Candido Portinari
Horacio Cardo
Ressam/Prof. Dr. Mehmet Başbuğ
Duyguları İfade Etme Sanatı: Resim
Karakalem ‘e başlarken
Mehmet Başbuğ, Türk resminin Anadolu coğrafyasındaki son dönem en parlak ressamlarındandır. Toplumsal gerçekçi resimleriyle ön plana çıkmaktadır. Mehmet Başbuğ, resimlerinde Anadolu, Orta Asya ve Türk Dünyası insanını kendisine konu edinmiştir. Türk dünyası, at ve bozkır resimleri vazgeçemediği konulardır. Anadolu’nun, orta ve yoksul kesim insanlarını tanıyan sanatçı, eserlerinde sosyolojik ve tarihi niteliklere sahip olgulara da vermiştir. Kurtuluş Savaşı destanları üzerine resimler yapmış, resimlerinde savaşın bitmez tükenmez acılarını, kırmızı, kahverengi, gri ve beyaz renkleri ustalıkla kullanarak özellikle kadın ve çocuk kahramanların üzerinden yansıtmıştır. Sanatçının resimleri incelendiğinde, deneyimlerini, sosyal etki ve gözlemlerini eşsiz bir duyarlılıkla aktardığı görülmektedir. Bu çalışmada, Mehmet Başbuğ’un eserlerinde, kullandığı renk yapısını bilgisayar programları aracılığı ile analiz edilerek ortaya koymak bu araştırmanın ana eksenini oluşturmaktadır. Sanatçının resimlerinde kullandığı renk paleti tespit edilerek, resimlerin konularında vurgulanan duygularla ne derece örtüştüğü Plutchik’in duygu modeli üzerinden incelenmiştir. Sanatçının resimlerinde kullandığı ortak bir renk paletinin yeni kuşak ressamlara bir model oluşturması bağlamında önemli olduğu düşünülmektedir.
Önemli bir sanat üretimi olarak her resim, içinde barındırdığı duygu, düşünce ve sanatçısının öznel yaklaşımıyla bir olay ya da sürecin nesnel gerçekliğini vurgulayan bir ifade ortaya koyar. Renk; bu duygu ve düşünceleri açığa çıkaran en önemli yapısal unsurlardan birisidir ve insan oğlunun duygularını nesnel olarak yansıtmaya başladığı ilk dönemlerden bu yana mağara duvarlarında, ressamın paletinde, sinemanın perdesinde ve bugün tasarımcının ekranında bir değerler dizisine dönüşür. Bu çalışmada; merhum Mehmet Başbuğ’un resimlerindeki duygu-renk ilişkisi konu-renk bağlamında ele alınarak, rengin duyguları yansıtmasına odaklanılarak Plutçik’in duygu çarkı bir model olarak referans alınmıştır. Mehmet Başbuğ’un resimlerinde bu duygu çarkında yer alan temel duygular aranmıştır. Tespit edilen temel duyguların yer aldığı resimlerin önce renk analizleri yapılmış, sonra kuramcılar esas alınarak tespit edilen renk paletleri resim ve psikolojik değerler dizisinin bir karışımını temsil ettikleri düşünülerek renklerle ilişkili genel anlamların bir listesini sağlayan renk-duygu tablosuyla karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada; Türk resminin önemli sanatçılarından Mehmet Başbuğ’un resimlerinde kullandığı renklerin (renk paleti), TinEye yazılımı aracılığı ile renk analizlerinin yapılması amaçlanmaktadır. Renklerin sayısal olarak yüzdelik kullanım oranları ile konuların duyguyu yansıtma oranları arasındaki ilişki resimlerin konuları üzerinden incelenecektir. Araştırmacının öznel değerlendirmeleriyle ortaya koyduğu alışılageldik renk analizleri yerine; farklı bir yaklaşımla, Mehmet Başbuğ’un resimlerindeki duygu-renk ilişkisinin ortaya konulması daha sonra farklı araştırmacılar tarafından yapılacak araştırmalara farklı bir yöntem sunması açısından önemli görülmektedir.
Plutchik, bir psikoevrimsel duygu teorisi geliştirerek basit ve karmaşık duygular arasında ayrım yapabilen bir duygu modeli yarattı. Farklı araştırmacılar farklı basit hisler tanımlarken Plutchik de kendi modelinde sekiz basit, temel duyguyu neşe, güven, korku, şaşırma, üzüntü, beklenti, öfke ve tiksinmek olarak tanımladı. Plutchik’in teorisine göre, diğer duygular bu basit duyguların bir kombinasyonu ya da karışımı olurken örneğin aşk, bu modelde neşe ve güvenin bir kombinasyonu olarak gösterilmektedir. İki temel duygunun karışımı, çift olarak adlandırılır. Birincil çiftler, mesela, optimizm=beklenti + neşe, genellikle hissedilirken suçluluk= neşe + korku gibi ikincil çiftler bazen, keyif= neşe + şaşırma gibi üçüncül çiftler ise nadiren hissedilmektedir. Her bir temel duygunun bir zıttı vardır: en ilkel duygular olan şaşırma ve beklenti “yeni-eski” koşullara karşı bir yanıt konumunda, korku ve öfke tehlikeye karşı mücadeleyi başlatan veya bıraktıran tepkiler, güven ve tiksinti, menfur bir şeyle temasa karşı korunma veya hoş bir şey yapma motivasyonu sağlayan reaksiyonlar ve evrimsel duyguların son aşaması olan neşe ve üzüntü, üzüntü sakinliğe, neşe ise bir kişiyle veya bir şeyle temas etme hareketliliği sağlayacak şekilde tanımlanabilir. Her duygunun farklı yoğunluk veya uyarılma seviyeleri olabilir. Plutchik modeli enteresan bir şekilde görselleştirilmektedir. Plutchik basit hisleri ve bu basit hislerden müteşekkil diğer gelişmiş hisleri, renkli duygu çemberinde göstermektedir. Sekiz daire dilimi, dört çift zıt olarak eşleştirilen sekiz temel duygu olduğunu göstermektedir. Renkler, duygunun yoğunluğunu temsil ederken, renk tonu koyulaştıkça, duygu da yoğunlaşmaktadır. Duygunun yoğunluğu çemberin merkezine yaklaşırken artmakta, diğer yöne gittikçe de azalmaktadır. Örneğin, neşenin en düşük seviyesi sükunetken en üst seviyesi coşkunluk olarak gösterilmektedir. İki boyutlu çember, aynı zamanda üstteki orta noktanın nötr duyguyu simgelediği şekliyle üç boyutlu bir nesne olarak da gösterilebilmektedir (Kołakowska vd., 2015:59-60).
