İncitmemeyi Kabul Etmeyenler
Kendini Sevmek
Mutluluğun sırrı
Olumlu düşünmek için ne yapmalı?
7 ADIMDA DEĞERİNİ ARTIR || STOACILIK – (Marcus Aurelius)💎
İncitmemeyi Kabul Etmeyenler
Bazı insanlar gerçekten incitmemeyi kabul etmezler. Aslında bu bir kabul etmeme halinden ziyade, incitip incitmeyeceği ile pek de ilgilenmeme halidir. Bu ilgisizliğin yegane sebebi de “ben” odaklı olmaktır.
Diğer bir deyişle, bu durum; “Benim hayatımda her şey yolunda gitsin, bana dair hiçbir şey aksamasın, benim isteklerim olsun, ben iyi olayım” bakış açısıyla yaşayıp kendinden başkasının hayatı, iyiliği ya da duygularıyla hiç ilgilenmeme durumudur.
Hayata bakış açısı böyle olan bireyler, iletişimde oldukları diğer bireylerin sınırlarını görmezden gelirler. Dolayısıyla, o sınırlardan geçiş izni olup olmadığına bakmaksızın kendilerine iyi gelecek her alana girmeyi denerler. Hayatlarının her alanına girilmesine rahatlıkla izin verenlerle bir problemleri olmaz. Fakat başkalarının bencilliği sebebi ile incinmek istemeyenlerle sürekli karşılıklı sorunlar yaşarlar.
İncinmek İstemeyenler ve Sınır Tanımayanlar
Hayatta incinmek istememek elbette her insan için geçerlidir. Tabii ki hayat her zaman buna olanak sağlamaz. Hiç incinilmeyen, hiç acı çekilmeyen bir hayat mümkün değildir. Fakat incinmenin ya da acı çekilmesinin sebebi ya da kaynağı, hayatın doğal akışı değil de herhangi bir insansa, burada yapılacak bir şeyler vardır. Bu da en temelde, sınırları netleştirmektir. Fakat sınırlar ne kadar net olursa olsun, bu sınırı zorlayanlar herkesin karşısına çıkabilir. Bu insanlarla sürtüşme yaşamak da kaçınılmazdır.
Bu sürtüşmelerin sonucu aslında genellikle uzlaşma ile bitmez çünkü ben merkezli yaşayan insanlar, kolay kolay bu huylarından vazgeçmezler. Özellikle belli bir yaşa geldilerse ve bu yaşa kadar yakın çevreleri tarafından incitmelerine sürekli izin verildiğiyse… Bencillik artık tamamen hayat alışkanlığı olmuştur onlar için. Bu sebeple, genellikle kolaylıkla sınır ihlâli yapabilecekleri insanlarla ilişki içerisinde olmayı tercih ederler. Uyumlu ya da anlayışlı insanlar onlar için görüşülecek insanlardır. Bu profilin dışında kalanlarsa onlar için geçimsiz, huysuz ve alınganlardır. Kendi tavırlarını hiç dikkate almadan, sınırlarını koruyanlara bu sıfatları uygun görürler. Hatta, yıllarca uyumlu gördükleri, alanlarını ihlâl ederek sürekli incittikleri insanlar da bir gün “Yeter, artık incinmek istemiyorum, bana saygı göster” dediklerinde, onlar da “huysuzlaşmaya başlayan” insanlar olurlar.
Yanlışı Fark Edebilmek
Gerçekten “Ben de bir kendime bakayım” farkındalığında olanlar da olabilir tabii. Bazen profesyonel bir destekle bunun farkına varırlar bazen kendileri. Bu farkındalık kendi kişilikleri ve sürdürecekleri daha kaliteli ilişkiler için çok önemlidir.
Bu farkındalığa zaman zaman ben merkezci insanların çevrelerindekiler de hizmet edebilirler.
Tom Robbins; “Kötüyü ve yanlışı affedecek kadar iyi biri olsan da asla onlara ikinci şansı verecek kadar saf olma” demiştir.
İncitmemeyi bilmeyen bireylere ne kadar şans verilirse onlar da incitmemeyi o kadar kabullenemez hale gelirler. Ancak verilmeyen şanslar, onlara incitmemeyi öğretebilir.
SEN & BEN NALAN Erpolat
Kendini Sevmek: Tanım ve Anlamı
Kendini sevmek, kişinin kendisine karşı duyduğu derin saygı, kabul ve şefkat duygusunu ifade eder. Bu kavram, bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesi, hatalarını ve kusurlarını anlayışla karşılaması anlamına gelir. Kendini sevmek, mükemmel olma çabası yerine, insan olmanın doğasında bulunan eksiklikleri ve hataları kabullenmeyi içerir. Bu, kendimize karşı duyduğumuz sevgi ve saygının, başkalarından aldığımız onaydan bağımsız olarak var olabileceği anlamına gelir.
Kendini Sevmek Neden Önemlidir?
Kendini sevmenin önemi, duygusal ve zihinsel sağlığımız üzerindeki derin etkisinden kaynaklanır. Kendini sevmeyen bireyler, genellikle özsaygı eksikliği, depresyon ve anksiyete gibi sorunlarla daha sık karşılaşırlar. Kendini sevme, içsel bir güç kaynağıdır; kişinin hayatta karşılaştığı zorluklarla başa çıkma yeteneğini artırır. Kendini sevmek, bireyin kendi ihtiyaçlarını fark etmesini ve bu ihtiyaçları karşılamak için adımlar atmasını sağlar. Bu da, kişinin genel yaşam kalitesini yükseltir ve daha tatmin edici bir yaşam sürmesine yardımcı olur.
Kendini Sevmenin Psikolojik Temelleri
Psikolojik olarak, kendini sevmek, çocukluk döneminde gelişen öz-değer algısıyla yakından ilişkilidir. Bir bireyin kendini sevmesi, erken dönemde aldığı sevgi, ilgi ve kabul ile şekillenir. Çocuklukta ebeveynler ve bakım verenlerin tutumları, bireyin kendini nasıl gördüğünü ve değerlendirdiğini doğrudan etkiler. Ancak, yetişkinlikte de bu algı değiştirilebilir ve geliştirilebilir. Kendini sevmek, zamanla öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir beceridir; birey, kendine karşı daha şefkatli olmayı ve kendini kabul etmeyi zamanla öğrenebilir.
Kendini sevmek, aynı zamanda kişisel sınırlar belirleme, sağlıklı kararlar alma ve başkalarıyla dengeli ilişkiler kurma kapasitesini de artırır. Bu nedenle, kendini sevmek sadece bireyin kendi iç dünyası için değil, sosyal yaşamı ve ilişkileri için de kritik bir öneme sahiptir. Kendini Sevmenin Psikolojik Faydaları
Kendini Sevmenin Özsaygı Üzerindeki Etkisi
Kendini sevmek, bireyin özsaygısını büyük ölçüde artırır. Özsaygı, kişinin kendine duyduğu saygı ve kendini değerli görme derecesidir. Kendini seven bireyler, yaşamlarında karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmakta daha başarılıdırlar. Çünkü kendini sevmek, kişinin kendi yeteneklerine ve değerliliğine olan inancını güçlendirir. Bu, bireyin:
- Kendi kararlarına güven duymasını,
- Hatalarından öğrenme yeteneğini geliştirmesini,
- Eleştirilere karşı daha dirençli olmasını
sağlar.
