Yine de Korkmuyorum Seni Sevmekten – Murat Apaydın | Emre Özdemir
Bir insan hayranlık duyup sevebildiği sürece sonsuza kadar genç demektir. Pablo Casals.
Modern Dünyada Aile Değerlerinin Erozyonu
Aşık olmak size neler öğretir?
Sağlıksız Aşk Nasıl Anlaşılır
Dünyaya Aşk Penceresinden Bakabilmek,
Aşık Olmak Sağlığa İyi Geliyor!
El alem ne der?
Bariyer ilişki
İlişki Yönetimi: Aile İçi Tartışmaları Nasıl Çözebilirsiniz?
Aile, bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları en temel sosyal birimdir. Ancak, aile içinde zaman zaman tartışmalar ve anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir. Bu durumlar, ilişkilerde gerilim yaratabilir ve aile üyeleri arasındaki bağı zayıflatabilir. Neyse ki, sağlıklı bir iletişim ve uygun yönetim becerileriyle aile içi tartışmalar çözülebilir ve ilişkiler güçlendirilebilir. Bu makalede, aile içi tartışmaları nasıl çözebileceğinizi anlatacağım.
- Empati Kurun: Aile içi tartışmaların çözümünde ilk adım, empati kurmaktır. Empati, karşı tarafın duygularını anlamaya ve kendinizi onun yerine koymaya çalışmaktır. Tartışmanın taraflarından biri olarak, diğer aile üyelerinin perspektifini anlamak önemlidir. Empati kurarak, karşı tarafın hislerini ve düşüncelerini daha iyi kavrayabilir ve onunla daha etkili bir şekilde iletişim kurabilirsiniz.
- Sakin Olun ve Kontrolü Sağlayın: Tartışmaların en hızlı şekilde büyüyüp kontrol dışı kalmasının nedenlerinden biri, duygusal tepkilerdir. Tartışma anında sakin kalmak ve kontrolü sağlamak önemlidir. Sinirlendiğinizde veya öfkelendiğinizde, öncelikle derin bir nefes alın ve sakinleşmek için biraz zaman ayırın. Duygusal tepkiler yerine, mantıklı ve yapıcı bir şekilde düşünmeye çalışın. Tartışmanın tarafları arasında daha sağlıklı bir iletişim kurabilmek için soğukkanlılık ve kontrol önemlidir.
- Doğru Zamanı Seçin: Aile içi tartışmaları çözmek için doğru zamanı seçmek de büyük önem taşır. Tartışmayı anında çözmeye çalışmak yerine, herkesin sakinleşmesi ve düşüncelerini toparlaması için zaman tanıyın. Daha sonra, herkesin katılabileceği ve dikkatle dinleyebileceği bir zaman ve yer belirleyin. Tartışmanın çözüm odaklı olabilmesi için herkesin rahat hissettiği bir ortamda yapılması önemlidir.
- İyi Bir İletişim Kurun: Aile içi tartışmaları çözmek için iyi bir iletişim kurmak kritiktir. İletişim sadece konuşmak değil, aynı zamanda dinlemek, anlamak ve karşı tarafa saygı göstermektir. İletişim sırasında şu noktalara dikkat edebilirsiniz:
- Aktif Dinleme: Karşı tarafın söylediklerine aktif bir şekilde odaklanın ve onu anladığınızı göstermek için başınızı sallayın, göz teması kurun ve ara sıra özetleyici sorular sorun. Bu, karşı tarafın kendini daha iyi ifade etmesine ve anlaşıldığını hissetmesine yardımcı olur.
- Saldırgan Olmaktan Kaçının: Tartışma sırasında saldırgan ve küçümseyici bir dil kullanmaktan kaçının. İfadelerinizi yumuşatmak ve karşı tarafı suçlamadan konuşmak önemlidir. “Ben dilini” kullanarak duygularınızı ifade edebilirsiniz. Örneğin, “Ben kendimi ihmal edilmiş hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak, karşı tarafı savunma pozisyonuna geçirmeden duygularınızı iletebilir.
- Açık ve Net Olun: İletişiminizde açık ve net olmak önemlidir. Düşüncelerinizi net bir şekilde ifade edin ve karşı tarafın da aynı şekilde size anlatmasını sağlayın. İletişimde anlaşılmayan veya belirsiz noktalar varsa, bunları açıklığa kavuşturun. Aynı zamanda, karşı tarafın da düşüncelerini ifade etmesine olanak tanıyın ve onu dinleyin.
- Ortak Çözümler Arayın: Tartışmanın amacı, aile içi sorunları çözmek ve ilişkileri güçlendirmektir. Bu nedenle, birlikte ortak çözümler arayın. Herkesin fikirlerini paylaşmasına ve tartışmaya katılmasına izin verin. Karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalışın ve herkesin bu çözümü uygulamaya karar vermesini sağlayın.
- Özür Dilemek ve Affetmek: Tartışma sırasında hatalar yapabilirsiniz veya karşı tarafın duygularını incitebilirsiniz. Bu durumda, özür dilemek önemlidir. Kendi hatalarınızı kabul edin ve özür dileyin. Aynı şekilde, karşı tarafın da hatalarını kabul etmesine ve özür dilemesine fırsat verin. Özür dileyip affetmek, ilişkilerin onarılmaya başlamasına yardımcı olur.
Aile İlişkileri: Güçlü Bir Aile Bağı Oluşturmanın Yolları
Aile, hayatımızın en önemli ve değerli unsurlarından biridir. Güçlü bir aile bağı, sevgi, anlayış, desteğe dayalı sağlıklı ilişkilerin temelidir. Ancak, günümüzde yoğun iş temposu, teknolojinin etkisi ve diğer faktörler, aile bağlarını zayıflatabilir. Neyse ki, aile ilişkilerini güçlendirmek ve sağlam bir aile bağı oluşturmak mümkündür. Bu makalede, biz diliyle aile ilişkilerini güçlendirmenin yollarını sizinle paylaşacağım.
- Düzenli Aile Zamanı Planlayın: Yoğun günlük rutinler içinde aile üyelerinin birbirleriyle zaman geçirmesi ve etkileşimde bulunması önemlidir. Düzenli aile zamanı planlamak, herkesin bir araya gelmesini sağlar. Bu zamanı günlük, haftalık veya aylık olarak belirleyebilirsiniz. Birlikte yemek yemek, oyun oynamak, dışarıda gezinti yapmak gibi etkinliklerle aile bağlarınızı güçlendirebilirsiniz.
- Aile İçi İletişimi Teşvik Edin: Sağlıklı bir aile ilişkisi için iletişim oldukça önemlidir. Her bireyin fikirlerini, duygularını ve ihtiyaçlarını rahatlıkla ifade edebilmesini sağlamak için açık ve destekleyici bir iletişim ortamı oluşturun. Düzenli aile toplantıları veya sohbet saatleri düzenleyin. Her üyenin düşüncelerini dinleyin, empati kurun ve karşılıklı anlayışa önem verin. İletişimde eleştiri yerine yapıcı geri bildirim vermek, sorunları çözme konusunda yardımcı olur.
- Birlikte Paylaşılan Değerlere Odaklanın: Güçlü bir aile bağı oluşturmanın temel noktalarından biri, birlikte paylaşılan değerlere odaklanmaktır. Aile olarak ortak değerlerinizi belirleyin ve bunlara sadık kalın. Örnek olarak, dürüstlük, saygı, yardımlaşma gibi değerler aile birliğinizi güçlendirebilir. Bu değerleri günlük yaşantınızda uygulayarak ve örnek oluşturarak aile üyeleri arasındaki bağı kuvvetlendirebilirsiniz.
- Destekleyici Bir Ortam Sağlayın: Aile içinde her bireyin kendini güvende, sevgi dolu ve desteklenmiş hissetmesi önemlidir. Başarılarına ve başarısızlıklarına değer verin. Olumlu bir dil kullanarak teşvik edin ve destekleyin. Sorunlar ortaya çıktığında, birbirinizi eleştirmek yerine birlikte çözüm yolları arayın. Her üyenin duygusal ihtiyaçlarını önemseyin ve birbirinize destek olun.
- Birlikte Eğlenmeyi İhmal Etmeyin: Aile bağlarını güçlendirmek için birlikte eğlenceli zamanlar geçirmek büyük önem taşır. Birlikte hoş vakit geçirerek stresi azaltabilir, keyifli anılar oluşturabilir ve birbirinizle bağ kurabilirsiniz. Pikniklere gitmek, film izlemek, seyahat etmek veya aile oyunları oynamak gibi etkinlikler aile ilişkilerini destekler.
- Sorumlulukları Paylaşın: Aile içinde sorumlulukları paylaşmak, her bireyin değerli hissetmesini sağlar ve birbirine bağlılık duygusunu güçlendirir. Ev işlerini, çocukların bakımını veya aile finanslarını ortaklaşa yönetmek, aile içi işbirliğini teşvik eder. Her üyenin katkıda bulunma ve sorumluluk alma imkanı olduğunda, aile bağı daha da güçlenir.