Ressam/Prof. Dr. Mehmet Başbuğ (1956-2017)
Mehmet Başbuğ, 1956 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlkokul ve ortaokulu Diyarbakır’da, liseyi ise Ankara’da okumuştur. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Bölümü’nde lisans okudu. O dönemde yaşanan siyasi sıkıntılardan dolayı Millî Eğitim Bakanlığının almış olduğu kararla bölüm öğrencileri ile birlikte Bursa Eğitim Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans, Sanatta Yeterlik ve Doktora yaptı. 1976-1986 yılları arasında, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda resim öğretmenliği yapan Başbuğ, 1986-1994 yılları arasında Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Öğretim görevliliği,1994-1999 yıllarında Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesinin, kuruluş çalışmasında görev alarak Dekan yardımcılığı ve Resim Bölümü Başkanlığı’nı yürütmüştür. 1999- 2015 yılları arasında Konya Selçuk Üniversitesi ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yaptı, 2008 yılında doçent unvanı alan Mehmet Başbuğ, 2009 yılından itibaren, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığını ve aynı fakültede Resim Bölümü Başkanlığını görevini de yürütmüştür (Başbuğ, 2016:9). Sanatçı, 7 Temmuz 2017 Cuma günü Kırgızistan’da hayatını kaybetmiştir. Mehmet Başbuğ, Ankara Ressamlar Birliği kurucu üyeliğinin yanı sıra kısa adı GESAM olan, Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyesidir. Sanat hayatı boyunca 18 büyük resim ödülü almış ve 71 adet ulusal ve uluslararası kişisel sergi 169 adet karma sergiye imza atmıştır. Ayrıca çok sayıda makale ve araştırması bulunan sanatçının, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve tüm bakanlıklarında genel müdürlüklerde, bankalarda, üniversite koleksiyonlarında ve devlet müzelerinde yurtdışı temsilciliklerimiz ile birçok ülkenin koleksiyonunda eserleri bulunmaktadır (Tepecik, 2017: 16). Türk Resminde, toplumsal gerçekçi çalışmalarıyla iz bırakan Mehmet Başbuğ resimlerinde renkleri ve ışığı kullanışındaki ustalığı, fırça vuruşları ve kompozisyonları ile ön plana çıkmıştır. Mehmet Başbuğ, Anadolu ve Orta Asya Türk dünyası insanını ve bozkır yaşamını kendisine konu edinmiştir. Doğduğu topraklar olan Diyarbakır yöresinin insanlarının günlük hayatları, dar kalabalık ve eski sokakları, pazaryerleri, kahveleri, küçük yöresellik kokan dükkânları, konargöçer Anadolu aşiretleri ve Türk kültürünün vazgeçilmez bir öğesi olan atları resimlerinin konusunu oluşturmaktadır. Kurtuluş Savaşı destanları ve milli mücadele üzerine de resimler yapmış, resimlerinde savaşın bitmez tükenmez acılarını kadınların ve çocukların yüzüne aksetmiştir. Sanatçının güçlü figüratif anlatımının yanında ustalıkla yaptığı portre betimlemelerinde, ifadeler ile olayları ve yaşanan duyguları izleyicinin de hissetmesini sağlamıştır.
Başbuğ, bağımsızlık mücadelesinin kahramanlarını, kompozisyonlarında yeniden canlandırırken fedakâr Anadolu insanının anıtsal kahramanlığını ön plana çıkarmayı başarmıştır. Yaptığı resimlerde dönem özelliklerini çok iyi araştırmış, dönemin kıyafet, silah ve araç gereçlerini orijinallerine sadık kalarak izleyiciye aktarmıştır (Yabalak,2020:134). Tepecik’e (2017:20) göre Mehmet Başbuğ; tuvallerinde kırmızı, kahverengi ve griden oluşan renk seçkisini beyazla kuşatarak az renkle çok anlatım sağlayan ender sanatçılardan birisidir.
