


KASIM 2023



Tatil biter sonbahar depresyonu başlar
Sonbahar ve kış aylarında yaşanan mevsim geçişleri; kişinin iştahını, yemek yeme düzenini, sosyal yaşantısını etkileyebilir. Mevsimsel depresyon denilen bu duruma, havaların soğumasıyla sosyal hayatın kısıtlanması da sebep olur. Basit önlemlerle bunun altından kalkabilirsiniz.
Hayatta nasıl ki yaşanan mevsimler ağaçlarda, çiçeklerde ve doğadaki bütün canlılarda bazı değişiklikler yaratıyorsa ve bu canlılar mevsime adapte olmak için bazı değişikliklerden geçmeye çalışıyorsa, mevsim değişiklikleri de kişiler üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere sebep olabilirler. Mevsim değişikliklerinin kişinin ruhsal durumunu, enerjik olup olmama halini, iştahını, yemek yeme düzenini, sosyal yaşantısını etkileme derecesinin normalden çok daha fazla etkileme haline Mevsimsel Depresyon adını vermekteyiz. Bu durum çoğunlukla sonbahar ve kış aylarında açığa çıkar.

Ancak bunun dışında kişinin yaşamındaki iş, yerleşim gibi değişikliklerin mevsimlere bağlı değişiminde de görülmesi muhtemeldir. Havaların soğumaya başlamasıyla birlikte kişi belki akşamları balkonda arkadaşlarıyla yaptığı keyifli bir yemekten, dışarıda yaptığı yürüyüşten, sosyal aktivitelerinden uzaklaşmaya başlar ve daha çok evde vakit geçirmeye başlar. Soğuğa karşı korunmak, gün ışığına daha az maruz kalmak, soğukta yapılacak sosyal aktivite kısıklıkları kişinin birçok olumsuz duygu durum yaşamasını destekleyecek etkenlerdir. Bunun dışında biyolojik olarak da uykumuzu düzenleyen hormonlardan biri olan epifiz bezi, karanlık ortamda melatonin hormonu üretmeye başlar. Bu hormonda kişideki fiziksel enerjiyi azaltır, uyku hali sağlar ve kişinin yorgun hissetmesine sebebiyet verir. Kişi ne kadar dinlenmiş ve uyumuş olsa da bir türlü dinlenmiş, enerjik hissedemez. Bu durumla birlikte gündüz uykusuna ihtiyacı artmaya başlar. Kışın gündüzlerin kısa oluşu ve güneş ışığının yeterince sağlanamaması da melatonin hormonunun yoğun bir şekilde salgılanmasına neden olacağından ötürü melatonin artışıyla birlikte mutluluk, zindelik ve canlılık sağlayan serotinin hormonunun seviyesinde azalma meydana getirerek kişiyi depresyon tablosuna yakın bir hale getirir.

DAHA ÇOK, MUTSUZLUKLA KARIŞTIRILIR
Depresyon ve mutsuzluk hali birbirine çok karıştırılmaktadır. Bunları birbirinden ayırt edebilmek için kendimizin hangi duygu durum içinde bulunduğumuzu anlamak çok kıymetlidir. Depresyon, kişinin ruhsal ve bedensel yönden bitik olma halidir. Mutsuzluk durumu ise kendimizden beklentilerimizin dışında ortaya çıkan durumdur ve hissedilen bu olumsuz duygu zaman içinde kayboluş gösterir. Fakat kişinin yaşadığı bu olumsuz duygu durum, uzun süre bir türlü ortadan kalkmıyorsa artı olarak bu olumsuz duygulara biyolojik olarak açıklanamayan ağrı ve acılar eşlik ediyorsa, kişi depresyon yaşıyor olabilir. Depresyon her zaman yaşamımızdaki olumsuz bir olay veya travmanın sonucu olarak değil biyolojik etkenlere bağlı da gözükebilir.

DURAĞAN YAŞAMA GEÇİŞ
Sonbahar, kış mevsimleri aynı zamanda bir nevi hüzün mevsimi olarak anılmaktadır. Bu mevsimler artık tatilin bitişi, sorumlulukların da artacağının resmi bir ilan edilişi gibidir. Tam da bu durum insanlarda olumsuz duygu durumlar yaratmaktadır. Hava değişimi sizi bir anda enerjik yaz günlerinden daha durağan bir yaşama taşır. Mevsim değişimleri de kişi üzerinde hem biyolojik hem psikolojik sebepleriyle birlikte çeşitli değişimlere sebep olur. Bu değişimlerse bilinen depresyon belirtileriyle çok büyük benzerlikler göstermektedir.

İŞTE MEVSİMSEL DEPRESYONUN BELİRTİLERİ
En basit günlük rutin işleri yaparken bile kişinin enerjisini toplayamaması, yorgun hissetmesi.
Kişinin kendisini sürekli halsiz, bitkin görmesi.
Gün içinde sürekli olarak uykusuzluk hali ve yeterince uyunmuş olsa bile uyku durumu hissetmesi.
Sosyal ortamlardan uzaklaşmak, isteksizlik ve düşük enerji hali.
Kişinin kendisini sürekli olarak mutsuz hissetmesi, sürekli olarak üzgün bir ruh hali.
Dengesiz beslenmeyle birlikte ortaya çıkan sağlıksız kilo artışları.
Kişinin kendisini değersiz hissetmesi
Kişinin kendisinde yoğun suçluluk duyguları hissetmesi.
Sabahları her zamanki saatte veya erken saatte kalkmakta zorlanmak.
Yoğun bir şekilde sinirli/gergin hissetmek.
Dikkati toplamada / odaklanmakta zorluk yaşamak.
Kişinin genel olarak olumsuz düşüncelere daha çok kapılması ve hayattan zevk almamaya başlaması.
Kaygı hislerindeki artışlar.

ÇÖZÜM BASİT: YÜRÜYÜN, TEMİZ HAVA ALIN, BİSİKLETE BİNİN
1. Mevsim değişikliklerinin gelişi ile birlikte gün ışığı süresinde azalma meydana gelir. Bu durumdan en az etkiyi görebilmek için gün içinde, gün ışığından yararlanmayı ihmal etmeyin. Gün ışığından daha fazla yararlanmak için kendinizi eve veya mekanlara hapsetmeyin. İş molalarınızda veya yemek aralarınızda dışarı çıkmaya, açık havadan yararlanmaya özen gösterin. 2. Sabahları erken kalkmak için çaba gösterin. Bu durumu daha kolaylaştırmak adına gece uykunuzu daha erkene çekebilirsiniz. Uyuduğunuz odanın havalanmış ve yeterince karanlık bir ortamda olmasına ve yastığınızın konforuna dikkat edin.
3. Uyku hormonu melatonin ancak karanlık olduğunda salgılanacak ve size iyi bir uykunun ilk adımını atmış olacaktır. Artı olarak uyumadan önce elektronik cihazlarla vakit geçirmemeye çalışın. Erken kalkmak sizin için ne kadar zor olsa da kendinizi erken kalkmak için motive edin. 4. Beslenmenize özen gösterin. Özellikle geceleri karbonhidrat bakımından yoğun yiyecekler tüketmeyin. Yağlı yiyecekleri olabildiğince kısın. Sağlıklı beslenmeye özen gösterim. Bol bol su için. 5. Kendinize kışın da yapabileceğiniz etkinlikler ve hobiler bulun. Bunları rutin halinde sürdürün. Bunun için özel bir şey oluşturmanıza gerek de yok. Haftada en az üç gün 30-40 dakika yapacağınız kısa yürüyüşler, kaslardan salınan ve mutluluk hormonlarını uyaran maddelerin aktive olmasını sağlar. 6. Bisiklete binmek, yoga yapmak, yüzmek, meditasyon, nefes egzersizi gibi aktivitelerden de yararlanabilirsiniz. Ruh ve beden birlikte çalıştığından ötürü bu tür egzersizler kişiye iyi hissetmesi açısından motive sağlar. 7. Mevsimsel değişiklikler vitamin ihtiyaçlarımızda de değişiklikler yaratır. Aynı zamanda bunların eksiklikleri ruh halimizi, yorgunluk halimizi etkiler. Özellikle D vitamini ve Omega 3 alımına özen gösterin. 8. Bu dönemde yaşadığınız tüm zorlukları bir anda çözüp yok etmeye çabalamayın. Bu sizin için çok yorucu olur. Bundan dolayı bu zorlukları belirli bir önem sırasına koyup yavaş yavaş üstesinden gelmeye çabalayın. 9. Mevsim değişimleri ile birlikte kişide fiziksel / duygusal / biyolojik değişimler görülmeye başlar. Bu değişimlere kısa sürede adapte olmak her mevsimin ayrı bir güzelliği olduğu gibi kış-sonbahar mevsimlerinden de ayrı bir keyif almanızı sağlar. Buna uygun aktiviteler yapılmalıdır.

SON SÖZ
Depresyon dikkate alınması gereken ciddi bir duygu durum bozukluğudur. Zamanında ve doğru tedavi ile müdahale edilmezse sonuçları hem ağır hem olumsuz olabilir. Mevsimsel depresyon belirtilerinin birçoğu size tanıdık geliyorsa durumla ilgili kendinize erken müdahalelerde bulunun. Eğer bu durum sizin için çok zor ise destek almanızı öneririm.
Psikolog & Yazar ESRA EZMECİ

Kendini depresif mi hissediyorsun?
Tatilin Bize İyi Gelmesinin 16 Sebebi
Tatilin faydaları nelerdir? Bu soru aklımızı kurcalamaya başladığında karşımıza bu kadar geniş bir konu çıkacağını bilmiyorduk. Yapılan araştırmalara göre seyahat etmenin faydaları gerçekten inanılmaz! Bir turizm ülkesi olarak Türkiye, insana gidip görülecek birçok seçenek sunuyor. Yani Türkiye’de yaşayıp da hareketsiz bir yaşam sürmek ve seyahat etmemek için hiçbir bahane bulunmuyor. Tembellikten başka…
Tatile Çıkmanın Fiziksel Getirileri
Tatilin faydaları saymakla bitmez. Kimisi uzun yıllara yayılmış birçok araştırma, sık seyahat eden insanların hareketsiz bir yaşam süren insanlara göre çok daha sağlıklı olduğunu gösteriyor.

Kortizol Hormonunun Oranını Düşürür
Kortizol, en basit tanımı ile vücudun strese gösterdiği tepkiyi ifade eden bir tür hormondur. Tatile çıkmak, kortizol hormonunun salgılanma seviyesini düşürür. Bu da stresin azaldığını gösterir. Doktorların, stres sonucunda ortaya çıktıklarını düşündükleri rahatsızlıklara çözüm olarak “Temiz havalı yeni bir yerlere gitmeniz gerekiyor.” demesi de bu yüzden. Gittiğin yerde kortizol seviyen düşerek stresini azaltacak.
Kalp Krizi Riskini Düşürür
Seyahat etmek, nasıl kalp krizi riskini düşürmeye yardımcı olur? Biz demiyoruz bunu, konu üzerinde çalışma yapan uzmanlar diyor ve bu konuda yapılmış haberler sayesinde bize kadar ulaşıyor. “Ama haber İngilizce…” diyenler için özet geçelim: Çok sayıda insan üzerinde yapılmış araştırmalara göre düzenli tatile çıkan insanların hareketsiz kalan insanlara göre kalp krizi geçirme riski daha düşükmüş. Özellikle hareketsiz kalan yaşlı insanlarda beyin rahatsızlığı, kanser ve kalp krizi riski, düzenli olarak tatile çıkan yaşlı insanlara göre yüksekmiş.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirir
Tatile çıktığımızda bazen hasta oluruz. Neden? Bu duruma yol açan birçok faktörü var, ama iki unsur öne çıkıyor: Düşen kortizol seviyesi ve farklı kültürlerde değişik mikrop ve bakterilerin olması. Düşen kortizol seviyesi, stresi azaltmak için birebir; ama aynı zamanda bu süreç, bağışıklığı da düşürüyor. Kortizol hormonu, bağışıklığın güçlenmesinde de rol alıyor yani. Ancak bu etkilenme durumu, sadece uzun süre boyunca yolculuk yapmamış ya da yeni ülkeleri ziyarete giden insanlarda görülüyor. Düzenli seyahat eden insanlar ise vücudun bu duruma alışmasından dolayı çok daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip oluyor.
Hareketsizliği Engeller
Günümüz insanın en büyük problemlerinden biri hareketsizlik. Bel ağrıları, kas ağrıları, hatta zaman zaman baş ağrıları bile hareketsizliğe bağlı olarak ortaya çıkıyor. Hareketsiz bir yaşamın varsa yakın ya da uzak denemeden, bol yürüyüş yapacağın seyahatlere çıkmanı öneriyoruz.
İnsan Ömrünü Uzatır
Bu kadar faydasını yazdıktan sonra bunu belirtmemek olmazdı. Tatil yapmanın ömrü uzattığı bir gerçek ve şimdiye kadar yapılmış birçok araştırma da bunu kanıtlıyor. Tatilin faydaları bu kadarla bitmiyor!