Duygusal Dayanıklılığın Artışı
Kendini sevmek, bireyin duygusal dayanıklılığını artırır. Bu, stresli durumlarla başa çıkmayı ve olumsuz duygusal deneyimlerden hızla toparlanmayı içerir. Kendini seven bireyler, duygusal zorluklarla karşılaştıklarında daha sağlıklı başa çıkma mekanizmaları geliştirebilirler. Bu mekanizmalar şunları içerebilir:
- Olumlu öz konuşma: Zor zamanlarda kendini motive etme ve destekleme,
- Kendine karşı şefkat: Hataları affedebilme ve kendine karşı nazik olma,
- Duygusal dengeyi koruma: Duygularını tanıma ve onları dengede tutma.
Sağlıklı İlişkilerin Temeli
Kendini sevmenin en önemli psikolojik faydalarından biri de, başkalarıyla kurulan ilişkilerin kalitesini artırmasıdır. Kendini seven bireyler, daha sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurarlar. Çünkü:
- Kendi ihtiyaçlarını ve sınırlarını daha iyi tanırlar,
- Başkalarından onay almak yerine, içsel bir tatmin duygusu yaşarlar,
- Bağımlı ilişkiler yerine, karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler geliştirirler.
Bu durum, hem bireyin hem de çevresindekilerin daha mutlu ve tatmin edici ilişkiler yaşamasını sağlar.
Kendini Sevmeyi Engelleyen Faktörler
Toplumsal Beklentiler ve Baskılar
Toplumun dayattığı güzellik standartları, başarı kriterleri ve diğer beklentiler, bireyin kendini sevmesini zorlaştırabilir. Özellikle sosyal medya, bu baskıları daha da artırabilir. Bireyler, kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslayarak yetersizlik hissi yaşayabilirler. Toplumsal baskılar şunları içerebilir:
- Güzellik ve fiziksel görünümle ilgili beklentiler,
- Kariyer ve maddi başarıya yönelik baskılar,
- Toplumsal cinsiyet rolleri ve bunların getirdiği beklentiler.
Bu baskılar, bireyin kendine yönelik olumsuz düşünceler geliştirmesine ve kendini sevmesini engellemesine neden olabilir.
Kişisel İnançlar ve Öz-Eleştiri
Kendini sevmeyi engelleyen bir diğer önemli faktör, bireyin kendi içsel inançları ve öz-eleştirisidir. Kişi, geçmiş deneyimlerinden veya çevresinden aldığı olumsuz geri bildirimler nedeniyle, kendini sürekli eleştirir hale gelebilir. Bu durum, kendini sevme sürecini zorlaştırır. Öz-eleştiri şu şekillerde ortaya çıkabilir:
- Kendi hatalarını abartma ve sürekli olarak kendini suçlama,
- Başarılarını küçümseme ve kendine haksızlık etme,
- Kendini sürekli olarak başkalarıyla kıyaslama.
Bu tür düşünceler, bireyin özsaygısını düşürür ve kendini sevmesini engeller.
Geçmiş Travmalar ve Olumsuz Deneyimler
Geçmişte yaşanan travmatik deneyimler, kendini sevme sürecini büyük ölçüde etkileyebilir. Çocuklukta yaşanan duygusal ihmal, fiziksel veya duygusal istismar, yetişkinlikte bireyin kendine bakışını şekillendirebilir. Bu tür deneyimler, bireyin kendi değerini sorgulamasına ve kendini sevmekte zorluk çekmesine yol açabilir. Geçmiş travmaların etkileri şunları içerebilir:
- Güvensizlik ve değersizlik hissi,
- Yakın ilişkilerde zorlanma ve bağlanma sorunları,
- Kendine zarar verici davranışlar.
Bu faktörler, bireyin kendini sevmesini engellerken, terapi ve destekle üstesinden gelinebilir.
Kendini sevmeyi engelleyen bu faktörleri fark etmek ve bunlarla başa çıkma yollarını öğrenmek, kişinin kendini sevme yolculuğunda önemli adımlar atmasını sağlar.
Kendini Sevmenin Psikolojik Faydaları
Özsaygı ve Kendine Güven
Kendini sevmek, bireyin özsaygısını ve kendine güvenini artırır. Kendine güven, kişinin kendi yeteneklerine, kararlarına ve değerine duyduğu inançtır. Kendini seven bireyler, kendi değerlerinin farkındadır ve bu farkındalık, onları daha sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürdürmeye yönlendirir. Kendini sevmenin bu alandaki faydaları şunlardır:
- Özsaygı artışı: Kişi, kendini olduğundan daha değerli görmeye başlar ve başkalarının görüşlerine daha az bağımlı hale gelir.
- Karar verme yeteneği: Kendini seven bireyler, kendi ihtiyaçlarına ve arzularına uygun kararlar alabilirler.
- Hataları kabul etme: Kendini sevmek, bireyin hatalarını kabul etmesine ve bunlardan ders çıkarmasına yardımcı olur.
Duygusal Sağlık ve Dayanıklılık
Kendini sevmek, duygusal sağlığı ve dayanıklılığı artırır. Duygusal dayanıklılık, bireyin stresli veya zorlayıcı durumlarla başa çıkma kapasitesidir. Kendini seven bireyler, duygusal açıdan daha dengeli ve huzurlu olurlar. Bu durumun faydaları şunlardır:
- Stresle başa çıkma: Kendini sevmek, bireyin stresle başa çıkma becerilerini geliştirir.
- Olumlu duygusal durum: Kendini seven bireyler, genel olarak daha olumlu bir ruh hali içindedirler.
- Duygusal denge: Kişi, zorlayıcı durumlarda bile duygusal dengesini koruyabilir.
Sağlıklı İlişkiler Kurma
Kendini sevmek, bireyin diğer insanlarla daha sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmasını sağlar. Bu, başkalarına karşı duyulan sevgi ve saygının da artmasına yardımcı olur. Sağlıklı ilişkilerin faydaları şunlardır:
- Bağımlı olmayan ilişkiler: Kendini seven bireyler, başkalarından onay almak yerine, kendilerinden tatmin olurlar.
- Sınır koyabilme: Kendi ihtiyaçlarını tanıyabilen ve sağlıklı sınırlar koyabilen bireyler, daha dengeli ilişkiler yaşarlar.
- Empati yeteneği: Kendini seven insanlar, başkalarına karşı daha anlayışlı ve empatik olurlar.
Kendini Sevmeyi Engelleyen Faktörler
Toplumsal Beklentiler ve Baskılar
Toplumsal beklentiler, bireyin kendini sevmesini engelleyebilir. Özellikle sosyal medya ve kültürel normlar, birey üzerinde büyük bir baskı yaratabilir. Bu baskılar, bireyin kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamasına ve yetersizlik hissine kapılmasına neden olabilir. Toplumsal baskıların etkileri şunlardır:
- Güzellik standartları: Medyanın dayattığı güzellik algıları, bireyin kendi bedeniyle barışık olmasını zorlaştırabilir.
- Başarı kriterleri: Toplumun başarıyı maddi kazanımlar veya kariyerle ölçmesi, bireyde yetersizlik hissi yaratabilir.
- Cinsiyet rolleri: Toplumsal cinsiyet rolleri, bireyin kendi kimliğiyle uyumsuzluk yaşamasına yol açabilir.