Renk ve Duygu
Duyguları yansıtmadaki gücüyle renk; resim sanatından sahne sanatlarına kadar sanat ve tasarım alnında anlamı yaratmaya, duyguyu vermeye yardımcı olur. Hanson (2017:3) rengi ışığın hafiflik, doygunluk, doku, parlaklık ve yarı saydamlıkla ilgili olmayan görsel özelliği olarak görürken; insanoğluna son derece pozitif değer katabilen, ruh halini etkiyen, moda ve estetiğine hükmeden ve sembolizme nüfuz eden günlük yaşamın oldukça önemli bir bileşeni olarak açıklar. Holtzschue (2009:1), Öztuna (2007:121) ve Gürer (1970:75) ise; rengi, ışığın dalga uzunluğuna göre gözlerimiz aracılığıyla bizlerde oluşturduğu his ve biyolojik bir tepki olarak açıklar. Aristoteles, mavi ve sarıyı ana renkler olarak kabul etmiş ve bunları Güneş-Ay, kadın-erkek, iç-dış, gibi insan deneyimindeki temel zıtlıklarla ilişkilendirmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda Newton’un keşifleriyle ortaya çıkan genel renk teorisine kadar iki bin yıl boyunca sanatçılar Aristoteles’in bu ilkelerini kullanmaya devam ettiler. Diğer yandan tarihsel anlamda çağdaş renk anlayışına en büyük katkı, bilim ve matematiğin sanatla, metafizik ve teolojiyle ilişkili olan kişilerden gelmiştir (Hunjet & Ivancic, 2018: 1). Icaac Newton (1642 – 1727) karanlık odada gerçekleştirdiği deneyinde, güneş ışığını bir delikten ve pramit prizmadan geçirerek beyaz perdeye yansıtmıştır. Güneş ışığını ayrıştıran prizma gök kuşağında olduğu gibi yedi rengi beyaz perdeye yansıtmış ve bu buluşla renk teorisi ve renk biliminin temellerini atılmıştır. Prizmadan geçerek oluşan renk kuşağındaki renkler kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor olarak adlandırılmakta ve sıralanmaktadır (Aslan Odabaşı, 2006:80-83). İnsanoğlu renklerle çevrili bir dünyada yaşarken, çoğu zaman bu deneyimi olağan olarak algıla r ancak; başkasına bir renk fikrini iletmek gerektiğinde, rengi anlamlandırmada bazı zorluklarla karşılaşabilir (Setchell, 2017:99). Sanatsal üretim sürecinde, sanatçının kullandığı renkler, nasıl göründüklerine ve uyandırdıkları hislere göre değerlendirilir. Bu nedenle, dünyanın görünen nesneleri ile ilgilenen her sanatçı, onlarla ilişkilendirilecek ortak renk ve rengin anlamlarının farkında olmalıdır. Bir rengin görsel görünümü ile sözlü betimlemesi, belirgin bir şekilde farklıdır ancak, ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Bilgi, fikir, duygu ve kimliklerin aktarılmasında renk, görsel iletişimin önemli bir boyutudur. Rengi adlandırma ya da anlamlandırma; bir nesnenin rengi ve sözsel betimlemesi ile ilgili duyusal bilgilerin ezberine dayanır. Bu durum, malzemenin algılanan rengi ile özellikleri hakkında bildiklerimiz arasında önemli bir ilişki kurar (Mylonas & MacDonald, 2017:131)
Kişiler renkleri görebilir ancak, onlara tepkileri farklı olabilir. Bu nedenle, kırmızı renk saldırganlığı teşvik edebilirken aynı zamanda sevginin sembolü de olabilir. Mavi huzur duygusu verebilir, ancak aynı zamanda (özellikle mavi koyulaştıkça) iç karartıcı da olabilir. Araştırmalar, renklerin insanları hem fiziksel hem de psikolojik anlamda etkileyebileceğini göstermektedir (Hunjet&Ivancic, 2018: 10). Işık ve rengin insanoğlu üzerindeki duygusal etkileri, yalnızca sanatçılar, şairler ve mimarlar tarafından değil, aynı zamanda, rengin etkilerini anlamaya ve ölçmeye çalışan farklı bilim adamları arasında da ilgi odağı olmuştur. İnsanoğlu çevredeki dünyayı görmek için ışığa, estetik duyarlılık ve güzellik katmak için renge ihtiyaç duyar. Şairler, yazarlar, mimarlar, biyologlar ve sanatçılara kadar geniş bir yelpazede rengin insan üzerindeki etkileri ise beklentilerin ötesine geçebilir. Renge ilişkin en yaygın gruplamanın başında “sıcak” ve “soğuk” olarak düzenlenmesi gelir. Heyecan verici ve uyarıcı olarak görülen kırmızı, turuncu ve sarı gibi tonlar sıcak renkler olarak değerlendirilirken, sakinleştirici ve rahatlatıcı olarak görülen mavi, turkuaz ve yeşil gibi tonlar soğuk renkler olarak açıklanmaktadır. Renklerin bu özellikleri sadece mimarların ve sanatçıların ilgisiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda mavi ve yeşil renkler, saldırgan ve endişeli hastaları yatıştırmak ya da sakin leştirmek için klinik ekiplerince de kullanılmıştır. Kırmızı ve turuncu gibi sıcak heyecan verici renkler depresif hastaları uyarmak için de kullanılmıştır (Mikellides, 2017:193-199). Resim sanatı alanında geçmişten beri, renk ve biçim arasındaki ilişki sayısız teorik çalışmanın bir parçası olagelmiştir. “Biçim- renk” tartışması, çoğunlukla, bir kaynağın diğerine üstünlük çabası tanımlayıcı bir şekilde sürekli dile getirilmiş; on sekizinci yüzyıla kadar “biçim” daha önemli görülmüştür. Romantik düşüncenin ortaya çıkışıyla, “Biçim- renk” tartışmasında değerler dizini değişmiş ve renk, ışıkla olan yakın ilişkisinden dolayı sanatçının öznelliğinin ifadesi için temel bir yapısal kaynak olarak görülmüştür (Calvo, 2013: 38). Rengin izleyici tarafından algılanma sürecinde, zihninde uyanan duygu, renk duygusu olarak tanımlanır. Araştırmacıların önerdiği gibi renk, insanın sinir sistemindeki duygu uyarılması alanını doğrudan etkiler.