Tatilin Faydaları: Tatile Çıkmanın Sosyal Getirileri
Yapılan söyleşilerin ve çeşitli araştırmaların ardından, seyahate çıkmanın sosyal hayat içerisinde birçok pozitif geri dönüşü olduğu görülmüş. İşte, onlardan bazıları:
İlişkiye Romantizm Katar
Bu savı herkes kanıtlayabilir. Partnerine “Sana hediye mi alayım, yoksa birlikte tatile mi çıkalım?” sorusunu yönelt. Ne cevap alacaksın bakalım? Araştırmalara göre çoğunluk tatile gitmeyi tercih ediyor ve bir çift olarak yolculuğa çıkmayı çok romantik buluyor.
Aile İçi İletişimi Arttırır
Aile bağlarını güçlendirmek için uzun bir tatilden daha iyisi var mı? Beraberce yapılan sabah kahvaltıları ve uzun saatler süren akşam yemekleri… Deniz, kum, güneş keyfi ya da ormanın içinde çadır tatili… Aile ile birlikte yapılan tatiller asla unutulmaz!
Arkadaşlık Bağlarını Güçlendirir
“Arkadaşını tanımak için onunla yola çık.” demişler. Daha ne desinler!

Yabancı Dil Bilgisini Geliştirir
Yurt içindeki turistik noktalarda yabancı dili geliştirmek çok kolay. Sadece yabancı insanlarla sosyalleşmen yeterli olacak. Dil öğrenmek için pratik şart! Kitaplar da sana yardımcı olur ama; bir dili, en iyi onu konuşarak öğrenebilirsin.
Yeni Sosyal Çevre Yaratır
Tatil her zaman yeni insanları beraberinde getirir. Çok içe dönük bir seyahate çıkmadığın sürece gittiğin yerde yeni insanlarla tanışabilir ve yeni sosyal çevrelere girebilirsin.
Asosyal Davranışları Azaltır
Tatilin faydaları, kesinlikle dikkate değer. Tatilde insan birçok konuda rahat olur ve seyahat ederken bazen fikir almak, bazen de sadece vakit geçirmek için insanlarla sohbet eder. Yani asosyal bir insan olduğunu ve bu özelliğini aşman gerektiğini düşünüyorsan farklı yerlere seyahat et. Tebdil-i mekanda ferahlık vardır!

Tatile Çıkmanın Zihinsel ve Ruhsal Getirileri
Günümüz insanı üzerinde yapılan araştırmalara göre daha sık seyahate çıkan insanlar, psikolojik açıdan bazı avantajlara sahip. Öncelikle bir canlının en temel özelliklerinden biri olan adaptasyon konusunda, belirli sınırlar dahilinde hareket eden insanlara göre daha gelişmiş oluyorlar!
Psikolojik Gelişim Sağlar
Sık seyahat eden ve düzenli olarak tatile çıkan insanlar, psikolojik açıdan hareketsiz insanlara göre çok daha iyi konumdalar. Yapılan bazı araştırmalar şu sonucu vermiş: Çocukluğunda ailesi ile birlikte tatile giden, yeni yerler gören ve yeni insanlarla tanışan kişiler, yetişkinlik zamanlarında psikolojik rahatsızlıklara -genetik kaynaklı olanlar dışında- daha az maruz kalıyorlar.
İletişim Becerilerini Artırır
Sık seyahat etmek, insana farklı bakış açıları kazandırırken iletişim becerilerini de geliştirir. Dil bilmiyorsan bile insanlarla nasıl iletişim kurabileceğini ancak yeni ve farklı insanlarla tanışarak öğrenebilirsin. Sık seyahat insanlar, kendilerini çok daha rahat ifade edebilir.
Öğrenme Kapasitesini Geliştirir
Beynimiz, çalıştıkça gelişen bir organ. Yani onu ne kadar zorlarsan kapasitesini o kadar artırıyor. Sık seyahate çıkan ve yeni yerler gören insanlar, beynin algılama kapasitesini geliştiriyor. İşte, seyahat bu kadar yararlı bir şey yani! Beyni dinlendirmek için de tatil yapmak gerekiyor. Yani sık seyahate çık ve yorulduğun anlarda mutlaka tatil yap!
Adaptasyon Becerisini Artırır
Adaptasyon, bir canlının temel hayatta kalma içgüdüsüdür. Farklı ortamlara adapte olabilmek, farklı ortamlarda bulunmak ile mümkün olur. Ne kadar çok yer görürsen ve ne kadar çok kültür tanırsan adaptasyon kabiliyetin o kadar gelişir.
Sorunlara Çözüm Bulma Yetisini Geliştirir
Hayatta illaki sorunlar olur. Doğal olarak seyahate çıkarken ya da tatil esnasında da sorunlarla karşılaşmak çok olası. Ancak seyahate çıkan insanlar, sorunları çözme konusunda çok daha açık fikirli olur; çünkü öyle olmak zorundalar. Bu durum da problemlere karşı olan yaklaşımlarını kökten değiştirir. Bazen bir sorunun çözümü için her şeye başka bir açıdan bakmak gerekir. Sık seyahate çıkan insanlar da olaya farklı açılardan bakabilir.
Konsantrasyonu Arttırır
Tatilin faydaları saymakla bitmiyor. Tatile çıkmak neden konsantrasyonu arttırır? Çünkü tatile çıkmak, mutluluk hormonlarını harekete geçirdiği için aynı zamanda konsantrasyon seviyesini arttırır. Hepimiz biliyoruz ki iyi bir tatilden sonra çok daha efektif çalışırız. Rutinlerin arada sırada bozulması iyi bir şey yani! Yılda en azından iki kez olmak üzere mutlaka tatile çık, yeni bir yerler gör ve yeni insanlarla tanış.

Depresyona İyi Gelir
Tatile çıkmanın depresyona iyi geldiği, birçok psikolojik araştırmayla kanıtlandı. Kendini depresif mi hissediyorsun? O zaman hiç durma, şimdiden bir yerlere uçak bileti bakmaya başla!
PEGASUS BLOG

Tatil bitince mutluluğu sürdürebilmek için…
Tatil hepimizin ihtiyacı… Özellikle günümüzün yüksek tempolu yaşam koşulları tatili bir lüks değil vazgeçilmez bir ihtiyaç haline getiriyor. Tatile çıkmaktaki en büyük amacımız ise tabii ki günlük yaşamın temposundan, stresinden uzaklaşmak. Oysa bir çoğumuz tatilden döndükten sonra da kendimizi yorgun ve isteksiz hissediyor, bu durumu da tatil sonrası depresyon olarak tanımlıyoruz.
Tatilden istenen verimin alınabilmesi için, ne istenildiğine karar verildikten sonra buna uygun bir tercih yapılması gerekiyor. İdeal ya da verimli bir tatil tanımının herkes için farklıdır. Bedensel, ruhsal ve zihinsel dinlenmeyi aynı anda sağlayabilen kişiler tatil beklentilerini fazlasıyla karşılamış demektir. Tatil konusunda kişilerin ihtiyaçları neyse, aradıkları da o olmalıdır.

Tebdil-i mekanda ferahlık vardır
“Tebdil-i mekanda ferahlık vardır” sözü gerçekten işe yarıyor ancak her zaman tatillerde farklı bir yere gidilemeyebiliyor. Ancak kişinin şartları uygun değilse ya da tercihi mekanı değiştirmemekse, o şartlarda gerçekten tatil deneyimi yaşayabileceği ve kendini dinlendirebileceği aktiviteler önem kazanıyor. Böylece tatilinizi aynı yerde olsanız da verimli geçirebileceğiniz için tatil sonrası yorgunluk ve depresyon belirtilerini daha az hissedersiniz.
Yapılan çalışmalar tatil sırasında ve sonrasında ağrıların daha az algılandığını gösteriyor. Hatta bazı kişilerin uyku kalitelerinin yükseldiği ve kendilerini çok daha olumlu hissettikleri görülüyor. Tatilden sonra yorgunluk, dinlenme ihtiyacı ve konsantrasyon güçlüğü hissedilmesi, depresyon belirtileri görülmesi bu sürenin verimli kullanılmadığının göstergesi olarak görülüyor.

Bu önerileri dikkate alın…
- Günlük rutinlerinizin dışına çıkın: Rutinler gereklidir ama tatillerde değil. Günlük yaşantınızdakinden farklı şeyler yaparak, hem yenilenme, hem de rutinlerinizi özleme şansı yaratabilirsiniz. Örneğin her sabah eksiksiz kahvaltı yapmaya alışkınsanız, tatilde kahvaltıları daha basit hale getirebilirsiniz.
- Teknolojiden uzak durun: Özellikle sosyal medyanın hayatımızın parçası olduğu günümüzde teknolojiden uzak kalmayı başarabilmek elbette hiç de kolay değil. Tatilin güzel anlarının fotoğraflarını paylaşmak çok keyifli olsa da verimli bir tatil teknolojiden mümkün olduğunca uzaklaşmayı gerektiriyor. Gerçek anlamda zihinsel ve ruhsal arınmaya bu sayede ulaşmak mümkün olabiliyor. Özellikle telefonunuz ve internetinizi tatile çıkarın. Sürekli telefonunuzla ilgilenmeyin, güncelleme yapmayın ve hatta mümkünse günün bir kısmında tamamen kapalı tutun.
- Gergin ve/veya sorun odaklı kişilerle tatile çıkmayın: Gergin yapıdaki kişilerin kaldığınız yerden, yemeklere, iklim şartlarından yatağa kadar birçok konuda sorun yaratma potansiyelleri bulunur. Elbette bu durum kaçınılmaz olarak sizi de etkileyeceğinden huzursuz bir tatil geçirmenize neden olur. Sonuç olarak, her şeyi sorun eden kişilerle mümkün olduğunca tatile çıkmayın. Böyle bir zorunluluğunuz varsa, tatilinizin tümünü o kişi veya kişilerle geçirmemeye çalışın. Kendinize ait zaman yaratın. Böylece tatil sonrası depresyonun kapınızı çalmasının önüne geçebilirsiniz.
- Yanınıza az eşya alın: Verimli bir tatil için “az eşya, çok mutluluk” prensibiyle hareket edin. Son yıllarda yapılan çalışmalara göre, insan ne kadar az şeye gereksinim duyar hale gelirse o kadar mutlu oluyor. Tatile giderken güzel kıyafetler, uygun ayakkabılar götürmek isteseniz de kendinize engel olmaya çalışın. Bu dönemin günlük sorumluluklardan arınma anlamına geldiğini unutmamaya çalışın. Özellikle iş gereği mecburen takım elbise ya da topuklu ayakkabı giymek zorundaysanız, tatilinizi minimum eşya ve kıyafet ile geçirmek sizi çok daha rahat hissettirecek.
- Tatile adapte olun ve tadını çıkarın: Yaşadığınız bu dinlenme döneminin bir ihtiyaç olduğunu bilin ve tatilden keyif almaya çalışın. Mutluluk ya da mutsuzluk gibi tatilin de geçici olduğunu unutmayın. Anda kalmaya gayret ederek yaşadığınız her şeyin tadını çıkarın… Böylece tatil sonrası depresyonunun ve isteksizliğin üstesinden çok daha kolay gelebilirsiniz.
- Doğanın gücünden faydalanın: Yapılan çalışmalara göre, insanları uzun vadede en fazla mutlu eden ortam doğa. Kendinizi bu mutluluktan mahrum etmeyin. Nerede ve nasıl bir tatil yaparsanız yapın, bir gününüzü dahi olsa, çimlere basmak, temiz hava solumak ya da suya girmek veya izlemek için mutlaka kendinize zaman yaratın. Doğanın gücünden faydalanmak depresyondaysanız mevcut depresyonunuza değilseniz olası tatil sonrası depresyona iyi gelecektir.

İşkolikler tatil yapamıyor
İşkolik insanlar kolay kolay tatil yapamazlar. Bu kişiler “benim işim tatilde bile devam etmek zorunda”, “beni rahat bırakmazlar” gibi bahanelerin arkasına sığınmayı tercih ediyorlar. Ama, unutmamak gerekiyor ki işkolik olmak bir sorundur ve tatil yapmayı “becerememek” de bunun en önemli parçasıdır” diyor. Üstelik işkoliklik bir süre sonra yorgunluğu ve depresyonu beraberinde getirebilir.
ACIBADEM HAYAT
Tatilde sadece vücudunuzu değil, ruhunuzu ve zihninizi de dinlendirmeniz gerekiyor.

Tatil gibi bir yaz tatili için…
Yazın tüm stresinizden arınmak isterseniz. Bedeninizi ısıtan güneşin ruhunuza da etkisi olumlu yönde olur. Bazen kıştan yaz tatili planları yaparsınız. İş stresi, ailevi sorumluluklar, koşuşturma, büyük şehirde yaşayanlar için trafik ve daha nicesi hem fiziksel hem de ruhsal olarak sizi yorar. Yaz geldiğinde hemen tatile çıkmak istersiniz. Öyle ki bilimsel çalışmalar, düzenli çalışma hayatı olan kişilerde tatilin mutlak bir ihtiyaç olduğuna, tatile çıkmayan kişilerde kalp krizi ve depresyon gibi hastalıkların görülme sıklığının tatile çıkanlara göre önemli ölçüde arttığına işaret ediyor. Tatile çıkmak mevcut rutinin dışına çıkmayı ve stres yaratan tüm faktörlerden uzaklaşmayı sağlıyor. Herkesin değişikliğe ihtiyacı vardır. Tatil bu değişikliği oluşturarak rahatlamayı sağlıyor. “Tatil hele bir gelsin, yan gelip yatacağım, bir daha da kalmayacağım” diyerek dinleneceğinizi düşünebilirsiniz. İşte yaz tatilinde yenilenmenin 10 püf noktası.
‘Görmediğim yer kalmasın’ diye düşünmeyin
Tatilde imkanınız varsa deniz, doğa manzarasını seyredin. Deniz ve orman manzarası zihninizi boşaltmanıza ve sakin bir ruh hali edinmenize yardımcı olur. Gittiğiniz yerdeki gezilecek görülecek yerleri ziyaret edin ama bunları bir görev ve mecburiyet haline getirmeden yapın. “Bir kere geldim her yeri ziyaret etmeliyim” düşüncesi ile kendinizi strese sokmayın.
Yan gelip yatmaktan kaçının
Tatilde şüphesiz fiziksel olarak dinlenmeye ihtiyacınız var ancak hareketsiz kalmaktan kaçının. Hoşunuza gidecek aktivitelere katılın. Yeni anılar, deneyimler biriktirmek ruh halinize pozitif katkıda bulunacaktır.