- Hoşgörü ve Affetmeye Önem Verin: Her ilişkide olduğu gibi, aile içinde de tartışmalar ve hatalar olabilir. Hoşgörü göstermek ve affetmek, aile ilişkilerini iyileştirmek ve sürdürmek için önemlidir. Her birey hatalar yapabilir ve kusurları olabilir. Bu nedenle, hoşgörüyle yaklaşarak, affetmeyi ve affedilmeyi öğrenmek önemlidir. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkları, geçmişteki olayları ve hataları sürekli hatırlamak yerine ileriye odaklanmak ve birlikte büyümek önemlidir.Sonuç: Güçlü bir aile bağı oluşturmak, sağlıklı ve mutlu bir aile yaşamı için önemlidir. Düzenli aile zamanı planlamak, iletişimi teşvik etmek, birlikte paylaşılan değerlere odaklanmak, destekleyici bir ortam sağlamak, birlikte eğlenmeyi ihmal etmemek, sorumlulukları paylaşmak ve hoşgörüyle affetmeye önem vermek, aile ilişkilerini güçlendirmenin yolları arasındadır. Her bireyin katkısıyla, sevgi dolu bir aile birliği oluşturabilir ve birbirinize destek olabilirsiniz. Unutmayın, sağlam bir aile bağı, aile üyelerinin mutluluğunu ve refahını artırır ve yaşamınıza anlam katar.
pozitifkisiselgelisim
Her sabah olduğu gibi uyandığımızda ilk işimiz telefona bakmak. Bildirimler, mesajlar, e-postalar… Hepsi orada, bizleri bekliyor… İş yerinde artan rutin işler, bir dosyadan diğerine geçerken yaptığımızher eylemde bir yabancılık. Çevremiz aynı dili konuştuğumuz, aynı havayı soluduğumuz insanlarla çevrili. Herkesin kendi küçük dünyasında sıkışıp kaldığı bu modern kulede, bir araya gelmeler bile yüzeysel bir ritüelden ibaret.Teknolojinin aydınlattığı ekran ışıkları karşısında parlayan suratlar, sol yandan içeri girdiklerinde derin bir karanlık…Modernitenin vadettiği müreffeh gelecek gökdelenden pençeleriyle, çelikten dişleriyledamarlarımızdan kanımıza karışıyor…Gölgesine girenleri teker teker küçültüyor… Onları serseri bir varoluşla yeniden kurguluyor!Modernitenin parlak ama kör eden rüyası, bir boşluğa doğru bizleri birer birer yolluyor.Bireyselliğin soğuk kollarında sessizce kaybolan insanların yolculuğu, günümüzde tek bir adımla başlıyor; içe işleyen bir yalnızlık duygusu, modern dünyanın karmaşasında insanları yavaşça kendi içine çekiyor.Bakın,Simmel ve Beck bu konuda ne diyor?
Simmel’e göre bireyselleşme, 18. yüzyılın katı yaşam tarzlarının bir yansıması olarak tarih sahnesine çıkıyor. Bu dönemde kilisenin ve ekonominin sert baskıları altında ezilen insanlar, özgürlüğün tatlı hayalini kovalamaya başlıyorlar. Zamanın ruhunu şekillendiren eşitlik ve özgürlük talepleri, bireyselleşmenin tohumlarını ekiyor. Evrensel insanlık idealiyle örülen bu yeni dönemin kapıları, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesiyle ardına kadar açılıyor. Beck ise bireyselleşmenin köklerinin sadece 20. yüzyıla değil, Rönesans’ın yaratıcı kıpırtılarından, Protestan reformlarının ve feodalitenin çöküşünden, hatta Orta Çağ’ın katı yönetim biçimlerinden de beslenerek, insanları totaliter din anlayışına karşı rasyonel bir inanca yönlendirdiğini ifade ediyor. 18. yüzyılın Aydınlanma felsefesi, aklı ve sorgulamayı merkeze alarak, din ve diğer toplumsal kurumları kökten sarsıyor ve modern toplumun temelleri atılıyor. Bireyselleşme sürecini hızlandıran bir diğer etken de liberalizm oluyor. .
Liberalizm, insanı her şeyin merkezine koyarak, bireyi toplumun üzerinde konumlandırıyor, özgürlüğü kutsuyor ve otoriteye karşı bireyin kararlarını kendi başına almasını sağlıyor. Kant gibi düşünürler, insanı bir araç değil, bir amaç olarak tanımlayarak, bireysel özgürlüğün ve rasyonel düşüncenin temellerini atıyorlar. Rönesans, reform ve liberalizmin katkılarıyla bireyselleşme süreci hızlanıyor; insanlar geleneksel olan her şeyle bağlarını koparmaya başlıyor. Modernitenin vadettiği müreffeh toplum hayalleri, suya düşüyor. Sonuç olarak, günümüzde bilginin tek bir kaynaktan gelmediği çoğulculuk ve çeşitliliğin hâkim olduğu bir yaşam biçimi doğuyor. Bu durum özgürlüğü artırsa da bireyler giderek daha güvensiz ve yalnız hissediyorlar. Geleneksel değerlerin çözülmesiyle birlikte aile ve evlilik kurumlarına yüklenen toplumsal normlar değişiyor, toplumsal cinsiyet rolleri dönüşüyor. Ortalama yaşam süresinin uzaması ve ev işlerinin niteliksizleşmesi, kadınların toplumsal rollerini farklı bir noktaya taşıyor. Erkekler açısından ise baba otoritesinin zayıfladığı görülüyor. İnsanlar giderek daha tahammülsüzleşiyor. Değişen toplumsal koşullarla birlikte aile kurumu yozlaşıyor. Bunun bir sonucu olarak bugün artan boşanma oranları, evlilik dışı birlikteliklerin ve kısa süreli ilişkilerin yaygınlaşması, sosyal medyanın da etkisiyle aile kurumunun geleceğini tartışmalı hale getiriyor. Bauman’ın deyimiyle aşklar, akışkanlaşıyor. Giderek daha yüzeysel ve dijital hale geliyor. Tek tuşla biten ilişkiler ve artan bencillik, özgürlüğün tatlı merheminin içinde dev bir sinek gibi sırıtıyor
Bu hadsiz varoluş biçimi, her evin içine ateş gibi düşüyor. Bencilleşmiş ve aşırı bireyselleşmiş insanlar, bu ateşin kendilerini yakabileceğini unutuyor. Ve bu ateş, içten içe büyüyüp, en derin köşelerdeki umutları ve hayalleri yok ediyor. Her uç düşünce, en nihayetinde bedenleri kanser gibi sarıyor. Otoriteye baş kaldıran çocuklar, yalnızlığı kutsayan çöp fikirler, insanlığa ait tüm değerleri alt üst ediyor. Bencilliğin sıradanlığı yaygınlaşıyor… Bu zehirden kurtulmanın temel çıkış yollarından biri, insanın içsel yolculuğunda başlıyor. Bu içsel yolculukta, empati önem kazanıyor. Düşünmek ve yeniden düşünmek… Düşünmeyi unutan insan kendini, değerlerini ve kimliğini unutuyor. Oysa unutulan her değer, giderek zombileşmeye mahkumdur. Bu yüzden unutmamalısın, unutmamalıyız!
Modern Dünyada Aile Değerlerinin Erozyonu – Hande Ustamahmut Yazdı / İnternet Gazetesi.
Aşık olmak size neler öğretir?
Hayatınızda her şeyin rayına oturmuş olduğunu düşünün. Yaptığınız işten, arkadaşlarınızdan, hobilerinizden gayet memnunsunuz. Sonra birden biri çıkıyor karşınıza ve her şeyi tepetaklak ediyor! Bir anda aşık oluyorsunuz ve tüm hayatınız değişiyor. İki farklı dünyadan iki insan bir araya geliyor ve kendinizi çok daha mükemmel biri gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Peki aşık olmak hayatınızda neler değiştirir?
Aşk, empati yapmayı öğretir
İlişkilerimizde partnerimizin neler hissettiğini anlamak için empati yapma gerekliliği hissederiz. Ne hissettiklerini anlayabildiğimiz o an ne söyleyeceğimizi ve onları rahatlatmak için neler yapmamız gerektiğini biliriz. Bu da bize inanılmaz bir deneyim kazandırmış ve ilişkilerimizi güçlendirmiş olur.
Aşk, sabırlı olmayı öğretir
Eğer sabırlı biri değilim diyorsanız merak etmeyin; aşık olduğunuzda eninde sonunda öğreneceksiniz. Unutmayın ki sabır, güvene dayalı ilişkilerin dayanak noktasıdır.
Aşk, nazik olmanın önemini öğretir
Aşık olduğumuz ilk zamanlar diğer yarımız diye adlandırdığımız kişiyi idealleştirdiğimiz doğrudur. Fakat aşkın büyüsü hafif hafif dağılmaya başladığında karşımızdaki kişinin zayıf noktalarını görmeye başlarız. İşte bu noktada partnerimize karşı her durumda nazik olabilmemiz çok önemlidir. Örneğin partnerinizin yemek yapma konusunda başarısız olduğunu düşünün. ‘Sen de yemek yapmayı hiç beceremiyorsun, en iyisi dışarıdan söyleyelim’ demek yerine yemeği beraber yapmayı deneyebilirsiniz. Yaptığınız yemek mükemmel olmasa bile en azından hazırlarken çok eğleneceğinizden emin olabilirsiniz!
