiniz?
  • Biriktirme olmadan gözlem yaptığında bu bir kanı sağlamaz.
  • Tek amacım var: İnsanın özgürleşmesi; insana sınırlarını yıkmak konusunda yardımcı olmak.
  • Eylemlerimiz bilgi ve zaman üzerine kurulu olduğu için, insan zamanın kölesidir. Düşünce sürekli sınırlıdır, bu nedenle biz çatışma ve mücadele içinde yaşarız. Psikolojik evrim yoktur…
  • İnsan, kendi düşüncelerinin farkında olduğu zaman görecektir ki; düşünen ve düşünce şeklinde bir bölünme vardır. Gözlemleyen ve gözlemlediği, deneyimleyen ve deneyimlediği. Sonunda bunun bir illüzyondan ibaret olduğunu keşfedecektir. Sonra sadece saf bir gözlem kalacaktır, geçmişin ve zamanın gölgesini içermeyen bir kavrayış. Bu zamansız kavrayışı zihne derin, köklü bir mutasyon getirir. Bütünsel, toptan omuzlama asıl en önemli harekettir. Psikolojik açıdan düşüncenin getirdiği her şey toptan omuzlandığında, yalnız ondan sonra orada aşk vardır, aynı zamanda merhamet ve zeka olan…
  • Bilgi yüklü bir zihin özgür bir zihin değildir.
  • Sevdiğiniz zaman ne sen ne de ben vardır. O durumda yalnızca dumanı olmayan ateş vardır.
  • Maalesef hiç kimse ifade etmeye çalıştığım öğretiyi tam olarak idrak edemedi.
  • Eğer dinleyecek, yaşayacak, yüzünü sonsuzluğa dönecek sadece beş kişi varsa benim için yeterlidir.
  • İnsan duygusal belleğinde kayda geçmiş “anı”ları tekrar tekrar hatırlayarak acı çeker. Bu yüzden de geçmişte yaşar. Geçmiş ve Gelecekte yaşayan kişi de an’a dikkatini veremez. An’da kendisini, “şimdi ve burada” yaşayamaz. Farkındalık ışığını an’a yöneltemeyen kişi, bir an sonra geçmiş olacak anların karanlığında kalmaya kendisini mahkûm eder. İşte bu karanlık, cehaleti, bencilliği, bağımlılığı doğurur. An’da tüm farkındalığımızla dolu dolu yaşadığımızda hiçbir eksiklik kalmayacağı için bir an sonra “geçmiş” olacak bu an, eksikliği tamamlamak için bizi kendisine geçmişe doğru çekmez. Ve biz yeni bir An’ı deneyimlemek üzere tümüyle özgür oluruz.
  • İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse ne sana o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir.
  • Her şeye başkaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından eğitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına başkaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farklı düşünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de başkaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardındaki hakikati arıyordum.
  • Dünyayı ve dünyadaki şeyleri sevmediğimiz, onlardan yalnızca yararlandığımız için yaşamla bağımızı yitirdik. Şefkat duygumuzu, duyarlılığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik; doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz.
  • İnsanın dramı sanki başka türlüsü de olabilirmiş gibi görünmesine rağmen yaşamın tadına varamaması yaşamın keyfini gereği gibi çıkaramamasıdır. Karmaşık çelişkili düşünceler ve duygular arasında korkular ve kaygılar içinde bocalayan ne istediğini ne istemediği tam olarak bilemeden tatsız bir yaşamı sürükleyip duran insanın bu durumu gerçekten acıklı… ya da şöyle söyleyelim: insan kendi kendinden habersiz koşar adım ölümüne yol alıyor.
  • Yalnızca içi boş olan doldurulmak ister ve boş bir kalp, guruların peşinde koşmakla ya da başka bir yoldan sevgiyi aramakla doldurulamaz.

Hepimiz bir şeyden korkarız; korku soyutlanmış halde var olamaz, hep bir şeyle ilintilidir. Kendi korkularınızı biliyor musunuz? İşinizi kaybetmekten, yeterince yiyecek veya paraya sahip olamamaktan, komşularınızın veya toplumun hakkınızda ne düşündüğünden ya da başarılı birisi olamamaktan, toplumdaki yerinizi kaybetmekten, küçümsenmekten veya alay konusu olmaktan duyulan korku; acı ve hastalık, hükmedilme, sevginin ne olduğunu asla bilememe, sevilmeme, eşinizi veya çocuklarınızı kaybetme, ölüm, ölüme benzer bir dünyada yaşama, can sıkıntısı, başkalarının zihinlerindeki imgenize layık olamama, inancınızı yitirme korkusu; bütün bunlar ve sayısız başka korkular… Siz kendi korkularınızı biliyor musunuz? Peki bunlarla ilgili genelde ne yapıyorsunuz? Onlardan kaçıyorsunuz, değil mi ya da üstlerini örtmek için fikirler ve imgeler icat ediyorsunuz? Ama korkulardan kaçmak onları büyütmekten başka bir işe yaramaz.