Kendinizi eve kapamayın
Yoğun koşuşturmaca döneminin ardından kendinizi tükenmiş hissedebilir ve evden çıkmak istemeyebilirsiniz. Ancak izninizi evde geçirmeyin. Yaz tatilinde, psikolojik dinlenme ihtiyacımıza neden olan tüm faktörlerden uzaklaşmak gerektiğinden imkan varsa farklı bir şehirde veya ülkede tatil yapmak bu uzaklaşmayı sağlayacaktır. Şehir dışındaki bir yakınınızın yanına da gitmek de günlük telaşlardan sizi uzaklaştırabilir.

Tartışmaya ara verin
Ailevi sorunlar, ilişki problemleri, işteki olumsuzluklar gibi gündeminizde olan konuları konuşup tartışmaya tatilde ara verin.
Sürekli maillerinizi kontrol etmeyin
İşle ilgili hiçbir şeyi, özellikle laptopunuzu tatile yanınızda götürmeyin. Cep telefonunuzu acil işler dışında çok kullanmayın, devamlı maillerinizi, mesajlarınızı kontrol etmeyin. Unutmayın, zihinsel rahatlama, onu yoran şeylerden uzak kaldıkça gerçekleşir. Aksi halde vücudunuzu dinlendirmiş olsanız da zihninizi dinlendiremediğiniz için tatil dönüşünde kendinizi yorgun hissetmeye devam edeceğiniz kesin.
İş dönüşünü düşünmeyin
Dönüşte sizi bekleyen işleri, sorumlulukları düşünmeyin. Evet, sorumluluklar dönüşte sizi bekliyor ama onları düşünmek “Tekrar acıkacağıma göre yemek yememe gerek yok” diye düşünmek gibidir ve tatilde yaşayacağınız rahatlamayı engeller.
İş arkadaşlarınızdan değil, işyerinden uzaklaşın
İşyerindeki sorumluluklarınızı veya sizi rahatsız eden gelişmeleri düşünmeyin. Buna karşın işyerinde yakın arkadaşlarınızla iletişiminizi kesmeyin. Tatilde olsanız da onlarla sohbet edin ve gerekirse dertleşin. Ancak tatilde sizi üzen ve mutsuz eden olayları objektif bir bakışla yeniden değerlendirin. Belki işin içindeyken mesele ettiğiniz şeylerin o kadar önemli olmadığını görebilirsiniz.

Uykunuzun düzeni kaçmasın
Tatilde uyku düzeninizi çok bozmayın. “Ne de olsa tatildeyim” deyip gece çok geç saatlere kadar uykusuz kalmayın, sabah da çok geç uyanmayın. Dönüşte uyku düzeninizi tekrar eski haline getirmeye çalışmak psikolojinizi olumsuz yönde etkiler.

Ruhunuzu kitap ve müzikle besleyin
Keyifli kitaplar okuyup, keyifli, neşeli müzikler dinleyin. Kitap ve müzik ruhunuzu besleyip zihninizi boşaltmanıza yardımcı olur. Gündemden de habersiz kalmayın. Gelişmelerden haberdar olun.
Tatil arkadaşınızdan emin misiniz?
Çok iyi anlaştığınızı düşündüğünüz arkadaşınızla bile tatilde farklı beklentiler nedeniyle sorun yaşamanız olası. O nedenle zaten kısa olan bu süreyi iyi değerlendirmek ve keyif almak için tatil arkadaşlarınızı iyi seçin, tatile birlikte olmaktan keyif aldığınız kişi veya kişilerle çıkın. Ayıp olmasın diye beraber tatile çıkacağınız insanlar tatilden keyif almanızı engeller ve kendinizi onları memnun etmeye çalışırken bulmanıza neden olur.

Uzm. Psk. SENA SİVRİ
Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu’nun tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.

İsteyen herkes minimal olabilir mi?
Birçok insan bana bu soruyu sorduğu için yazıma bu soruya cevap vererek başlamak istedim. Soruyu yanlış bulmakla beraber ben cevap olarak hem evet hem de hayır diyeceğim. Öncelikle, elbette herkes minimal olabilir. Sonuçta bu genetik bir mucize, sayılı insanda bulunan doğaüstü bir yetenek veya özel ön koşullar isteyen bir yaşam biçimi değil. Dolayısıyla isteyen herkes minimal olabilir. Burada sormamız gereken asıl soru şu olmalı: Herkes minimal olmak ister mi? Elbette hayır! Minimalist bir yaşam tarzı herkes için uygun olmayabilir. Bazı insanlar hayatlarındaki fazlalıklardan kurtulmak yerine hayatlarını daha fazla eşyayla doldurmaktan keyif alırlar. Sürekli alışveriş yapmak onlara büyük bir tatmin yaşatabilir; evlerindeki eşyalara bakıp yeterli bulmayarak daha fazla eşya almak isteyebilirler, bir şeylerini atacaklar diye ödleri kopabilir. Hatta siz de bu insanlardan biri olabilirsiniz. Bu son derece olağan.
Bu kadar çok eşyayı alarak içinizdeki boşluğu mu doldurmaya çalışıyorsunuz, bir şeylerden mi kaçıyorsunuz, egonuzu mu tatmin ediyorsunuz, bunlar hiçbirimizi ilgilendirmeyen, sizin cevap vermeniz gereken şeyler. O yüzden hiç onlardan bahsetmiyorum. Sonuç olarak herkes minimal yaşamayı seçecek diye bir kural yok. Ancak içerisinde bulunduğumuz telaşlı dünyada, çoğumuz bu çağrıyı kulak vermeliyiz. Tüm bunları sorgulamaya başlayıp, hayatınızdaki her türlü fazlalıktan rahatsızlık duyduğunuz bir noktaya gelirseniz işte o noktada minimal yaşama geçiş yapmak istemeniz halinde keyifle, kolaylıkla geçiş yapabilirsiniz.

Minimal olmak için bütün hayatımı küçültmeli miyim?
İnsanlar çoğu zaman “Ya hep ya hiç” düşüncesine sıkı sıkıya bağlıdır ve bu tutumdan bir türlü kopamazlar. Bir şeyleri ya abartacak derecede yapmayı seçerler ya da hiç yapmamayı. Aslında birçok değişiklik basit, küçük ve önemsiz görünen bir adımla başlar. Bu hayatımızdaki her şey için geçerlidir.
Resim yapmaya niyet ettikten sonra ilk gününüzde Picasso olamazsınız öyle değil mi? Resim yapmak için bir resim kursuna gittiğinizde her şeye temelden başlarsınız ve o temel kaç yaşında olursanız olun düz çizgi çekmektir. Bu yaşam tarzını benimsemek için de tek bir günde evinizdeki her şeyi atıp tamamen küçülmeniz gerekmez. Minimalizmin temel fikirlerinden bazılarını alıp kendi hayatınıza dahil ederek yavaş yavaş başlamanız pek tabii mümkündür. Minimalist olmayı düşünen insanlar genellikle 3 kategoriye ayrılır. İlk kategorideki insanlar direkt çöp kutusunun yerini sorarlar. İkinci kategoridekiler “yerim dar” diyenlerdir ve son kategoridekiler işe nereden başlayacağını bilemeyenlerden oluşur. Hangi kategoride olursanız olun minimal yaşama geçiş rehberini okuduktan sonra tüm bu sorularınızdan ve ikilemlerinizden kurtulacağınıza emin olabilirsiniz.

Peki, minimalizm nedir?
İnsanların ihtiyaçları sınırsız ve sonsuzdur. Platon’un da dediği gibi, önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. Neyin ihtiyaç olduğu sorusu iste günümüzde artık cevabı olmayan bir sorudan öteye geçmiyor. Bu işin temeli ise şu; her şeyin bir amacı olmalıdır ve amaç yoksa ihtiyaç da yoktur. Gerçekte minimal yaşam sadece sadelikten, yalınlıktan hoşlanan insanların değil hareketli ve kalabalık olmayı seven insanların da izleyebileceği bir yol sayılabilir ve herkese hitap etmektedir. Fransızca kökenli minimum kelimesinden türemiş olan minimalizmi, modern sanat ve müzikte başlayıp, kökeni 1960’lara kadar giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akım olarak tanımlamak mümkündür. Neyin az olması gerektiği ise işin felsefi kısmı sayılabilir.
Aslında ihtiyaçlarımız değil isteklerimiz sonsuzdur. Minimalizmde insanlar kasıtlı olarak sadece ihtiyacı olan şeylerle yaşarlar. Daha az maddi eşyaya sahip olmak ve ona uygun yaşamak, günlük hayatınızda zamandan da tasarruf etmenize olanak sağlar. Gerçek anlamda eşyanın yükünden kurtulmuş olursunuz. Minimalist yaşam, eşyalara daha az zaman ve daha az para ödemeyi sağlarken, gerçek yaşama da daha fazla enerji harcama özgürlüğü sağlar. Tutkularımızın peşinden gitmemize, doyumsuzluğa ve tatminsizliğe son vermemize olanak sağlarken yaşam amacımızı keşfetmemiz için de bize bir yol gösterir.
Nasıl minimalist olunur?
Minimalizmin gerçek anahtarı hayatımıza değer katmayan şeylerden kurtulmak ve yer açmaktır. Bu nedenle, minimalizm veya minimalist bir yaşam tarzı, neyin önemli olmadığına odaklanır. Başka bir deyişle yaşantımızda daha azıyla hayattan daha çok keyif almakla ilgilidir. Artık temel bir minimalizm fikrimiz oluştuğuna göre, minimal bir yaşam tarzını benimsemek için hangi adımları uygulamamız gerektiğine gelin hep birlikte bakalım.

11 adımda minimal yaşama geçiş hazırlıkları
Minimal yaşama geçiş yapmadan önce kendinize keyifli bir geçiş koridoru yaratmaktan çekinmeyin. Peki bu geçiş koridorunun amacı ne? Bu koridor size, mevcut hayatınızda ufak değişiklikler yaparak minimal yaşama hazırlanmak ve bakış açınızı yeni yaşamınıza göre şekillendirmek için gerekli zamanı verecek. Böylece kendinizi zorlamadan, hayatınızı ve zihninizi senkronize ederek keyifli bir geçiş yapmış olacaksınız.

Kendinize kişisel bir hedef belirleyin
Minimal yaşama geçmeden önce hedefinizi koyun. Amacınız ne? Evinizdeki fazla eşyalardan kurtulmak mı, evinizdeki tüm eşyalardan kurtulmak mı? Tüm kıyafetlerinizi bağışlayıp sadece 3-5 parça eşya mı bırakacaksınız? Ya da tüm kıyafetlerinizi sadece tek bir dolaba sığacak kadar mı küçülteceksiniz? Ulaşmak istediğiniz hedef her neyse onu ayrıntılarıyla belirleyin. (Hatta yazarak planlamayı tercih edebilirsiniz.) Hazırlık aşamasında kurtulacağınız eşyalara düşüncelerinizin de eşlik etmesine izin verin. Minimalist yaşam tarzı sakin ve huzurlu bir zihni de beraberinde getirir. Farkındalık huzurlu bir zihin yapısına sahip olmanıza yardımcı olur. Kendinizi kötü hissettiren her şeyi bir kenara bırakın. Yolunuza çıkan, sizi rahatsız eden ve odaklanmanızı engelleyen durum ve olaylardan kurtulun. Kendinizi iyi hissettiren şeylere odaklanın.