İçsel Eleştiri ve Negatif İnançlar
Bireyin kendi içsel eleştirileri ve negatif inançları, kendini sevmesini engelleyebilir. Bu, kişinin kendine sürekli olarak olumsuz mesajlar vermesiyle sonuçlanabilir. İçsel eleştirinin engelleyici faktörleri şunlardır:
- Kendi hatalarını abartma: Birey, yaptığı küçük hataları büyütebilir ve kendini sürekli eleştirebilir.
- Pozitif yönlerini görmezden gelme: Başarılarını küçümseyen birey, kendini değersiz hissetmeye başlayabilir.
- Olumsuz öz konuşma: Sürekli olarak kendine yönelik olumsuz konuşmalar, bireyin kendine olan inancını sarsabilir.
Geçmiş Travmalar ve Deneyimler
Geçmişte yaşanan travmalar, bireyin kendini sevmesini zorlaştırabilir. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan duygusal ihmal veya istismar, bireyin kendine bakışını olumsuz etkileyebilir. Geçmiş travmaların etkileri şunlardır:
- Güvensizlik: Birey, geçmiş deneyimlerinden dolayı kendine güven duymakta zorlanabilir.
- Duygusal kapanma: Travmatik deneyimler, bireyin duygusal olarak kendini kapatmasına yol açabilir.
- İlişkilerde zorlanma: Geçmiş travmalar, bireyin sağlıklı ilişkiler kurmasını engelleyebilir.
Kendini Sevmeyi Öğrenmenin Adımları
1. Kendini Tanıma ve Kabul Etme
Kendini sevmenin ilk adımı, kendini tanımak ve olduğu gibi kabul etmektir. Bu, bireyin güçlü ve zayıf yönlerini fark etmesi ve bunları kabul etmesi anlamına gelir. Kendini tanıma ve kabul etme sürecinde şunlar yapılabilir:
- Güçlü yönlerini listele: Kendine dair sevdiğin özellikleri bir liste haline getir ve bunları sık sık hatırla.
- Zayıf yönlerinle barış: Zayıf yönlerini de kabul et ve bunların seni insan yapan özellikler olduğunu unutma.
- Gerçekçi ol: Mükemmel olma çabasından vazgeç ve kendini olduğun gibi kabullen.
2. Olumlu Öz-Konuşma Geliştirme
Kendine karşı olumlu konuşmak, kendini sevmenin önemli bir parçasıdır. Olumlu öz-konuşma, bireyin kendine dair pozitif bir dil kullanmasını sağlar. Bu süreçte şunlara dikkat edilebilir:
- Negatif konuşmaları fark et: Kendi kendine söylediğin olumsuz şeyleri fark et ve bunları olumlu cümlelerle değiştir.
- Olumlama cümleleri kullan: “Ben değerliyim”, “Hatalarımdan öğreniyorum” gibi olumlama cümlelerini sık sık tekrarla.
- Eleştiriyi dönüştür: Kendini eleştirdiğin anlarda, bu eleştiriyi bir öğrenme fırsatı olarak gör.
3. Kendine Zaman Ayırma
Kendini sevmenin bir diğer adımı, kendine zaman ayırmaktır. Bu, bireyin kendine önem verdiğini ve değer verdiğini gösterir. Kendine zaman ayırma konusunda şunlar yapılabilir:
- Günlük rutinler oluştur: Her gün kendine özel zaman ayır ve bu zamanı seni mutlu eden aktivitelerle doldur.
- Meditasyon ve nefes egzersizleri yap: Zihnini sakinleştirmek ve kendinle bağlantı kurmak için meditasyon yap.
- Kendine bakım yap: Fiziksel ve zihinsel sağlığını destekleyecek aktivitelerle kendine iyi bak.
4. Sağlıklı Sınırlar Belirleme
Kendini sevmenin önemli bir diğer adımı, sağlıklı sınırlar belirlemektir. Bu, bireyin kendi ihtiyaçlarını ve duygusal sınırlarını tanıması ve bunları koruması anlamına gelir. Sağlıklı sınırlar belirlemek için şunlar yapılabilir:
- Hayır demeyi öğren: Kendini zor durumda bırakacak şeylere hayır demeyi öğren ve bu konuda kendini suçlu hissetme.
- Kendi ihtiyaçlarını ön planda tut: Başkalarının ihtiyaçlarını karşılarken, kendi ihtiyaçlarını ihmal etme.
- Sınırlarını netleştir: Hangi durumlarda kendini rahatsız hissettiğini belirle ve bu durumlarda sınırlarını koru.
Kendini Sevmek İçin Günlük Uygulamalar
Günlük Olumlamalar
Her gün kendine olumlama cümleleri söylemek, kendini sevmenin en etkili yollarından biridir. Bu cümleler, bireyin kendine dair olumlu bir bakış açısı geliştirmesine yardımcı olur. Günlük olumlamalar için öneriler:
- “Ben değerliyim ve kendimi olduğum gibi seviyorum.”
- “Hatalarım bana büyüme fırsatları sunar.”
- “Kendime karşı şefkatliyim ve kendi ihtiyaçlarımı önemsiyorum.”
Meditasyon ve Nefes Egzersizleri
Meditasyon ve nefes egzersizleri, zihni sakinleştirmenin ve kendine odaklanmanın harika yollarıdır. Bu pratikler, bireyin kendini sevme sürecini destekler. Meditasyon ve nefes egzersizleri için öneriler:
- Günlük meditasyon pratiği: Her gün 5-10 dakika meditasyon yaparak zihnini sakinleştir.
- Derin nefes alma: Stresli hissettiğinde derin nefes alarak bedenini ve zihnini rahatlat.
- Farkındalık pratiği: Anı yaşama ve anda kalma becerini geliştirmek için mindfulness pratiği yap.
Kendine Bakım Rutini
Kendine fiziksel ve zihinsel olarak iyi bakmak, kendini sevmenin somut bir göstergesidir. Kendine bakım rutinleri, bireyin kendine değer verdiğini hissettirir. Kendine bakım rutini için öneriler:
- Cilt bakımı yap: Her gün cildine özen göster ve bu zamanı kendinle bağlantı kurma fırsatı olarak değerlendir.
- Düzenli egzersiz: Fiziksel sağlığını korumak için düzenli egzersiz yap ve bedenine iyi bak.
- Sağlıklı beslenme: Vücudunu besleyici gıdalarla destekle ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığı geliştir.
Günlük Şükran Listesi
Şükran listesi, bireyin sahip olduklarına odaklanmasını ve olumlu duygular geliştirmesini sağlar. Bu uygulama, bireyin kendini sevme sürecini güçlendirir. Günlük şükran listesi için öneriler:
- Her gün 3 şey yaz: Her gün şükran duyduğun 3 şeyi yaz ve bu şeylerin seni nasıl hissettirdiğini düşün.
- Küçük şeylere odaklan: Büyük olaylar dışında, küçük ve günlük mutluluk kaynaklarına da şükran duy.
- Bu pratiği düzenli yap: Şükran listesi yapmayı günlük bir rutin haline getir ve bu pratiği düzenli olarak sürdür.
