logo

İyiliğin bilgisine sahip olmayana bütün diğer bilgiler zarar verir. –Montaigne

ÖĞRENMEYE DEĞER 12 BECERİ – Stoacı Bilgelik

DAHA DEĞERLİ OLMAK İÇİN 9 Stoacı STRATEJİ | Stoacılık

Duygusal Zekası Yüksek İnsanların Asla Yapmadığı 8 Şey – Stoacılık

Anlaşmazlıkları Çözmenize Yardım Edecek 6 Adım

Kendinizi sık sık sizi ilgilendirmeyen bir anlaşmazlığın ortasında mı buluyorsunuz? Ya da bir anlaşmazlık içine düştüğünüzde kendinizi çözüm bulmaktan yoksun ve tıkanıp kalmış gibi mi hissediyorsunuz? Bu durum hepimizin başına geliyor, hayatta değişmeyen tek şey değişim ve bu gerçek her zaman bir anlaşmazlık çıkmasına sebep olabiliyor. Ama endişelenmeyin. Bu durumlarla başa çıkmanızı sağlayabilecek, sorun yaratan insanların dengenizi bozmasını engelleyecek stratejiler var.

Anlaşmazlıklar neden çıkar?

Şunu hiçbir zaman unutmayın, bu tür anlaşmazlıkların doğmasına sebep olan insanlar, genelde kendi hayatlarından memnun olmayan hayal kırıklığı içindeki kişilerdir. Yanlış anlaşıldıklarını, kimsenin onları dinlemediğini düşünürler ve seslerini duyurmak için bir yol ararlar. Bu size gülünç gelebilir ama sebeplerini tam olarak öğrenmeden bu gibi durumları küçümsememelisiniz.

Anlaşmazlıklar karşı tarafın güç gösterisi yapmak istemesi yüzünden de çıkabilir: kendine güveni eksik bir patron ya da inisiyatif gerektiren kararları kolaylıkla aldığınızı gören bir meslektaşınız. Bu insanlar saygınlığı hak eden kişilerin kendileri olduğunu, güçlü olduklarını ve sizin üzerinizde otorite sahibi olduklarını göstermek ister. Sakinliğinizi koruyun. Onların tek istedikleri sizin (ya da herhangi birinin) dikkatinizi çekmek.

Anlaşmazlıkları çözmek için adımlar

Bu tür anlaşmazlıkları çözmek için sakin kalmanız hayati önem taşır. Dinlemeyi öğrenin, değer verin ve karşınızdaki kişiyi anlamaya çalışın. İşte anlaşmazlığın kaçınılmaz olduğu durumlarda yapabileceğiniz en önemli 6 şey:

1. Dikkatlice dinleyin

Her zaman sakin olun ve sessiz kalın. Karşınızdaki kişinin sesini duyurduğunu bilmesi önemli. Bu kadar sorun çıkarmalarının sebebi de bu zaten. Eğer sakin ve dikkatlice dinlerseniz, kendi kendilerine seslerini alçaltmaya ve yumuşatmaya başlayacaklar. Ortam biraz daha sakinleştiğinde konuşun. Eğer neden konuşmadığınızı sorarlarsa, onları dinlediğinizi söyleyin.

2. Sözlerini kesmeyin

Özgürce konuşmalarına, anlaşmazlığa sebep olan konu hakkında savunmalarını tam olarak yapmalarına ve size neden kızgın olduklarını açıklamalarına izin verin. Önyargılı davranmamalısınız; belki de onlar haklı ve düşüncesiz davranan sizsinizdir. Anlaşmazlık yaşadığınız arkadaşınız sesini duyurmak istiyor çünkü güç gösterisi yapması gerektiğini hissediyor. Ona izin verin. Ancak her şeye hazırlıklı olun: Kendini nasıl ifade edeceğini bilmeyen, aklı karışan ve bu yüzden bağırmayı seçen çok insan vardır.

3. Kendinizi onların yerine koyun

Neden böyle davrandıklarını anlamaya çalışın. Yaptıkları iş çok stresli olabilir ya da hayatları yolunda gitmiyordur. Siz onların yerinde olsanız, nasıl davranırdınız? Karşınızdaki kişiyi anlamak durumu daha iyi anlamanızı ve çözmenizi sağlar. Sakinliğinizi koruyun.

4. Karşınızdaki kişiyi dinlediğinizi gösterin

Konuşma fırsatı bulduğunuzda, “Yani demek istediğin….” ya da “Evet, onu söylerken ne demek istediğini tam olarak anlıyorum.” gibi cümlelerle onların size ne söylemek istediğini anladığınızı belirtin. Böylece sizin onları dikkatle dinlediğinizi görecekler. Çoğu zaman tek istedikleri budur. Onları anladığınızı gösterdikten sonra, kendi fikrinizi ifade edebilirsiniz.

5. Gerektiğinde haksız olduğunuzu itiraf edin

Başka insanların karşısında haksız olduğunuzu itiraf edebilmek sizin kendinize güvendiğinizi gösterir. Çok az insan bunu yapabilir, kesinlikle deneyin. Eğer itiraf ederseniz, anlaşmazlık hızla sona erer ve başka insanların takdirini kazanmış olursunuz. Eğer haksız olup olmadığınızdan emin değilseniz, şüpheleriniz varsa, “Belki de haklısın, bunu birlikte tartışabilir miyiz?” gibi yapıcı bir cümle kurun. Tamamen emin değilseniz kendinizi savunmayın. Bu sizin güvenilir bir insan olduğunuzu gösterecektir. 

6. Karşınızdaki kişinin iyi yanlarını görmeye odaklanın

Eğer karşınızdaki kişinin özel hayatında yapmayı sevdiği bir şeyi biliyorsanız, onları hobileriyle uğraşırken hayal etmeye çalışın. Onlar hakkında bildiğiniz güzel bir şey varsa, onları her düşündüğünüzde bunu hatırlamaya çalışın. Böylece karşınızdaki kişinin “mutlu” yanıyla konuşup, huzurlu bir iletişimin kapılarını açıyor olacaksınız. Onların öfkeli yüzlerini hafızanızdan silmeye çalışın, böylece onlara karşı iyi davranmayı başarabilirsiniz. Bir anlaşmazlığın içine düştüğünüzde, bu adımları hatırlarsanız, kolayca çözüme ulaşmak için hazırlıklı olacaksınız. Nazikçe, değerli zamanınızı kaybetmeden anlaşmazlığı sonlandıracaksınız.