Ev düzeninizi minimal olarak planlayın
Evinizdeki mevcut eşyalara şöyle bir göz atın. Kullanmadığınız eşyalar hangileri? Hangi eşyalar hiçbir fonksiyonları olmamasına rağmen sadece yer kaplıyor? Evinizdeki tüm odaları gözden geçirin ve görünürdeki eşyaların hangisinin işinize yaradığını hangilerinin yaramadığını tespit edin. Gerçekten ihtiyacınız olmadığına karar verdiğiniz eşyaları hayatınızdan çıkarmak için hazırlık yapın. Hangi eşyayı tutup hangi eşyadan kurtulacağınıza Kon Mari yöntemiyle da karar verebilirsiniz. Ama o zamana kadar basitçe şu soruları sormayı deneyebilirsiniz:
- Bu eşyayı en son ne zaman kullandım?
- Bu eşya kullanışlı mı?
- Bundan kaç tane var ve benim kaçına ihtiyacım var?
- Bu eşyadan hoşlanıyor muyum?
- Bu eşyayla keyifli anılarım var mı?
- Bunu temizlemekle uğraşmaya değer mi?
Mevcut eşyalarınızı daha verimli şekilde kullanmak da bu aşamanın en önemli parçalarından bir tanesidir. Örneğin evinizde 3 tane sehpa varsa, salonunuzu sadece 1 tanesi tutacak şekilde organize etmeyi düşünebilirsiniz. Açıktaki eşyalarla ilgil planlarınız tamamlandığında bu defa dolapların içindeki eşyalara geçiş yapabilirsiniz. Dolapların içindeki eşyalar için de yapmanız gerekenler hemen hemen aynıdır. İhtiyacınız olmayan, size hizmet etmeyen, işlevi olmayan eşyalardan kurtulun.
Kendinize karşı dürüst olun
Sahip olduğunuz eşyalardan kendi arzunuzla vazgeçmek son derece zor olabiliyor, biliyorum. Bunu hayatının büyük bir çoğunluğunu her şeyin koleksiyonunu yaparak ve tüm anılarını saklayarak geçirmiş biri olarak söylüyorum. Seneler boyu yaptığım koleksiyonların hepsinden kurtulmak benim için de kolay olmadı. Hatta birçoğunu ya bir gün ihtiyacım olursa diye atmamak için epey direndim. Siz de bu süreçte birçok şeyi “bir gün lazım olur.” diyerek elinizde tutmak isteyebilirsiniz. Ama içten içe bir yanınızın o eşyaların belki birkaç sene daha hiç kullanılmadan orada kalmaya devam edeceklerini bildiğine eminim. O yüzden kendinize karşı dürüst olun. Çekmecelerinde ne olduğunu bile bilmediğiniz mobilyalar gereksiz eşyalardır. En az 5 aydır giymediğiniz kıyafetler ihtiyacınız olmayan kıyafetlerdir. En azından 3 aydır kullanmadığınız ve varlığını unuttuğunuz bir eşyaya gerçekte ihtiyacınız yoktur. Bu eşyaları hayatınızdan çıkarın.
Sosyal ağlardan faydalanın
Minimal yaşama geçiş sürecinde evinizdeki ve dolaplarınızdaki fazlalık eşyalardan kurtulmak için sosyal ağlardan faydalanın. Bu eşyaları ihtiyacı olanlara ücretsiz verebilirsiniz, satabilirsiniz ya da ihtiyacınız olan başka şeylerle takas yapabilirsiniz. Tüm bunları gerçekleştirmek için sosyal medyadaki gruplardan, alışveriş uygulamalarından faydalanmak son derece iyi ve hızlı bir yöntemdir. Hızlıca elinizden çıkarmak istediğiniz eşyaları ya uygun fiyatlara satın ya da bağışlayın. Eğer çevrenizde eşyalarınızı bağışlayabileceğiniz birileri yoksa Facebook gruplarında veya Letgo gibi uygulamalarda eşyalarınızı bağışlayabileceğiniz birilerini kolaylıkla bulabilirsiniz.
Alışverişlerinizde reform yapın
Alışveriş merkezleri ve marketler bize daha fazla şey satabilmek için özenle dizayn edilmiştir. Birçoğumuz bu gibi yerlere gittiğimizde evimize ihtiyacımız olan şeylerin yanında ihtiyacımız olmayan tonla şey alarak döneriz. Bunun sırrı bizi tüketime teşvik eden markaların türlü hinlikleridir. Ama onlar bize daha fazla şey satmanın yollarını buluyorlarsa biz de sadece ihtiyacımız olanları almanın yolunu bulabiliriz. Bunun için en kolay yol ise liste yapmaktır. Evet doğru duydunuz. Liste yapmak. Çok kolay öyle değil mi? Evdeyken tüm ihtiyaçlarınızı iyice düşünüp listeleyin. Alışverişe gittiğinizde de listenize odaklanın ve başka hiçbir şey almadan eve geri dönün. Listeniz üzerinde ne kadar kafa patlatırsanız o kadar iyi. Böylece hiçbir şeyi eksik bırakmadığınıza emin olursunuz ve reyonların arasında alışveriş arabasıyla “başka bir şeye ihtiyacım var mıydı acaba ya?” diye gezerek daha fazla şey alma ihtimalinizi artırmazsınız. Çünkü ihtiyacımız olmayan şeyleri en çok bu şuursuz gezintiler esnasında alırız.

Buna gerçekten ihtiyacınız var mı?
Minimal yaşama geçiş yaptığınız andan itibaren kendinize sıklıkla sormanızı tavsiye ettiğim bir soru bu: “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?” Uzun yıllardır sürdürdüğünüz bazı alışkanlıklar, ilk bakışta o ürüne ihtiyacınız olduğunu düşünmenize sebep olabilir. Bu son derece doğal. Ancak bu soruyu sordukça dürtüsel olarak satın aldığınız şeylere aslında hiç de ihtiyacınız olmadığını fark edersiniz. Tüm alışverişlerinizde ya da takaslarınızda kendinize bu soruyu sormayı ihmal etmeyin. Bu soruyu takaslarda sormak da önemlidir. Hatta bir çekilişe katılmak istediğinizde ya da eşantiyon bir ürün almak istediğinizde de bu soruyu sormanız gerekir. Sonuçta bir şey sırf bedava olduğu için onu hayatınızda tutamazsınız öyle değil mi? Kısacası ihtiyacınız yoksa hiçbir şeyi almayın. Reklam, moda ve diğer insanların fikirlerinin, sosyal medyanın sizi etkilemesine izin vermeyin. Tüketimde bu sadece size anlık bir tatmin sağlar; anlık tatminin sonrası ise sadece yüktür.
Tercihlerinizi değiştirin
Minimal yaşama geçiş yaparken alışverişlerinizde yapacağınız bir diğer reform da tercihleriniz olmalı. Tercihlerinizi kaliteli ürünlerden yana yapın. Yeni bir şey satın almak istediğinizde yüksek kaliteli ürünler satın alın. (Markadan bahsetmiyorum, kaliteden bahsediyorum.) Böyle bir ürüne belki daha çok para vereceksiniz ama aldığınızda kullanım ömrü daha uzun olacak ve minimal yaşarken uzun vadede karda olacaksınız.
Buna şöyle basit bir örnek vermek istiyorum; bugün piyasadaki tüm ünlü kot markaları, marka değerlerinin derecesi fark etmeksizin tek bir şey ister: Size daha fazla kot satmak. Bu markaların size daha fazla kot satabilmek için uyguladığı birkaç yöntem vardır. Bunun için şüphesiz reklamları ve güzel bedenleri kullanırlar. Yaptıkları bir diğer şey de ürünlerin kullanım ömrünü azaltmak ve bunu bir modaya dönüştürmektir. Taşlanmış kotlar, yırttık kotlar tam olarak bu amaca hizmet eder. Kullanım ömrü kısa olan bu kotlar eskidiğinde veya deformasyona uğradığında yenisini almak zorunda kalırsınız. Bu markalar yerine sürdürülebilir bir yaşam yaratmayı arzulayan ve etik üretim yapan markaları tercih edin.
Çevrenizdekilerle anlaşın
Yakın çevrenizi bir noktada ihtiyacınız olmayan şeyleri hayatınızdan çıkardığınız konusunda bilgilendirmeyi düşünebilirsiniz. Böylece size özel günlerde kullanmayacağınız, ihtiyacınız olmayan hediyeler almazlar, siz de reddetmek zorunda kalmazsınız. Tabii siz herhangi bir koşulda insanların size aldıkları hediyeleri reddetmek zorunda değilsiniz. Minimal yaşamın anayasasında öyle bir kural yok. Ben kişisel olarak böyle bir yol izliyorum sadece. Arkadaşlarımı ve ailemi ihtiyacım olmayan şeyleri hayatımda istemediğime dair bilgilendirdim. Bana hediye almak yerine bağış yapmalarını ya da ihtiyacım olan bir şey olup olmadığını sormalarını rica ettim. Bu sayede ihtiyacım olmayan şeylerle karşılaşma ihtimalim de epey düşmüş oldu. Merak edenler olursa diye bu yöntemimi sizinle de paylaşmak istedim.

Hayatınıza kıymet verin
Her şeyden önce hayatınıza kıymet vererek başlayın. Bu dünyada geçireceğimiz vakti keyifle geçirmek tamamen bizim elimizde. Gerçekten bu süreyi ihtiyacımız olmayan onlarca nesneyle çevrili bir evde mi geçirmek istiyoruz? Sürekli geçmişte yaşamamıza sebep olan anıların arasında kaybolmak ne kadar doğru? Sahip olduğumuz eşyaları her olası taşınmada oradan oraya taşımak istiyor muyuz? Her şeyi bir kenara bırakalım, bu eşyalar gerçekten temizlik yaparken normalden daha fazla efor sarfetmemize ve zaman kaybetmemize değiyor mu? İyi düşünün.
Geri ve ileri dönüşüme önem verin
Minimal olmanın ilk koşullarından birinin ihtiyaç fazlasını hayatımızdan çıkarmak olduğunu artık biliyoruz. Bir diğer koşul da mevcut eşyaları dönüştürebilmektir. Hayatınızda ihtiyacınız olmayan şeyleri değerlendirmenin farklı yolları olup olmadığını gözden geçirin. Ancak bunu sadece gerçekten ihtiyacınız varsa yapın. Herhangi bir şeyi “Ya bir gün yaparsam” diye saklamamayı artık öğrendik. Örneğin plastik kaplar çiçek yetiştirmek için muazzam saksılar haline getirilebilir ya da cam kavanozlar konserve yapmak için son derece kullanışlı olabilir. Eskiyen ve artık giyilmeyecek durumda olan kıyafetleriniz iyi birer yer bezi ya da el bezi olabilir. Eğer bu eşyaları evinizde kullanmayacaksanız da plastik, kağıt, cam, ambalaj gibi ürünlerinizi dönüşüme kazandırın. Tamir gerektiren eşyalarınızı değiştirmek yerine onları onarmayı öğrenin.

Motivasyonunuzu hatırlayın
Neden daha azla yetinmeyi seçtiğinizi kendinize sık sık hatırlatın. Özellikle işler zorlaştığında bunu hatırlamanın büyük faydası vardır. Aşama aşama yaptığınız değişikliklerin sizi ne kadar hafiflettiğine, hayatınızda neleri değiştirdiğine dair bir günlük tutmayı düşünebilirsiniz. Ancak elbette günlük tutmanız şart değil. Bunların hepsini zihninizin bir köşesine not edin ve daha fazlasını arzulamaya başladığınızda kendinize hatırlatın. Bunu yaparken aynı zamanda sahip olduğunuz her şey için şükredin. Sahip olduklarınıza değil de sahip olmadıklarınıza odaklanırsanız her zaman eksik ve memnuniyetsiz hissedersiniz. Sahip olduğunuz onca şeyi görebilmek size aslında ne kadar yeterli olduğunuzu hatırlatacaktır.
Minimalist yaşamı anlamanıza yardımcı olacak bir belgesel
Minimalizmi biraz daha yakından tanımak isterseniz Matt D’Avella’nın yönetmenliğini yaptığı Minimalizm belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. Bu belgeselde insanların senelerdir farklı yöntemlerle tüketime teşvik edilmesinin sonuçlarına, hayatlarımızı daha az şeyle nasıl sürdürebileceğimize ve aslında azla ne kadar mutlu olabileceğimize dair detaylar anlatılıyor. Sadece 1 saat 20 dakikada hayata dair tüm alışkanlıklarınızı gözden geçirebilirsiniz. Belgeseli Netflix’te Türkçe altyazılı olarak izleyebilirsiniz.
Peki çok sevdiğim bazı eşyalarımı tutmaz mıyım?
Minimalist yaşama geçiş sürecinde belki de en sık sorulan sorulardan biri de bu. Çok sevdiğiniz bazı eşyalarınızı tabii ki tutabilirsiniz! Minimal yaşamda temel amaç size iyi hissettirmeyen, işlevi olmayan ve kalabalığa sebep olan eşyalardan kurtulmaktır. Eğer figür koleksiyonunuzla çok mutluysanız onu atmayın, pul koleksiyonunuzu çok seviyorsanız bırakın kalsın. Sadece size iyi hissettirmeyen, baktığınızda iyi duygularla doldurmayan, amacı olmayan ve işlevsiz kalan eşyalardan kurtulun!
MELKE

HAZİRAN 2023

Güneş Gözlüğü Tercih Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Yedi Nokta!