Farklı renkler ya da renk bileşkeleri insanlar için farklı anlamlara sahip olabilir (Cheng, Xhin &Taylor, 2000: 198). Puhalla’ya (2005:2) göre; renk insan deneyiminde önemli bir algısal süreçtir ve görsel bilinci uyandırarak, tepki vermeye hazır hale getiren bir uyarıcı olarak işler. Görsel sürecin güçlü duygusal yanı olan renk, görsel bilgiyi ifade etmek için kullanılabilecek büyük bir etkiye sahiptir ve bu anlamda renk, biçimin asıl görsel yanıdır. Klem (2013: 79-80) rengin; sanatsal ve ruhsal olduğu kadar fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve duygusal gözlemleri de içeren öznel, nesnel, bireysel ve kültürel algıyı da kapsadığını belirtmektedir. Cheng’e (2020: 622-624) göre ise; farklı renk bileşenleri insanlarda farklı duygusal tepkiler yaratabilir. Doğanın fiziksel bir olgusu olarak rengin kendi içinde duygusu yoktur, ancak görsel uyarım yoluyla insanlarda duyusal tepkilere neden olabilir. Rengi gören izleyici öznel psikolojik ilişkilendirme yoluyla farklı psikolojik duygular üretebilir.
Renk; mesaj iletebilir, psikolojik ya da sosyolojik etkileşimlere neden olabilir, davranışlar üzerine etki edebilir ve kişiyi yönlendirebilir (Aksoy, 2006:52, Aydın, 2004:58, Dikener & Arıkan, 2010:331, Şenyapılı,1996:105). Sanatçılar bu öznel durumdan yararlanarak, renk kullanımında doğuştan gelen ve öğrenilen tepkileri belki de farkında olmadan dikkate alırlar. Çünkü; sanatçının bu çabası, sanatçı ile izleyici arasındaki iletişimi sağlayarak anlamın yaratılmasına olumlu yönde güç lü bir katkı verecektir. Herhangi bir resim çalışmasında eserini yaratmaya çalışan sanatçının mutlaka bir mesaj kaygısı taşıyabileceği düşünüldüğünde, mesajın resim izleyicisine ulaşması, izleyici tarafından doğru ve güçlü şekilde algılanması önemlidir. Bunun sağlanabilmesi için, sanatçının tarzını yansıtan renk paletinin süreci olumsuz etkileyebileceği göz ardı edilmeden, eserde kullanılan renklerin işlenen konunun özünü yansıtması gibi bir zorunluluk ortaya çıkabilir. Bu anlamda; sanatçı ve izleyici açısından, Doğuştan Gelen Tepkiler ve Öğrenilen Tepkiler bağlamında renge sanatçının yüklediği anlam ile izleyicinin yüklediği anlam arasında her zaman bir uyum olmayabilir ama bu uyumun olması da önemsenmelidir. Hangi rengin hangi duyguyu yansıttığına ilişkin olarak ve renklerin nasıl algılandığı ile ilgili bazı belirsizlikler bulunmaktadır ancak; renk, görsel algıya doğrudan etki eden yapısal bir eleman olarak değerlendirilebilir.
Renklerin genel algılanışı, anlamlandırılması, yarattığı çağrışımlar tam olarak çözülememesine karşın; birbirlerine yakın birçok tarif ve açıklama bulunmaktadır. Renklerin genel algılanışına göre çağrışımları aşağıda listelenmiştir (Artut, 2004:137, Gökaydın, 2002:120, Öztuna, 2007:88-91, Şenyapılı,1996:106).
Kırmızı : Güç, tehlike, heyecan, sıcak, şehvet, dışa dönük, başkaldırı, en dikkat çekici renk olarak bilinmektedir.
Yeşil : Serin, sakin, doğal, anlayış, dinlendirici, neşe
Mavi : Serin, sakin, hüzünlü (koyu tonlar), saygıdeğer, otorite, iletişim, sınırsızlık
Siyah : Soğuk, prestij, sofistike (çoğu kültürde ölüm ve yas edebilmektedir.)
Beyaz : Mükemmellik, temizlik saflık, ölüm
Sarı : Lüks, zengin, hastalık
Turuncu : Sıcak, doğal, samimi, yaratıcılık, canlılık
Mor : Asalet, İmparatorluk, keder, melankoli
Bununla birlikte Humphrey, Rivas ve Hermsen’a (2013: 75) göre kırmızı; öfke, sevgi ve utanç, turuncu; şaşkınlık ve gurur, sarı; mutluluk veya gururu, yeşil; iğrenme, mavi; üzüntü ve empati, mor; empati ve suçluluk, siyah ise korkuyu tasvir edebilmektedir.