Yeni bilgiler karşısında fikrinizi değiştirecek kadar zihinsel esnekliğe sahipseniz, onu yenilikçi şekillerde kullanırsanız ve onunla zorlu sorunları çözerseniz, zekisinizdir. Fikrinizi değiştirmek bir zeka göstergesi ve düzenli olarak yapmanız gereken bir uygulamadır. Ancak, bunu yapmanın bir inanç ve hatta karakter eksikliğini ortaya çıkardığını düşünenler var. Önemli olanın gururlarını korumak olduğuna ve hatalarını kabul etmek için kendilerini aşağılamamak olduğuna inanırlar.

İnsan zekası ve yaratıcılığı alanındaki uzmanlar, sabah uyandığınızda kendinize bugün hangi fikri, yaklaşımı veya inancı değiştireceğinizi sormanız gerektiğini öne sürüyor. Bunu yapmanın, bilgelik, bilişsel açıklık ve mutluluk kazanmanıza izin veren bir zihinsel esneklik egzersizi olduğunu iddia ediyorlar.

Hayatın akışı, tıpkı zihniniz gibi değişim ve hareket gerektirir. Bu nedenle, zaman zaman herhangi bir fikrinizi değiştirmenize izin vermezseniz, doğru olmayan şeylere inanmaya başlarsınız. Ayrıca belirsizliğin üstesinden gelemeyecek ve hatalarınızı düzeltemeyeceksiniz. Ayrıca, birlikte yaşamanız oldukça zor olacak.

Zeka, kuantum fiziğinde bir dahi olmanın veya matematikte iki doktora sahibi olmanın çok ötesine geçer. Parlak zihin esnek bir zihindir.

Aklınızdan geçen ilk fikirlere sonsuza kadar takılırsanız, hayatın en karmaşık zorluklarıyla yüzleşemezsiniz.

Fikrinizi değiştirmek bir zeka işaretidir

Arkadaşlarınız, partneriniz, iş arkadaşlarınız ve aileniz tarafından paylaşılan aynı fikirleri savunmaktan daha kolay çok az şey vardır. Referans grubunuzla aynı inançlara, ideolojilere ve tutumlara sahip olmak size memnuniyet ve uyum sağlar. Ancak, aniden diğerleriyle aynı fikirde olmadığınızda ve kendi karşıt görüşünüzü savunduğunuzda ne olur? Olan şey, etrafınızdakilerin zorlandığını hissetmesidir. Ne zaman böyle düşünmeye başladığınızı ve neden birdenbire bu kadar farklı görüşlere sahip olduğunuzu soruyorlar. Birisinin sizin beyninizi yıkamış olabileceğini iddia ediyorlar. Çünkü fikrinizi değiştirmek herkesin anlamadığı veya saygı duymadığı bir şeydir. Aslında, genellikle çelişkili buluyorlar.

Başkalarının düşündükleriyle tutarlı, alışılmış öngörülebilir yaklaşımlarınızda yerleşik, odaklanmış fikirlerinizle sizi tercih ederler. Yine de, daha önce reddettiğiniz bir fikri savunmanız, sahte, satılmış veya daha az dürüst olduğunuz anlamına gelmez. Aslında diğer yaklaşımlara açık olmak ve onların faydasını görmek, kaçınılmaz bir bilgelik işaretidir.

Bilişsel inatçılık ve yanlış olduğunu bildiğiniz fikirleri kabul etmek sizi daha güçlü yapmaz. Sizi bilgisiz yapar.

İyi liderler fikirlerini değiştirmenin önemini bilir

Daha önce de belirttiğimiz gibi, fikrinizi değiştirmek bir zeka işaretidir, ancak birçoğu bunu yapmanın otoritelerini baltaladığını düşünüyor. Harvard Business School uzmanları Martha Jeong, Leslie K. John, Francesca Gino ve Laura Huang’ın keşfettiği tam da budur. Araştırma çalışmalarında, birçok liderin ve girişimcinin odaklarını değiştirmeye veya fikirlerini reddetmeye isteksiz olduklarını keşfettiler.

Görünüşe göre gerçeklerinden vazgeçmenin veya hataları kabul etmenin bir yanılabilirlik eylemi olduğuna inanıyorlar. Gerçekten de bazıları için ilk konumlarında sağlam durmak, bir güç ve inanç gösterisidir. Ancak, gerçek liderler ve son derece başarılı insanlar, palavracıların fazla uzağa gitmediğini bilirler. Sadece esnek olmalarına izin veren ve zaman zaman bakış açılarını değiştirenler gerçek parlaklığı ortaya çıkarır.

Bazen haklı olmak için yaklaşımınızı değiştirmeniz gerekir.

Aniden, önceden olduğu gibi kabul ettiğiniz bir şeyin acı verici olabileceğini keşfetmek. Egonuzu, ahlakınızı, özgüveninizi ve hatta kimliğinizi etkileyebilir. Yeni bilgilerin daha önce savunduklarınızla nasıl çeliştiğini görme gerçeği, bilişsel uyumsuzluk olarak bilinen şeyi üretir. Bu terim, içsel fikir, inanç ve tutum sisteminiz çatıştığında yaşadığınız uyumsuzluğu tanımlar. Fikrinizi değiştirmenin bir zeka işareti olduğunu biliyorsunuz çünkü faydasız fikirleri atmanıza izin veriyor, ancak bunu yapmak ne kolay ne de hızlı. İşin ilginç yanı, bu psikolojik rahatsızlıktan kurtulmak için çoğu zaman inanılmaz bir entelektüel hokkabazlığa başvuruyorsunuz.

İşte bir örnek:

Sigara içmeyi severim ama bana sigaranın kansere neden olduğu söylendi. Bunu kabul etmek beni rahatsız ediyor, bu yüzden başka bir fikre inanmayı tercih ediyorum. Dedem hayatı boyunca sigara içti ve 100 yaşında öldü. Yani o kadar da kötü olamaz.