Aşk, sizi motive eder
Karnınızda kelebeklerin uçuşmaya başladığı ilk günleri hatırlıyor musunuz? Eminiz ki hepimiz ilk aşık olduğumuz zamanlarda normalde davrandığımızdan biraz daha farklı davranıp karşımızdaki kişiyi etkilemeye çalıştık. Bazı insanlar aşık olmanın verdiği motivasyon sayesinde normalde hayalini asla kuramayacağı noktalara geldiklerini ve hedeflerine kavuştuklarını söylerler. Yani aşkın motive edici bir etkisi vardır diyebiliriz!
Aşk, özfarkındalık ve kayıtsız şartsız aşık olmak arasındaki farkı öğretir
Aşk sayesinde herkes eninde sonunda gerçek benliğini tanıyacaktır. Çiftlerin birlikte çok fazla zaman geçirmesinden dolayı kendilerini kaybetmeleri oldukça doğaldır. Fakat bu süreç geçicidir. Zamanla kendi sınırlarınızı yeniden tanımlamaya ve birbirinize saygı duymaya başlayacaksınızdır. İlişkide olmak gerçekten mükemmel bir şeydir fakat unutmayın ki partnerinizle bir bütün değilsiniz.
Aşk, kendimizi daha iyi anlamamızı sağlar
İlişkide yapmanız gereken en önemli şey, korkularınız olsa bile tamamen dürüst ve şeffaf olmaya çalışmaktır; mükemmel olmak değil. Olmadığınız biri gibi davranmaya çalışmak doğru bir şey değildir. Ayrıca aşk sizin kendinizi de daha yakından tanımanızı sağlar. Korkularınızı, ihtiyaçlarınızı, zayıflıklarınızı ve güçlüklerinizi yeniden anlamanıza olanak tanır. İlişkiniz de zaten ancak gerçekten ne istediğinizi ve bunu nasıl elde edebileceğinizi anladığınız zaman gelişebilir.
Aşk, ilgi alanlarınızı genişletir
Kendi dünyanız başkasının dünyasıyla birleştiği anda kendinizi yeni ve inanılmaz bir şeyin içinde bulursunuz. Ayrıca içinizdeki enerji sayesinde hayatta daha önce keşfetmediğiniz yeni şeyleri keşfetme ihtiyacı hissedersiniz.
Aşk, affetmeyi öğretir
Herkes hata yapar fakat bazı hataları affetmek zor olabilir. Özellikle de çok fazla beklentiye sahip olduğumuz insanlar söz konusuysa. Fakat konu aşkın gücüyse hiçbir şey bizi affetmekten alıkoyamaz. Bazen bunun farkına varmak için zamana ihtiyaç duyabiliriz ama bunu yapabileceğinizi de unutmamanız gerekir.
Aşk, bizi daha güçlü yapar
Bir çiftin üstesinden gelmek zorunda olacağı birçok zorluk olabilir. Bunları başarıyla göğüsledikleri zaman beraber güçlü olurlar. Aynı zamanda yukarıda bahsettiğimiz sabır, affedebilme ve nazik olma gibi yetileri kazanmak da bir çifti güçlü kılar.
Aşk, canlı hissetmenizi sağlar
Aşk dışında aynı anda bu kadar fazla his uyandıran başka bir şey söyleyebilir misiniz? Aşk, hayatı dolu dolu yaşamanızı sağlar. Yeni şeyleri keşfetmenizi ve bunları yapacak gücü kendinizde bulmanızı sağlar. Yani aşk hayatın ta kendisidir!
HT Hayat
Sağlıksız Aşk Nasıl Anlaşılır
Hem sağlıklı hem de sağlıksız aşk türlerinde bulunabilecek hatalar vardır. Çünkü aşk sürekli bir öğrenme sürecidir.
Doğduğunuz günden itibaren bağlar kurarsınız. En önemlisi muhtemelen aşk bağıdır. Ama size sevmeyi kim öğretiyor? Yardım etmek için hangi öğrenme araçlarına ve kaynaklarına sahipsiniz? Ayrıca, eğer gerçekten bu kadar önemliyse, neden sağlıklı ve sağlıksız aşk arasındaki farklar üzerine mevcut dersler yok.
Bunun basit bir cevabı var. O da, aslında sevmeyi öğrenmeniz gerektiğinin farkına varmamanızdır. Aslında, uzun zamandır davranışsal repertuarınıza asimile ettiğiniz bir süreçtir. Bunu düşünmüyorsunuz çünkü kimseyi sevmediğiniz bir zamana dair bir anınınız yok.
İlk sarılmanız ilk kelimenizden önce gelir. Okula başlamadan çok önce hayatınızdaki diğer insanları nasıl özleyeceğinizi öğreniyorsunuz. Aslında, doğduğunuz andan itibaren hayatta kalmak için tamamen başkalarının sevgisine bağımlısınız.
Nasıl sağlıklı bir şekilde sevmeyi öğrenmeniz gerektiğini hesaba katmadığınız gibi, genellikle kendi sevgi gösterme şeklinizi de sorgulamazsınız. Ayrıca, başkalarında sağlıksız sevgi belirtilerini fark etmede muhtemelen oldukça iyi olsanız da, bu işaretleri kendi davranış kalıplarınızda fark etme eğiliminde değilsiniz.
Bir dereceye kadar bunun nedeni, beyninizde sevmek, korumak, kollamak demektir. Tüm olumlu fiiller ve prensipte sağlıklı aşk için önemlidir. Zarar vermenin veya kötü davranmanın tam tersi olan fiiller.
Bu nedenle, birinin bir başkasını taciz ettiğini veya manipüle ettiğini gördüğünüzde, otomatik olarak onu sevmediğini varsayma eğilimindesiniz. Ancak gerçekte, bunun tersi doğru olabilir.
Kötü davranmak
Aslında istatistikler, hepimizin sevdiklerimize kötü davrandığını gösteriyor. Bazen onları alt etmeye veya onlara hükmetmeye çalışırız. Son derece etik olmayan yöntemler kullanabiliriz ve onlara bize denklermiş gibi davranmayabiliriz. Aslında, genellikle son derece sağlıksız bir şekilde seviyoruz. Ayrıca, çocukluktan son derece zarar verici ilişki kalıpları öğrenen bazı insanlar var.
Bu yazıda, sağlıksız bir sevgi türünün ana belirtilerinden bahsedeceğiz. Bunu çiftlerle ilgili olarak konuşacağız. Ancak, aynı ilkelerin iki insan arasındaki herhangi bir duygusal ilişki için geçerli olabileceğini hatırlamakta fayda var.
Yoğunluk
Bir ilişkinin ilk aşamalarında, yoğunluk seviyeleri genellikle yüksektir. Partnerinizin ne yaptığını merak ediyorsunuz. İşlerin yoluna girip girmeyeceğini merak ediyorsun. Mümkün olduğu kadar birlikte vakit geçirmek için planlar yaparsınız. One Love Vakfı’nın CEO’su Katie Hood, bir ilişkinin nasıl başladığı değil, nasıl devam ettiği kadar önemli olduğunu belirtiyor. Her neyse, ilişkiniz ilk günlerde yoğun olsa bile, nasıl hissettiğinizi düşünmek için bir dakikanızı ayırmalısınız. Kendinize her zaman yanınızda olmak isteyen yeni partnerinizin size nefes alma fırsatı verip vermediğini sorun. Sizin hakkınızda her şeyi bilme arzusu sadece sizi daha iyi tanımak için mi yoksa davranışlarının kontrol edici bir yanı olabilir mi?
Bir ilişkinin başlangıcında paylaşılan yoğunluk bazen olumsuz bir sevgi türünü gizleyebilir. Öte yandan, başlangıçtan itibaren sağlıklı bir aşk, nihayetinde daha istikrarlı bir ilişkiye yol açma eğilimindedir.
İzolasyon
Sağlıksız aşk, genellikle bir eşin, ilişkinin başlangıcından itibaren, kendisiyle bütünleşmeye çalışmak yerine eşini çevresinden uzaklaştırmaya çalışacağı anlamına gelir. Ayrıca, eşlerinin arkadaşlarını ve ailesini eleştirme eğilimindedirler. Aslında amaçları bir bölünme ya da dağılma yaratmaktır. Bu kişiler bir şikayet listesi oluşturacak ve bunu partnerlerine ileteceklerdir. Amaçları yüzleşmek ve nihayetinde partnerlerini arkadaşlarından ve ailelerinden ayırmaktır. Örneğin, “Kardeşinin bencil olduğunu söylemiştim” veya “Arkadaşının senden faydalandığını söylemiştim” diyebilirler.
Bu tür davranışlar, partnerinin kontrolünü ele geçirmek isteyen kişilerde son derece yaygındır. Ancak, muhtemelen bunların bir noktada kendi kendinize kullandığınız konuşma biçimleri olduğunu göreceksiniz.