Görüldüğü üzere farklı kaynaklarda benzer anlamlandırmalar yapılabileceği gibi az da olsa faklı anlamlandırmalar da eklenebilmektedir. Ancak; bu çalışmada daha detaylı şekilde listelenmiş olan ve yukarıdaki anlamları da çoğunlukla içeren Burce Hilliard’ın (2013:26-31) “Optimising Viewer Comprehension and Shaping Impressions and Attention” adlı doktora tezinde yer alan, Renk Psikolojisi üzerine yaptığı çalışma referans değer olarak ele alınacaktır. Hilliard, diğer renk araştırmacıların verdiği bilgileri teyit edercesine renklerin ruh hallerini ve duyguları tetikleyebileceğini ve belirli anlamlarla da ilişkilendirilebileceğini vurgulamaktadır. Bazı renklerin çağrışımları hem evrensel bir içerik taşıyabilmekte hem de aynı zamanda kültürel farklılıkların yarattığı çağrışımları da verebilmektedir. Örneğin sarı renk hem kaygı ve tedirginlik yaratırken hem de neşe çağrışımı yaptığı sonucuna ulaşılabilmektedir. Hilliard yaptığı çalışmada bazı renkler ve çağrışımları şu şekilde açıklamaktadır (2013:26-31):
Kırmızı : Maceracı, sosyal, güçlü, koruyucu ve heyecan verici, Tehlike (birçok bağlamda), tutku, dikkat çekiyor, çok güçlü, dikkat dağıtıcı, tehlike, heyecan verici, gürültülü, savaş, iddialı, güçlü, cesur, acil, duygusal olarak sıcak, aşk, tutku, kötülük, cinayet, uyarıcı, yorucu, çarpıcı.
Yeşil : Sakinleştirici ve dinlendirici, Çekici, tarafsız, Sağlıklı, doğal, güvenli, yaşam, kendine güvenen, Doğal, dengeli, uyum, çevre, dünyevi, sağlıklı, kalıcı, sakin, şanslı, yeniden doğuş, bahar, kıskançlık, Canlı, sıkıcı, korku dolu, rahatlatıcı, yorucu, sinir bozucu, saflık, Doğa, ağaçlar, rahat, sakin, mutluluk, konfor, barış.
Mavi : Sakinleştirici, Sevecen, temkinli, keyifli, yatıştırıcı, sakin ve dinlendirici, Çekici, etkili, Hareketli, duygulu, şefkatli, kalp, duygu, Ağırbaşlı, profesyonel, başarılı, sadık, sakin, huzurlu, pozitif, otoriter (lacivert), melankoli, Zenginlik, güven, ihale, yatıştırıcı, Soğuk, donuk, huzurlu, doğru, dürüst, felsefi, tehditkâr olmayan, barış, sükûnet, iyi niyet.
Siyah : biçimsel, sanatsal, sadelik, otorite, güç, ölüm, korku, kayıp, sıkıntılar, yas, hüzün Beyaz : masum, temiz, yeni, basit, ferah, serin, kış (kar), mülayim, sıradan, steril
Sarı : dikkat çekiyor, neşeli, heyecan verici, sevecen, düşüncesizce, Son derece uyarıcı, Ekşi, endişeli, keskin, şaşırtıcı, huzursuz (aşırı kullanıldığında), İyimser, neşeli, mutlu, enerjik, eğlenceli, güneş, ilham verici, yaz, dikkatli (uyarı işaretleri), Canlı, enerjik, pozitif, mutlu, Sıcak, sade ve sade, dinamik, klasik, keyifli.
Turuncu : besleyici, tehlike uyarı, Sıcaklık, şefkat, heyecan, coşku, ruhsal, enerjik, eğlenceli, Sıkıntılı, rahatsız, üzgün
Mor : Büyük, kraliyet, görkemli, heyecan, kraliyet (batı kültürü), kraliyet, lüks, bilgelik, ruhsal, egzotik, yaratıcı, sanatsal, ilham verici, ruhsal, Ağırbaşlı, görkemli.
Kahverengi: Doğal, dünyevi, sağlam, güvenilir, güçlü, rahat, rustik, mülayim, muhafazakâr, Sıradan.
Gri : Tarafsız, saygı, alçak gönüllülük, kararlı, bilge, basit, işlenmemiş, bulutlu, depresyon, negatif.
MEHMET BAŞBUĞ’UN RESİMLERİNDE DUYGU RENK İLİŞKİSİ
Emine Nur YILMAZ ARIKAN
Idil Sanat ve Dil Dergisi
Doğum tarihi: 29 Aralık 1903, Brodowski, Sao Paulo, Brezilya
Ölüm tarihi ve yeri: 6 Şubat 1962, Rio de Janeiro, Rio de Janeiro, Brezilya
Brezilyalı ressam Candido Portinari (1903-1962), yerlici ve dışavurumcu unsurları güçlü ve bireysel bir tarzda birleştiren duvar resimleriyle tanınır.
Candido Portinari, kahve zengini Sao Paulo eyaletindeki Brodosque kasabasında İtalyan göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.Oğlana ilkokulun ilk yıllarından sonra hiçbir resmi eğitim verilmedi. Sanata olan ilgisini, 8 yaşında bir ev ressamına yardım etmeye başlamasına bağladı.15 yaşında Rio de Janeiro’ya gitti ve sanatçı çırağı olarak çalıştı. Sanatı bilinçli olarak mükemmelleştirilebilecek bir el sanatı ya da beceri olarak kabul ederek, çalışmalarına her zaman disiplinli ve metodik bir şekilde yaklaşmalıydı.
Portinari, Ulusal Güzel Sanatlar Okulu’na kabul edildi ve 1928’de Avrupa’ya imrenilen yıllık seyahat bursunu aldı.Bu deneyim, kendisine öğretilen akademik tarzdan onu sarstı ve onu sözde Brezilya modernist sanatsal hareketine getirdi.
Portinari’nin yaptığı ilk tuvallere, kendi bölgesinin toprağının koyu kırmızımsı kahverengi hakimdir. Kahve toplayıcılarını iş başında tasvir eden Café (1935), bireylerin çok küçük bir rol oynadığı bir şekilde izlenimci erken yaklaşımını önerir. Kısa süre sonra, Stevedores gibi geometrik yarı soyutlamacı bir tarzda çalışıyordu. Daha sonra dikkati, doğa karşıtı figürlerin devasa, heykelsi oranlarda tasvirine çevrildi. Son olarak, çalışmalarına ön plandaki figürler ile uzak gruplar arasında uzamsal bir belirsizlik veya gerilim kazandıracak şekilde grupları ve bireyleri birleştirmeye başladı.