İnançlarınızın ötesinde esneklik var

Miguel Servetus, Giordiano Bruno, Copernicus, Galileo Galilei… Tarihimiz, bilim ve din hiçbir zaman pek iyi geçinemediğinden, yeni fikirlerin inanç dogmasına saldırı olarak görüldüğü bir zamanda dünyaya meydan okuyan kişilerle doludur. Gerçekten de, bugün bile , Engizisyon’un inançlarıyla yaptığı gibi inançlarına bağlı kalan pek çok kişi var.

Toplum, açık fikirli olmadan ilerlemez. Bununla birlikte, bugün bile fikirlerinin kum üzerine kurulduğunu fark etmeden fikirlerini şiddetle savunan pek çok kişi var.

Fikrinizi değiştirmek bir zeka işaretidir, ancak aynı zamanda entelektüel tevazu göstermeyi de gerektirir. Sizi siz yapan şeyin inançlarınız olduğu ve onları canınız pahasına savunmanız gerektiği öğretildiğinde, bunu gerçekleştirmeniz kolay değil. Ne yazık ki, değişimin ilerlemeyi kolaylaştırdığı, gerçeğin ilerlemede saklı olduğu ve bunu kolaylaştırmak için daha iyi argümanlar ve yeni bakış açıları benimsemek için eski fikirlerin atılması gerektiği sıklıkla unutulur. Aklınızda bulundurun. Kendinize bugün hangi fikrinizin veya inancınızın değişmeye değer olduğunu sorun.

Psikolog Valeria Sabater

Osho, sevgiden, vicdandan ve kişisel gelişimden söz eder. Onun sözleri; dünya ve yaşam üzerine düşünmek, kendini sorgulamak ve hatta daha da derine gitmek isteyen herkes için gerçek bir armağandır. Osho, ruhani bir filozof,düşünür, Hintli bir guru ve büyük bir hatipti. Hayatının büyük bölümünü Hindistan’da konuşmalar yapıp dersler vererek geçirdi. Ayrıca Rajneeshpuram adlı topluluk kurduğu ABD’de de bir süre yaşadı. Ancak hayatı, eleştiri ve tartışmalardan uzak değildi.

Onu tanıyan herkes Osho’nun felsefi ve manevi özellikleriyle bir devrimci olduğunu söylüyor. Toplumunun en derin inançlarıyla yüzleşebilecek bir kişiydi o. Karizması ve kelimeler konusundaki büyük yeteneği güzel konuşma kabiliyeti sayesinde binlerce takipçi kazandı ve böylelikle, hayat ve ölüm hakkındaki vizyonunu tüm dünyayla paylaştı.

Maneviyata dair pek çok kitap yazdı. Ruh dünyamızı el aldığı bu kitaplar içinde en ünlü olanları şunlardır: “The Book of Secrets (Sırlar Kitabı),” “Love, Freedom, and Aloneness: The Koan of Relationships (Aşk, Özgürlük ve Yalnızlık:İlişkilerin Koan’ı)” ve “Enlightenment: The Only Revolution (Aydınlanma: Tek Devrim).” Bugün sizlerle Osho’nun en güzel on sözünü paylaşaağız. Bu önemli düşünürün yaşamı ve sözleriyle bizlere müthiş bir miras bıraktığına hiç şüphe yok.

“Eğer bir çiçeği gerçekten seviyorsanız, koparmayın onu. Çünkü kopardığınız takdirde çiçek ölecek ve sevdiğiniz o şey artık var olmayacaktır. Yani bir çiçeği seviyorsanız, onu rahat bırakın. Aşk, sahip olmak değildir. Aşk, takdir etmek demektir.”

Aşk, kanat vermektir, zincirlemek değil. Osho, aşkı işte böyle anlar. Sevdiğimiz insanı kısıtlar ve ona sınırlar koyarsak ya da ondan değişmesini istersek, artık sevdiğimiz insan olmayacaktır o kişi. İşte bu yüzden karşımızdaki kişiye saygı duymak ve olduğu gibi yaşamasına izin vermek çok önemli ve gereklidir.

“Kendiniz olun. Asla bir başkası olmaya kalkmayın. Böylece olgunlaşmanız mümkün olur. Olgunluk, bedeli ne olursa olsun kendiniz olmayı kabul etmektir.”

Bu, Osho’nun her gün aklımızda tutmamız gereken sözlerinden bir diğeridir. Başkalarının olmamızı istediği kişi olmak, olgunlaşmak değildir. İnsanları memnun etmek, onların onayları peşinde koşmak ve her şeyden önce kendimize ihanet etmek anlamına gelir bu. Olgun bir kişi kendisini kabul eden kişidir ve olgun bir insan, her şeyden önce kendisi için her anlamda sorumluluk alır. Mağdur rolünü oynamaz bu kişi, kendi hayatının kahramanını oynar ve buna göre hareket eder.

Bir şeylerin olmasını beklemez, kendi kaderini kendisi inşa eder. Hatalarından habersiz değildir, ancak öğrenmek için bir şans olarak görür bu hataları.

“Eğlenin! İşinizde eğlenmiyorsanız başka bir iş bulun. Beklemeyin!”

Osho eğlenmeyi ve yaptığımız şeyden zevk almayı dolu bir yaşam sürmenin temel bir parçası olarak görür. Ancak yüzeysel, maddi eğlenceden bahsetmiyor bu sözünde.

Onun kast ettiği şey, içeriden, vicdanımızdan gelen türden bir eğlenme ve zevk alma hissidir. Bu, küçük şeyler ve gündelik hayatın mucizeleri için kalbimizde bir takdir hissi uyandıran bir duygudur. Ayrıca acı içinde ve kendinizi çaresiz hissettiğinizde, içinizdeki enerjiyi durumu değiştirmek için kullanmanızı söyler. Bunun için bizi rahatlık alanımızdan çıkmaya, dünyadaki yerimizi bulmaya ve potansiyelimizi gerçekleştirmeye teşvik eder.

