logo

Sağlıklı Beslenme 2 / Uckun Kaan

Ev Yapımı Elma Sirkesi Tarifi

Description: Asırlardır mutfaklarımızda yer alan sirkenin ağırlık kontrolünden kan şekeri dengesini sağlamaya kadar pek çok faydalı etkisi bulunur. Sirke, dünya genelinde pek çok ülkede olduğu gibi ülkemiz mutfak kültürünün de olmazsa olmazları arasında yer alır. Sirkenin kullanım amacı tıpkı turşu yapımında olduğu gibi besinleri koruyarak kullanım süresini uzatmaktır. Aynı zamanda yemeklere ve salatalara lezzet vermek amacıyla da kullanılır. Köklü bir tarihe sahip olan sirkenin kullanımı Asurlular, Sümerlilere kadar uzanarak yaklaşık 10.000 yıl öncesine dayanıyor. Sirkenin tıbbın kurucusu Hipokrat tarafından da enfeksiyonların giderilmesinde yaygın olarak kullanıldığı biliniyor. 

Karbonhidrat kaynağı olan birçok üründen yapılabilen sirke yoğun asit içeren meyve çeşitlerinden fermantasyon ile üretildiği gibi yapılan meyve çeşidine göre değişkenlik gösterir.

Yemeklerimizde, salatalarımızda lezzet unsuru olarak kullanılan sirkenin antibakteriyel özelliği, antioksidan aktivitesi, kan basıncını düşürmesi, anti-diyabetik ve ağırlık kontrolüne olan etkisi ile birçok olumlu sağlık etkileri bulunur. 

Sirkenin yapımında basit bir kimyasal süreç yaşanır. Önce karbonhidrat içeren bir meyve ya da tahıl fermente edilerek alkol açığa çıkarılır. Daha sonra bu sıvı bir kez daha fermente edilerek asidik bir yapıya dönüşür ve tüketime hazır hale gelir.

Yıllardır mutfak ve sofralarımızın baş köşesinde yer alan sirkenin olumlu sağlık etkileri yaklaşık 10 bin yıl öncesine kadar dayanır. Gelelim sirke neye iyi gelir sorusunun yanıtına…

Kötü Kolesterolü Düşürebilir: Düzenli olarak sirke tüketmenin LDL- kolesterol ile trigliserid seviyesini düşürdüğü düşünülmektedir. Sirke bu özelliği sayesinde kalp ve damar sağlığının korunmasına katkıda bulunabilir. 

Kan Şekerini Düzenleyebilir: Düzenli olarak tüketilen az miktarda sirke kan şekerini ve insülin seviyesini düzenlemeye katkıda bulunabilir. Yapılan bir çalışmanın sonucunda sirkenin kandaki glikoz ve insülin oranını baskılayarak düzenlediği görülmüş; yemeklerden sonra glukoz konsantrasyonunu düşürdüğü sonucuna varılmış. 

Yüksek Tansiyona İyi Gelebilir: Laboratuar farelerinde yapılan çalışmaya göre sirke tüketiminin tansiyonu düşürücü etki gösterdiği bildirilmiş. Sirkenin farklı aromalarıyla yemeklerde lezzet arttırıcı olarak kullanılması, bireylerin tuz tüketimini azaltmaya yardımcı olarak tansiyonu düşürmeye dolaylı bir etki sağlayabilir.

İştahı Baskılayarak Ağırlık Kontrolü Sağlayabilir: Sirke tüketiminin iştahı baskıladığı düşünülmektedir. Yapılan çalışmalar, sirkenin içerisinde bulunan asetik asitin mide boşalmasını geciktirici etkisinin olduğunu ve metabolizma hızını arttırdığını gösteriyor. İştah kontrolünün sağlanması, besinlerin daha uzun süre midede kalması ve metabolizma hızının artması besin alımını azaltarak ağırlık kontrolünü destekler. Sirke tüketiminin vücut yağ oranında azalmaya neden olduğunu gösteren çalışmalar mevcut olup; obezite ile ilişkisini inceleyen çalışmalar ise yetersizdir. 