Kendini Sevmekle İlgili Yaygın Yanılgılar
Kendini sevmek, genellikle yanlış anlaşılan ve bazı yanılgılarla çevrili bir kavramdır. Bu yanlış anlamalar, bireylerin kendilerini sevmeyi tam olarak deneyimlemelerini zorlaştırabilir. İşte bu konu hakkında yaygın yanılgılar:
- Bencillikle karıştırma: Birçok insan kendini sevmenin bencilce bir davranış olduğunu düşünür. Oysa, kendini sevmek, başkalarına zarar vermeden kendine değer vermek anlamına gelir.
- Kendini şımartmak: Kendini sevmenin yalnızca kendine lüks şeyler almak veya sürekli olarak kendini ödüllendirmek olduğu düşünülür. Ancak, gerçek kendini sevme, sağlıklı sınırlar koymak ve kendi ihtiyaçlarına saygı duymakla ilgilidir.
- Sürekli olumlu düşünme zorunluluğu: Kendini sevmenin sadece pozitif düşüncelerle dolu olmak anlamına geldiği yanılgısı vardır. Oysa, kendini sevmek, olumsuz duyguları kabul etmek ve kendine karşı nazik olmaktır.
Kendini Sevmeyi Güçlendiren Alışkanlıklar
Kendini sevmek, bir günde kazanılan bir beceri değildir. Bu süreç, düzenli olarak yapılan alışkanlıklar sayesinde güçlenir ve derinleşir. İşte kendini sevmeyi destekleyen bazı alışkanlıklar:
- Günlük olumlama: Kendinize yönelik olumlu ifadelerle başlamak, zihinsel olarak güçlü ve pozitif kalmanıza yardımcı olur.
- Düzenli olarak kendinize zaman ayırma: Her gün, sadece kendinizle baş başa kalabileceğiniz, rahatlayabileceğiniz bir zaman dilimi yaratın.
- Olumsuz iç sesi yakalama: Kendinizi eleştiren veya küçümseyen bir iç ses duyduğunuzda, bu sesi fark edin ve ona karşı nazik olun.
- Fiziksel sağlığa özen gösterme: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku gibi temel sağlık alışkanlıkları, kendinize olan sevginizi güçlendirebilir.
Kendini Sevmek ve İlişkiler
Kendini sevmek, sadece bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda ilişkilerimizi de derinden etkileyen bir süreçtir. Kendini seven bireyler, daha sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurabilirler. Bu konuda bazı önemli noktalar şunlardır:
- Sağlıklı sınırlar koyma: Kendini seven bireyler, sınırlarını tanır ve bu sınırları korumakta zorlanmazlar. Bu, başkalarıyla olan ilişkilerde saygı ve anlayışın temelini oluşturur.
- Bağımsızlık ve bağlılık dengesi: Kendini sevmek, başkalarına bağımlı olmadan ilişki kurabilmeyi sağlar. Bu da ilişkilerdeki dengeyi korumanıza yardımcı olur.
- Daha az kıskançlık ve güvensizlik: Kendini seven bireyler, ilişkilerinde daha az kıskançlık ve güvensizlik yaşar, çünkü kendi değerlerinin farkındadırlar.
- Destekleyici ilişkiler geliştirme: Kendini seven bireyler, çevresinde destekleyici ve pozitif insanlar olmasını sağlar, toksik ilişkilerden uzak durur.
Kendini Sevmenin Zorlukları ve Üstesinden Gelme Yolları
Kendini sevmek her zaman kolay değildir. Bu süreçte, bazı zorluklar ve engellerle karşılaşmak doğaldır. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelmenin yolları vardır:
- Kendini eleştiren iç sesi tanıma: İlk adım, kendini sürekli eleştiren ve yetersiz hisseden iç sesi fark etmektir. Bu sesi tanımak, onunla başa çıkmanın ilk adımıdır.
- Geçmişteki olumsuz deneyimlerin etkisi: Çocuklukta yaşanan olumsuz deneyimler veya travmalar, kendini sevme sürecini zorlaştırabilir. Bu durumda, profesyonel destek almak önemlidir.
- Kıyaslama tuzağı: Başkalarıyla sürekli olarak kendinizi kıyaslamak, kendini sevmenin önünde büyük bir engeldir. Kıyaslama yapmaktan kaçınmak, bu zorluğun üstesinden gelmenin en etkili yollarından biridir.
- Sabırlı olma: Kendini sevmek zaman alır. Sabırlı olmak ve bu sürecin inişli çıkışlı olabileceğini kabul etmek, bu zorluğun üstesinden gelmede önemli bir adımdır.
- Destek arama: Kendini sevme sürecinde zorluklarla karşılaştığınızda, güvenebileceğiniz kişilerden veya bir terapistten destek almak, bu süreci kolaylaştırabilir.
Sıkça Sorulan Sorular
Kendini Sevmek Nedir?
Kendini sevmek, kişinin kendi değerini kabul etmesi ve kendine saygı duyması anlamına gelir. Bu, kişinin kendine karşı nazik ve destekleyici bir tutum sergilemesi, kendi ihtiyaçlarına ve sınırlarına saygı göstermesi demektir. Kendini sevmek, bireyin kendi duygusal ve zihinsel sağlığını ön planda tutmasını sağlar.
Kendini Sevmek Neden Önemlidir?
Kendini sevmek, zihinsel ve duygusal sağlık için temel bir gerekliliktir. Kendini seven bireyler genellikle daha az stres yaşar, daha yüksek özsaygıya sahip olur ve daha sağlıklı ilişkiler kurarlar. Ayrıca, kendine değer vermek, bireyin kendi hedeflerine odaklanmasını ve yaşam kalitesini artırmasını sağlar.
Kendini Sevmeyi Nasıl Geliştirebilirim?
Kendini sevmeyi geliştirmek için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz:
- Olumlu iç konuşma: Kendinize nazik ve destekleyici bir şekilde konuşun.
- Kendine zaman ayırma: Kendi ihtiyaçlarınıza ve rahatlamaya önem verin.
- Kendine bakım: Fiziksel ve zihinsel sağlığınıza dikkat edin.
- Şükran pratiği: Günlük olarak sahip olduklarınıza şükredin.
Kendini Sevmeyi Engelleyen Faktörler Nelerdir?
Kendini sevmeyi engelleyen bazı faktörler şunlardır:
- Geçmiş travmalar: Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimler kendini sevme sürecini zorlaştırabilir.
- Olumsuz iç ses: Kendini sürekli eleştiren iç ses, kendine değer verme konusunda engel olabilir.
- Kıyaslama: Başkalarıyla sürekli kıyaslama yapmak, kendini sevmeyi zorlaştırabilir.
- Toplumsal baskılar: Toplumun dayattığı standartlar ve beklentiler, bireyin kendini sevmesini engelleyebilir.
Kendini Sevmeyi Güçlendiren Alışkanlıklar Nelerdir?
Kendini sevmenin güçlendirilmesi için şu alışkanlıklar benimsenebilir:
- Günlük olumlama: Kendinize olumlu ifadelerle yaklaşın.
- Fiziksel sağlık: Düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinin.
- Zihinsel sağlık: Meditasyon ve mindfulness gibi teknikleri uygulayın.
- Şükran listesi: Günlük olarak şükran duyduğunuz şeyleri yazın.
Kendini Sevmek ve İlişkiler Nasıl Etkilenir?
Kendini sevmek, ilişkiler üzerinde olumlu bir etki yaratır:
- Sağlıklı sınırlar: Kendini seven bireyler, ilişkilerde sınırlarını korur ve sağlıklı sınırlar koyar.