“Hiç kimse kimseden üstün değildir, hiç kimse bir başkasından aşağı değildir ama hiç kimse eşit de değildir. İnsanlar eşsizdir ve birbirleriyle mukayese edilemezler. Sen sensin, ben ise ben. Ben kendi potansiyelimi katmalıyım hayata, sen de kendi potansiyelini katmalısın. Ben kendi varlığımı keşfetmeliyim ve sen de kendi varlığını keşfetmek zorundasın.”

Bu, Osho’nun aklımıza kazımamız gereken en önemli sözlerinden bir diğeri. Derin düşünme için müthiş bir başlangıç noktası. Kimseden üstün aşağı ya da aynı değiliz. Bizler sınırlı sayıda basılmış eşsiz varlıklarız.

Dolayısıyla, yaptığımız mukayeseler nadiren doğrudur… ve elmaları elmalarla kıyaslamak kadar basit bir şey değildir. Düşünmeden yaşamak, başkalarının yaptıklarını ya da yaptıklarını düşündüğümüz şeyi bir referans noktası almak çok büyük bir hatadır. Hedefimiz çok farklı olmalıdır. Mesele, potansiyelimizi keşfetmek ve güçlü yönlerimizi hatırlamakla ilgilidir. Bu görev, kendimizle bağlantı kurmamızı ve sahip olduğumuz en güzel şeyleri başkalarıyla paylaşmayı gerektirir.

“Hatalı değilsin! Ama modelin, hayatını yaşamayı öğrenme şeklin yanlış. Öğrendiğin ve san aitmiş gibi kabullendiğin nedenler senin değil, onlar senin kaderini tatmin etmiyor.”

Manevi değerleri anlatan filozof Osho’ya göre öğrendiklerimizi unutmak, izi sınırlandıran eski duvarları yıkıp yerlerine yenilerini dikmemiz gerekmektedir. Bu yeni duvarlar esnek olmalı ve ihtiyacımız olduğunda bize alan sağlamalıdır.

Osho kendimizi güçlendirmeyi ve suçluluktan kurtarmayı önerir. Problemleri ve hataları böyle görmek bizi kınanmaktan kurtarır. Bu sözlerle aslında bizim hatalı olmadığımızı söyler. Aksine, yanlış olan şey düşüne şeklimiz ve yaşadıklarımız ile içimizdekilere bakma şeklimizdir. Bunun için daima bir çözüm vardır. Sadece yeni bir bakış açısı edinmeliyiz… yeni bir perspektif.

“Kendi içinize bakmak için gerekli olandan daha büyük bir değer bilmiyorum.”

Osho, meselenin kalıpları kırmak korkularımızla yüzleşmek ve risk almaktan fazlası olduğunu hatırlatır. En büyük erdem, kendi içimize bakabilmektir.

Korkularımızı görme, boşlukları doldurma ve kendi kırık kanatlarımızı onarma cesareti, gelişmek ve büyümek istiyorsak zaruri bir şeydir.

Öyleyse artık dikkatli olmalıyız çünkü bu dürtü bizi geriletip tuzağa düşürebilir. Kendi içimize bakmanın en güzel yolu bunu sorumluluk, kabul ve saygıyla yapmaktır.

“Mutluluğun basit sırrı budur. Ne yaparsanız yapın geçmişin aklınızı karıştırmasına, geleceğin sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Çünkü geçmiş yoktur artık ve gelecek henüz yaşanmamıştır. Anılarda yaşamak, hayallerde yaşamak, var olmayanda yaşamak demektir.”

Şu an, Osho’nun sözlerinde merkezi bir tema ve çok önemli bir konudur. Esasen pek çok sözünde şu anın gizli olduğunu görebiliriz. Şu anın ve bunun farkında olmanın gücü bize yoğun bir hayat yaşamayı sağlar. Kendimizi geçmişe demirler ya da beklentilerimize kapılırsak hayat, biz farkında varmadan kaybolup gidecektir. Mutlu olmak, dün ya da yarınla değil bugünle ilgilidir. Ama bizler bunu unutmak gibi kötü bir alışkanlığa sahibiz.

“Hayat korkunun son bulduğu yerde başlar.”

Korku hepimizi sınırlar, felç eder, tutsak eder ve küçültür. Hayatımızı çalıp götürür bizden. Yapmamız gereken şey, cesur olmak ve ne olursa olsun korkumuz ile yüzleşmektir. Eğer bunu yapmazsak, “ya şöyle olursa…”, “ama…” ve beklentilerle baş baş kalmak zorunda kalırız. Haydi gelin, korkunun ötesine geçelim. Risk alalım ve o çizgiyi aşıp ne olacak görelim. Çoğu kez hayal ettiklerimiz, gerçeklikten çok daha kötüdür…

“Kendinizle birlikte olmaktan zevk almıyorsanız, bundan başka kim zevk alacak?”

Bu güzel sözüyle Osho bizleri, sadece kendimiz için değil ilişkilerimiz için de öz sevginin önemi üzerinde düşünmeye davet ediyor.

Kendinizi nahoş, ezik, değersiz biri olarak görüyorsanız başkalarının sizinle zaman geçirmekten zevk almasını nasıl beklersiniz? Gerçekten hissedip düşündüklerimizi veririz yalnızca. Bu yüzden sağlıklı, güven temelli bir ilişki istiyorsak öncelikle kendimize inanmalı ve güvenmeliyiz. Gördüğümüz gibi Osho’nun sözleri çok kıymetli bir mirastır. Söyledikleri ve bizde yarattıkları ilham duygusu da bu değerli mirasın bir parçasıdır. Değişmemize yardım edecek düşüncelerin ilk ışığı ya da ilk damlası olabilir bu sözler. Bunlar, başkalarını tanıyabilmek için kendimizi sorgulamak ve gerçekten tanımak istiyorsak başvurmamız gereken sözlerdir.

Psikolog Gema Sánchez Cuevas

Miguel de Unamuno’nun çalışmaları, yazılarının çoğunda ifade edegeldiğini gördüğümüz birkaç endişesi ile öne çıkar. Bu yazımızda, onun en ilginç sözlerinden beşine odaklanacağız. Miguel de Unamuno, “98′ Kuşağı” olarak anılan nesle ait İspanyol bir yazar ve filozoftur. Çalışmalarında, var olan tüm edebi türleri nasıl kucakladığını görebiliriz: romanlar, denemeler, şiir ve tiyatro. Bununla birlikte, bu yazarın en karakteristik yönü tüm çalışmaları boyunca görünen baskın bir temaydı: Varoluşçuluk. Bu nedenle Miguel de Unamuno’nun yazılarında gördüğümüz ve özellikle onun pek çok felsefi kaygılarını yansıtan sözlerini derledik.