1937’de Portinari, Rio de Janeiro’daki Eğitim Bakanlığı’nın ana salonlarını fresklemek için bir iş aldı. Washington DC’deki Kongre Kütüphanesi’ndeki Hispanik Vakfı için yaptığı dört duvar resmi (1941), anıtsal ve canlı renklere sahip, Hispanik Amerikalıların toprağa hükmetme ve kültürlerarası çatışmaları çözme konusundaki deneyimlerini tasvir ediyor.Madencilik faaliyetini betimleyen çılgın desen ve kavrama hareketleri özellikle dikkat çekicidir. Belo Horizonte yakınlarındaki Pampulha’daki St. Francisco kilisesi için duvar resimleri ve mozaikler (1942-1943) ve Birleşmiş Milletler Binası, New York City için Savaş ve Barış duvar resimleri yaptı.
1940’lardan Rio de Janeiro’daki ölümüne kadar, Portinari duvar resimleri, portreler, litografiler, kitap illüstrasyonları ve çizimler yaparak aktif bir adım attı. Geç dönem resimlerinden biri olan Ağlayan Kadın’da derin duyguları iletmek için kasvetli ve sessiz renkler kullanır. Yüz hatları zar zor öne sürülmüştür ve eller ve kollar fazlasıyla abartılı olup, güçlü bir etki yaratmaktadır.
lincheap
Horacio Fidel Cardo (d. 20 Mayıs 1944 –ö. 22 Ekim 2018), Arjantinli ressam ve çizer.
Sanatçı 20 Mayıs 1944’te Buenos Aires’te doğdu. Genelde resim ve üç boyutlu çalışmalar yapan sanatçı aynı zamanda mizahi eserler ve kitaplar içinde çizimler yapmıştır. 1983’ten 2007’ye kadar düzenli olarak “New York Times” ‘da serbest olarak çalıştı. Ayrıca 1994’ten itibaren “Uluslararası Herald Tribune” (New York Times’ın Küresel Baskısı) ‘da görev almıştır.
Arjantinli ressam ve çizer Horacio Cardo doğum yeri Buenos Aires’te 22 Ekim 2018’de mide kanseri sonucu 74 yaşında ölmüştür.
Vikipedi
Resim insanların Antik Çağ’dan bu yana kendini ifade etme şeklidir. Taş Devri insanı M.Ö.600.000- M.Ö.5.000 yıllarında hissettiklerini ve yaşadıklarını anlatan resimleri mağara duvarlarına kazıyarak yapmış. Sanat anlayışları çizgi iken daha sonra içini boyamayı keşfetmişler. Resim okuma yazma bilmeyen eski çağ insanının duygularını ifade etme şekli idi.
İnsanlığın Evrensel Dili Nedir?
Resim, zamanla yaşam şekli topluluklara dönüşen insanların ortak dili olmuştur. İnsanoğlu geçen zaman içerisinde çeşitli teknikler geliştirerek günümüzdeki resim ifadesine ulaşmıştır. Yakın zamana gelindikçe toplulukların kullandıkları malzemelerde ve uygulamalarında benzerlikler görülür. Sosyoloji, bilim ve ekonomideki gelişmeler neticesinde resim akımları oluşur.
Resim Akımları Nelerdir?
Bu akımlara başlıklar halinde bakmak daha doğru olur.
- Gotik 13.yy
- Rönesans 15.yy
- Maniyerizm 16.yy
- Barok Resim Sanatı 17-18.yy
- Neoklasizm 18-19.yy
- Romantizm 18-19.yy
- Expresyonizm (Dışavurumculuk) 19.yy
- Empresyonizm (İzlenimcilik) 19.yy
- Fovizm (Yırtıcılık)19.yy
- Metafizik resim 19.yy
- Modern Sanat 19.yy
- Natüralizm (Doğalcılık)19.yy
- Post Empresyonizm 19.yy
- Puantizm (Noktacılık) 19.yy
- Pürizm (Artıcılık)19.yy
- Realizm (Gerçeklik) 19.yy
- Sembolizm 19.yy
- Dadaizm 20.yy
- Minimalizm 20.yy
- Soyut Ekspresyonizm 20.yy
- Soyut Resim Akımı 20.yy
- Suprematizm 20.yy
- Art Nouveau 21.yy
- Op Art 1960
- Sürrealizm
Görsel Sanatlar
Resim günümüzde görsel sanatların en değerli parçalarından biridir. Sınırlandırılmamış hayal gücünün renklerle tuvale, kartona, aynı zamanda kara kalem veya çeşitli malzemelerle uygun platformlara yansıtılmasıdır. Doğa en büyük ilham kaynağıdır. Doğanın renk zenginliği hayal dünyasının enginliğiyle birleşirse resim yapma isteği kaçınılmaz olur.
Zihnimizdeki derinliklere ulaştıkça tuvalimiz zenginleşir. Ve bunu en doğal haliyle beynimizin algıladığı şekilde sunarız. Kartonlardan tuvallerden taşan gözümüzün gördüğü ve beynimizin algıladığı üç boyutlu zemine çizilen resimler. Sanat aşkı damarlardan fışkırırsa arabalarda, merdivenlerde, duvarlarda, kozalaklarda, taşlarda veya su kabaklarında hatta aklınıza gelebilecek her zeminde gözlerinizin önüne serilecektir.