Bu nedenle, hepimizin gelişebileceğini ve bazen ortaklarımıza karşı bencilce davranmaktan suçlu olduğumuzu hatırlamalısınız. Aslında, bu tür davranışlar genellikle içgüdüseldir. Bunu gerçekten düşünmeden yaparsınız.
Kontrol ihtiyacı
Kural olarak, çevreniz üzerinde ne kadar kontrol sahibi olduğunuzu hissederseniz, o kadar iyi hissedersiniz. Belirli bir davranışı gerçekleştirdiğinizde ve bunun diğer kişi üzerinde bir tür etkisi olduğunu gördüğünüzde, bu sizin için olumlu bir pekiştirme görevi görür.
Sağlıksız bir şekilde sevdiğinizde, bu ihtiyaç sağlıklı olanla olmayan arasındaki sınırları aşar.
Sorun genellikle bir karışıklıkla başlar. Partnerinizi kendinizin bir uzantısı olarak görüyorsunuz. Ayrıca kendinizi onlardan daha üstün bir konuma yerleştirme eğilimindesiniz. Bu, kontrol kulesinde “Dediğimi yapmalısın”, “Her zaman yanılıyorsun, beni dinle” emirleri veren ordu generali gibi.
Aşırı kıskançlık
Kıskançlık, partnerinizin size ait olduğu yanılgısından doğar. Ancak, onlar bir mülk değildir ve siz onlara sahip değilsiniz. Yine de bunu dikkate almayabilir ve onlara bir araba ya da ev gibi davranabilirsiniz. Sonra onları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunuzu düşündüğünüzde “Beni artık sevmiyorsun” diyebilirsiniz.
Aşırı kıskançlık, sağlıklı bir sevgi türünden çok uzaktır. Güvensizlikle kendini gösterir. Aşağıdakine benzer bir konuşma gerçekleşebilir:
“Neden bu kadar uzun kaldın?”
“Toplantı yıllarca sürdü”
“Ah evet… tabii…”
Bu “evet… elbette”, “Sana inanmıyorum” demenin başka bir yoludur. Aslında “Geç kalman hoşuma gitmedi” demenin korkakça bir yolu. Aslında, “Yine geç kalırsan iyi bir nedenin olsa iyi olur” anlamına gelir. Sağlıksız bir şekilde sevmek genellikle bir yanlış değerlendirme sürecini içerir. Örneğin, eşinizi yalancı, neden size hiç dikkat etmeyen ve nasıl hissettiğinizi umursamayan biri olarak görebilirsiniz.
Hor görmek
Muhtemelen bir ara, eşinizin imkansızı başarabileceğini hissetmişsinizdir. Sonuç olarak, onları gereksiz acılardan kurtarmak istersiniz. Bununla birlikte, dürtüsel davranıp “Ne için bu kadar uğraşıyorsun? Bunu asla yapmayacağını ikimiz de biliyoruz.” gibi cümleler kurmamalısınız. Aslına bakarsanız, partnerinizin sizin bile bilmediğiniz bazı yetenekleri olabilir. Ya da belki de görmezden gelmeyi seçtiğiniz yeteneklere sahipler. Bunun nedeni, eğer onları kabul etmiş olsaydınız, hedeflerine ulaşmalarında onlara yardım etmeniz gerekirdi ve canınız hiç sıkılmazdı.
Sağlıklı bir şekilde sevmek, eşinizin yeteneklerini öğrenmesine ve takdir etmesine izin vermek anlamına gelir. Aslında, belki de amaçlarına ulaşabilirler, sadece bu konuda gidiş yollarını değiştirmeleri gerekiyordur
Onlara yardımcı olmak için çalışma saatlerinizi azaltabilirsiniz. Haftada birkaç gece akşam yemeğinden sonra boş zamanınızdan vazgeçin ve görüşmelerine hazırlanmalarına yardımcı olun. CV’lerini gözden geçirmelerine yardımcı olun. Sağlıklı bir şekilde sevmek, yıkmayı değil inşa etmeyi içerir. İyi sevmek, birbirlerine yardım etmek için samimiyeti paylaşılan bir gerçeklik vizyonuyla birleştirir.
Ayrıca daha incelikli bir hor görme biçimi daha var. Partnerinize deliymiş gibi davranmak. Kırıcı bir yorum yapmak ve buna bozulduklarındaysa onları aşırı duyarlı olmakla suçlamak. Aranızda kalması gereken yorumlarla başkalarının önünde onu eleştirmek. Hata yapmanın çok normal olduğunu unutup, hataları üzerinden onları vurmak.
Sağlıklı aşk: kendinizi eşinizin yerine koymak
Sağlıklı aşk, kendinizi partnerinizin yerine koymakla başlar. Onları yargılamak yerine tanımaya çalışmaktır.
Bu, öğrenmeye devam ederseniz daha iyi bir şekilde sevebileceğinizi anlamak anlamına gelir. Dürüstlüğü sağduyuyla birleştirdiğinizden emin olun ve samimi olmakla birlikte ilişkinize çok az katkıda bulunan fikirleri kendinize saklayın.
Sağlıklı bir şekilde sevmek, eşinizin size yardım etmesine izin vermek, çabalarına değer vermek ve böylece benlik saygısını geliştirmek demektir. Kendinizi kontrol altına almak için onları güvensiz hale getiren savunmasız bir konuma yerleştirme cazibesinden kaçının. Öte yandan, bazen sizi seven insanlarla sağlıksız bir şekilde uğraşmak zorunda kalacaksınız. Bu durumlarda onlara “Beni gerçekten sevdiğini biliyorum ama bunu doğru yapmıyorsun” diyebilirsiniz. Aslında, sağlıksız bir aşk, bu cümledeki gibi basit bir açıklamadan sonra genellikle tamamen değişecektir. Çünkü karşı tarafa davranışlarını görme şansı verir.
Sonunda, sizi seven, ama bunu sağlıklı bir şekilde yapmayan insanlardan uzaklaşmanız gerektiğini anladığınız zamanlar olacak. Ne yazık ki, sizi seven ama aynı zamanda sizi inciten insanlardan uzak durmanız gerektiğini öğreten bir ders yok.
İnsanın bindiği hayat treninde zaman dediği sonsuzlukta yol alırken her durak geçişlerinde geride bıraktıklarını hatırlıyor. Maziyi kurcaladıkça da aklıma iz bırakanlar geliyor. Ve o kadar çok ki o iz bırakanlar. Yakında, uzakta. Kimileri yanı başımızda. Kimileri gönül tahtımızda. Kimileri ise mazinin tozlu raflarında. Kurcaladıkça hala taptaze, hala dipdiri ve her an onlarla iç içe bir yaşam sürüyoruz. Maziyi deştikçe, gidenler aklıma geliyor hep. Ne kadar çok giden olmuş, hele de ben buradayım deyip de gidenler. Hele de derine işleyip de hadi hoşça kal diyenler.
Oldum olası hazzetmemişimdir ayrılıklardan, hele de bir görünüp bir kaybolanlardan. İnsanın bir kararda durması lazım. Ne gezer! Nereden bulalım sonuna kadar sadık olanı. Hazzetmediğim bir şey de; yarım yamalak bakışlardır. İnsan baktığı zaman ta gözlerinin içine bakmalı karşısındaki insanın. Derinlerde olan gerçek duygulardır.
Bir de samimi olmalı insan, yarım yamalak konuşmamalı. Yürekten geldiği gibi konuşmalı. Hatta gözleriyle yüreğinin aynı konuşması lazım. Eskiden adaptandı, konuşurken insanların yüzüne bakarak konuşmak. Hatta gözlerinin içine bakmak. Bir de gözlerdeki esrar. Esrarlı bakışların derinliklerinde muhakkak marazlı düşünceler vardır. Ya şimdi; günümüz dünyasında, yalan dolandan başka ne var? Şimdilerde mutluluklar da parayla, onların da bir bedeli var. Hani bir mısrada diyor ya: “bir yudum mutluluğa bir ömür istediler.” Bazen ömrünü de versen mutlu olamazsın. “Seni bir ömür boyu yaşayacağım” diyen insanlardan kaç tane çıkar.
Ömür dediğin; bir nefes, bir andır, hatta bir dem. O demi iyi yakalamak lazım. Veya yaşanmış her dem bir hayattır. Yüce Allah her anda, bir an yaratmaktadır. Sevene düşen; her anı onunla yaşayabilmektir. Onsuz geçen her an, yaşanılan hayatın dışındadır. Boşa geçen, heba olan an’dır.
Aslında dünyaya hep aynı pencereden baktık. Evimizin penceresinden baktığımız gibi. Önümüze bakarken arkamızı unuttuk. Arkamıza baktığımızda önümüzü göremez olduk. Hatıralarımızdaki maziyi kurcalarken bazen tatlı bir tebessüm, bazen buruk bir hüzün yaşadık. Gidenler gitti, kalanlar mazi olmayı beklemekte. Kulaklarda kalan hoş bir sedayla avunduk. Şu yaşadığımız dünyanın hâline bakın. Depremler, fırtınalar, kötü bir ekonomi, savaşlar ve daha sayamadığım birçok olumsuzluklarla iç içe yaşıyoruz her birimiz. Bunlar maalesef yaşadığımız dünyanın şu anki gerçekleri. Ama bizler birer insanız ve içimizin derinliklerinde bizi insan yapan değerler var ve bu değerler bizim tarafımızdan açığa çıkarılmayı bekliyor.