Tümörlere Karşı Etkili Olabilir:  Sirke oksidatif strese karşı sentezlenen polifenollerin kaynağı olup; antioksidan etkisiyle kanser riskini azaltabilir. Kanserojen maddelerin hücrelere verdiği hasarın tamirini ve hücre yenilenmesini destekler. Laboratuar fareleri üzerinde yapılan bir çalışmaya göre sirkeli su ile beslenen farelerin sirkeli suyla beslenmeyen farelere kıyasla daha küçük tümör hücrelerine sahip olduğu bildirilmiş.

Bağırsak Sağlığınızı Koruyabilir: Bilindiği üzere sirke mayalı bir besindir. Mayalanma ile açığa çıkan antioksidanlar gibi yararlı bileşikler sirkenin bağırsak dostu besinler arasında sayılmasına katkıda bulunur. Bu nedenle sirke bağırsak florasını kuvvetlendirerek bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur. Böylece daha az sağlık sorunu yaşamamızı sağlar. 

Cilt Sağlığına İyi Gelebilir: Sirkenin antibakteriyel özelliği bulunmaktadır. Bu özelliği sayesinde sirke suyla seyreltilerek kullanıldığında bakterilere karşı etkili olabilir, cilt enfeksiyonlarını önleyebilir, kepek ve kafa derisindeki kaşıntılara iyi gelebilir. Ancak kuru ve hassas bir cildiniz varsa sirkeyi dikkatli kullanmakta fayda var. Sirke kullanımı sonucu cildiniz tahriş olabilir.

Ev Yapımı Elma Sirkesi Tarifi

  • 1 çay bardağı nohut
  • 1 kg elma
  • 1 lt su
  • 1 yemek kaşığı kaya tuzu
  • 2 yemek kaşığı bal

Cam kavazonuzu yıkayıp iyice kurulayın. 1 litre suyu kavanoza doldurun. Önceden yıkayıp kuruttuğunuz elmaları bıçakla dörde bölün. Çekirdeklerini çıkardıktan sonra kavanozdaki suyun içerisine koyun. Üzerine 1 yemek kaşığı bal ve nohutları ekleyerek kaşıkla iyice karıştırın. Kavanozun ağzına tülbent yerleştirerek bir ip ya da paket lastiği ile tülbenti sabitleyin. Hazırladığınız karışımı karanlık bir yere koyun. 20 gün boyunca iki günde bir olmak üzere tahta kaşıkla karıştırın. Her seferinde kavanozun ağzını tülbentle yeniden sabitleyin. 20 gün dolduktan sonra karışımınızı aynı yerde hiç karıştırmadan 20 gün daha tutarak mayalanmasını sağlayın. Kavanozun üzerinde bu süre zarfında sirke anası adlı tabaka oluştuğunu göreceksiniz. Bu tabakayı kavanozdan çıkartın. Kavanozdaki meyveleri süzerek çıkarın. Sirkeyi tekrar kavanoza döktükten sonra kalan balınızı ve kaya tuzunuzu ekleyin. Kavanozun ağzını tülbent ile kapatarak 20 gün daha bekletin. 20 günün ardından sirkeniz kullanıma hazır olacak.

*** Sirke zengin bir vitamin ve mineral kaynağıdır. Antioksidan özelliği güçlüdür. Yapısında yüzde 4-7 asetik asit, yüzde 93-96 su bulunur. Yaygın olarak tercih edilen elma sirkesi; fenolik bileşiklerden, pektin, organik asitler, antioksidanlar ve vitamin/minerallerden zengindir.

Sirke Tüketirken Bunlara Dikkat!

  • Öncelikle sağlığınıza katkıda bulunmak için düzenli olarak sirke tüketimine kararı vermeden önce doktorunuza veya beslenme ve diyet uzmanlarınıza danışmalısınız. Her besinde olduğu gibi sirke tüketiminde de aşırıya kaçmak ya da mevcut sağlık riskleriniz varken sirke tüketmek sakıncalı olabilir. 
  • Sirke tüketimi hipoglisemiye neden olabilir. Özellikle kan şekeri düşük seyreden bireylerin bu konuda çok dikkatli olması gerekir. 
  • Sirke asidik bir yapıya sahip olduğu için dişlerinizin çürümesine, diş minenizin aşınmasına neden olabilir.
  • Cilt enfeksiyonuna karşı kullanılırken aşırıya kaçılması halinde cildinize zarar verebilir.
  • Sirkeye karşı bir alerjiniz varsa, sirke kullanımı sonucu vücudunuzda olumsuz belirtiler gözlemliyorsanız doktora danışarak gerekli testleri yaptırmakta fayda var. 
  • Mide hassasiyeti, reflü ve ülseri olan bireylerin sirke tüketiminde dikkatli olmaları gerekir.
  • Marketlerde satılan birçok sirke çeşidi raf ömrünü korumak için pastörize edildikten sonra yararlı etkilerini kaybedebilir. Bu sebeple sirke alırken ve tüketiminden önce sirkenizin organik ve yüzde 100 doğal olmasına özen gösterin. 