Ancak, bunlara değinmeden önce, Unamuno’nun yaşamında benimsediği varoluşçuluğun ’98 Kuşağının yaşadığı deneyimlerin bir sonucu olduğunu belirtmek iyi bir fikir olur. O zamanın politik, sosyal, ekonomik ve ahlaki krizi bu neslin ilham kaynağıydı. Sonuç olarak, o dönemde yaşadıkları acılar, bu yazarların çalışmalarına yansır. Daha fazla uzatmadan, şimdi Miguel de Unamuno’nun en ilginç sözlerine göz atacağız.

Miguel de Unamuno’nun sözleri

1. Sevgi bizi inandırır

“Sevgi bizi, umduğumuz ve gelecekteki yaşam umudumuzu taşıyan Tanrı’ya inandırır; bu sevgi bizi umudun hayalinin içimizde yarattığı şeye inandırır.”

Unamuno’nun çalışmalarında Tanrı’ya yapılan atıflar öne çıkar. “Miguel de Unamuno’nun Çalışmalarında Tanrı’nın Arzusu” adlı makalesi, Unamuno’nun “ölümsüzlüğü ve dayanıklılığı garanti eden […] ve varlığına anlam veren kendisine ait bir Tanrı” aradığını söylüyor. Bununla birlikte, bu sözle Unamuno bizi, kendini içinde bulduğu bir paradoksa yaklaştırıyor. Bir yandan, bunun çok gerekli ve çok insanca olduğu umuyoruz. Ancak öte yandan, bu umudun ürettiği ve Unamuno’nun adına “reverie” ya da “rüya” dediği acıya sahibiz. Bu çelişki, bu yazar hakkında yapılan araştırmalara da yansımaktadır. Araştırmacılar hala onun ateist, agnostik veya dindar biri olup olmadığı konusunda anlaşamıyorlar.

2. Okumanın faydaları

“Ne kadar az okursak, okuduğumuz şey o kadar zararlı olur.”

Miguel de Unamuno’nun bu ikinci sözü, günümüzde giderek daha az uygulanmakta olan bir vakit geçirme aktivitesine işaret ediyor: okumak. Önemine rağmen, “Yüksek Öğretimde Okuma, Yazma ve Eleştirel Düşünmenin Önemi ve Etkileri” adlı makalesinin belirttiği gibi, Unamuno, onun zamanında bile okuma alışkanlığı olmayan insanların ne kadar savunmasız hale geldiklerini zaten biliyordu.

Bir kişi makul sıklıkta okumazsa, önlerine gelen her şeye inanmaktan kaçınmak için eleştirel düşünmeyi bırakma olasılıkları daha yüksektir. Yazılı olanların çoğu bizi ikna etmeye ya da inandırmaya çalışır. Okumak kelimelerle manipüle edilmekten kaçınmanın bir yoludur.

3. Bilim bize soru sormayı öğretir

“Gerçek bilim her şeyden önce bize şüphe duymayı ve cahil olmayı öğretir.”

Bu üçüncü söz bir önceki ile yakından ilgilidir. Okuma eksikliğinin karşımıza çıkan her şeyin bize gerçekmiş gibi görünmesine sebep olması gibi, bilim bize çok temel bir şey öğretir: sorgulama ve şüphe duyma sanatı.

Bir şeyleri sorguladığımızda veya bir konuda şüphelerimiz olduğunda, bu doğru cevapları bulmamıza yardımcı olur ve bizi daha fazla bilgiye götürür. Bilim dünyasında bu çok önemlidir. Eğer cahil hissedersek, bu öğrenmemiz ve keşifler yapmaya devam etmemiz için bize ilham verir. Aslında, tanınmış bir filozof Sokrates’in bir sözü akla gelebilir: “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir”.

4. Mutlu olmamanın tek avantajı

“Mutlu olmamanın avantajlarından biri de mutluluk dileyebilmenizdir.”

 Unamuno’nun zihnindeki tüm farklı yansımalar arasında, mutlu olma fikri göze çarpanlardan biriydi. Bu, hepimizin kendimizle özdeşleştirebileceği bir arayıştır. Ancak, hiçbir zaman mutlak bir mutluluğa ulaşamadığımız için ulaşılamaz bir hedef gibi görünüyor. Miguel de Unamuno’nun bu sözü, mutlu olmamanın belki de tek avantajına, ki bu da belki öyle kalmayacağının arzusu ya da umuduna (sözlerinin ilkinde gördüğümüz gibi) atıfta bulunuyor. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecekmiş gibi görünen bir özlemdir.

5. Sevilmiş hissetmemek üzücüdür

“Sevildiğini hissetmemek üzücü bir şey, ama sevememek çok daha üzücü.”

Miguel de Unamuno’ya ait son sözümüz aşk üzerine düşünmemizi sağlıyor. Birçok insan kendilerini sevmezken, sevildiklerini hissetmeye çalışırlar. Benlik saygımızı geliştirmemiz sevildiğimizi hissetmemize yardımcı olabilir ve bunu yaparak ulaşmaya can attığımız mutluluğu elde edebiliriz. Din, sevgi, mutluluk ve şüphe, bu yazarın çalışmalarının çoğunda ele aldığı konulardır. Bizi hakkında düşünmeye davet eden sözler. Bize tuhaf görünmekten çok, aslında bizi Unamuno’nun sık sık dalıp gittiği iç-gözleme taşıyabilirler.

Miguel de Unamuno gerçek bir örnek alınacak figürüdür. Düşüncesinde, yaşadığı zamanların bir yansımasını buluyoruz ve bu yansımaları bu yazımızda ele aldığımız sözlerinde de gördük. Ayrıca, gördüğümüz gibi, bu sözler onun hayatının sınırlı geçiciliğini aşarak tarihe, hatta bugünün tarihine bile yayılarak her iki zamanda da, netlikle yankılanır.