Rüyada Aşık Olmak
Aşk derinlikli bir konudur. Rüyada âşık olmak, aşk yaşamak gibi basit bir şey değildir. Kendini sevmek; benliğini, yani ruhunu bilmek ve sevmektir. Kişi, binlerce anıyla dolu geçmişine dürüstçe baktığında kocaman bir çöplük görür. Utanç, suçluluk, güvensizlik, nefret, dargınlık, içerleme, reddedilme duygularıyla dolu olan bu çöplük temizlenmedikçe insanın kendisini sevmesi mümkün değildir. Buna ben kendinle hesaplaşma da diyorum. Hâl böyle iken, o insanın bir başkasını gerçek anlamda sevmesi de imkansızdır. Ne çare ki, insanlar kendilerini sevmeden bir başkasını sevmeye çalışırlar daima ve kapıldıkları cinsel çekimi aşk zannettiklerinde, içine düştükleri illüzyonun etkisiyle “Biz bir elmanın iki yarısı gibiyiz” derler. Yaşadıkları duygunun geçersizliğini anlayamayacak denli yerden kesilmiştir ayakları ve gerçek aşkın iki yarım değil, iki tam ile mümkün olduğunu anlamaktan çok uzak bir noktadadır. Ama farkında bile değildir o an. Karşısındakinin varlığı ile tamamlanacağını ummak kişiye hayal kırıklığından başka bir şey getirmez. Aksine, beklentiyi artırır ve zaman içinde aşk dedikleri duygu, hormonlarla birlikte erir gider. Kimileri ise anlaşmak olarak görür aşkı; renklerin, zevklerin uyumu olarak tanımlar. Oysaki aşkın büyüsü nedensizliğindedir ve en değerli besini de koşulsuz sevmektir. Koşullu aşk tükenirken insanı da tüketir, koşulsuz olan ise çoğalırken hem kendini hem karşındakini besler. Aşkı bildiğin ölçüde âşık olursun.
Çünkü aşk, bir duygu olarak hissedilse de aslında duygudan daha güçlü bir şeydir. O, doğanın bir gücüdür, bu yüzden saf gerçeği barındırmalıdır ve o saf gerçek de ancak kişi kendini bildiğinde ortaya çıkar. Bununla birlikte çoğumuz tarafından aşk diye adlandırılan şey, insanların sahip olma isteği ile başlayan ve giderek bağımlılığa dönüşen bir hastalık gibi yaşanır genelde. Sahip olma isteğini yaratan ise içteki boşluk hissidir ve herkes bu hisle, yani kendi sevgisizliğiyle yüzleşmemek için o boşluğu bir başkasının varlığıyla doldurmaya çalışır. Diğer bir deyişle, aşkın temelini ihtiyaç duygusu oluşturur. Ayrılıkların ve aldatmaların acı vermesinin nedeni de budur zaten. Saf aşkı yaşayabilmek için bir başkasının onarmasını beklediğimiz hiçbir gizli zayıflığımızın ya da yaramızın olmaması gerekir. Aksi takdirde hormonlar çekilip ilk anların büyüsü kaybolduğunda gerçek ortaya çıkar, zayıflıklar çöküşe neden olurken yaralar yeniden acıtır. Çünkü değişen aşk duygusu her zaman zıddını da içerir, en güçlü aşk bile aynı güçte nefreti gizler.
Aşkı hissetmenin ötesinde, kendileri aşkın bizzat kendisi olanlar, tüm hayata yansıtırlar bu aşkı ve çevrelerindeki herkesi, her şeyi aşkla sarıp sarmalarlar. Sıradan insanların bencilce yaşadığı aşkların dar alanlarında değil, evrenin sonsuzluğunda hissederler aşklarını. O aşkla nefes alıp verir, o aşkla konuşur, o aşkla görür, duyar, dokunurlar. O aşkla yaratır ve üretirler. Mucizeleri o aşkla gerçekleştirirler.
Aşk basit bir his değil, evrensel bir güçtür. Kendini bilirsen bir gün aşkı da bilirsin. İşte o zaman her duygunun kılık değiştirmiş aşkı olduğunu da görürsün. En olumsuz hislerin bile aşka geri dönmenin bozuk yolları olduğunu anlarsın. O yüzden kendinle yüzleşmekten, anılarının karanlık dehlizlerinde kaybolmaktan ve içindeki çöplüğe dalmaktan korkma. Aşk orada seni bekliyor. Bu kış gününde bu mucizevi sıcaklık sizi bekliyor.
Saygı dolu, aşk ve sevgiyle
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Birdenbire Sen Geldin: Aşık Olmak Üzerine Bir Hikaye
Adam kadını yıllardır gizlice seviyor. Bilmediği şey, onunla tanıştıktan sonra ne olacağı. Öğrenmeyi en beklemediği şey ise şuydu: aşık olmak sadece bir yanılsamadır.
Her zaman onu okulun koridorlarından yürürken görürüm. Onun güzelliğini izleyebilmek için ona yakın oturmaya çalışırdım. Yüzü huzur ve dinginlik yayardı. Saçları uzun, dalgalı ve koyu renkti. Fiziksel olarak mükemmeldi. Her zaman arzuladığım türden bir kızdı. Bazen, bakışırdık ve bazen birbirimizi selamlardık. Bu anlarda sesim hep titrerdi. Ne söyleyeceğimi hiçbir zaman bilemezdim. Sonunda ona aşık olduğumu fark ettim. Henüz öğrenemediğim şey ise şuydu:, aşık olmak sadece bir yanılsamadır.
Patricia hep beraber olmak istediğim türden bir kızdı. Her sabah ikimiz de o aynı odadaydık. Onunla karşılaştığımda, tüm atmosferi ele geçiren lezzetli bir parfüm kokusu geldi burnuma. Beni selamladığında bacaklarım hep titrerdi.
Yanımda
Onu her zaman yanımda şehir sokaklarında yürürken hayal ederdim. Güzel ve garip binalar hakkında konuşarak, çevremizdeki her şey hakkında yorum yaparak. Bir bankta oturup konuşur ve gülerdik. Ondan sonra yemek yemek ve iyi vakit geçirmek için bir yere giderdik. Sonra, bir gün sarılıp öpüşürdük. Okulda ona her baktığımda, bütün bu düşünceler aklımı istila ederdi. Bir gün sınıf arkadaşlarımdan biriyle öğle yemeği yerken yanımıza oturdu. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Epey bir süredir birbirlerini tanıyor gibiydiler. Hiç bilmiyordum! Gerilmeye başladım. Rüyalarımın kızı tam karşımda oturuyordu …o kadar güzeldi ki. Mükemmel olduğunu düşündüm. Her geçen gün daha fazla aşık oldum ama aynı zamanda onu hayal kırıklığına uğratmaktan da korktum.
Özel bir bağ yanılsaması
Birlikte daha sık öğle yemeği yemeye başladık. Pek çok farklı şey hakkında konuşur ve gülerdik. Her zaman menüyü isterdik. Soda severdi ama ben su içmeyi tercih ettim. Salata severdi ve ben makarna severdim. Tatlı olarak meyve isterdim, o da bir tart isterdi. Gözlerinin içine bakardım ve bizi bir adada güneşlenip berrak sularda yüzerken hayal ederdim. Birbirimizi daha da çok görmeye devam ettik. O da benimle ilgileniyor gibiydi. Bu noktada, ona yaklaşık bir buçuk yıldır aşıktım. Bir gün, birer fincan kahve içmeye karar verdik. İyi vakit geçirdik. Farklı hobilerimiz vardı ama bunu umursamadım. Buna rağmen birbirimizi tamamladığımızı fark ettim. Aramızda özel bir bağlantı olduğunu düşündürecek bazı şeyler yapardı.
Zamanı gelmişti
Bir kış öğleden sonra, Patricia’nın okul kafeteryasında yanıma oturdu ve şöyle dedi: “Sana bir şey söylemeliyim.”
Anında titremeye başladım. Zamanı gelmişti.
“Tabi, ne oldu?” diye sordum.
“Mesele şu ki, birine aşık oluyorum. Sana daha önce söylemedim çünkü bu tür şeyler hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum, ama ne yapacağımı bilemiyorum. ”
“Peki, sorun ne? Sevdiğin kişi seni geri sevmiyor mu?” diye sordum.
“Evet, seviyor…” dedi.
“Yani?” diye sordum.
“Farklı bir şehirde yaşıyor. Yani, nadiren birbirimizi görüyoruz ve uzun mesafeli ilişkileri sevmiyorum. İnsanlar zor olduklarını söylüyor. ”
O anda söylediklerini dinlemeyi bıraktım. Karanlık, dipsiz bir çukura düştüm. Ona baktım ve uzun zamandır yaşamadığım bir öfke hissettim.