• Camlar Ultraviyole Işınlarını Bloke Etmeli
Güneş ışınları, insan gözlerinin algılayamayacağı veya hissedemeyeceği oranda ultraviyole (UV) radyasyonu yayar. Gözlerimizi güneşten korumamızı sağlayan güneş gözlüklerinin UV ışınlarından koruyucu özellikte ve gözümüze uygun olmalıdır. Kaliteli bir güneş gözlüğünde öncelikle camın renginin koyu ya da açıklığından ziyade ultraviyole (UV) ışığını engelleyip engellemediği önem taşımaktadır. Güneş gözlüklerinin mutlaka UV ya da morötesi ışınları kestiğine dair bir sertifikası olmalıdır. Normalde her gözlük camı UV’yi değişik oranlarda bloke edebilmekle birlikte etkili UV blokajı için özel kaplamalar kullanılması gerekmektedir. Güneş gözlüklerinin ışığı bloke etme gücü UV200, UV400 ve UV600 gibi ibarelerle belirtilmektedir. Özellikle deniz kenarında ve kayak yaparken minimum UV400 korumalı güneş gözlüklerinin kullanılması gerekir.
• CE (Conformité Européene) Belgesi Olmalı
Gözlüğü taktığınızda bulanık görmemelisiniz ve detaylar kaybolmamalıdır. Kaliteli güneş gözlüklerinde güvenilir tescil belgesi olmalıdır. 1995’ten bu yana Avrupa Birliği standartlarına göre kaliteli gözlüklerin üzerinde CE (Conformité Européene) ibaresi bulunmaktadır. CE belgesi, ürünün minimum güvenlik koşullarına uygun olduğunu ifade etmektedir. Gözlük alırken camların boyama ve mika olup olmadığına, camda çizik, kabarcık ve eğrilik bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir.
• Gözlük Dikey Bir Çizgiye Odaklanmalı
Kaliteyi anlamanın bir başka yolu da gözlüğü taktıktan sonra dikey bir çizgiye odaklanmaktır. Bu durumda numarasız bir güneş gözlüğünü hareket ettirdiğinizde görüntü hareket etmez. Gözlüğü hafifçe yukarı aşağı, sağa sola hareket ettirdiğimizde bu çizgide oynama ya da kırılmalar oluyorsa o gözlük uygun değildir.
• Işık Emilim Oranı Uygun Olmalı
Kullanım kılavuzlarında yer alan “ışık emilim oranı”, gözlük camının dışarıdan gelen ışığın ne kadarını emdiğini, ne kadarını yansıttığını ve ne kadarını içeri verdiğini ifade eder. Şehir ortamında yüzde 40-50, güneş ışınlarının daha dik geldiği dağlık bölgelerde yüzde 50-70, deniz kıyısında ve kayak yaparken yüzde 80-85 emilim uygundur.
• Her Pahalı Gözlük, Kaliteli Demek Değildir
Kaliteli bir güneş gözlüğünün mutlaka “UV ışığını engelleyici” özellikte olması gerektiğinin altını çizen uzmanımız, bu özelliği olmayan güneş gözlüğünün sadece fazla ışığın geçmesini engellediğini de belirterek şunları aktarıyor: “Ancak bu engelleme hiçbir fayda sağlamaz, aksine zarar verir. Çünkü renkli cam takıldığında göz bebeği küçülmez. Böylece zararlı UV ışını göz içine bol miktarda girer. Kaliteli bir güneş gözlüğünün kalite ve UV blokaj belgeli olması gerekir.”
• Gözlüğün Aynalı Veya Polarize Camlı Olması Ekstra Koruma Sağlamaz!
Aynalı camlar göze gelen ışığın bir kısmını geri yansıttıkları için özellikle şiddetli ışığın olduğu deniz kenarlarında tercih edilebileceğini söyleyen uzmanımız “aynalı kaplamalar göze gelen ışık miktarını düşürmekle birlikte UV blokaj oranını etkilememektedir. Polarize cam özelliğinin de normalde ultraviyole blokajıyla ilişkisi olmamakla birlikte hem polarize olan hem de etkili ultraviyole blokajı yapabilen camlar daha emniyetli ve iyi bir görüş konforunu sağlarlar. Gözlük camı rengi ile camın içindeki UV koruması arasında hiçbir ilişki yoktur” dedi.
• Sahte Güneş Gözlüğü Takmaktansa, Hiç Takmamak Daha İyidir!
Sahte gözlük takmaktansa hiç takmamak daha iyidir. Sadece görünen ışığı kesen ama UV ışınlarına karşı bir blokaj sağlamayan güneş gözlükleri, gözbebeğinin gözün kendini doğal yolla koruma özelliğini devre dışı bırakır. Gözbebeği, güneş gözlüğünün sağladığı karanlık ortamda iyice açılacağından, görünmeyen UV ışınları açık gözbebeğinden içeri çok fazla oranda girer. Bu nedenle, UV filtresi olmayan sahte güneş gözlükleri kullanılmamalıdır.

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar…
• UV koruması, gözlüğün renginin koyuluğu ile değil yapım maddesi ile ilgilidir. Renklendirme oranı, sadece ışığın şiddetini azaltarak görme konforu sağlar.
• Polarize camlar parlamayı keser fakat UV ışıklara karşı koruyuculuğu yoktur.
• Gözlükleri giysilerin ucuyla temizlemek, çantaya ya da cebe gelişigüzel atmak sıklıkla yapılan yanlışlıkların başındadır. Bu hatalar cam üzerinde mikro çizikler oluşmasına neden olur. Gözle görülmeyen bu çizilmeler zaman içinde görme kalitesini bozar.
• Gözlüğün kullanılmadığı zamanlarda orijinal kutusunda saklanması; temizliğin ise akan su, sabun veya ürünle birlikte verilen mikrofiber bez ile yapılması gerekir
• Kontakt lens kullanan kişilerin, lensleri UV filtreli dahi olsa üzerine güneş gözlüğü takmaları gerekir. Güneş gözlükleri, kontakt lens kullanıcılarının sıklıkla karşılaştığı gözlerde kuruma sorununa karşı koruma sağlar.
• Güneşin çok yoğun olduğu ortamlarda güneş gözlüğü ile beraber mutlaka siperli şapka desteği ile beraber güneş ışınlarının istenmeyen etkilerinden gözümüzü korumalıyız.
Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı



Güneş Çarpmasıyla: Sıcaklık ve baş ağrısı
Baş ağrısı olan hastalar özellikle de migren hastaları baş ağrılarının sıcak havalarda arttığını fark etmektedirler. Bununla ilgili yapılan bazı çalışmalar da bunu destekler şekildedir. Ayrıca sıcak havaya eklenen nem oranının artışında da daha çok baş ağrısına neden olabileceği de saptanmış. Yani nemli ve sıcak yaz günlerinde baş ağrısı çekme olasılığınız artıyor hele de sıcakta yürüyüş yapıp yeterli sıvı almaz ve vücudunuz susuz kalırsa, güneş çarpmasıyla birlikte baş ağrısı riski daha da artmaktadır.
National Headache Foundation’ın çalışmalarına göre, kronik baş ağrısı ya da migreni olan hastaların %75’inin sıcaklık artışı ya da diğer bir tetikleyici faktör olan rüzgârlı havalardan kaçınmalarından dolayı dışarıda yapılan spor faaliyeti gibi aktivitelere katılamadıkları gösterilmiş. Yazın özellikle deniz kenarlarında sıcak havada tetikleyicilere eklenen bir diğer faktör ise parfüm kokusu olan güneş kremi kullanmak. Hastalar aslında kokuların migrenlerini tetiklediklerini çok iyi bilirler fakat krem sürerken bu detay gözden kaçabilir. Baş ağrısı aynı zamanda sıcak çarpmasının da önemli bir belirtisidir. Sıcak çarpması sıcak havada ve yüksek nem ve fazla hareket sonucu oluşur. Zonklayıcı baş ağrısının yanında kas krampları, çarpıntı, mide bulantısı ve kusma, yorgunluk, kuru ve soğuk bir cilde neden olur. Dehidratasyonun (sıvı eksikliği) sıcak çarpmasında rolü çok fazladır. Sıcak çarpması olduğunda sıcaklığı düşürme amacı ile olması gereken terleme gerçekleşemezse vücut ısısı düşürülemez. Sıcakta baş ağrısı ve bu diğer bulgular olduğunda mutlaka yaptığınız faaliyetlere ara verin, bol su için ve gölge bir yere gidin.
Güneş Çarpmasıyla: Ortostatik Hipotansiyon
Sıcak havalarda daha sık görülen bir diğer nörolojik semptom ise baş dönmesi ve dengesizlik hissidir. Bu gibi durumlarda sıcak nedeni ile sıvı kaybedilmesi sonucu tansiyon düşer özellikle de ayağa ani kalkışlarda fenalık hali ve baş dönmesi gibi bir his sık yaşanır. Bu gerçek bir vertigo gibi etrafın dönmesi şeklinde şiddetli bir baş dönmesi değil daha çok bu ortostatik hipotansiyona bağlı değişikliklerdir. Hasta ayağa kalktığında bunu kısa süreli olarak artmış şekilde yaşar ve telaşlanarak doktora başvurur. Doktor hastanın hikayesini dinlemeli, dizziness denilen bu durum muayene ile gerçek vertigodan ayrılmalı ve buna göre tedavi edilmelidir. Ortostatik hipotansiyona eğilimi en çok olan kişiler ise Parkinson hastalarıdır. Bu nedenle sıcak havalarda herkesin sıvı alımı artırılmalı fakat Parkinson hastaları buna özellikle önem vermelidir. Zaten ayağa hızlı kalktığında çok kolay denge bozukluğu yaşayan bu hastalar sıcaklarda daha çok düşük tansiyon semptomları yaşamaktadır. Sıcak havada ayrıca susuz kaldıklarında vücutlarındaki ilaç oranları da değişmekte ve Parkinson bulguları da bundan etkilenmektedir. Sıcakta ortostatik hipotansiyon ya da tansiyon düşüklüğü yaşayan kişiler sıklıkla baş dönmesi şikâyeti ile doktora başvurmaktadır. Hatta bu durum çok ileri olduğunda hastanın ani olarak tansiyonu düşmüşse ani bilinç kaybı yani senkop nedeni ile acil olarak doktora başvururlar. Senkop vakaları bu havalarda artmakta. Bilinç kaybı olması da hastalarda epilepsi gibi hastalıkları akla getirdiğinden bu kişiler endişeli şekilde doktora hatta acil servislere başvurmaktadırlar. Demek ki sıcak havalarda tüm organlarımız daha hassasken, beynimiz özellikle sıvı azlığına ve tansiyon düşüklüğüne daha hassas olduğundan daha çok doktora başvurma nedeni olmaktadır.

Sıcak havalarda dengesizlik ve tansiyon düşmeleri herkeste olabilir fakat bu durumların yaşlıları özellikle de Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı ya da inme gibi nörolojik hastalığı olan kişileri daha çok etkileyebileceği ve hayati tehlike oluşturabileceği unutulmamalıdır. Yaşlı kişilerin sıcakta fazla kalmamaları ve bol sıvı tüketmeleri gerekmektedir. Unutulmaması gereken bir diğer durum ise sıvı eksikliği geliştiğinde Alzheimer hastalığı ya da diğer demansları olan yaşlı hastaların unutkanlıklarının hızla artabileceği, kafa karışıklığı yaşayabilecekleridir. Bu hastaların yakınları onları genellikle birden kötüleştiği, unutkanlıklarının ve huzursuzluklarının arttığı şeklinde şikâyetlerle doktora getirirler. Fakat sadece bu hastaların sıvı açığını kapatmak bile önceki durumlarına dönmelerini sağlayacaktır. Yani sıcak hava beynimizi çok kolay ve önemli derecede etkileyebilmektedir.

Güneş Çarpmasıyla: Multipl Skleroz (MS) hastalığı
Yapılan çalışmalarda MS hastalarının yaklaşık olarak %60-80’inde sıcağa karşı hassasiyet vardır. MS hastalarının şikâyetleri sıcak havalarda geçici olarak artabilir. Bu hastalar vücut ısılarında fiziksel egzersiz ya da daha sıcak bir yere gitme sonucunda ortaya çıkacak olan hafif bir artışa karşı bile hassastırlar. Bu sıcak hassasiyeti ile semptomların artış göstermesi, hastanın gerçek olmayan şekilde kötüleşme peryoduna girmiş gibi görünmesine neden olur. Bu şekilde ısı yükselmeleri aslında sinirlerin hasar görmesine neden olmamaktadır. Hastaların çoğu kendiliğinden semptomlarının sıcaklarda geçici olarak arttığını fark edebilirler. Bu kötüleşme aslında sıcağın oluşturduğu ayrı bir hasara bağlı değildir, MS hastalarında zaten hasarlı olan sinir kılıfı nedeni ile ileti bozuk olduğundan sıcakta bu bozuk olan ileti kolay bloke olmakta ve sinirin görevinin etkilediği alanda belirtilerin artışına neden olmaktadır.
Bu nedenle MS hastalarının yazın sıcak havalarda ve özellikle de öğlen saatlerinde dışarıda bulunmamaları önem kazanmaktadır.
Prof. Dr. Yaşar Kütükçü
Yaşam alanlarınıza doğanın kokularını taşımanın yolu oda kokuları ve kokulu mumlardan geçiyor. Çiçekten baharata istediğiniz kokuyla odanızın havasını pratik bir şekilde yenileyebilirsiniz.

Hafif uçucu kokular ise yaşam alanızda yaratmak istediğiniz etkiyi sönük kılabilir. Bu nedenle koku seçerken size en güzel gelen koku yerine yaşam alanınızı en iyi yansıtan kokuyu seçin.

Mutfağınızda meyve bazlı kokuları, mesela turunçgil kokusunu kullanabilirsiniz. Yatak odasında sentetik, ağır ve uyarıcı kokular tercih etmeyin. Rahat uyamak için temiz, hafif ve sakin kokular kullanın. Çiçek ve turunçgil kokuları yatak odaları için idealdir.
Çocuk odasında sentetik parfümler alerjiyi tetikleyebilir. Papatya, lavanta gibi aromaterapik yağları su dolu bir kaba birkaç damla damlatarak kullanabilirsiniz. Antreler oda parfümleri için ideal ortamlardır, misafirleriniz için hoş bir karşılama sağlayabilirsiniz.
KOKULARIN ETKİLERİ
- Limon: Rahatlatıcı bir etkisi var. Sinirleri gevşetir.
- Mandalina: Sakinleştirici etkisi var.
- Portakal: Gevşemenize yardımcı olur.
- Gül: Aşkın kokusu, hafızayı güçlendirir, yatıştırır.
- Yasemin: Güven duygusu yaratır.
- Bergamut: Ruhsal dengeyi sağlar.
- Elma: Enerjiyi yükseltir.
- Sandal ağacı: Hayalgücünü yükseltir.
- Papatya: Saf duyguları harekete geçirir.
- Orkide: Ruhunuzu canlandırır ve hoş bir ambiyans yaratır.
- Lavanta, ıhlamur, adaçayı: Rahatlatır.