Psikolog Gema Sánchez Cuevas

Kontrolsüz düşünce ve duyguların fazlalığı sizi hem bunaltabilir hem de felç edebilir. Bununla birlikte, zihinsel minimalizm uygulamak, temel şeylere odaklanmanıza yardımcı olur. Muhtemelen minimalizmi duymuşsunuzdur. Çünkü sadece gerekli olan şeylerle yaşamaya yönelik hareket giderek daha popüler hale geliyor. Genel olarak, bu terim ortamların ve maddi eşyaların organizasyonu ile ilişkilidir. Ancak zihinsel minimalizm adı altında psikolojik alana da uygulanabilir.

Bunu uygulamaktan fayda sağlayıp sağlayamayacağınızı görmek için kendinize şu soruyu sorun: Genellikle kafanızda biriken fikir ve düşüncelerin sayısı karşısında bunalmış veya engellenmiş hissediyor musunuz? Bunları halletmek için nasıl önceliklendireceğinizi bilmediğiniz çok sayıda bekleyen göreviniz mi var? Sık sık kafanız karışıyor, stresli veya endişeli mi hissediyorsunuz? Eğer öyleyse, zihinsel minimalizm size çok yardımcı olabilir.

Zihinsel minimalizm

Minimalizm, “az, çoktur” mottosuna dayanır. Ancak bu, nesneleri rastgele veya sadece onlardan kurtulmak için ortadan kaldırmak anlamına gelmez. Gerçekte amaç, neyin gerçekten önemli ve anlamlı olduğunu seçmek ve bunların hayatınıza ne katacaklarına karar vermektir. Bu sayede alan açabilir, daha düzenli ve işlevsel ortamların keyfini çıkarabilirsiniz.

Aynı çizgiyi takip ederek fikri psikolojik düzleme aktarabiliriz. Bu zihinsel minimalizmdir. Bir düzen oluşturmayı, fikirlerinizi yapılandırmayı ve hangi düşüncelerin sizin için yararlı olduğunu ve hangilerinin yararlı olmadığını belirlemeyi ima eder. Sonuç olarak, iç huzuru elde edersiniz ve zorluklarla daha iyi yüzleşebilir ve kararlar verebilirsiniz. Nihayetinde bu, yalnızca ilgili olana odaklanmanıza izin veren ve kendinizi gereksiz şeylerle bunaltmayan veya dikkatinizi dağıtmayan bir tür zihinsel hijyen yaratmak ve sürdürmekle ilgilidir. Ancak, hepimiz her dakika çok büyük miktarda uyaran aldığımız hızlı tempolu bir dünyada yaşadığımız için bu kolay bir iş değildir. Aslında, uygulama ve özveri gerektirir.

Zihinsel minimalizm nasıl uygulanır?

Düşüncelerinize göz kulak olun

İlk olarak, bölgeyi incelemeniz gerekir. Ne düşünüyorsunuz? Ne hissediyorsunuz? İlginçtir ki, çoğu zaman zihninizin içeriğinin gerçekten farkında değilsinizdir. Aslında, büyük ölçüde fark edilmeden oluşma eğilimindedirler. Ayrıca bir araya toplanma, zihninizi karıştırma ve düzgün çalışmanızı engelleme eğilimindedirler. Bu nedenle, onları yargılamadan gözlemlemeye alışmalısınız. Aslında, amacınız sadece ne olduklarının farkına varmak olmalı.

Dikkati seçin ve yönlendirin

Bir sonraki adım, zihninizin içeriğini belirlemektir. İlgili ve olumluyu, sizi geride tutan vazgeçilebilir olanlardan ayırmanız gerekir. İlk olarak, dikkatinizi yapıcı düşünce ve duygulara odaklayarak, onları genişletebilir ve önceliklendirmeye alışabilirsiniz. Bu şekilde, negatif veya sınırlayıcı inançlarla ilgili içsel diyaloğunuzun gücünü azaltırsınız. Ayrıca, onlarla savaşmak yerine onları ortadan kaldırmaya çalışın. Bu, tutmak istediklerinizi beslemekten çok daha etkilidir.

Bu, öncelik vermenize yardımcı olur. Gerçekten de, her düşünce ve fikirle uğraşamazsınız ve hayatınızın her yönünü kontrol altında tutmak mümkün değildir. Ancak, neyin gerçekten önemli olduğunu biliyorsanız, zihinsel alanınızı temizlersiniz. Ardından önceliklerinizi bilerek zamanınızı daha iyi organize edebilirsiniz. Herkesin hiyerarşisi kendine özgü ve kişiseldir. Bu anlamda, herhangi bir sosyal dayatmanın etkisine bir son vermeniz iyi olur. Örneğin, bazı insanlar için ekonomik istikrar şarttır. Öte yandan, diğerleri için manevi refah veya uyumlu sosyal ilişkiler daha yüksek bir öncelik olacaktır. Sizin için gerçekten neyin önemli olduğunu bulmanız ve onunla ilgilenmeniz gerekir. Gerisi bekleyebilir.

Farkındalık pratiği yapın

Zihninizi yönlendirmek gönüllü ve aktif bir eylemdir. Aslında bu doğal olarak gerçekleşmez, en azından başlangıçta. Genellikle insanlar zihinsel olarak geçmiş ve gelecek arasında gidip gelirler ve çılgınca bir fikirden diğerine atlarlar. Bu eğilimi tersine çevirmek için, farkındalık uygulamanız gerekir. Şimdiki ana, yaptığınız eylemlere veya deneyimlediğiniz hislere odaklanın. Zihniniz diğer istenmeyen düşüncelere kaydığında, onu yönlendirin.

Basitleştirin ve somutlaştırın

Zihinsel minimalizm, basitleştirmekten, kendinizi gereksiz ve boş olandan kurtarmaktan ve esas olanla kalmaktan ibarettir. Bu bağlamda, fikirleri belirtmeyi ve bunları birkaç kelimeyle özlü bir şekilde ifade etmeyi öğrenmeniz gerekir. Bu, zihinsel alanı boşaltmanıza ve ileriye doğru daha net bir yola sahip olmanıza yardımcı olur. Bunu başarmak için yazmaya başvurmak isteyebilirsiniz. Nasıl hissettiğinizi, ne için endişelendiğinizi ve neyi başarmak istediğinizi yazın. Bu soruları en somut ve kesin şekilde cevaplamaya çalışın. Bu süreçte, kafa karışıklığından ve dikkat dağınıklığından kurtulacak ve daha fazla zihinsel organizasyon kazanacaksınız.