Demek başka birine aşık, öyle mi? Bana sinyaller vermişti! Neler oluyordu? Bu doğru olamazdı, onun aşık olduğu kişi ben olmalıydım. Onu çok uzun zamandır gizlice sevmiştim ama duygularımı onunla hiç paylaşmadım. Onu dinlemeye devam etmek istemedim. Aslında onu bir daha görmek istemedim. Hayal kırıklığına uğramıştım. Gelecekte onunla mutlu bir ilişki içinde olmak için çok heyecan duyuyordum, gerçekte, onunla hiç şansım olmamıştı. Onu sevmeme rağmen, o başka bir erkeği sevdi. Artık hiçbir şeyin anlamı yoktu. Bana yanlış sinyaller verdiğine inanamadım.
Gerçekte olan şey
Birkaç ay sonra, eve dönerken otobüste yaşlı bir adamla tanıştım. Yan yana oturuyorduk. Bir buçuk saat süren yolculuktu, bu yüzden kesinlikle konuşacak zamanımız oldu. Birçok farklı şeyden bahsediyorduk. Ona hayal kırıklığı yaratan aşk hikayemi anlatmaya karar verdim. Şaşırtıcı bir şekilde, adam bana şefkatle baktı ve bir gülümsemeyle: “Sorun, ona gerçekten aşık olmamanız” dedi.
“Pardon?” Diye sordum, kafam karışmıştı. Onu bir yıldan fazla bir süredir sevmiştim, nasıl aşık olamazdım?
“Tanımadığınız birini sevemezsiniz, en azından romantik olarak değil. Onun fikrine aşıktınız, ona değil. Aşık olmak mutlaka birisini sevmek anlamına gelmez, bunu hatırlayın. Aşık olmak bir yanılsamadır. ”
Birkaç dakika boyunca hiçbir şey söylemedik. Ne demek istediğini anlamadım. Hangi yüz ifadesini yapacağımı bilmiyordum. Yaşlı adam pencereden dışarı bakmaya ve gülümsemeye devam etti.
Sonra bana döndü ve şöyle dedi: “Muhtemelen fiziksel görünümü nedeniyle o kızla ilgileniyordunuz ve bu noktadan hareketle onun yanında mutlu bir hayat hayal etmeye başladınız. Heyecanlı ve umutluydunuz, ama onu gerçekten tanımıyordunuz. Yavaş yavaş, onu idealleştirmeye başladınız.”
Onu gittikçe daha fazla fark etmeye başladığınızda, sevdiğiniz yönlerine dikkat ettiniz. Aynı zamanda onun kusurlarını görmezden gelmeye başladınız. Sizi mutlu edeceğini düşündünüz. Temel olarak mutluluğunuzu onun ellerine bıraktınız.
Üzgünüm dostum, ama bu aşk değil, bu etkilenme. Bu yüzden bu kadar hayal kırıklığına uğradınız. Aşk gerçektir, samimidir. Gerçek aşk, diğer kişiden bir şey beklememeniz ve karşılığında onların mutlu olmaları için her şeyi yapmanızdır.
Onun sinyallerini sevgi jestleri olarak yorumladınız, çünkü istediğiniz buydu. Kafanızda yarattığınız romantik filmin yazarı, yönetmeni ve yapımcısıydınız. Ve o kadar çok inanmaya başladınız ki, gerçeklikten tamamen kopmuştunuz. Ancak endişelenmeyin, bu hepimizin başına gelir. En azından bir kere bu tuzağa düşmemiz alışılmadık bir durum değil. Onu gerçekten sevseydiniz, sizinle olmasa bile mutlu olmasını isterdiniz. Bu yüzden bir dahaki sefere, insana gerçekten aşık olup olmadığınızı veya kafanızda mantıksız beklentiler yaratıp yaratmadığınızı düşünün.”
Aşık olmak bir yanılsamadır
Yaşlı adam devam etti, “José Ortega y Gasset’in de dediği gibi: “Hayal gücümüz başka bir insana varolmayan bir mükemmellik yansıttığımızda aşık oluruz. Bir gün fantezi buharlaşır ve onunla birlikte aşk ölür” . İlginç, değil mi? Bunu ezberlemem biraz zaman aldı ancak hayatım üzerinde öyle büyük bir etkisi oldu ki, bunu unutmam imkansızdı. Şimdi de size yardım edecek. ”
Otobüs yolculuğu bitmişti. Yaşlı adama hoşçakal dedim. Eve gittim, ailemi selamladım ve kanepeye oturdum. Ondan sonra, adamın bana söylediği her şeyi düşünmeye devam ettim. İlk başta delice göründü, ama analiz ettiğimde haklı olduğunu anladım.
Doğruydu, Patricia benim için hiçbir zaman bir şey hissetmedi. Her şeyi zihnim yaratmıştı. Bana ne söylediğini hala hatırlıyorum: “Birini gerçekten seviyorsanız, iyi ve mutlu olmalarını dileyin. Onların sizin için neler yapabildiklerini değil sizin onlar için neler yapabileceğini görün. Acı çekiyorlarsa onlara yardım edin. Aşk temeli budur: başkalarına yardım etmek ve onları mutlu etmek. O kişi de sizi seviyorsa, yaşayabileceğiniz en büyük ilişki olacağını garanti ederim. ”
Birdenbire, her şey anlam kazandı. Aşık olma hakkında okumaya başladım ve Chóliz ve Gómez (2002) tarafından yazılan ve çekici insanların, çekici olmayanlara göre avantajları olduğunu belirten ilginç bir makale buldum. Onlara arzu edilen özellikleri, sadece iyi görünüşlü oldukları için ithaf etmeye başlarız. Ek olarak, onlara daha iyi davranmamızı sağlar.
Yaşlı adamın bilge kelimeleri ve okuduğum her şey sayesinde, aşık olmanın bir yanılsama olduğuna daha da ikna oldum. Bu nedenle, kafamızda yarattığımız beklentilerin farkında olmak önemlidir.
Şimdi bir kızla tanıştığımda ve içimde anlık bir duygusal hareketlilik hissettiğimde, birkaç kez tekrar ediyorum: “Aşık olmak bir yanılsamadır”.
“Aşık olmak ve bir ilişki yaşamak çok farklı iki şeydir.”
– Keanu Reeves
Aşık Olmak Sağlığa İyi Geliyor!
Aşk sadece ruhumuza değil sağlığımıza da iyi geliyor. Seratonin, endorfin, adrenalin, dopamin ve oksitosin hormonlarının salınmasıyla gerçekleşen aşk, en büyük faydasını ise kalp sağlığı üzerinde gösteriyor. Aşık olmanın sağlık üzerindeki kanıtlanmış faydalarını gelin birlikte inceleyelim!
Antidepresan Etkisi Yaratıyor
Aşık olduğumuzda salgıladığımız dopamin, endorfin ve seratonin gibi hormonlar hem mutluluk yaratıyor hem de antidepresan etkisi yaratıyor. Gerçekten aşıksanız kaygı ve mutsuzluk yerine mutluluk hissetmeniz gerektiğini unutmayın.
Kalp Krizi Riskini Azaltıyor
Aşk stres değil huzur yaratır. Bu nedenle de uzun vadede kalp krizi riskini azaltır. Çünkü mutlu ve huzurlu bir ilişki yaşayan çiftlerde uyku kalitesi iyidir, stres hormonu seviyesi ise düşüktür. Bu iki durum da kalp krizi riskini azaltır.
Daha Uzun Yaşatır
Tek başına yaşayan kişilerde depresyonun ve sağlıksız beslenmenin daha sık, sigara ve alkol tüketiminin fazla olduğu görülüyor. Yapılan araştırmalar tek başına yaşayan kadınların ortalama 2 yıl, erkeklerin de ortalama 6-7 yıl daha kısa yaşadığını ortaya koyuyor.
Tansiyona İyi Gelir
Yapılan bilimsel çalışmalar sıcak bir kucaklaşma sonrası 10 dakika sevgi dolu bir konuşma yapmanın tansiyonu düşürdüğünü ortaya koyuyor. Bu etkinin temelinde vücutta artan gevşeme hormonu oksitosin yatıyor. Vücuttaki stresin azalması, uyku kalitesinin artması, kişisel bakım ve beslenme düzeninin kaliteli olması da tansiyon dengesi üzerinde olumlu etkiler gösteriyor.
Altınbaş Life
Her an birileriyle etkileşim halindeyiz ve birileriyle ilgili bir şeyler düşünüyoruz. Birini düşünmüyorsak da kendimizle ilgili şeyler düşünüyoruz. Bazen beğendiğimiz şeyler geliyor aklımıza bazense beğenmediklerimiz. Bazen birilerini eleştiriyoruz, bazense kendimizi eleştiriyoruz. Ancak ne kadar başkaları hakkında düşünsek ve konuşsak da kimse bizimle ilgili olumsuz şeyler düşünmesin, herkes bizi beğensin, güzel yorumlarda bulunsun gibi bir beklentiniz olabilir.