YAPIN:
• Kuru yapraklardan potpuri yapın.
• Kokuları mevsime göre değiştirin. Rahatlıkla bulabileceğiniz yaz ve kış kokularını deneyebilirsiniz. Yazın nergis, gül, mine, limon; kışın ise tarçın, elma, karamel, vanilya ve biberiye gibi kokuları tercih edin.
• Kullanım süresini uzatmak için mumunuzu söndürdükten sonra fitilini düzleştirin ve ucundan bir cm’den uzun olmayacak kadar kesin.

YAPMAYIN:
• Orta ölçüde bir odada standart boy kokulu mum yeterlidir. Fazlasını yakmayın.
• Yemek yediğiniz odada kullanacağınız kokunun seçiminde özenli olun. Çünkü bazı kokular gurme yapılarıyla yemeklere iltifat edebilir; tarçın, karamel gibi…
Evim Dergisi arşivinden…

Otlar, çiçekler ve bitkisel yağlar doğal aromalarıyla ruhumuzu canlandırırken, zihnimize huzur veriyor. Onlarla her yere rahatlatıcı bir tazelik yayılıyor. Şimdi derin bir nefes alın ve kendinizi kokuların eşsiz dünyasına bırakın.

Güzel kokularla dolu bir evde yaşamak harikadır. Bir evin burun dostu olması ve harika kokmasının sırrı ise sentetik kokulardan uzak olmasıdır. Aşırı parfüm kokan bir ev, içerdiği kimyasallar nedeniyle hem sağlığımız, hem de çevremiz için zararlıdır. Tercihinizi çok daha doğal seçeneklerden, otlardan, çiçeklerden ve temiz havadan yana kullanın.
LİMON FERAHLIĞI
Bu lezzetli meyve sadece güzel kokmaz aynı zamanda antibakteriyel özellik taşır. Bir limonu ikiye kesin ve ve kesme tahtasının üzerini ovun (etkiyi artırmak için öncesinde biraz tuz serpiştirebilirsiniz.) Böylece lekelerden ve kokulardan kolayca kurtulacaksınız. Limonun diğer yarısını da buzdolabının kokusunu tazelemek için dolap rafına koyabilir veya yıkamaya hoş bir koku katmak için bulaşık makinesinde tutabilirsiniz.
YARATICI OLUN
Kokulardan potpori yapmak, doğal kokuların keyfine varmanın en hoş yoludur. Çiçeklerin dalları, yapraklarını ve tomurcuklarını toplayın. Bir fırın tepsisine pişirme kağıdı üzerine ince limon dilimleri yerleştirin ve üzerine topladığınız bitkileri serpiştirin. 110 derecede birkaç saat bırakın. Soğuduktan sonra üzerine birkaç damla yağ damlatın ve tüm karışımı bir kaseye yerleştirin.

HAVAYI TAZELEYİN
Doğal ve pratik bir hava tazeleyici için, taze biberiye dallarını ve limon dilimlerini su dolu bir kapta ocağa koyun, kaynamaya yakın bir dereceye kadar bir süre ocakta ısıtın. Oluşan buhar evin içerinde toplanır ve havaya bitkilerin kokusu yayılır. Sonrasında sıvıyı soğumaya bırakın ve süzerek sprey şişesine koyun. Şişeyi buzdolabında tutun ve gerektiğinde etrafa sıkarak havayı tazeleyin.

• Hoş olmayan kokular, ister kirli bulaşıklar, ister aşırı dolu bir çöp kutusu olsun, maalesef evinizdeki yaşamın bir gerçeğidir. Yemek kokuları, siz pişirmeyi ve yemeyi bitirdikten sonra bile evin içerisinde kalabilir. Yapabileceğiniz en kötü şey bu kokuları yapay kokularla maskelemeye çalışmaktır. Bunun yerine, rahatsız edici kokuyu olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaştırın. Bu, bulaşıkları yıkamanız ve çöp kutusunu boşaltmanız anlamına gelir. Ardından odayı havalandırmak için pencerelerinizi en az on dakika boyunca açık bırakın.
• Evcil hayvanınız varsa, yatağını birkaç haftada bir yıkayın.
• Kendi evimizin kötü kokusunu hissedemeyebiliriz, bu yüzden koltuk ve minder kılıflarını ve örtüleri düzenli olarak yıkayın. Perdeleri de yılda birkaç kez yıkayabilir ya da kuru temizleyeme gönderebilirsiniz.
• Son olarak, bitkiler harika görünmelerinin yanı sıra havayı temizlemeye de yardımcı olurlar. Taze çiçekler evinize canlandırıcı bir çiçek kokusu katabilir, bu yüzden onları evinize dahil etmeyin unutmayın.
Havlular nasıl temizlenmeli ve kabartılmalı? Evdeki bakteri yuvalarından biri


Sıklıkla kullanılan havlular, her üç ila beş günde bir sıcak su ile yıkanmalı. Bununla birlikte, beyaz havlularınızı yıkarken çamaşır suyu da ekleyebilirsiniz.


Yeni havlularınızı üzerinde olabilecek herhangi bir kimyasal maddeyi çıkarmak için hemen yıkayın.
Aşırı deterjan koymayın. Havluları ılık suda hafif sabunla yıkayın.
Havlularınızın sert veya daha az emici olduğunu hissetmeye başlarsanız her birkaç yıkamada bir makinenize sirke veya boraks ekleyin.
Yumuşatıcı kullanmayın. Yumuşatıcı lifleri kaygan bir kalıntı ile kaplar ve su emilimini engeller. Bunun yerine, hava sirkülasyonunu arttırmak ve lifleri kabartmak için kurutma topu kullanın.
Duştan sonra, kuruması için havluyu bir çubuk veya duş çubuğuna asın. Bu bakteri üremesini önlemeye ve yıkamalar arasındaki süreyi uzatmaya yardımcı olur.
Evinizdeki her kişi için en az iki banyo havlusu bulundurun.

HAVLULAR DİLE GELSE…
Bir banyo havlusunun konuştuğunu düşünün. Söylediklerine kulak verin, nasıl yıkayacağınızın, nasıl saklayacağınızın ipuçlarını bir de onlardan dinleyin. İşte havlu temizliği hakkında detaylar…
Mağazada çok daha yumuşaktım çünkü…
Yeni havluların imalat sürecinde dokuma lifleri üzerine özel bir boya tabakası uygulanır. Bu tabaka havluya ilk dokunduğunuzda elinizde ipeksi bir his uyandırır. Oysa bu ekstra ipeksi doku birkaç etkili yıkama sonucunda kaybolur. Bunun için deterjan ya da makinenizi suçlamayın.
Çamaşır dolabında çok daha rahatım
Banyolar genellikle bol buharlı ve nemli ortamlardır. Havluları bu alanda kuru tutmak zor olabilir. Zamanla küf ve nem kokmasına sebep olmamak için kullanmadığınız çamaşır odasında ya da yatak odasında depolamak daha sağlıklı olur.
Mümkünse sadece deterjan kullanın
Kimi çamaşır yumuşatıcıları ya da kurutma kağıtları farklı kimyasallar içerdiğinden havlu yüzeyinde ekstra bir katman oluşturarak emiciliğini azaltır ve kuruması zorlaşır. Bu saçınıza fazladan nemlendirici sürmeye benzer. Bu yüzden mümkünse sadece deterjan kullanın.
Die schönsten Melodien der Welt – Schön und jederzeit angenehm zu hören

Çalıştığınız masayı temizleyin. Hafif nemlendirilmiş bir mikrofiber bez ile bilgisayarınızın ekranını silin. Mouse’unuzu da temizledikten sonra bilgisayarınızın ekranına eğlenceli veya baharı yansıtan bir duvar kağıdı yükleyin.





Masa ve sehpa üzerindeki dergileri, uzaktan kumandaları, tabletinizi yerlerine kaldırın. Üzerlerine renkli örtüler serin. Vazo içerisinde çiçekler ya da renkli cam kaselerde meyveler yerleştirin.

Temizlik bez ve süngerlerinizi bakteri ve mikroplardan arındırın. Yaklaşık 4 litre suyun içine 1 fincana yakın çamaşır suyu koyun, temizlik bezi ve süngerlerinizi bu suyun içinde 5 dakika bekletin.

Evinizi köşe bucak temizleyin. Özellikle de duvarların birleştiği köşe noktaları. Buralar toz ve kırıntıların birikmesi için ideal yerlerdir. Normal temizlik sırasında atlayabileceğiniz bu alanları bahar temizliği sırasında en küçük noktasına kadar temizlemeyi unutmayın.

Fırınınızın tabanındaki lekeler çalıştırdığınızda koku ve duman yayabilir. Eğer temizlemek için az zamanınız varsa kötü lekelere odaklanın. Metal bir spatula ile gevşek parçaları sökün. Eğer az leke kalıyorsa silin. Eğer temizlenmediyse lekenin üzerine amonyak püskürtün. Sonra üzerine karbonat dökün ve 5 dakika bekletin. Birkaç damla beyaz sirke ekleyin ve sünger ile ovun. Sonra temiz ve ıslak bir başka sünger ile silin.

Yorgan, yastık ve alezleri yıkamadan yıkama talimatlarını okuyun. Bu ürünleri birlikte yıkayabilirsiniz. Duş perdesi ve banyo paspasını ise çamaşır makinesinde birlikte yıkarken renkliler için kullanabileceğiniz çamaşır suyu kullanabilirsiniz.

Taze limon ile mikrodalganız tertemiz koksun. Mikrodalgaya girebilecek bir kabın içine yarım kesilmiş limonu koyun ve üzerini geçecek kadar su ekleyin. İki dakika pişirin, kötü kokuların yok olduğunu göreceksiniz.

Banyonuzdaki lif ve diş fırçalarını ayda bir kontrol edin ve 3 ayda bir değiştirin. Tuvalet fırçanızın kılları yıpranmış ise hemen yenisi ile değiştirin. Ecza dolabınızı en son ne zaman kontrol ettiniz. Üç ayda bir tarihi geçen ilaçları atmayı ihmal etmeyin.

Plastik çöp kutusunu hızlıca çamaşır suyu ile yıkayın ve baş aşağı kurumaya bırakın. Kokuları gidermek için dibine karbonat serpin.



Lavabo alanını ayarlarken, lavabonun bir tarafında 45 cm, diğer tarafında ise en az 60 cm olacak şekilde boşluk bırakın. Yemek hazırlamak için, en az 90 cm’lik bir tezgaha ihtiyaç duyduğunuzu unutmayın. Alanınız genişse, bu ölçüleri artırabilirsiniz.
Beyaz eşyaları, mutfak dolapları ve mutfak kapısına göre yerleştirin. Kapının tam açılabilecek şekilde durmasına özen gösterin.
Buzdolabını petek, pencere, ocak ve fırın gibi ısı yayan eşyaların yanına yerleştirmeyin. Duvarla dolap arasında en az 50 cm boşluk bırakın.
Mutfakta rahatça hareket edebileceğiniz bir alan bırakın. Özellikle orta kısımları gereksiz yere doldurmayın.
Eğer mutfağınız büyükse ve mutfak masası koymayı düşünüyorsanız, pencere kenarı veya uygun olan bir köşeyi tercih edebilirsiniz.
Mutfakta devamlı olarak 2-3 kişi çalışıyorsa, onlar için de bir çalışma alanı düşünebilirsiniz.
Alandan tasarruf etmek için, duvarlara raf montelemeyi ve bu raflar fincanları saklamayı düşünebilirsiniz.
Pencerenin kenarına koyacağınız birkaç farklı çiçek yardımıyla, mutfağınız daha ferah bir görünüme kavuşur.
Ev ya da iş yeri temizliğinde kullanılan çeşitli temizlik ürünleri ve kimyasallar var. Hem bu ürünleri sağlığa zarar vermeyecek şekilde kullanmak hem de tasarruf etmek için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar da mevcut.


Kimyasalları birbiriyle karıştırmayın. Özellikle asidik ürünleri (kireç sökücü, pas sökücü, banyo temizleyiciler, klozet temizleyiciler) ve alkali ürünleri (çamaşır suyu, yağ sökücüler, fırın ve ızgara temizleyiciler, mutfak temizleyiciler) karıştırmamaya özen gösterin. Ayrıca ayrı yerlerde muhafaza edin.
Evimize aldığımız bütün temizlik ürünlerinin etiketlerini, kullanım ve dikkat edilmesi gereken hususlar bölümünü okuyun.
Temizlik yaparken mutlaka eldiven kullanın.
Çamaşırlarda eksik deterjan kullanımı grileşmeye ve sertleşmeye neden olur ve temizlik performansı olumsuz etkilenir. Bu nedenle eksik deterjan kullanmamaya dikkat edin.
Çamaşır yıkarken daha iyi temizleneceğini düşünerek fazla deterjan da kullanmayın. Fazla deterjan kullandığınızda ise durulama yetersiz kalabilir, çamaşırlarımızdaki deterjan çıkmamış olabilir.
Çamaşır makinenize eksik yükleme yapmayın. Çamaşır makinenizi tam kapasite dolu olarak çalıştırmadığınızda hem su, elektrik ve deterjan sarfiyatı olur hem de temizlik performansı olumsuz etkilenir.
Renkli çamaşırları 60 derecenin üzerindeki ısılarda yıkamayın.
Renkli ve beyaz çamaşırları aynı anda yıkamamaya özen gösterin.
Restoran çamaşırlarını makineye yüklerken kapasitenin 3’te 2’si kadar yüklemeniz temizlik performansı açısından önerilir.