Aldığınız bilgilere dikkat edin

Son olarak, özümsediğiniz bilgileri düzenlemeyi ve bunu nasıl yaptığınızı öğrenmek son derece olumludur. Bunun nedeni, çok fazla veri ve uyarımın, özellikle de kaliteli değilse, sizi engelleyebilmesidir. Bu nedenle zihninizi ne ile besleyeceğiniz konusunda seçici olmalısınız. Bu aynı zamanda sosyal ilişkileriniz için de geçerlidir. Bu hızlı dünyada, bir uygulamadan diğerine atlamak, bilgiyi saniyenin onda biri kadar sürede almak ve hiçbir zaman gerçekten dikkatinizi odaklamamak yaygın bir durumdur. Üstelik bu tür alışkanlıkları gerçek hayatta günlük hayatınıza aktarmak çok kolaydır. Bu zararlıdır. Bu nedenle sosyal medyadan uzaklaşmak ve zamanınızı okumak ya da resim yapmak gibi diğer egzersiz türlerine harcamak, iç huzurunuz için çok daha faydalı olabilir.

Zihinsel minimalizm bir huzur kaynağıdır

Mutluluğu neşeyle karıştıranlar var. Ancak, mutluluğun aslında huzurla daha çok ilgisi vardır. Gerçekten de zihniniz temiz, sakin ve düzenli olduğunda, daha yüksek düzeyde yaşam doyumu yaşamak çok daha kolaydır. Bu nedenle kendinizi stresli, bunalmış ve günlük rutininizle başa çıkamıyor hissediyorsanız, zihinsel minimalizmi uygulamakta tereddüt etmeyin. Çünkü her şey dahili olarak düzenlendiğinde, çevrenizin talepleriyle çok daha fazla başa çıkacaksınız.

Psikolog Elena Sanz

Felsefenin, psikolojinin ve sinir biliminin çözmeye çalıştığı en büyük gizemlerden biri insan zihninin nasıl çalıştığıdır. Filozof John Locke bir keresinde bir bebeğin zihninin boş bir sayfaya benzediğini söylemişti. Sigmund Freud bu varlığı hidrolik ve elektromanyetik sistemlerin görünmez bir mekanizmasına benzetmiştir.

Bugün Steven Pinker gibi bilişsel psikologlar bize zihnin sinirsel bir bilgisayar olduğunu söylüyor. Bu fikri kavramak, onu beyinden ayırmamızı ve onu bilgi akışını sağlayan ve dolayısıyla sizi tanımlayan bir varlık olarak görmemizi sağlar. Sonuç çıkarmak ve hayatta kalmak için beynin kendisinden, vücuttan ve çevreden aldığımız “enerji” diyebiliriz. Karmaşık olduğu kadar ilginç de, araştırmaya değer bir konudan bahsediyoruz. Bu yazıda konuyla ilgili ihtiyacınız olan tüm bilgileri bulacaksınız.

“Zihin bir buzdağına benzer. Kütlesinin yedide biri suyun üzerinde kalacak şekilde yüzer.”

– Sigmund Freud –

Zihin ve beyin aynı şey değildir

Zihin, tüm psikolojik süreçlerimizi yürüten varlıktır. Hareket edebilmemiz, öğrenebilmemiz ve etrafımızı saran şeyleri anlayabilmemiz için gerekli olan, birkaçını saymak gerekirse, karmaşık ve harika motivasyonel, duygusal, davranışsal ve algısal sistemler akar. Şimdi, zihin ve beynin aynı varlık olmadığını açıklığa kavuşturmak önemli. Ancak ikincisi olmadan birincinin var olması mümkün değildir.

Beyin yeterli biyolojik gelişmişliğe ulaştığı anda zihin ortaya çıkar. Perspectives on Psychological Science dergisinde yayınlanan bir çalışmanın açıkladığı gibi , psikolojinin geleceği, zihin ve beynin bağlantılı olarak anlaşıldığı ancak zihnin kendi işlevlerini yerine getirdiği bu vizyona ihtiyaç duymaktadır. İnce farklar nelerdir?

  • Zihin, bilinci ve sonsuz sayıda bilişsel süreci içeren soyut bir varlıktır.
  • Beyin onun biyolojik desteğidir, merkezi sinir sisteminin evrimimizin sonucu olan alanıdır.
  • Zihin, fiziksel ve somut bir yerde değildir, nörolojik ağlar aracılığıyla tezahür eder ve deneyimimiz ve bizi çevreleyen bağlamla olan karşılıklı ilişkimiz yoluyla gelişir.
  • Beyin hastalık geliştirebilir ve travmaya maruz kalabilir; zihin bozuklukları gözlemlenemez. Bu, onları neden ” zihinsel bozukluklar ” olarak etiketlediğimizi açıklıyor ve psikoloji, bu durumları ele alan alandır.
  • Zihin beyni değiştirir. Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz beynin anatomisini ve bağlantısını değiştirebilir. Psikoterapinin kendisi de bunun bir örneğidir. Hint Psikiyatri Dergisi’ndeki bir makalenin belirttiği gibi, terapötik süreçlerin nörolojik evrenimizi değiştirme yeteneği vardır ve bu, travmalarla uğraşırken yaygındır.

Bilinçli zihniniz ve bilinçdışı zihniniz: İki çalışma modu

İnsan zihninin nasıl çalıştığını merak ettiyseniz, bunu temelde iki şekilde yaptığını bilmek ilginizi çekecektir: Bilinçli ve bilinçsiz olarak. Ve en büyüleyici olanı da bilinçdışı zihindir, çünkü her gün yaptığınız şeylerin çoğu otomatik olarak onun tarafından gerçekleştirilir. Psikolojik Bilimler Derneği Dergisi, bu psikolojik yapıya ilişkin hala bazı önyargılar taşıdığımız için bunun sizi biraz şaşırtabileceğine dikkat çekiyor. “Bilinçdışı” terimini düşünmek neredeyse anında Sigmund Freud’un teorilerini akla getiriyor.