Ya da kimin benim hakkımda ne düşündüğüyle ilgilenmiyorum. Ben kendi yoluma bakıyorum diye de düşünüyor olabilirsiniz. Buraya kadarki durumlar herkes için geçerli olan, normal karşılanabilecek düşünme şekilleri zaman zaman birilerine dair düşünceler aklımızdan geçirip ama kimsenin bizi eleştirmesini istemeyebiliriz. Ancak bu durum sizin için bir kaygı halini alıyorsa, birçok konuda başkaları ne düşünür diye işe koyulmakta zorluk yaşıyorsanız o zaman bundan sonraki kısmı dikkatlice incelemelisiniz.
Sizde zaman zaman aklınızdan ‘el alem ne der’ diye geçiyor mu?
Sosyal canlılar olarak biz insanlar, hayatımızda her an kendimizi başkalarıyla kıyaslayarak, başkalarını gözlemleyerek yol alabiliriz. Diğerleriyle bir bütün halinde hareket etmek, sosyal kurallara uygun davranmamızı sağlar. Toplum içinde kendimizi geliştirmemizi, geride kalmamamızı sağlar. Ancak zaman zaman başkalarının ne düşündüğüne odaklanma, özgürlüğümüzü kısıtlar hale gelebilir. Bir özgüven ve yetersizlik sorununa dönüşerek başkaları ne der, ne düşünür demekten kendini alıkoyamayarak yeni adımlar atmakta zorlayabilir.
Sizin de zaman zaman aklınızdan ‘el alem ne der’ diye düşündüğünüz olmuştur. Görüntüsünde, giyiminde, fiziğiyle ilgili konularda, iş ortamında, okul hayatında, aile ortamında, akrabalar arasında, romantik ilişkilerde karşımızdaki kişinin ne düşüneceğini planlayarak karar aldığımız, onlara göre hareket ettiğimiz olmuştur.
Dikkat! Başkalarının düşünceleri sizi sınırlayabilir.
Bu durum sürekli bir hal aldığında kendi kararlarımızı alamaz, isteklerimizi, arzularımızı görmezden gelmek zorunda kalırız. Giderek kendimize yabancı davranışlar sergileyebiliriz. ‘El alem ne der, aman millet gülmesin, hakkımda böyle düşünmesinler’ diye kurduğumuz cümleler başkalarının ne düşüneceğini önemsemekten kaynaklanır. Hayatta bizi birçok şeyden alıkoyabilir. Hatta öyle ki, bu durum bizi aşıp yakınlarımızın hayatını kısıtlar hale gelebilir. Aile üyelerimizin de, bizi temsil ettiğini düşünerek ‘beni rezil edeceği, beni temsil ettiği’ mantığıyla elalem sadece bize değil yakınlarımız için de bir çok şey söyleyebileceği için onlarında hayatını kısıtlayıp, onlarla sorun yaşamamıza neden olabilir.
Başkalarının düşüncelerinin kişiler üzerindeki psikolojik etkileri nelerdir?
İçinde bulunduğumuz topluluğun düşüncesine göre hareket etmek, aksi halde o ortamda rahat edememek, stresli hissetmek, sürekli hakkında ne düşündüklerine odaklanmak psikolojik sorunları beraberinde getirebilir. Çünkü sıklıkla başka ortamlara girip, farklı etkinliklerde bulunuyoruz, farklı kişilerle muhatap oluyoruz. Sağlıklı bir kişilik örüntüsüne sahip olan kişi içinde bulunduğu ortama uyum sağlayabilecekken, bunu yaparken kendi kişiliğinden taviz vermeyerek bununla ilgili diğerlerinin ne düşündüğünden etkilenmeyecektir.
Çünkü farklı görüşleri kabul etme becerisine sahip olacaktır. Eğer farklı kişilerin eleştirilerini ve görüşlerini rahat bir şekilde kabul edemiyorsanız, bir durumda başkalarının hakkının da ne düşüneceği sizin için önemli bir hale gelebilir.
Ek olarak, yeterli bir özgüven gelişimine sahip değilseniz de diğerlerinin sizi yetersiz görme ihtimali karşısında kaygılanabilir, hakkında düşüneceği şeyler konusunda strese kapılabilirsiniz. Yetersizlik hissi, kendine güvenmemeyi de beraberinde getirdiği için kendini yetkin, becerikli, yeterli hissetmediği konularda diğerlerini önemser hale gelebilir. Bazı kişilerse bir konuda yeterli olmadığının farkında olup başkasının ne düşündüğünün önemsemeyebilir. Çünkü, kendisi o konuda bir becerisi olmadığını kabul eder ve bu konuda kendiyle barışıktır.
Gerçekçi bir şekilde her şeyi iyi bilmesinin mümkün olmayacağının farkındadır. Diğerlerinin hakkımda ne düşündüğü kaygısına sahip kişiler genellikle kendiyle ilgili sıklıkla olumsuz düşüncelerinin olacağını varsayabilir. Bu durumda kişinin kendisinin de olduğu gibi, herkesin herkesle ilgili olumlu ve olumsuz düşüncelerinin olabileceğini kabul etmesi gerekir.
Başkalarının düşünceleri ne zaman tehlikeli bir hal alır?
El alemin ne diyeceği düşüncesi bir süre sonra kişinin karar vermez, köşeye sıkışmış hale gelmesine neden olabilir. Kişi sürekli başkalarının ne düşündüğünü varsayma, tahmin etme hali gerçekten sapmaya, paranoyak düşünceler üretmesine neden olabilir. ‘Kesin hakkımda böyle düşünüyor, böyle yaparsam beğenmezler böyle davranırsam kınarlar’ gibi düşünmek kişinin kaygı sorunları yaşamasına, takıntılarının gelişmesine neden olur.
‘El alem’ kavramı, sizin kendinize rakip olarak gördüğünüz bir kitleyi ifade ettiği takdirde sürekli onlarla etkileşim halinde olduğumuzu düşünürsek ruh sağlığınızı tehdit eder.
Siz çok değerlisiniz, kendi yolunuza odaklanın!
Başkalarını düşündüğünü tahmin etmenin, varsayımda bulunmanın sonu yoktur. El alem olarak gördüğünüz kitlenin içinde sizin en yakınlarınızın olduğunu da unutmayın. Onlarla rekabet etmek, hayatı bir yarışa dönüştürmek yerine birlikte seyahat ettiğiniz yol arkadaşlarınız olarak görmeyi başarırsanız, artık başkalarının ne düşündüğüne dair odaklanmanız da ortadan kalkacaktır.
Kimin ne düşündüğüne odaklanmak yerine kendi hayatımızda kendi yolumuza odaklanmak gerekir. Hayatınızı en verimli, en keyifli şekilde geçirmek için kendi önünüze bakmalısınız. Başkalarını incelemek ancak ilham almak, örnek almak için olmalı, aksi halde onların sizi nasıl gördüklerine odaklanmak, onların gözlerinden kendinize bakmak, kendi yolunuzda düşme, yavaşlama, keyfinizin kaçması neden olur.
Uzman Klinik Psikolog Nurbanu Perişan Ubuz / Dengem
Mükemmel kişiyi aramaktan vazgeç. İhtiyacın olan tek şey, sana sahip olduğu için kendini şanslı hisseden biridir.
Bariyer İlişki Nedir? Eski İlişkilere Dönüşü Nasıl Engelliyoruz?
Bariyer ilişki, bir ayrılığın ardından eski ilişkiye geri dönmeyi engellemek için kurulan yeni bir ilişki türüdür. Bu ilişki modeli, ayrılık sonrası yaşanan acı ve özlemi hafifletmek amacıyla, kişinin eski ilişkisine duygusal bir bariyer koyarak ilerlemesine olanak tanır. Sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bariyer ilişkiler, duygusal korunma arayışının bir yansıması olarak ortaya çıkar. Bu yazıda, bariyer ilişkilerin psikolojik etkilerini, nedenlerini ve bu tür ilişkilerde karşılaşılan zorlukları ele alarak, eski ilişkilere geri dönme isteğiyle nasıl başa çıkabileceğimizi inceleyeceğiz.
Bariyer İlişkilerin Tanımı
Bariyer ilişkiler, sosyal medyayla adını sıkça duymaya başladığımız bir ilişki modelidir. Kısaca tanımlamak gerekirse; bariyer ilişkiler, bir ilişkinin sonlanmasının ardından yaşanan ayrılık acısıyla ve özlemle eski ilişkiye dönmemek amacıyla kurulan yeni bir ilişkidir. Yani, eski ilişkiye dönüşü engellemek ve eski ilişkiye bir bariyer koymak için başvurulan bir strateji olduğu söylenebilir.
Bariyer İlişkilerin Psikolojik Etkileri
Bariyer ilişkiler, nispeten olumlu ve olumsuz bazı psikolojik etkileri de beraberinde getirir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- Geçici Rahatlama: Bariyer ilişki, kişinin eski ilişkisine dair acılarını ve özlemini hafifletebilir. Bu yeni ilişkiler, eski ilişkinin yarattığı boşluğu doldurabilir ve geçici bir rahatlama sağlayabilir. Bu durum, kişi için olumlu algılanan bir etkidir. Ancak bu rahatlama genellikle kısa sürelidir ve uzun vadeli iyileşme sağlamaz.