Çamaşır suyu, klorlu ağartıcı kullanmak gerektiğinde makine deterjanı aldıktan 5 dakika sonra ilave edin.
Çamaşırlarda çamaşır suyu kullanacaksanız bir kilo çamaşıra 3-4 ml kullanmak uygun olacaktır. Örneğin makinanız 10 kg’lık ise 40 ml kullanabilirsiniz. Standart bir su bardağı 200 ml’dir. Bu ölçüyle ayarlama yapabilirsiniz.
Yüksek ısılarda çamaşır suyu kullanmak yıpranmaya ve solmaya sebep olabilir.
Yünlü çamaşırlarda sıkma işlemi yapmamanız önerilir.
Ütü gerektiren çamaşırlarda, banyo ve yatak çamaşırlarında yumuşatıcı kullanabilirsiniz.
Banyo, klozet ve pisuvar temizliğinde tuz ruhu olarak bilinen ürünü kullanmayın.
Klozet temizleyiciyi yüzeye sıktıktan sonra 2-3 dakika beklemeniz temizliğin performansını artıracaktır.
Cam, armatür ve duşa kabin temizliğinde ürünü yüzeye sıkmak yerine beze veya süngere bir miktar dökerek temizlik yaparsanız üründen tasarruf edebilirsiniz.
Banyo temizliği yarken havalandırmayı açmaya özen gösterin.
Banyo ve genel alanlarda bir litre suya 8-10 ml çamaşır suyu ilave etmek yeterli olacaktır.
Mermer zeminlerde ise asidik ürün kullanmayın.

Cila uygulamalarında zemin çok iyi temizlenmeli ve zeminde partikül kalmamalı.
Halı, koltuk ve döşemelerde leke sökücü kullanmadan önce görünmeyen bir bölgede deneme yapmanızı öneriyoruz. Renk açılması riskini bu şekilde önlemiş olursunuz.
Temizlik yaparken çıkışa en uzak noktadan başlayın ve yukarıdan aşağıya işlem yapın.
Sulu vakum makinalarını her temizlikten sonra bakteri üremesine karşı çok iyi temizleyin.
Oda parfümleri cihazlara ve mobilyalara gelmeyecek şekilde püskürtün.
Mutfaklarda kullanılan sprey ürünleri uzaktan uygulama yapmayın, partiküller fazla alana dağılabilir.
Bulaşık deterjanları kullanım oranı bir litre suya 3-4 ml’dir. Bu nedenle fazla kullanmanıza gerek yok. Köpük temizliğe etki eden bir faktör değil.
Bulaşık makinasına kirliler yerleştirilirken tabaklar büyükten küçüğe ve alınları yuları bakacak şekilde, kaseler ve bardaklar ağızları aşağı gelecek şekilde, çatal-kaşıklar ise kendi bölgelerine karışık olarak dizilmeli.
Sebze meyve dezenfektanları bir litre suya 5 ml kullanılmalı. Sebze ve meyveler 10 dakika bekletildikten sonra durulanmalı.
Ellerinizi yıkarken önce ıslatmanız uygun olacaktır.




Temizliğe başlamadan önce kombinizi kapatın. Radyatörlerinizin temizliği için uzun fırçalar kullanın. Çünkü aralara girmesi için ince ve uzun bir fırçaya ihtiyacınız olacak. Ayrıca elektrik süpürgesinin ince uçlu aparatlarını kullanabilirsiniz. Genellikle radyatörlerin üst ve yan kapakları çıkabilir. Bu da hem onları temizleyebilmenizi hem de iç kısımlara daha kolay ulaşmanızı sağlar. Ayrıca radyatörlerinizin doğru çalışıp çalışmadığını da kontrol edebilirsiniz. Eğer ısı farklılıkları varsa radyatörlerini içindeki havayı boşaltabilirsiniz.

Klasik bir şömineniz varsa en iyisi profesyonellerden yardım alarak baca temizliğinizi yaptırmanız.
Eğer gazlı bir şömineniz varsa, elektrik süpürgesinin hortumuna takılan mini aparatlar yardımıyla temizleyin. İçinde taşlar varsa onları da süpürmemek için elektrik süpürgesinin uç kısmına ten rengi bir çorabı geçirebilirsiniz. Son olarak öndeki cam panelleri sprey cam temizleyici ile silebilirsiniz.



Her yüzeyin temizlik malzemesi farklıdır. Mermer tezgahınızda veya ahşap yüzeylerinizde aynı temizlik ürünlerini kullanmayın.

Elektrik süpürgesi ile temizlik yaparken toz torbasını boşaltmamak, temizlediğiniz alanlara yeniden toz yayılmasına neden olur. Bu nedenle temizlik sırasında sıklıkla süpürgenizin torbasını boşaltmalısınız.




Mutfak aletleri üreten General Electric Appliances, bulaşık makinesine yerleştirilen bulaşıkların tek bir bölgeye ağırlık verilmeden, eşit bir şekilde dağıtılması gerektiğini ifade etti. Örneğin kaşık ve çatalların konduğu bölüm boş kısım kalmayacak şekilde doldurulmalı.
Ayrıca ellerinizin yerleştirdiğiniz keskin uçlu bıçak çatal gibi aletlerden zarar görmemesi için tüm malzemeleri tutma kısımları yukarıda kalacak şekilde ters yerleştirmelisiniz.

Good Housekeeping Institute Ev Aletleri ve Temizlik Laboratuvarı direktörü Carolyn Forte, kahve makinelerinin doğru kullanımı ile ilgili “Kahve makinelerinin her kullanımdan sonra aslında sökülmesi ve sabunla temizlenmesi gerektiğini” ifade ediyor.
Kahve makinesi nasıl temizlenir? sorusunun yanıtı ise oldukça basit. Sirke ve su karışımı kullanarak makinenizdeki birikmiş mineral kalıntılarını temizleyebilirsiniz.

Güneşli bir günde pencerelerinize baktığınızda gördüğünüz kirli görüntü temizliğe girişmenize neden olabilir. Ancak aslında pencerelerinizi güneşli bir günde temizlemekten kaçınmalısınız.
Good Housekeeping Institute’a göre, güneşin ısısı camı kısa sürede ısıtır ve bu da deterjanın çok hızlı kurumasına neden olur. Siz durulamaya geçmeden önce çizgiler oluşur.
Peki ne yapmalı? Cam temizliğine başlamadan önce camı parmak uçlarınızla kontrol edebilirsiniz. Cam ilk dokunuşta serinse, daha iyi ve lekesiz bir parlaklık elde edersiniz.

Her kullanımdan sonra tuvalet fırçaları dezenfekte edilmeli. Tuvaletin içini temizledikten sonra ıslak ve kirli fırçayı bir kabın içine geri koymak pek hijyenik değil. Çünkü tuvalet fırçasının kabında bulunan nemli ortam, bakteriler için mükemmel bir üreme alanıdır.
Peki klozet fırçasını temizlemek için ne yapmalısınız? Temizlik hizmetleri uzmanı Esther Gantus, bakterilerin büyümesini engellemek için tuvalet fırçasının en az birkaç saat düzenli olarak dezenfektan içine batırılması gerektiğini ifade ediyor.

Kesme tahtanızın bulaşık makinesinin güçlü suyu ile yıkanmasına izin vermek, içindeki ahşap liflerinin eğilmesine ve bölünmesine neden olabilir. Zamanla bu durum, gıda partiküllerinin ve bakterilerinin sonraki temizliklerde gizlenmesine ve kaçmasına izin veren küçük çatlaklar oluşturur.

Teflon tencere bulaşık makinesinde yıkanmamalıdır. Bulaşık makinesinin yüksek sıcaklık seviyesi tencerenin yapışmaz yüzeyine zarar verir. Bu nedenle her zaman elde yıkanmalıdır.

BAHAR TEMİZLİĞİ NASIL YAPILIR?

- Mutfak tavanını silin.
- Fırını temizleyin.
- Buzdolabının içini silin.
- Mutfak dolaplarının içini boşaltın ve temizleyin.
- Raflara asılı mutfak gereçlerini silin.
- Kiler dolabındaki yiyeceklerin son kullanma tarihlerini kontrol edin ve ayıklayın.
- Derin dondurucunun içini temizleyin.

- Deri mobilyalarınızı temizleyin.
- Kitaplığınızdaki kitapların şekillerinin bozulmaması ve kırışmaması için yerlerini değiştirin.
- Ağır perdeleri, halıları ve örtüleri kaldırın.

- Tarihi geçmiş kozmetik, duş malzemesi ve ilaçlarınızı atın.
- Klozet, duşakabin gibi alanları temizleyin.

- Şiltenizi döndürün.
- Şiltenizin ve yatak çerçevenizin tozunu alın.
- Yastıkları yıkayın.
- Battaniyeleri ve yorganları kuru temizlemeye verin.
- Dolapların içini temizleyin ve baharlık kıyafetlerinizi çıkarın.

Zemin temizliğinde malzeme önemli. Zemini kaplayan malzemenin cinsine göre malzeme ve araçları seçmek gerekir.

Yapılan en büyük hatalardan biri banyo ve mutfaklardaki mermerlerin temizliğinde kireç çözücü kullanmak. Kireç taşından oluşan mermerde, kireç çözücü kullanmak mermeri çok kısa sürede aşındırarak derin hasarlara neden olur ve kullanılmaz hale getirebilir.
Mermer gözenekli bir yapıya sahiptir ve sıvıları çok hızlı bir şekilde emebilir. Kahve, portakal suyu, şarap gibi sıvılar dökülür dökülmez ılık bir bez yardımıyla vakit geçirmeden temizleyin.
Mermer temizliğinde sirkeden mümkün olduğunca uzak durun. Birçok yüzey için doğal bir temizlik maddesi olan sirke oluşturduğu korozyon nedeniyle mermerler için uygun değildir.

Laminat parke üzerinde kesinlikle metal içerikli bez, sert yüzeyli sünger kullanılmamalı. Toz toplayıcı ve mikrofiber bezler tercih edilmeli. Silerken Arap sabunu ve sirke kullanabilirsiniz.
Bir kovaya Arap sabunu (ve arzu ederseniz dezenfekte etmek için bir miktar sirke) koyun. Su ile iyice karıştırın ve parkeleri bu karışımla silin. Sonra mutlaka kurulayın.
Ayrıca, aşındırıcı kimyasallar yerine ahşap temizleyici veya sıvı bulaşık deterjanı ile de temizleyebilirsiniz.
AHŞAP PARKE NASIL TEMİZLENİR?

Çok sık su ile temizliği yapılırsa zamanla kabarmalar oluşur. Ahşabın zarar görmemesi için ağzına yumuşak aparat takılmış olan elektrikli süpürgesi ile tozunu almalısınız.
Daha sonra ahşap temizleyici eklenmiş ılık su ve mikrofiber bez ile çok ıslak olmayacak şekilde silebilirsiniz.
SERAMİK KARO NASIL TEMİZLENİR?

Az bir miktar yüzey temizleyicisini ılık su ile karıştırın ve seramik karoları bu karışım ile silin. Kimyasal yüzey temizleyici yerine Arap sabunu da kullanabilirsiniz.
Kesinlikle tuz ruhu, kireç çözücü türü kimyasallar kullanmayın, derzlere ve seramiklerin yüzeyine zarar verir.
BAHAR TEMİZLİĞİ – DUVAR NASIL SİLİNİR?

Duvarları kolay silmek için, duvar temizliğine başlamadan 1-2 saat önce odanın ortasına büyük bir kova ya da leğen içinde kaynar su bırakıp pencereleri ve kapıyı kapalı tutun. Bu şekilde duvardaki kirler yumuşayacak ve temizlemek daha kolay olacaktır.
Kirler yumuşadıktan sonra bulaşık deterjanı ile su karışımıyla duvarları silin. Duvar kağıtlarının çok koyu lekeler barındırmaması için sık aralıklarla temizlenmesi gerekir.
Ayda bir kez elektrik süpürgesinin fırçalı ucuyla duvar kağıtlarına yapışan tozları alırsanız leke oluşumunu engelleyebilirsiniz.
Yaklaşık 3 ayda bir ağartıcı içermeyen bulaşık deterjanını bol su ile karıştırıp yumuşak bir bezle duvar kağıtlarını temizleyin.
MUTFAK DUVARINDA YAĞ KİRİ NASIL TEMİZLENİR?

CAM SİLMENİN PÜF NOKTALARI

Gazeteye cam temizleyici sıkıp da camlarınızı silebilirsiniz.
Temizlik için kullanacağınız suya biraz yumuşatıcı katarsanız, camlar hem kolay temizlenir, hem de kolay toz tutmaz.
Camı normal bezle silin, ardından mikrofiber bez ile kurulayın.
Kovaya deterjanlı su koyun, çekbasın süngerli kısmını suya batırın, camı silin ve diğer tarafıyla fazla suyu alın, kurulama da gerekmez.
Camlarınızı temizlerken hoş kokmalarını da sağlamak için bir parça suyun içine 10 damla lavanta ya da limon otu yağı karıştırın ve camları bu karışımla silin. Bu karışımın bir başka avantajı da sinekleri camlarınızdan uzaklaştırmak olacaktır.
MERMER LAVABOLAR NASIL TEMİZLENİR?