  • Hakikat uzakta değil, yakında; hakikat her yaprağın altında, her gülüşte, her göz yaşında, kişinin sözcüklerinde, duygularında, düşüncelerinde. Ama öylesine gizlenmiş ki, onu görmek için örtüsünü kaldırmak zorundayız. Örtüyü kaldırmak sahte olanı keşfetmektir; sahte olanı tanıdığınız an o ortadan kalkar, hakikat açığa çıkar.
  • Sadece sessizce dinleyin… Neden oynamak zorunda olduğunuzu, neden yemek yemek zorunda olduğunuzu, neden nehre bakmak zorunda olduğunuzu, neden zalim olduğunuzu sormuyorsunuz, değil mi? Bir şeyi yapmak istemediğinizde başkaldırıyor, neden yapmak zorunda olduğunuzu soruyorsunuz. Ama okumak, oynamak, gülmek, zalim olmak, iyi olmak, nehri, bulutları görmek, tüm bunlar hayatın parçalarıdır; ve okumayı bilmezseniz, yürümeyi bilmezseniz, bir yaprağın güzelliğini takdir edemezseniz, yaşamıyorsunuz demektir. Yaşamın bütününü anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. îşte bu yüzden okumak zorundasınız, işte bu yüzden gökyüzüne bakmak zorundasınız, bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şiirler yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bunlar hayattır…
  • İyilik bir kişinin ne arka bahçesinde ne de herkese açık olan alanındadır. İyilik bu yerlerin her ikisinde birden çiçeklenir.
  • Mevcut eğitim sistemimiz bize yaptığımız işi değil, başarıyı sevmeyi öğrettiği için kötüdür. Eylemin sonucu eylemden daha önemli hale gelmiştir.
    • Bunları Düşün
  • Sorun tanrının olup olmaması değil, onu nasıl bulacağımızdır…
    • Tanrı Üzerine
  • Şefkat, yaşam olgunluğunun özüdür.
  • Kim olduğunu öğrenmeye başlarsan, değişmeye çalışmasan bile, dönüşüm çoktan başlamış demektir.
  • Dünyada gerçekleşene baktığımızda dışsal ya da içsel bir süreç olmadığını anlarız ki orada tek bir birleşik süreç bulunmaktadır, top yekün ve toplam bir hareketlilik kendisini dışsal olarak ortaya çıkartır ve dışsal olan yeniden içsel olanda kendisini ortaya çıkartır. Tümüyle ihtiyaç duyduğumuz şey bence buna bakabilmektir, çünkü nasıl bakacağımızı bilirsek sonrasında tüm şeyler açıklığa kavuşur ve bakmak; felsefeyi ya da öğretmeni gerektirmez. Nasıl bakacağınızı söylemesi için hiçbir kimse gerekmez. Sadece bakarsın. Bunu yaparsan tüm resmi görürsün, sözde olanı değil gerçekten olanı görürsün, rahatça, kendiliğinden, kendi biçimini değiştirebilir misin? Gerçek mesele budur. Zihninin içine top yekün bir devrim getirebilir misin?
    • Bilinenden Özgürlük (1969)
  • Şiddet sadece bir başkasını öldürmek değildir. Bir keskin söz kullandığımızda, bir kişiyi dikkate almayan bir davranış yaptığımızda, korkuyu hissettiğimiz için itaat ettiğimizde bunlar da şiddettir. Öyleyse şiddet Tanrı adına bir katliam yapmak, bir toplum ya da ülke adına öldürmekten ibaret değildir. Şiddet bunlardan daha da çok kez ustaca, daha derindir ve bizler bunlarla şiddetin daha derin olanlarına başvururuz.
    • Bilinenden Özgürlük (1969)
  • Kendinizi Hint ya da Müslüman ya da bir Hıristiyan ya da başkaca birisi olarak adlandırdığınızda şiddete düşüyorsunuz. Neden bunun bir şiddet olduğunu görebiliyor musun? Çünkü bu şekilde kendini, insanlığın kalan kısmından ayrı tanımlıyorsun. Kendini inanç ile, ulus ile, gelenek ile ayırdığında, bu ayrım şiddeti doğuruyor. Öyleyse şiddeti anlamayı arzu eden bir kişi herhangi bir ülkeye, herhangi bir dine, herhangi bir politik partiye ya da bir grupsal sisteme ait değildir; o kişi insanlığın tümünü anlamanın peşindedir.
    • Bilinenden Özgürlük (1969)

Comments are closed.