Çocuklarda Resim Yapma Alışkanlığı
Çocukların hemen hepsi yaratıcı olma ve üretme yeteneğiyle doğar. Bu beceri doğuştan genlerle annemizden ve babamızdan gelir. Veya çok çizim yaparak bu kabiliyeti sonradan edinebiliriz. Küçük yaşta başlayan resim yapma alışkanlığı çocuğunuzun psikolojik gelişimini olumlu yönde etkiler. El kaslarının gelişmesini sağlar. El ve göz koordinasyonunu güçlendirir. Bununla beraber pedagoglar bir çocuğun yaptığı resme bakarak ruh hali ve gelişimi konusunda bilgi sahibi olur. Resim çocukların eğitiminde vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Dinamik etkiye sahip resim öğrencilerin çizim ve boyama yaparak anlamlı bütünler oluşturmasında önemli bir yere sahiptir. Bir anlamda bakış açısıdır. Kimi insan resmi fotoğraf makinasının bakış açısıyla çerçeve içerisine alır ve sunar. Kimi insan da yazdığı kitabın sayfalarına sığdırarak. Bir tuvale, bir sahneye veya belki de bir afiş yaprağı gibi birçok zemine yansıtabilir sanatını.
Aslında hepsinin ortak noktası doğada olanı zihnimizde görebildiğimiz en beğendiğimiz kareleri seçip yeteneğimiz ölçüsünde sunabilme yetisidir. Tribünlerde maç izlerken bütün negatif enerjisini mutluluğunu ve nefretini haykıran bir insan gibi çizgilerle renklerle tüm çılgınlığını kızgınlığını ve sevincini haykırma şeklidir resim.
Yeni Başlayanlar İçin Öneri Nedir?
Resim yapmaya başlarken ilk adım oranı ayarlamaktır. Kağıdınızı fotoğraf ile eşit sayıda karelere bölerek oranı sağlayabilirsiniz. Tuval üzerine akrilik veya yağlı boya uygulamak için de aynı yöntem ile başlanır. Tuval üzerine hafifçe yatay ve dikey eşit büyüklükte kareler çizilir. Konu fotoğraftan yapılacaksa aynı sayıda karelere bölme işi fotoğrafa da uygulanır. Canlı doğadan veya modele bakarak yapılacaksa kalemle ölçü alınır. Kadraja alınan resim yavaş yavaş zemine oturtulur. Resim kimine göre deniz kimine göre okyanus gibidir.
Yazar: Melahat Varlıer
Karakalem ‘e başlarken…
Bana gelen karakalem ile ilgili yukarıdaki soruları gruplayarak bu sayfada detaylıca anlatmaya çalıştım. Genelde merak edilen ilk şey de ‘karakalem çizmek istiyorum, ben bu işi yapabilir miyim?’ oluyor. Sonrasında ‘deniyorum ama olmuyor, yapamıyorum’ yorumları en sık karşılaştıklarım. Her ne kadar yetenek bu işte avantaj olsa da asıl önemli olan gerçekten başarmayı istemek ve çalışmak.
Karakalem çizmeyi halter sporu olarak ele alalım. Bu spora ilk başladığınızda 150kg kaldırmanız mümkün olmayacaktır. Hatta ilk denemede kaldırılamayınca vazgeçmek isteyeceksinizdir. (Tıpkı kağıt kalemi alıp ilk seferde hiçbir şey çizememek gibi.) Bunu başaramamak çok normal, çünkü kaslarınız bu kilonun altına girebilecek kadar güçlü değil. Ancak bu durum, 150 kg yi hiç bir zaman kaldıramayacağınız anlamına da gelmez. Düzenli çalışma, iyi beslenme, dengeli yaşam ile zaman içerisinde önce 30kg sonra 50kg daha sonra 70kg diye kaldırabileceğiniz ağırlıklar kendiliğinden artacaktır. Sakatlık çıkmaması için bu işi sabırla zamana yaymak ise dikkat edilmesi gereken ayrı bir konudur. Kaslar, bu düzenli çalışma ile bir süre sonra artık 150 kg yi kaldırabilir hale gelecektir. Tabi ki çizim yapabilmek için bu kadar kaslı olmanıza gerek yok. Ancak nasıl ki halter kaldırmak için kaslarınızı geliştiriyorsunuz, karakalem çizebilmek için de elinizin kaslarını çizime yönelik geliştirmelisiniz.
Unutmayın ki, bu işi başarmak kolay olsaydı herkes yapabilirdi. Ancak isteyen ve sabırla düzenli çalışanlar bu işi başarabilir. Dolayısıyla kalemi elinize alıp bir şeyler çizemediğinizde, hiç bir zaman çizemeyeceğinizi düşünmeyin.
1. Karakalem çizmeye nereden başlarım? Nasıl çizerim?
Çizime başlamanın en faydalı yolu konu ile ilgili kaynaklardan faydalanmak. (Bu kaynakları 9. sorunun cevabında görebilirsiniz) Çünkü, karakalemi öğrenmeye yönelik ve anatomileri doğru olan çalışmalara bakarak çalışmak, elimizin doğru bir şekilde gelişmesi için çok önemlidir. Yani 150 kg yi kaldırabilmek için ilk başta 30 kg ile sakatlanmamak için doğru teknikle başlanmalı. Unutmayın ki temeli sağlam olmayan bir bina, kolaylıkla yıkılabilir. Önce temeli kuvvetli oluşturmalı sonra üstüne inşa etmeliyiz. Yanlış öğrenilen ve alışkanlık haline gelen bilgileri düzeltmek epeyce zordur.