- Duygusal Korunma: Bariyer ilişki, eski ilişkiye yeniden bağlanmaktan veya duygusal olarak yeniden incinmekten korunmaya yardımcı olabilir. Yani yeni ilişkiler, eski ilişkinin olumsuz etkilerinden korunma amacı güder. Bu durum, duygusal koruma ihtiyacını karşılamak için kullanılan bir stratejidir.
- Yüzeysel Bağlar: Bariyer ilişki, yüzeysel ve derinlikten yoksun olabilir. Böylece kişi kendini duygusal hasarlardan korumaya çalışır. Eski ilişkide aldığı yaraları yeni ilişkide almamak için ilişkiyi yüzeysel tutmak güvenli gelebilir.
- Duygu Karmaşası: Bariyer ilişkilerde kişiler, eski ilişkileri ve yeni ilişkileriyle ilgili karmaşık duygular yaşayabilirler. Eski ilişkiye dönmeme isteğiyle başlatılan yeni bir ilişki, kişinin eski duygularıyla yüzleşmeden devam etmesine neden olur, bu da durumu daha karmaşık hale getirebilir.
- Gerçek İyileşmenin Engellenmesi: Her ilişki yası hak eder. Bir ilişkinin bitmesinin ardından acı çekmek doğal bir süreçtir. Ancak kişi için acı çekmek tehlikeli olarak algılanıyorsa (bunu atlatamam, kaldıramam, bununla baş edemem) o zaman bu acıdan kaçmaya çalışır. Bariyer ilişki kurmak da acıdan kaçmak için kullanılan yöntemlerden biridir. Ancak bu, doğal olan ve yaşanması gereken yas sürecini engeller. Bu durumda da gerçek iyileşme engellenmiş olur.
Bariyer İlişkilerin Nedenleri
Kişinin bariyer ilişkiler kurmasının temel nedenleri yukarda bahsedildiği gibi duygusal hasarlardan kendini korunma amaçlıdır. Bunlara ek olarak, bariyer ilişkiler, bağlanma stillerinin bir yansıması olarak ortaya çıkar.
Bağlanma stilleri, kişilerin ilişkilerde nasıl davrandığını ve duygusal bağlarını nasıl kurduğunu belirleyen psikolojik temellere dayanır. Kişinin bağlanma stiline göre, bu tür ilişkiler duygusal korunma, güven arayışı veya duygusal mesafe ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla şekillenebilir. Güvensiz bağlanma stillerine göre bariyer ilişkiler şu şekilde şekillenebilir:
- Kaygılı Bağlanma Stili: Eski ilişkilere dair hissedilen kaygı ve güven arayışı nedeniyle yeni ilişkiler kurabilirler, duygusal korunma ihtiyacı ön plandadır.
- Kaçınan Bağlanma Stili: Duygusal yakınlıktan kaçınma eğilimindedirler ve eski ilişkilerden uzak durmak için sınırlı, yüzeysel ilişkiler tercih edebilirler.
- Korkulu-Kaçıngan Bağlanma Stili: Hem yoğun bağlılık ihtiyacı hem de duygusal mesafe arayışını içerir. Bariyer ilişkiler, eski ilişkilere geri dönmemek ve duygusal koruma sağlamak için yüzeysel ve geçici olabilir.
Bariyer İlişkilerde Sık Karşılaşılan Zorluklar
Bariyer ilişkiler yapısı gereği çeşitli zorluklar ve sorunları da beraberinde getirir. İşte bariyer ilişkilerde sık karşılaşılan bazı zorluklar:
- Duygusal Derinlik Eksikliği: Bariyer ilişkilerin genellikle yüzeysel olması derin ve anlamlı bir bağ kurmayı zorlaştırır. Bu eksiklik, ilişkinin tatmin edici olmamasına ve duygusal olarak yetersiz hissetmeye yol açar.
- Kendine Güven Sorunları: Bariyer ilişkiler, kişinin kendine güvenini yeniden inşa etme sürecini engelleyebilir. Eski ilişkilerde yaşanan güven sorunları, yeni ilişkilerde de kendini gösterebilir.
- İçsel Çelişkiler: Eski ilişkilere geri dönmeme amacıyla kurulan yeni ilişkiler, kişinin içsel çelişkiler yaşamasına neden olabilir. Bu çelişkiler, eski ilişkinin etkileriyle yüzleşme ve yeni ilişkilerde uyum sağlama konusunda zorluk yaratabilir.
- İletişim Sorunları: Yüzeysel ve sınırlı ilişkilerde, açık ve dürüst iletişim kurmak zor olabilir. Bu durum, ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini ve sorunların çözülmesini engelleyebilir.
Bariyer İlişkilerle Baş Etme Yöntemleri
Bu tür ilişkilerde karşılaşılan zorluklarla başa çıkmak ve sağlıklı bir şekilde iyileşmek için çeşitli yöntemler kullanılabilir. Bariyer ilişkilerle baş etmenin bazı etkili yöntemler şunlardır:
- Duygusal Farkındalık ve Öz-Yansıtma: Kişinin, kendi duygusal durumlarını ve bariyer ilişkiler kurmasındaki motivasyonunu anlaması önemlidir. Duygusal farkındalık geliştirmek, geçmiş ilişkilerden kaynaklanan travmaları ve bu travmalardan nasıl kaçındığınızı anlamanızı sağlar.
- Duygusal İletişim Becerileri: Romantik ilişkilerde etkili iletişim kurmak, yüzeysel ilişkilerin ötesine geçmek için önemlidir. Açık ve dürüst iletişim, ilişkilerin derinleşmesine ve daha anlamlı bağlar kurulmasına yardımcı olur.
- Kişisel Sınırlar Belirleme: Sağlıklı sınırlar koymak, kişinin kendini korumasına ve duygusal olarak sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olur. Eski travmaların etkisinden korunmak için net sınırlar belirlemek önemlidir.
- Kendine Bakım ve Öz-Şefkat: Kendine bakım ve öz-şefkat uygulamaları, duygusal iyileşmeyi destekleyebilir. Kişisel ihtiyaçları ve duygusal ihtiyaçları ön planda tutmak, iyileşme sürecinde yardımcı olacaktır.
- Geçmişle Yüzleşme: Eski ilişkilerle ve geçmişte yaşanan travmalarla yüzleşmek, bu deneyimlerin etkilerini azaltmaya yardımcı olacaktır. Geçmişi kabul etmek ve ondan dersler çıkarmak, daha sağlıklı ilişkiler kurmanın temelidir.
- Yeni İlişkilerde Dikkatli Olma: Yeni ilişkilere başlarken dikkatli olmak ve duygusal yatırım yapmadan önce yeterince düşünmek önemlidir. Yüzeysel ilişkilere yönelmek yerine, anlamlı ve derin bağlar kurmaya çalışmak daha sağlıklıdır.
- Kişisel Hedefler ve İyileşme Süreci: Kişisel hedefler belirlemek ve bu hedefler doğrultusunda çalışmak, iyileşme sürecine odaklanmaya yardımcı olur. Kişisel gelişim ve büyüme, sağlıklı ilişkiler kurmanın temelini oluşturur.
Bariyer İlişkilerde Terapinin Rolü
Psikoterapi, duygusal iyileşmeyi ve sağlıklı ilişkiler kurmayı desteklemek açısından büyük önem taşır ve kişilerin eski ilişkilerden kaynaklanan travmaları ve bariyer ilişkilerdeki motivasyonlarını anlamalarına yardımcı olur.
Bu süreç, içgörü kazandırarak bağlanma stillerini ve duygusal ihtiyaçları tanımayı sağlar. Ayrıca, terapistler, etkili iletişim ve sınır koyma becerileri konusunda rehberlik eder, bu da yüzeysel ilişkilerden daha anlamlı bağlara geçişi teşvik eder.
Terapi, duygusal iyileşmeyi destekleyerek geçmiş travmalarla yüzleşmeyi ve bu travmaların etkilerini azaltmayı amaçlar, böylece kişilerin daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurmasına yardımcı olur.
Bariyer ilişki ve rebound ilişki arasındaki farklar nelerdir?
Bariyer ilişki, eski ilişkiye dönmemek için kasıtlı olarak yüzeysel ve sınırlı tutulan bir ilişkidir. Rebound ilişki ise, yara bandı olarak da bilinir. Eski ilişkinin sona ermesinden hemen sonra başlatılan ve genellikle duygusal boşluğu doldurmayı amaçlayan bir ilişkidir. Bariyer ilişkiler, eski travmalardan korunma amacı taşırken, rebound ilişkiler eski ilişkinin acısını hafifletmeye yönelik hızla gelişen bağlardır.
Bariyer ilişkilerde uzun vadeli başarı mümkün mü?
Bariyer ilişkiler genellikle yüzeysel ve sınırlı tutulur, bu da uzun vadeli başarıyı zorlaştırabilir. Bu tür ilişkilerde duygusal derinlik ve bağlanma eksikliği, uzun süreli tatmin ve sağlamlık oluşturmayı engeller. Uzun vadeli başarı, açık iletişim, duygusal yatırım ve derin bağlar gerektirir; bu unsurlar bariyer ilişkilerde sıkça eksik kalır. Dolayısıyla, bu tür ilişkiler uzun vadeli başarı için yeterli temeli sağlamayabilir.