- Bağımsızlık ve bağlılık dengesi: Kendi değerini bilen bireyler, ilişkilerde daha dengeli ve bağımsız olabilirler.
- Güven ve saygı: Kendini seven kişiler, daha az kıskançlık ve güvensizlik yaşar, daha sağlıklı bir ilişki dinamiği oluştururlar.
Kendini Sevmenin Zorlukları Nelerdir ve Nasıl Üstesinden Gelinir?
Kendini sevmenin bazı zorlukları ve bunların üstesinden gelme yolları şunlardır:
- Geçmiş travmalar: Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin etkisi, profesyonel destek alarak aşılabilir.
- Olumsuz iç ses: Bu sesle başa çıkmak için olumlu iç konuşma ve öz şefkat geliştirmek önemlidir.
- Kıyaslama: Başkalarıyla kıyaslamayı azaltmak ve kendi değerlerinize odaklanmak bu zorluğun üstesinden gelmenize yardımcı olabilir.
- Sabırlı olma: Kendini sevmek zaman alabilir. Sabırlı olmak ve bu süreci kabul etmek, ilerlemenizi destekleyecektir.
Psikomental Psikoloji
Bu yazıyı gülümseyerek okumaya var mısınız? Avrupa’da kadınlar arasında hızla yayılan gülümseme akımının kaynağı Harvard Üniversitesi’nde ispatlanan, beyindeki tetris etkisi…
Avrupa’da en çok satanlar listesinde uzun süre kalan “The Beauty Bible” (Güzellik İncil’i) kitabının yazarı Josephine Fairley gülümsemenin gücünü araştırdı. Fairley’e göre, “Gülümse, dünya da seninle gülümser” klişesi aslında her daim işe yarıyor. Araştırmacılar ise meseleyi şöyle ele alıyor: Ofislere gülen güneş fotoğrafları yerleştiriyorlar. Bu fotoğraflardan sonra ofisteki insanlar daha pozitif davranmaya başlıyor. Etraflarına bakış açıları genişliyor. İletişimleri artıyor.
Dahası var: Gülümsemek stresi azaltıyor ve bir süre sonra beyin de gülümsemeye daha yatkın hale geliyor. Gülümseyen insanların daha cazibeli bulunduğuna dair sonuçlar ise cabası… Mesela Penn State Üniversitesi bünyesinde yapılan bir araştırma gülümsemenin insanı daha sempatik, nazik ve hatta yetkin gösterdiğini ortaya koyuyor. Zira çalışanlar, güler yüzlü yöneticilerin onlara daha fazla güven aşıladığını ve şirkete olan bağlılıklarını artırdığını söylüyor. Çünkü gülümseyen yöneticiler, iletişime açık imajı verdikleri gibi şirkette işlerin de iyiye gittiğini hissettiriyorlar. Bu da insanlara hayat standartlarını koruyacaklarını düşündürüp güven veriyor.
Beyin size ayak uydurur
Bir başka araştırma ise gülümsemenin esnemek gibi bulaşıcı olduğunu ortaya çıkarıyor. İsveç Uppsala Üniversitesi’nde, aynı odada bulunan insanlardan biri gülmeye başladığında diğerlerini de etkilediği ispatlanmış. Fakat somurtkanlıkta bu geçerli değil. İnsanlar, diğerlerinin mutsuzluklarına mutlulukları kadar ilgi duymuyor. Hatta deneklere hangisinin daha kolay olduğu sorulduğunda yüzde 90’ı somurturken yüz kaslarının ağrımasından şikâyet etmiş.
Daha güncel çalışmalar ise gülümsemenin beyni de değiştirdiğini ortaya çıkarıyor. Gülümseme eylemi, negatif durumlarda dahi beyni pozitif düşünmeye yönlendiriyor ve pozitif motifler çiziyor. Yani, moraliniz bozuk, mutsuz, kederli hallerinizde gülümserseniz beyin de “gülümsüyor”, iyiye giden bir şeyler olduğuna inanmaya başlıyor.
“Siyah ya da beyaz”, “iyi ya da kötü” gibi gördüğümüz meseleler beynimizde keskin çizgilerle ayrılmıyor. Beynimiz bir olayla karşılaştığında önce “gri” bulutlarla kaplanıyor. Gülümsediğimizde bu bulutlar beyaza dönüşüyor. Somurtursak siyahla kaplanıyor ve düşünce sistemimiz bu yönde çalışmaya başlıyor. Yani, Winnie the Pooh’un depresif eşeği Eeyore gerçek bir Polyanna olabiliyor… Tabii biraz daha gülümserse.
Yapılan araştırmalara göre, gülümsemek kendimize daha fazla güvendiğimizi gösteriyor, nazik görünmemizi sağlıyor.
Gülümsemenin tetris etkisi
Achor, beyindeki bu dönüşüme “pozitif tetris etkisi” diyor. Tetris etkisi, Achor’un da 12 yılını geçirdiği Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir deney. Bir işi belirli bir süre yaptığınızda, onu monoton ve hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde, beyniniz buna yatkın hale geliyor.
Yapılan araştırmada denekler 1.5 saat boyunca durmadan tetris oynuyor. Oyunu bıraktıklarında çevrelerindeki objeleri birbiriyle eşleşecek şekilde görüyorlar. Beyinleri sürekli olarak bu mantığı uygulamaya devam ediyor. Hatta uyutulan denekler rüyalarında gördükleri objeleri de tetris gibi eşliyorlar. Bunun belirli bir süresi yok. Beyinleri bunu sürekli yapmaya devam ediyor. Yani bu etkiden kurtulamıyorsunuz.
Tetris etkisini, Avrupalı kadınlar gülümseyerek hayatlarına uyarladılar. Her şeye gülümsüyorlar ve pozitif düşünmeye başlamanın kendilerine daha fazla pozitif etki olarak döneceğini düşünüyorlar. Bu bir döngü aslında: Mutlu görünüyorsun, göründükçe daha mutlu oluyorsun, sonra daha da mutlu oluyorsun… Peki bu döngü nasıl daim kılınıyor?
İşin sırrı 21 gün… Yani 21 gün boyunca aynı aktiviteyi yaptığınızda, beyin bunu yaşam döngünüz içerisinde algılamaya başlıyor. 21 gün boyunca -zoraki de olsagülümserseniz mutlu bir insan haline geliyorsunuz. Bunu uygulayan kadınlar bir süre sonra en küçük mutluluklarda bile kocaman gülümsediklerini ve her sorunu gülümseyerek aşabileceklerine inandıklarını söylüyor.
‘Hiçbir maliyeti yok ki!’
Achor, “Defalarca olumlu düşünmek için beyninizi eğitebilirsiniz” diyor. “Mutluluk bir iş ahlakıdır ve bir atlet kendini geliştirmek zorundadır. Siz de böyle düşünün, beyinlerimizin de gelişmeye ve yenilenmeye ihtiyacı var.” Zira beynimiz bizi kurtarma konusunda gerçekten istekli. Negatif düşünme bataklığında aşağı sürüklenirken ufak bir gülümsemeyle, pozitife odaklanmaya başlıyor ve yaratıcı yönü devreye giriyor.