ACIBADEM HAYAT

Çinko Eksikliğinin Hiç Duymadığınız 7 Belirtisi | Dr.Berg Türkçe

Çinko Eksikliğinin 7 Uyarı İşareti | Dr. Berg Türkçe

“Çinko Karnosin” Ülserleri ve Gastriti İyileştirir! | Dr. Berg Türkçe

6 Gizli Monosodyum Glutamat Kaynağı. Bunlardan Uzak Durun!

Çinkonun Sağlık ve Hastalıktaki Rolü

Çinko temel bir mikro besindir. Bağırsaklardan emilen çinko iyonları bağırsak lümeninden barsak hücrelerine ZIP4 kanalı tarafından taşınır. Çinko iyonları portal kanda karaciğere gider, orada sitrata, amino asitlere ve transferine bağlı olarak durur. Toplamda 2–3 g olan çinko, insanlarda demirden sonra vücutta en bol bulunan ikinci eser elementtir ve farklı organlar ve dokular arasında eşit olmayan bir şekilde dağılmıştır. Prostat, pankreas ve kemik, 200 µg/g’a kadar çinko içeren önemli ölçüde yüksektir. Buna karşılık, kalp, beyin ve plazmadaki çinko konsantrasyonları 1–23 µg/g ile nispeten düşüktür.

Çinko neden önemlidir?

  • Çinko önemli miktarlarda depolanamaz, bu nedenle düzenli diyet alımı esastır.
  • Çinko kolajen yapımı ve bağ dokusunun sağlığı için şarttır.
  • İnsülin üretimi için çinko gerekir.
  • Üreme için çinko olmazsa olmaz besinlerdendir.
  • Çinko, protein ve DNA yapımı için vazgeçilmezdir.

Dolaşımda çinkonun %70’i albümine bağlıdır.  Çinkonun çoğunluğu iskelet kasında ve kemikte bulunur. Çinko atılımı dışkı, idrar, ter, adet kanaması ve semen yoluyla gerçekleşir. Aşırı çinko alımı bakır ve demir emilimini engelleyerek sırasıyla bakır eksikliğine ve anemiye yol açabilir.

Çinko eksikliği 50 yıldır bilinmektedir. 2 tip çinko eksikliği vardır. Çinko eksikliği ciddiyetine göre sınıflandırılabilir ve sırasıyla şiddetli veya marjinal çinko eksikliği olarak ikiye ayrılır.

  • Çinko yetersizliği;
  • Cilt anormallikleri,
  • Hipogonadizm,
  • Bilişsel bozukluk,
  • Büyüme geriliği,
  • Alerjiler

otoimmün hastalıkları destekleyen dengesiz bağışıklık reaksiyonları ile ilişkilidir.

Şiddetli çinko eksikliği genellikle bağırsakta çinko alımının bozulması nedeniyle görülür. Bu durum kronik ishal çeken hastalarda, penisilaminle tedavi edilen hastalarda, çinko içermeyen parenteral beslenme alan hastalarda veya aşırı alkol tüketiminden sonra bildirilmiştir. Marjinal çinko eksikliği hafif kilo kaybı, pürüzlü cilt, oligospermi ve hiperamonyemi ile karakterizedir. Muhtemelen vejetaryenlerde veya veganlarda görülen, tahıllardan, baklagillerden veya bitki parçalarından kaynaklanan gıdalardaki yüksek seviyelerde çinko şelatlayıcı maddelerin tüketilmesi nedeniyle oluşan besinsel çinko eksikliğinden kaynaklanır.

Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bakırın insan vücudunda biriktiği genetik bir bozukluk olan Wilson hastalığının tedavisi için çinko takviyesini onaylamıştır.

Çinko en çok hangi gıdalarda bulunur?

Çinko almak istersek ne yapacağız? Balık, kırmızı et, baklagiller, kuruyemişler, fasulye, tam tahıllar, yumurta, süt ve süt ürünleri iyi birer seçenektir. İstiridyeler en zengin çinko kaynağı iken, meyve ve sebzeler en fakir kaynaklardır. Baklagiller, kuruyemiş ve tam tahıllar çinko içermesine rağmen, fitatların varlığı nedeniyle bunlardan elde edilen çinkonun biyoyararlanımı hayvansal kaynaklı gıdalardan daha düşüktür. Sitrat, çinko-sitrat kompleksleri oluşturarak çinko biyoyararlanımı üzerinde pozitif bir etkiye sahip, sütte bulunan bir maddedir, böylece çinko alımını artırır. Ayrıca, gıda fermantasyonu ve çimlenmesi, gıdanın fitat içeriğini azaltarak çinko emilimini artırır.

Çinko epigenomu değiştirir ve bağışıklığı güçlendirir

Çinko enzimler için önemli bir yardımcı faktördür. Bu enzimler arasında epigenetik ile ilgili, sınıf I, II ve IV histon deasetilazlar, asetilazlar, DNA metiltransferazlar, histon metilazlar ve metil bağlayıcı proteinler gibi epigenetik olarak aktif enzimleri içerir. Çinko eksikliği, küresel DNA hipermetilasyonu ile ilişkilendirilmiştir. Bir açıklama, çinkonun metiyonin sentaz aktivitesi üzerindeki etkisidir. Bu enzim, homosisteinden metioninin rejenerasyonundan sorumludur ve DNA ve histon metilasyonu için substratlar sağlar. Çinko epigenetik olarak kan serum seviyelerinin normal düzelerde tutulmasını sağlar.

Neler çinko seviyesini düşürür?

  • Yetersiz beslenme ve az çinko alımı daha çok anoreksiya nervozada görülür.
  • Kronik ishal veya yanık hastalarında görülür.
  • Gebe ve emziren bireylerde görülür, çünkü ihtiyaç artmıştır.
  • Malabsorpsiyonda örneğin Crohn hastalığı ve çölyak hastalığında eksiklik görülür. Enfeksiyonlar ve cilt lezyonları.
  • Semptomların örtüşmesi nedeniyle çinko eksikliğini teşhis ederken dikkate alınması gereken diğer farklılıklar şunlardır: depresyon, hipotiroidizm, A, B12 ve D vitamini eksiklikleri ve demir eksikliği.
  • Düşük albümin seviyeleri düşük çinko seviyelerine neden olabileceğinden, serum albümin seviyeleri de ölçülmelidir

Genetik çinko eksikliği

Çinko eksikliğinin birçok kalıtsal kusuru bilinmektedir. Vakaların çoğu kromozom 8’deki SLC39A4 genindeki mutasyonlarla ilişkilidir. Bu gen, çinko taşıyıcısı ZIP4’ü kodlar. Yaklaşık 500.000 doğumdaönadir otozomal resesif duruma akrodermatitis enteropatika adı verilir

Günlük çinko dozu nedir?

ABD’de yetişkin erkekler ve kadınlar için günde 15 mg-11 mg gündür. İngiltere’de önerilen yetişkin bir erkek için günde 10 mg ve yetişkin bir kadın için günde 7 mg’dır. Birçok ülke, çinko alımının günde 25 mg’ı geçmemesi gerektiğini önermektedir. 40 mg üstü önerilmez. Günde 50 mg’dan yüksek çinko alındığında mide bulantısı, ishal ve karın rahatsızlığı gibi şikayetler görülebilirken, günde 150-200 mg’dan yüksek dozlar vücudun yağ profilini ve bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek çinko zehirlenmesine yol açabilir.

Dengeli bir çinko homeostazisi, istilacı patojenlere karşı savunma veya insan vücudunu otoimmün hastalıklara, kronik inflamasyona veya alerjilere neden olan aşırı tepki veren bir bağışıklık sistemine karşı korumak için çok önemlidir. Bu yüzden neredeyse tüm bağışıklık hücrelerinin yeterli işlevi büyük ölçüde çinkoya bağlı olduğundan, bağışıklık sisteminin bir bekçisi olarak düşünülebilir.