Peki, temelimizi sağlamlaştırmak için neler bilmemiz gerekiyor? Perspektif, Oran Orantı, İnsan anatomisi, Alan Derinliği ve Çizgi Teknikleri bunlardan başlıcaları. Bu bilgilerin ne işe yaradıklarını ve nasıl uygulandıklarını bilmek, çizim kabiliyetimizin ilerleyebilmesinin temelini oluşturuyor. Bu konu başlıklarının detaylı açıklamalarını 2.sorunun cevabında bulabilirsiniz.
2. Karakalem çizerken nelere dikkat etmeliyim?
Bir karakalem resminin başarılı sayılabilmesi için kendi içindeki oran ve orantının iyi dengelenmiş olması gerekir. Kompozisyon çizimlerinde de objelerin, figürlerin derinlik değerleri açısından perspektiflerin doğru ve birbirleriyle dengeli olması önemlidir. Herhangi bir figür veya nesne kağıda tam ortalanarak çizilmelidir. Akıcı çizgiler kullanılmalı ve bu çizgilerin ton değerleri bulundukları konuma göre ayarlanmalı. Yakın plandakiler koyu, uzaktakiler açık tonda olmalı. Bu detaylara dikkat ederken bilmemiz gereken temel kurallar Perspektif, Oran Orantı, İnsan anatomisi, Alan Derinliği ve Çizgi Teknikleri dir. Bu temel kurallarının detaylarına birlikte bakalım.
a – Perspektif
Resimlerde uzaklaşan nesneler, boyutları küçülüyormuş gibi görünür. Ancak bu, küçüldüklerini değil uzaklaştıklarını ifade eder. Dolayısıyla perspektifteki bu oranı yakalamak oldukça önemli bir detaydır. Aksi halde nesnelerin birbirleriyle oranları karışır ve gözü rahatsız eden sonuçlar ortaya çıkar. Araba Taşıyıcısı çalışmamda en arkada duran araba, en öndekiyle gerçekte aynı ebatlarda olmasına karşın daha küçük algılanmaktadır. Uzaktaki nesnenin perspektifteki küçülmesini çizebilmek için ufuk çizgisi ve f noktası (kaçış noktaları) belirlenmelidir.
b – Oran Orantı
Resmi oluşturan obje ve figürlerin kendi içlerindeki ve birbirlerine olan uyumlarıdır. Mesela insan anatomisindeki kol ve bacakların belirli ölçüleri vardır. Kafa ve vücut ölçüsünün birbirine olan oranı olduğu gibi. Ayrıca bu anatominin de çevresiyle olan bir oranı vardır. Araba ile insan arasındaki ölçü farkı gibi. Eğer, araba oyuncak değil ise insan hacminin arabadan büyük olmaması gerekir. Yani resim çizerken insan anatomisini hem kendi içinde hem de etrafındaki nesneler ile olan oranını korumalıyız. Aynı zamanda bu çizimleri kağıda dengeli bir şekilde de ortalamalıyız. Okul projelerimden biri olan Freeve / Kiralanabilir Kişisel Ulaşım Aracı tasarımında özellikle oran orantının ne kadar önemli olduğunu görebilirsiniz. Yalnızca göze estetik ve doğru gelen çizim yapmak için değil, aynı zamanda anlatılmak istenenin doğru algılanabilesi için bu oranların birbirleriyle doğru ilişkilendirilmiş olması gerekmektedir.
c – Derinlik
Doğru tonlama ve çizgi değerleriyle verilen 3 boyut etkisidir. Bir manzarayı izlediğinizde, uzaktaki dağların daha soluk olduğunu görebilirsiniz. Dağlar yaklaştıkça rengi de canlanır. Dağlardan daha yakın olan ağaçların renkleri ise çok daha canlıdır. Gerçekte olan bu alan derinliğini karakalem çizimlerinde de vurgulamak için nesneler yaklaştıkça daha koyu, uzaklaştıkça daha açık tonlanlarla çizilmelidir. Ogre ile Çocuk çalışmamda Ogrenin elinde tuttuğu balta arkada kaldığı için daha açık, ön tarafta duran kolunun ise daha koyu olduğunu görebilirsiniz. Bu açık koyu ilişkisi alan derinliğini desteklemektedir. Aksi takdirde kağıt üzerindeki çizimleri algılamak zor olacağı gibi, o çizime bakmak ta keyif vermeyecektir.
d – Karakalem Çizgi Teknikleri
Karakalem çizimlerinde ışık gölge etkisini lekesel tonlama, çizgisel tarama ve sadece kontör çizgileriyle vermek mümkündür. Hem lekesel tonlama hem de çizgisel tarama tekniği ile çizdiğim Karakalem Kadın Figürü çalışmamda, bu iki teknik arasındaki farkı aynı anda görebilirsiniz. Aynı şekilde Mech Tasarımı çalışmasında çizgisel tarama ve Hulk vs Mech çalışmasında ise lekesel tonlama tekniğini uyguladım. Son dönemlerde tükenmez kalem ile yalnızca kontör çizgileri tekniğini uyguladığım Savaşçı Robot Zırhı çalışmamda da çizgi değerleri ile kompozisyonun nasıl gerçekleştirildiğini görebilirsiniz. Hangisini uygulamalıyım, en güzeli hangisidir diye sormanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Çünkü her tarzın kendine has tadı vardır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu, bu çizgiler tırtık tırtık ve kopuk olmamalı. Birbirini takip eden akışkan bir şekilde çizilmeli.
KARAKALEM.İNFO