Belki şu anda gülümsemek için insanüstü bir çaba harcadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Fakat sonrasında ufak şeylerden büyük mutluluklar duyabilirsiniz. “Gülümsemek insanın doğasında olan bir şey” diyor Achor. Yani aslında gülmeye epey meyilliyiz ama içimizdeki öfke bunu bastırmaya çalışıyor. Anchor, son kitabını annesinin sözüyle noktalıyor: “Gülümsemenin hiçbir maliyeti yok ki!”
Peki ne zaman gülümseyelim?
- Sabah kalktınız ve güzel bir kahvaltı sizi bekliyor. (Gülümseyin)
- Caddeye çıkar çıkmaz boş bir taksi önünüzde durdu. (Gülümseyin)
- Bindiğiniz toplu taşıma aracında size yer verdiler. (Gülümseyin)
- Yanından geçtiğiniz çiçekçi teyze renkli çiçekleri diziyor. (Gülümseyin)
- Biri, sokak hayvanları için bir kaba yemek koyuyor. (Gülümseyin)
- Bir işyeri üşüyen evsizlere çay veriyor. (Gülümseyin)
- Radyoda en sevdiğiniz müziği yakaladınız. (Gülümseyin)
- Yemekhanede sevdiğiniz tatlı var. (Gülümseyin)
- Tamam bu biraz zorlama ama yağmurda bir araba sizi ıslattı ve tam bağıracakken kafanızı kaldırdınız, biri size selpak uzatıyor. (Gülümseyin)
- Fırından ekmek alırken, ihtiyacı olan biri için ekmeğin parasını ödeyip asın. (Gülümseyin)
- Sokaktan geçen bozacıyı dinleyin. (Gülümseyin)
- Bu akşam televizyonda sevdiğiniz film var. (Gülümseyin)
HT HAYAT / HABERTÜRK – Neşe Şenol
Mutluluğun beyindeki şifreleri
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Son zamanlarda yolda karşılaştığımız, restoranda otururken göz göze geldiğimiz, alışveriş merkezinde yürürken izlediğimiz hemen herkes gergin, huzursuz ve mutsuz. Bugünlerde en çok gereksinim duyduğumuz şey artık mutluluk.
Neden ciddi, asık suratlı, gülmeyi unutan insanlar olduk, bunun analizini bilimcilere bırakıp beyinde mutluluk hissini oluşturan, duygu durumunu etkileyen şifrelerden bahsetmek istiyorum.
MUTLULUĞUN RESMİ ÇİZİLEBİLİR Mİ?
Nâzım Hikmet’in o güzel şiirinde Abidin Dino’ya sorduğu gibi, mutluluğun resmi çizilebilir mi? Biyokimyacılar artık bu resmi çiziyor. Bize mutluluk hissini veren, ruhsal durumumuzu dengeleyen, yaşama bağlayan hormonun adı “serotonin”.
Serotonin, beyinde ve sinir hücrelerinde elektriksel sinyaller taşıyan bir nöron aktarıcısı; mutluluğun bir göstergesi, bir resmi. Serotonin kanda artınca beyindeki sinyal sistemleri hızlanır, başka bir deyimle, beyin faaliyetleri daha aktif hale geçer.
Sabah, gün ışığıyla birlikte beyinde serotonin düzeyi yükselmeye başlar, merkezi sinir sistemi ya da kısa adıyla beyin vücudu uykusundan uyandırır, diğer hormon sistemleri aktive olur ve hayat başlar.
Akşam olup hava kararınca serotonin hormonu azalmaya başlar, uyku hormonu devreye girer. Uyku hormonunun adı “melatonin”. Yattığımızda deliksiz, dinlendirici bir uyku ancak melatonin hormon salgısıyla olur. Gece artık rüya görmeye başladığımız derin uyku (REM evresi) serotoninin en çok azaldığı, melatoninin en çok arttığı saatlerdir. Daha sonra sabaha karşı melatonin yavaş yavaş azalır, serotonin artar ve vücut tekrar uyanmaya başlar.
KAPALI HAVADA NİYE MUTSUZ OLURUZ?
Kış günleri, kapalı, karanlık havalar genellikle bizi mutsuz eder, daha depresif, daha gergin oluruz. Kuzey ülkelerinde, İsveç, Norveç, Finlandiya’da kışın geceler uzundur, yılın neredeyse 6 ayı karanlıktır. Ve yapılan istatiksel çalışmalar dünyada intihar oranlarının en yüksek olduğu ülkeler olarak kuzey ülkelerini gösterir.
Peki, kuzey ülkeleri dünyada hayat standartları en gelişmiş, yaşam koşulları kolay, daha refah bir toplum olmalarına rağmen insanlar neden intihar eder?
Toplum bilimcilerinin bunu açıklayacak birçok yorumu olabilir, ama şurası kesin ki, karanlıkta mutluluk hormonu yani serotonin salgısı baskılanıyor, insanlar daha mutsuz, daha enerjisi düşük ve yaşamdan kopuk oluyor. Güneş ışığı serotonin salgısını uyarıyor, artırıyor ve daha pozitif aktivite için bir enerji yüklüyor.
Bu nedenle güzel ve güneşli bir günde insanlar kendilerini daha enerjik ve mutlu hisseder.
Depresyon ile serotonin arasındaki ilişki üzerine birçok çalışma yapılmış ve makale yazılmış. Hemen tüm çalışmalarda ortak görüş; depresyonda kandaki serotonin hormonunun düşük olduğu yönünde.
Vücutta serotonin salgısının azalması 3 nedenle olabilir: Beyin hücrelerinden serotonin üretiminin azalması, serotoninin bağlandığı reseptörlerin sayısının ya da aktivitesinin azalması ve serotoninin yapısında kullanılan “triptofan” isimli maddenin azlığı. Her 3 durumda da insanlarda depresyon, obsesif bozukluk, anksiyete, panik, hatta aşırı sinirlilik oluyor. Olayın başka bir boyutu da depresyonun kendisi de vücuttaki serotonin düzeyini azaltıyor. Bu nedenle depresyon tedavisinde kullanılan antidepresan ilaçlar, kandaki serotonin düzeyini artırmaya yönelik ilaçlar. Yapılan çalışmalar, kadınların serotonin eksikliğine erkeklerden daha fazla duyarlı olduğunu gösteriyor. “Biological Psychiatry” Dergisi’nde, serotonin yapımında önemli rolü olan triptofan maddesini kanda azaltarak serotonin salgısının baskılandığı durumlarda erkeklerin daha sinirli ve agresif olduğu ancak depresyona girmediği, ama kadınların duygu durumlarının kolayca depresyona doğru kaydığı gösterilmiş. Belki de bu nedenle kadınlar, kapalı havalardan daha fazla etkileniyor, daha mutsuz oluyor.
İNSANLAR MUTSUZKEN NEDEN DAHA ÇOK YEMEK YER?