ÖZETLE ÇİNKO BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN BEKÇİSİDİR VE OLMAZSA OLMAZ METAL İYONLARINDAN BİRİDİR.

DR. CEYHAN NURİ

Çin restoranı sendromu, 1960’larda üretilen modası geçmiş bir terimdir. Bir Çin restoranından yemek yedikten sonra bazı insanların yaşadığı bir grup semptomu ifade eder. Bugün Glutamat-MSG semptom kompleksi olarak biliniyor. Bu semptomlar genellikle baş ağrısı, ciltte kızarma ve terlemeyi içerir. Daha az yaygın olarak, insanlar alerjik reaksiyonlar sırasında yaşananlar gibi ciddi, yaşamı tehdit eden semptomlar yaşayabilir. Şiddetli semptomlar şunları içerebilir:

  • göğüs ağrısı
  • anormal kalp atışı
  • nefes almada zorluk
  • yüzde şişme
  • boğazda şişme

bunların hepsi aslında adı konmamış bir anaflaksi tablosudur.

Monosodyum glutamat (MSG) adı verilen bir gıda katkı maddesi genellikle bu semptomlardan sorumlu tutulur. Ancak, bir beyin cerrahı ve “Eksitotoksinler: Öldüren Lezzet” adlı kitabın yazarı olan Dr. Russell Blaylock‘un sayısız tanıklığına ve uyarılarına rağmen, MSG ile insanlarda bu semptomlar arasında bir bağlantı olduğunu gösteren çok az bilimsel kanıt vardı

ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) MSG’yi güvenli kabul ediyor. Çoğu insan MSG içeren yiyecekleri herhangi bir sorun yaşamadan yiyebilir. Bununla birlikte, insanların küçük bir yüzdesinin bu gıda katkı maddesine kısa süreli, olumsuz reaksiyonları vardır. Bu tartışma nedeniyle birçok restoran, yemeklerine MSG eklemediklerinin reklamını yapıyor.

MSG’deki glutamat, gıda proteinlerinde bulunan glutamattan kimyasal olarak ayırt edilemez. Vücudumuz sonuçta her iki glutamat kaynağını da aynı şekilde metabolize eder.

Yemeğimde MSG ve Glutamat Olup Olmadığını Nasıl Anlarım?

FDA, eklenmiş MSG içeren gıdaların, bunu ambalaj üzerindeki içerik panelinde monosodyum glutamat olarak listelemesini gerektirir. Bununla birlikte, MSG, hidrolize bitkisel protein, otolize maya, hidrolize maya, maya özü, soya özü ve protein izolatı gibi bileşenlerin yanı sıra domates ve peynirlerde doğal olarak bulunur. FDA, bu ürünlerin içerik panelinde listelenmesini zorunlu kılarken, ajans, etiketin doğal olarak MSG içerdiğini de belirtmesini gerektirmez. Ancak, doğal olarak MSG içeren herhangi bir içeriğe sahip gıdalar, ambalajlarında “MSG Yok” veya “MSG Eklenmemiş” iddiasında bulunamaz. MSG ayrıca “baharat ve tatlandırıcı” olarak listelenemez.

Japon Gıda ve Biyoteknoloji Şirketi Ajinomoto Ne Diyor?

Ajinomota, dev bir gıda şirketi. MSG’yi üreten ilk şirket.

Umami ve MSG aynı madalyonun iki yüzüdür. MSG, yiyeceklere lezzetli ve umami bir tat verir ve umami’nin en saf hali olarak kabul edilir.

MSG (monosodyum glutamat), en yaygın doğal olarak oluşan amino asitlerden biri olan glutamik asidin sodyum tuzudur. Glutamat asit vücudumuzda bol miktarda üretilir. Et, balık, yumurta ve süt ürünleri gibi günlük olarak yediğimiz birçok gıdada da doğal olarak bulunur.