Gerçek şu ki bu zihinsel katman, sıklıkla gerçekleştirdiğimiz, aktif ve bilinçli bilgi işlem gerektirmeyen tüm otomatik görevleri bir araya getiriyor. Üstelik Bilincin Sinirbilimi bu mekanizma sayesinde çok basit bir öğrenmeyi bile bünyemize dahil ettiğimize işaret ediyor. Bilinçli ve bilinçsiz zihniniz arasındaki ayrımlar şunlardır:

Bilinçli zihnin işlevleri:

  • Öz farkındalık
  • Çalışan bellek
  • Dürtü kontrolü
  • Karar verme
  • Duygusal öz kontrol
  • Hayal gücü ve yaratıcılık
  • Problem çözümü
  • Mantıksal akıl yürütme ve yansıma

Sezgi, bilinçdışı zihnimizin tüm deneyimlerimizi depolayarak gerçekleştirdiği bir süreçtir. Onun sayesinde belirli zamanlarda hızlı kararlar alıyoruz.

Bilinçdışı zihnin işlevleri

  • Sezgi.
  • Bellek saklama alanı.
  • Uyaranların ilişkilendirilmesine dayanan bazı öğrenmeler.
  • Alınan uyaranların yanı sıra yüz ve desen tanıma gibi bilgilerin otomatik olarak işlenmesi.
  • Alışkanlık işleme ve motor beceriler. Bunun bir örneği yazmayı öğrenmek veya bisiklete binmektir. Yeterince pratik yaptığımızda bu faaliyetler otomatik olarak ve bilinçsizce gerçekleştirilir.

İnsan zihninin nasıl çalıştığına dair teoriler

Bilim hala insan zihninin nasıl çalıştığını tam olarak bilmiyor. Bu konuyu çok çeşitli yaklaşım ve bakış açılarıyla tartışmaya devam ediyoruz ve uzmanlar net ve kesin bir fikir birliğine varamıyor. Mesela Stephen Pinker’ın How the Mind Works adlı kitabıyla ilgili yaşananları hatırlayabiliriz.

Bilişsel bir bilim adamı olan bu deneysel psikoloğun tezleri, birçok profesyonel meslektaşının heyecanını artırdı. Zihnin ne olduğu ya da nasıl çalıştığı konusunda fikir birliği yoktur. Bu nedenle konu hakkında az çok genel bir fikir edinmek için konuyu çevreleyen farklı teorilere göz atacağız.

Hesaplamalı teori

Zihnin hesaplamalı modeli, Noam Chomsky’nin teorisinden ve onun üretken dilbilgisinden başladı. Bu ünlü dilbilimciye göre, hepimizin genç yaşlardan itibaren dili öğrenmedeki kolaylığı açıklayan doğuştan gelen kurallar var. Bu kurallar, sembolleri tanıma konusundaki doğal ve otomatik yeteneğimizden başlayacak.

Bu boyutta zihin bir bilgisayar olarak değil, karmaşık sembolleri yöneten bir sistem olarak görülür. Aslında Alan Turing’in o dönemde yaptığı makineyle kıyaslanabilir.

  • Hesaplama, aldığımız her uyaranı ifade eden ve işleyen, ona anlam veren bir dizi kuraldır.
  • Bu modele göre insan zihninin çalışma şekli, sürekli semboller yaratan bir cihaza benzer. Onlar sayesinde dünyayı anlıyor ve onun içinde hareket ediyoruz.

Bilgi işleme teorisi ve zihnin nasıl çalıştığı

Bilgi işleme teorisi, insan zihnini, tüm bilgilerin kaydedildiği, kodlandığı ve depolandığı bir bilgisayar olarak tanımlar. Peter H. Lindsay ve Donald A. Norman’ın İnsan Bilgi İşleme (1972) gibi kitapları, insanları temelde bilgiyi işlemekle sınırlı varlıklar olarak görerek bilişsel psikolojinin temellerini attı.

  • Bu teoriye göre zihin yazılım, beyin ise donanımdır.
  • Bu bakış açısına göre en belirleyici aşama, bir uyarı aldığımız an ile tepki verdiğimiz an arasında yer alır. Her bir bilgi, duygu veya deneyim parçasını detaylandırma ve ele alma şeklimiz belirleyicidir.

Modüler zihin teorisi

İnsan zihninin nasıl çalıştığına dair bir hipotez daha, Steven Pinker’in kitabında ortaya koyduğu ve psikolojide uzun bir geleneğe sahip olan hipotezdir. Modüler teoriye göre zihin, farklı uzmanlaşmış yapılarda modüller halinde düzenlenmiştir. Bu model evrimsel psikolojiden yararlanıyor ve vücudumuz gibi zihnin de evrimin sonucu olduğunu söylüyor. Zamanla çevreye daha iyi uyum sağlamak için yeni zihinsel alan ve yetenek koleksiyonlarını bütünleştiririz.

Ne düşündüğümüz başımıza ne geleceğini belirler. Bu nedenle eğer hayatımızı değiştirmek istiyorsak zihnimizi genişletmemiz gerekiyor.

-Wayne Dyer-

Zihnin nasıl çalıştığı hakkında daha fazlasını biliyoruz, ancak keşfedilecek daha çok şey var

Bilimsel araştırmalar beyin ve zihinle ilgili pek çok gizeme ışık tutmuş olsa da, geriye kalanlar, elimizdeki cevapların çok ötesindedir. Zihinsel evren maddeden yoksundur. Bu, kafatası boşluğunun içindeki bir nöron ağı değil. Bu, biçimsiz ama o kadar güçlü bir boyut ki kim olduğumuzu ve gerçekliği işleme biçimimizi tanımlıyor. Önümüzdeki yıllarda daha fazla verinin netleşmesi ve uzman topluluğunun daha büyük bir uyum yakalayıp bize daha kesin açıklamalar sunması çok muhtemel. 

Psikolog Valeria Sabater

Comments are closed.