Araştırmalar gösteriyor ki, mutsuzluk, üzüntü ve depresyon iştahı artırıyor, tatlı isteğini tetikliyor, buna karşılık mutluluk hormonları iştahı azaltıyor, yemek hissini baskılıyor. Serotonin, gün ışığı ve iştah ilişkisini araştıran ilginç bir çalışma var. Araştırma çok katlı bir plazada, beyaz yakalı, masa başı çalışanlarının ağırlıklı olduğu bir iş merkezinde yapılıyor. Plazanın 2 katında çalışanlar çalışma için denek, diğer 2 katındaki çalışanlar ise kontrol grubu kapsamına alınıyor. Tüm katlara içinde çikolata, gofret gibi şekerli gıdaların olduğu otomatlar konuluyor ve 1 ay boyunca çalışanların otomattan çikolata, gofret vb. tüketimi izleniyor. 1 ay sonra plazanın 2 katının aydınlatma sistemi değiştiriliyor ve gün ışığına eşdeğer şekilde artırılıyor, diğer 2 katın aydınlatması aynı bırakılıyor. Bir ay sonra görülüyor ki, gün ışığına eşdeğer olarak aydınlatılan 2 kattaki çalışanların tatlı tüketimi yarı yarıya azalmış. Bu araştırmadan sonra yeni konsept olarak çalışma ortamı iş aydınlatmaları gün ışığına eşdeğer olarak artırılıyor. İnsanlar ışığın az olduğu ortamlarda, kışları serotoninin azaldığı durumlarda daha depresif oluyor ve daha fazla tatlı tüketiyor. Ruhsal durum ile iştah arasında da doğrusal bir ilişki var. Ruhsal durum iyi olduğunda iştahın azaldığı, moralin daha bozuk ve depresif olduğu günlerde iştahın ve tatlı isteğinin arttığı biliniyor.
MUTLULUĞU DOĞAL YOLLARLA YAKALAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
1 Gün ışığı, mutluluk hormonunu artırır. Gün ışığında daha fazla kalın, çalışma ortamınızı gün ışığına eşdeğer aydınlatın. Yapılan çalışmalar, gün ışığının D vitamini artırdığı, D vitamininin de serotonin yapımında rol oynadığı biliniyor. Teknolojinin gelişiminin, insanın doğal yaşamını olumsuz etkilediği, insanların daha fazla kapalı alanlarda kaldığı ve depresyonun da buna paralel olarak artması sürpriz değil. Fırsat buldukça dışarı çıkın, kapalı ortamlarda kalmayın.
2 Egzersiz ve spor, serotonin yapımını artırır. Düzenli egzersiz yapın. Hayatınıza her güne aktivitenizi artıracak bir program koyun. Haftada 3 gün ağır bir spor yapmak yerine haftanın her günü küçük açık hava yürüyüşleri yaparak serotonin düzeyinizin daha fazla artmasını sağlayabilirsiniz. Hareketsiz bir yaşam mutluluk hormonunu azaltır, depresyona eğilime iter. Bu nedenle depresyonun en iyi ilacı, dışarı çıkmak ve yürümektir.
3Stresten uzak durun, stres serotonini azaltıyor. Stres oluşturan her şeyi mümkün olduğu kadar yaşamınızdan uzaklaştırın ya da azaltmanın yollarını arayın.
4Uzun açlık, dengesiz beslenme, şok diyetler, tek gıda rejimleri serotonini baskılar ve mutsuzluk verir. Yapay tatlandırıcılar, kafein kullanımı da serotonin düzeyinin azalmasına neden olur. Bunlardan uzak durun. Diyet yapacağım diye depresyona girmeyin.
5Düzenli olarak B6 ve B12 vitamini ve folik asitten zengin gıdalarla beslenin. B6 vitamini, serotonin ve diğer sinir ileti ağlarındaki iletişimi sağlayan maddelerin yapısında bulunur. B6 vitamini tahıllar, ceviz, bezelye, patates, brüksel lahanası, muz ve avokadoda yüksektir. B12 vitamini ve folik asit, serotonin yapımında birlikte rol oynar. Kırmızı et, karaciğer, yumurta, peynir ve keten tohumu B12 vitamini açısından zengindir. Yeşil yapraklı sebzeler, tahıllar, bezelye ve brokolide folik asit oranı yüksektir.
6 “Triptofan”dan zengin yiyeceklerle beslenin. Triptofan vücudun temel aminoasitlerinden birisi ve serotonin yapımında çok önemli rol oynuyor. Süt, peynir, yoğurt, yumurta, kırmızı et, soya fasulyesi, kuruyemişler, badem, triptofandan zengin. Portakal, mandalina, domateste de triptofan yüksek. Her gün mutlaka bu yiyeceklerden biraz alın.
Prof. Dr. Temel Yılmaz / HT HAYAT HABERTÜRK
Korkarız, dudağımızda uçuk çıkar; üzülürüz, tansiyonumuz çıkar; heyecanlanırız midemiz bulanır yani tüm psikolojik durumların vücutta kimyasal bir karşılığı vardır.
Olumlu düşünmek istiyor ancak başaramıyor musunuz? Dr. Sinan Akkurt olumlu düşünmeye dair bilmediklerimizi anlattı.
“Olumlu düşünme” sonradan kazanılabilen bir yetenek midir?
Olumlu düşünme doğuştan gelen bir yetenek değildir. Çalışarak sonradan da kazanılabilinir. Burada bir tablonun tamamını görebilmektir aslında olumlu düşünmek. Hep aynı noktadan bakmak yerine bir adım geriye çekilerek tablonun tamamını görebilmektir. Bu kazanımı quantumla ilgilenmeye başladıktan sonra elde ettim.
“Olumlu düşünme”yi nasıl başaracağız? Bunun bir tekniği var mı?
Şöyle baktığımızda quantum, atomu inceliyor. Atomun etrafında dolaşan elektronlar var. Bunların hareketleri o atomun bir titreşimi ve titreşim frekansı olmasına sebep oluyor. Quantum kanununa göre bu titreşim her farklı maddenin atomunda farklıdır. Sadece aynı maddelerde aynıdır. Yine quantum kanununa göre bu atomlara baktığınızda aynı frekansa sahip atomlar birbirini çekerler. Dolayısıyla hayatımızdaki her şeyin de bir frekans olduğunu düşünürsek; atom gibi ağzımızdan çıkan sözcüklerin, düşüncelerimizin, hayallerimizin hepsinin bir frekansı olduğunu düşünürsek; aynı frekans aynı frekans tarafından çekilir. Quantum kanunu budur. Yani biz iyi bir şey düşünmeye başlarsak o iyi olmasını istediğimiz düşünceyi çekeriz. Bu fizik kanunudur.
Örneğin aklımızdan geçirdiğimiz bir arkadaşımızın saniyeler sonrası telefon açması tesadüf değildir. Şüphesiz bir şekilde canı gönülden olmasını istediğimiz bir şeyin, “Gerçekten çok istiyordum ben bunun olmasını” dediğimiz şeylerin olması da bir tesadüf değildir. Bunların hepsinin temelinde bir quantum fiziği kanunu vardır. Dolayısıyla biz ne zaman bir konuyla ilgili olumlu düşünürsek, o olumlu konuyu kendimize çekeriz. Bu da fizik kanunudur. Bu yüzden olumlu düşünmek öğrenilebilinen bir davranış şeklidir.
Beynin olumlu düşünmesini sağlayan doğru nefes teknikleri, pratik egzersizler ve doğal kürler neler?