Kısacası hem umami hem de MSG bize aynı lezzet deneyimini yaşatıyor. Tat reseptörlerimizi aktive etmek için aynı amino asidi- glutamatı kullanırlar. MSG’yi yediğinizde, yalnızca bir tat hissini tetikler– umami. Tuz ve tuzluluğu düşünün. Pek çok yiyeceğin tadı tuzludur, ancak dilinizde bir tutam tuz size tuzluluğun en saf tadını verir.

Umami veya 5. tat, lezzetli bir tattır. (Daha yaygın olarak bilinen diğer 4 tat: tatlı, ekşi, tuzlu ve acıdır). Umami, teknik olarak glutamatın tadıdır.

MSG’yi daha iyi anlamak için, monosodyum glutamatın gerçekte ne olduğunu kısaca açıklayalım. MSG, basitçe bir sodyum + glutamat karışımıdır. Sodyum basitçe tuzdur.

Burada Araya Girelim – Glutamat

Tuzun sodyum olmadığını hatırlatalım. Yani savunulan tez ayakları yere basmayan bir teoridir. Sodyum tuz içerisinde bulunan elementlerden birisidir. Yalın hale getirilip rafine edildiğinde agresif bir kimyasal maddeye dönüşür. Besin olma özelliğini kaybeder. Glutamat bir amino asittir. Amino asitler, proteinin yapı taşlarıdır. Glutamat, domates, mantar ve peynir gibi yiyeceklerde doğal olarak bulunur.

MSG’deki glutamat, şekerin fermente edilmesiyle yapılır. En çok neyin mevcut olduğuna bağlı olarak dünya çapında farklı şeker kaynakları kullanılmaktadır. Asya’da ağırlıklı olarak manyok kökü, Güney Amerika’da şeker kamışı, ABD’de ise mısır kullanılmaktadır. Mısır, glutamik asit üretmek için fermente edilir. Ardından, MSG oluşturmak için sodyum eklenir. Kısaca glutamik aside tuz ekliyoruz.

Yine Araya Girelim – Glutamat

Meyve ve sebzenin içinden glutamatı çıkarırsanız onun doğallığından çok da bir şey kalmaz. Şeker pancarı ile şeker bir olur mu? Gerçek tuzla sodyum klorür bir olur mu? Şeker kamışıyla şeker kamışından elde edilmiş Glutamat bir olur mu dersiniz? Yani, MSG = amino asit glutamat + tuz. Bu iki bileşenin kombinasyonu, zengin bir umami tadı sağlayan daha yüksek bir lezzet deneyimi sağlar. Kristal formunda bulunur (tuz veya herhangi bir baharat gibi alabilirsiniz), böylece kullanımı en kolay olanıdır.

temel tat olan Umami, en son keşfedilen tattır. 1907’de Japonya’da keşfedilmiştir. Kelimenin tam anlamıyla Japoncada “lezzet özü” anlamına gelir. Umami, diğer tatlara göre dilde daha uzun süre kalır. Aynı zamanda tükürük salgılamasını da teşvik eder. Tükürük, yiyeceklerden daha fazla keyif almanıza yardımcı olur.

Kombu-Dashi-Yosun-Palamut

Bu dörtlü Japon mutfafığının kökünü oluşturur.

Japonya’da umami aroması yemeklere genellikle 2 yiyecek yoluyla eklenir: kombu veya deniz yosunu ve kurutulmuş palamut gevreği veya kurutulmuş ton balığı. Bu 2 yiyecek genellikle Japonya’da sunulan yaygın bir et suyu olan dashi yapmak için kullanılır.

Tat Bilimi

  • Dildeki reseptörler, glutamatı umami tadı olarak tanır.
  • Tek başına glutamat zayıftır. Bununla birlikte, sodyum gibi bir şeyle birleştirildiğinde, lezzet çok daha güçlüdür.
  • Bir yemeğe %0,05 kadar az MSG eklendiğinde, bu tabaktaki tatların daha zengin, daha dolgun ve genel olarak daha gelişmiş bir lezzet sağlamak için birlikte çalışmasına yardımcı olur. Çöpte koysanız insan afiyetle yer, tabağı sıyırır yalar.
  • Çöp gıdalara mı yanalım, yoksa onları örtbas edip süslemek için kullandıkları bize hasta eden kimyasallara mı yanalım?

Kendinize ve aklınıza mukayyet olunuz.

DR. CEYHAN NURİ

Comments are closed.