Eğer “Ben ne zaman olumlu düşünmeye çalışsam bir şey oluyor ve beni engelliyor” diyorsanız; işte onun o engelleyen nedeni ortadan kaldırmanız için biraz pratik yapmanız gerekiyor. Bu pratikler meditasyon olabilir. Meditasyon demek zihni dinlendirmek demektir. Zihni susturmanın yöntemlerinden biri de meditasyon esnasında nefesimizi sayarak gözlerimizi kapatarak ya da bir nesneye odaklanarak nefesimizi sayarak zihnimizi dinlendirmektir ve bir şey düşünmemeye çalışmaktır. Bu bir yol meditasyon için. Bunun yanında zikir, müzik dinletisi gibi eylemler sizi yine rahatlatabilir. Yine olumlu düşünmeyi sağlayabilecek tekniklerden biri de doğru nefes teknikleridir. Özellikle 6-3 – 6-3 nefes tekniği zihni boşaltarak sizi rahatlatır. 6-3 nefes tekniği şöyle uygulanır: 6’ya kadar sayarak nefes alınır, 3’e kadar sayarak beklenir (nefes tutulur), 6’ya kadar sayarak nefes sayarak nefes verilir, 3’e kadar sayarak durulur ve yeniden başa dönülür. Bunu bir burun deliğini kapatarak yaparsak bir adım ileri gideriz. Çünkü vücudumuz her iki burun deliğinden eşit miktarda hava almaz. Burun deliklerinin sağ ve sol beyinle bağlantısı vardır. Beynimizin işlevlerini düzgün kullanabilmemiz, ciğerlerimizi tam kapasite kullanabilmemiz yoluyla gelişir. Sol delikten aldığınız nefes sağ beyni aktive eder. İkisini de çalıştırmak için bir tekrarda sağ, bir tekrarda sol burun deliğimizi tıkayarak yapabiliriz. Günde 3-4 defa 5’er dakika yapılması faydalı olur.
Bunun haricinde yorucu olmayan bir spor yaparken vücudumuz detoks yapar, zararlı toksinler dışarıya atılır. Aynı zamanda spor yaparken endorfin hormonu denilen mutluluk hormonu da yükselir. Bu da yine bizi rahatlatacak ve olumlu düşünmemizi destekleyecek bir metottur.
En iyimser bireylerin dahi olumsuz duygulara kapıldığı zaman ve durumlar doğal olarak vardır. Endişe, üzüntü, öfke ve diğer olumsuz duygular normal hayatın birer parçalarıdır. Ancak kronik olarak bardağın boş tarafını görmek hem fiziksel hem de zihinsel açıdan zararlıdır ve hayatın kaçınılmaz zorlukları karşısında bireyin kendini toparlamasına engel olur.
Uzman Klinik Psikolog Mehmet Başkak konuya ilişkin “Bunun yerine birey, pozitifliği artıran bazı becerileri uygulayarak daha olumlu olmayı öğrenebilir” diyor ve ekliyor “Pozitif duyguları teşvik eden becerileri öğrenmek ve düzenli olarak uygulamak, mutlu ve sağlıklı bir birey olmamızı sağlar.”
Psikolog Başkak, olumlu duyguları beslemek için aşağıdaki yöntemleri öneriyor:
Olumsuz duygu ve düşünceleri tespit edin
Bir klinik psikolog ve hipnoz uzmanı olarak, olumsuz, engel düşünceler yaşayan insanların içlerinde hissettikleri bu sıkıntıları muğlak, belli belirsiz, soyutmuş gibi algıladıklarını gözlemledim. Öncelikle yapılması gereken kafamızın içinde dönüp duran olumsuzlukları somutlaştırmak. Bunları bir kağıda yazın…
İlham gelmesini beklemeyin
Bazıları, içten bir enerjinin gelmesini bekler, bu oldukça teslimiyetçi, miskin bir kabulleniş durumudur. Şair değilseniz oturup ilham gelmesini beklemeyin. Küçük hedefler için adım atmaya başlayın. Adım attıkça, yaptıkça enerjisi gelecektir.
İyilik yapmanın gücünü ıskalamayın
Başkalarına yardım etmek kendine yardım etmektir aynı zamanda. Özellikle size benzer sorunlar, olumsuzluklar yaşayan insanlara herhangi bir şekilde destek olmaya gayret edin. Elinizden ne geliyorsa onu yapmak yeterli. İyilik yapmak ruhu besler. Bu, birinin ağır paketleri taşımasına yardım etmek veya yabancı birine yol tarif etmek kadar basit bir şey de olabilir.
Çevrenizdeki dünyadan zevk alın
Zaten yeterince sorun yaşıyorsanız, yapacağınız şey çevrende sizi iyi hissettiren şeylere odaklanmaktır. Keyif alacağınız her şeye dikkat edin, bir hobi, bir etkinlik, iyi bir kahvenin verdiği keyif… Bu bir kuş, bir ağaç, güzel bir gündoğumu veya gün batımı, hatta birisinin giydiği bir elbiseyi güzel bulmak bile olabilir. Keyif aldığınız, zevk aldığınız şeylere odaklanın, deneyimleyin.
İlişkilerinizi geliştirin ve güçlendirin
Ailemiz, dostlarımız, sohbetinden hoşlandığımız insanlarla bağlantıları güçlendirmek çok önemli… Size iyi hissettiren insanlarla bağlarınızı sürdürün ve güçlendirin. Arkadaşlar veya aile üyeleri ile güçlü sosyal bağlantılar kurmak, kendinize olan inancınızı artırır. Bu konuda yapılan uzun vadeli çalışmalar, iyi ilişkilerin daha iyi sağlık ve daha uzun bir yaşam ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
Yeni bir şey öğrenin; yeni bir etkinlik bulun
Yeni ortamlar, hobiler, etkinlikler, kurslar… Kendi dünyanızdan çıkın ve zihninizi yeni alanlara açın. Satranç öğrenmek, bir folklor grubuna katılmak, resim kursuna gitmek, bir koronun parçası olmak… Sosyalleşme imkanı artarken, yeni bir şey öğrenmek bilinçaltınızdaki enerjiyi uyandırıp besleyecektir.
Sorununuza karşı esnekliği artırın
Yaşanan sorunlara saplanıp kalmak, sanki ömrümüze işlemiş gibi bir tutum içerisine girmek depresyona ve umutsuzluğa sürükler. Kaybın, stresin, başarısızlığın veya travmanın sizi ezmesine izin vermek yerine bunları öğrenme deneyimleri olarak kullanın. Neleri öğrenmenize yaradı, bedeli büyük olsa da neleri fark etmenizi sağladı, artık o konuda tecrübeli ya da kendinizden emin misiniz, artık neler yapabilirsiniz? Bu bakış açılarına odaklanın ve daha iyi bir geleceğe adım atın.
Otohipnozla farkındalık egzersizileri yapın
Zihninizin imkanlarını keşfedin, sahip olduğunuz en güçlü silah beyninizdir ve onu lehinize nasıl kullanabileceğinizi, insan zihninin sonsuz değişim ve dönüşüm gücünü fark etmeye zaman ayırın. Yıllardır otohipnoz ve meditasyonun insanlara sağladığı olağanüstü öz imkanları gözlemliyorum. Geçmişteki sorunlar ya da gelecekteki zorluklar üzerine düşünmek zihinsel kaynakları güçsüzleştirir ve yaşadığınız andan zevk almanızı engeller. Kontrol edemediğiniz şeyleri bırakın ve şimdiye, olduğunuz ana odaklanın. Bunları kendi kendinize yapabilmeniz için otohipnoz eğitimleri, meditasyon dersleri alın.
HT HAYAT/ HABERTÜRK