• Eğer mermer lavaboya içeriğinde boya olan lekeler bulaştıysa, amonyaklı çamaşır suyu kullanabilirsiniz. Çamaşır suyunu lavaboya döktükten sonra, yumuşak bir süngerle iyice ovalayın. Bu işlemin ardından lavabonuzu tamamen durulayın.
• Eğer lavabonuzda yağ lekesi varsa, kimyasal içerikli ürünlerden kullanabilirsiniz. Yağ çözücü spreyler, lekeleri kolayca çıkaracaktır. Spreyi sıktıktan sonra biraz bekleyin ve daha sonra bol suyla durulayın.
• Farklı türde kalıcı ve zor lekeler için ayrı bir karışım hazırlayabilirsiniz. Amonyaklı çamaşır suyu ile yüzde 20 oranında oksijenli suyu karıştırarak lekeli bölgelere uygulayın. Yine biraz bekledikten sonra bol su ile durulayın.
• Mermer lavabodaki hafif sararmalar içinse arap sabunu ve suyu karıştırarak, tüm yüzeyi yumuşak bir süngerle ovun ve durulayın.

• Eğer pas lekesi oluşmuşsa, oksalit asit kullanarak lekeden kurtulabilirsiniz. Bir kabın içine sıcak su doldurunuz ve içerisine 1 tatlı kaşığı oksalit asit ekleyin. Suyun içinde eriyen oksalit asit, etkili bir temizleyici olacaktır. Bir bez ile lekeleri ovalayabilirsiniz. Bu işlemleri yaparken eldiven kullanmayı ihmal etmeyin.
PASLANMAZ ÇELİK Mİ?

Bulaşık teli gibi malzemelerin çelik eviyenizin üzerinde uzun süre kalmasına izin vermeyin. Çünkü uzun süre temas ettiklerinde çelik malzemenin paslanmasına sebep oluyor. Çamaşır suyu gibi ağartıcı veya klor içeren temizlik malzemeleri de çelik üzerinde leke yapabilir.
HER GÜN YAPMANIZ GEREKEN 5 TEMİZLİK VE DÜZEN ADIMI

Yatağınızı yapın: Yapılmış bir yatak, odanızın düzenli görünmesini sağlar. Çevresindeki kıyafetleri de toplarsanız odanız neredeyse düzenlenmiş demektir.
Yığılmayı önleyin: Bir odayı terk etmeden, etrafınıza göz atın ve yerinde olmayan eşyaları ait oldukları yere koyun. Evdekilere de bunu yapmasını söyleyin.
Temiz pişirin: Yemek yaparken kirlenen tabak ve tencereleri lavabonun içine koymak yerine sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirin.
Dökülen şeyleri hemen silin: Tezgah ya da ocağın üzerine dökülen domates sosunu, banyoda dökülen makyaj malzemelerini kurumadan silin, böylelikle daha kolay temizlenir.
Mutfak zeminini hemen süpürün: Her akşam yemekten sonra mutfak zeminini süpürün. Bu sayede haftalık temizlik yaparken mutfak zeminini temizlemeniz çok daha kolay olur.
İşte size bahar aylarında uygulamanız gereken 10 sağlık önerisi :





Makyaj malzemelerinize bahar temizliği yapın Pek çok ürünün olduğu gibi makyaj malzemelerinin de bir kullanma süresi vardır. Ne zaman satın aldığınızı bile hatırlamadığınız maskara, kapatıcılar ve diğer malzemelerinizi çantanızdan atın. Böylece göz enfeksiyonu riskini ya da bakterilerin neden olduğu başka rahatsızlıkları minimize edersiniz.

Sabahları erken uyanın Çalışmalar, erken kalkan insanların gece boyu ayakta kalıp sabaha karşı yatanlara göre daha sağlıklı olduklarını ortaya koyuyor. Sabah gün ışığından daha fazla yararlanmak, size ihtiyacınız olan D vitamininden yeteri kadar alabilme fırsatı verir. Aynı zamanda depresyon belirtilerinin ortaya çıkmasını da engellersiniz.

Kirlenmek sağlıklıdır Çocuklarınıza kirlenmeleri için şans verin. Kirlenmek, yaygın bakterilere maruz kalmayı sağlar ve bu yaygın bakteriler de çocuğunuzun sağlığı için iyidir. Çünkü eğer bu bakteriler vücudumuzda sürekli olarak ikamet ederlerse, ihtiyacımız olan vitamin ve proteinlerin yapımına katkıda bulunur ve bağışıklık sistemimiz ile mide-bağırsak sistemimizi çalışır hale getirir.
Küresel düşünün, yerel yiyin Süpermarketlerdense yerel manavlardan mevsime uygun Forvetbet taze sebze, meyve alma şansınız daha yüksektir. Özellikle pazara çıkma alışkanlığı edinin. Emin olun, marketlerdekinden çok daha iyilerini bulacaksınız.
Öğle yemeğinde dışarı çıkın Öğle yemeklerinizi masanıza sipariş vererek değil, dışarı çıkarak yemeye çalışın. İş yerinizin bir yemekhanesi varsa da yemekten sonra içeride kapalı kalmaktansa yine en azından yarım saat dışarı çıkın. Dışarı çıktığınızda da gideceğiniz yere arabayla değil, yürüyerek ulaşmayı tercih edin. Böylece hem baharın kokusunu ve havasını içinize çekebilecek hem de masanızdan kısa bir süre için de olsa uzaklaşabileceksiniz. Ayrıca bu kısa yürüyüş bile doktorların önerdiği makul bir egzersiz biçimi.
Sıcak-soğuk duş alın Bahar yorgunluğunu üzerinizden atmak için yataktan kalktığınızda açık pencere karşısında birkaç nefes egzersizi yapın. Sıcak-soğuk su değiştirerek yapacağınız kısa bir duşla dolaşımınızı hızlandırıp bedeninizi canlandırın.

Bahara uygun beslenin Karbonhidratlı ve yağlı yiyecekler (hamur işleri, fazla miktarda pilav, makarna ve ekmek, kızartma) uyku ve yorgunluk yaratacağından ölçülü tüketin. Bunların yerine kepekli ve tam tahıllı yiyecekler, sütlü tatlılar, ızgara yiyecekleri tercih edin. Bolca sebze meyve yiyin. Uzmanlar, özellikle kadınların demir eksikliği nedeniyle et ve yeşil sebze yemeleri gerektiğinin altını çiziyor.
Bahar Aylarına Dikkat!



Bahar hastalıklarından uzak kalmanın ve bu güzel ayların tadını çıkarmanın yolu nedir diye kendimize sorduğumuzda cevabı aşağıda bulabiliriz:
- Az ve sık yemeli, düzenli beslenmeliyiz.
- Bol sebze ve meyve tüketmeli, günde en az 8 bardak su içmeliyiz.
- Sigara ve alkol kullanmamalıyız.
- Günlük yarım saat egzersiz yapmalıyız.
- Stresten uzak durmalı, uykusuz kalmamalıyız.
- Aşırı çalışmamalıyız.
- Polenlerin yoğun olduğu yerlerden uzak durmalıyız.
Baharla birlikte başlayan halsizlik, yorgunluk, kaslarda ağrı, uykuya dalamama ve sabahları zor uyanma gibi bahar yorgunluğu dediğimiz bu şikayetler yaşam kalitesinin bozulmasına yol açıyor ve uzun sürüyorsa altta kansızlık, tiroid hastalığı gibi başka hastalıkların araştırılması için doktara başvurmalıyız.
Uzm. Dr. Abdullah Serdar Fenercioğlu
Bahar Geldi Sağlık Getirdi



Soğuk, yağışlı, gün ışığı ile erken saatte vedalaştığımız kış aylarını geride bıraktık. Böylece uzak kaldığımız ve çok özlediğimiz birçok aktivitemize tekrar kavuşma zamanı geldi. Bahçeler, yürüyüşler, piknikler, doğa ve güneş bizi bekliyor. Artık dört duvar arasından çıkıyoruz. Hepimizin bildiği gibi güneş ve gün ışığı birçok derde deva. Hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan sağlığımıza faydaları saymakla bitmez. Daha fazla gün ışığı gören ülkelerde yaşayan insanların daha az gün ışığı gören kuzey ülkelerinde yaşayanlara göre daha mutlu ve az stresli oldukları, daha az depresyona girdikleri gözlemlenmiş. Hemen burada yeri gelmişken, düşük stres düşük bel ağrısı ve boyun ağrısı demek olduğunu söyleyelim.
Fizyolojik faydalarına gelirsek; güneş demek D vitamini demek. Bu da sağlıklı kemikler, sağlıklı omurga demek. Sonuçta yine daha az bel ve boyun ağrısı demek. D vitamininin yanı sıra güneşin kaslarımız üzerindeki ısıtıcı, gevşetici ve rahatlatıcı “Doğal Fizik Tedavi” etkisini de küçümsememeliyiz. Elbette kas, kemik, dolayısı ile omurga sağlığımız için güneşten faydalanırken güneşin zararlı ışınlarına karşı kendimizi gerek kıyafetlerimiz gerekse güneş koruyucu kremlerle korumayı ihmal etmemeliyiz.
O zaman tekrarlıyoruz; “Bahar geldi, haydi dışarıya!”
Herkese bol güneşli ve sağlıklı günler dileriz.
DR. İLKER YASSA
Spor öncesi BESLENMEDE nelere dikkat etmeli?


Karbonhidrat
Kaslar, karbonhidrattan gelen glikozu yakıt olarak kullanır. Besinlerle aldığımız glikozun fazlası ise karaciğer ve kaslarda glikojen olarak depolanır. Ancak, vücuttaki glikojen depoları sınırlıdır. Çalışmalar; yüksek karbonhidratlı diyetlerin glikojen depolarını artırabileceğini savunmaktadır.
Profesyonel sporcularda, karbonhidrat yüklemesi glikojen depolarını tamamen doldurmak ve kapasitesini kısmen artırmak için uygulanan yaygın bir yöntemdir. Karbonhidrat yüklemesi yapılan sporcular; yarıştan 1-7 gün önce yüksek karbonhidratlı diyetle beslenmeye başlamaktadır.
Kısa süreli ve yüksek yoğunluklu (örneğin; 100 metre sprint koşusu) sporlarda, glikojen kasların temel enerji kaynağıdır. Uzun süreli ve dayanıklılık sporlarında (örneğin; maraton koşusu) ise karbonhidratın kullanımı; egzersiz yoğunluğu, türü ve bireyin beslenme modeline bağlıdır.

Spordan önce karbonhidrat kadar, protein tüketimi de üst düzeyde verim alabilmek için önem taşımaktadır. Egzersizden önce tüketilen doğru protein kaynağı;
Spor performansını artırır,
Kasta hacim artışını destekler,
Kas iyileşmesini hızlandırır,
Dayanıklılığı artırır.
Amino Acids dergisinde yayımlanan bir çalışmada, 10 hafta boyunca dayanıklılık egzersizi yapan 19 kişinin verileri paylaşıldı. Çalışmada, katılımcılar rastgele 2 gruba ayrıldı. Bir grup, spordan 1 saat önce 20 g protein tüketirken; diğer grup tüketmedi.
Çalışma sonucunda;
Egzersiz öncesinde 20 g protein tüketen grubun kas kütlesi ve kas gücünde artış olduğu gözlendi.

Glikoz, kısa ve yüksek yoğunluklu sporlarda önemli bir kaynaktır. Bununla birlikte yağ ise, uzun ve hafif-orta şiddet sporlar için daha önemlidir. Ancak yağlı besinler vücutta zor sindirilirler. Bu nedenle, yağ tüketimi egzersizden 2 saat önce tamamlanmalıdır.

Spor öncesinde su tüketimi, en az besinler kadar önemlidir. Spor esnasında sıvı ve mineral kaybı gelişmektedir. Bununla birlikte, spor öncesinde az sıvı tüketimi performansta önemli düşmelere yol açarken, iyi su alımının ise performansı arttırdığı gözlenmiştir. 50 bin üyeli egzersiz bilimi platformu olan Amerikan Spor Hekimliği Koleji;
Spordan 4 saat önce; 2.5-3 su bardağı,
Spora 10-15 dakika kala; 1-1.5 su bardağı su içmeyi önermektedir.

Spor öncesinde, performansı ve kas kütlesini artırmak için takviye kullanımı da yaygın bir yöntemdir. Piyasada birçok farklı takviye bulunmaktadır. En yaygın kullanılan takviyeler arasında; kreatinin, kafein, dallı zincirli amino asitler (BCAA), beta-alanine, protein tozları ya da çok bileşenli takviyeler vardır. Bu takviyelerin bilinçsizce kullanılması faydadan çok zarar verebilmektedir. İhtiyaç duyulduğu takdirde, sporcu diyetisyeni gözetiminde alınmalıdır. Aynı zamanda, bu ürünler alerjen maddeler içerebilmekte ya da vejetaryen / vegan olan bireyler için uygun olmayabilmektedir. Herhangi bir rahatsızlığı olan bireyler ise, bu ürünleri kullanmadan önce mutlaka bir doktora danışmalıdır.

Spordan 2-3 saat öncesinde; karbonhidrat, protein ve sağlıklı yağları içeren dengeli bir ana öğün tüketmek en doğru tercih olacaktır. Ancak, 2-3 saat önce ana öğün tüketmenin mümkün olmadığı durumlarda, egzersizden 45-60 dakika önce kolay sindirilebilen hafif bir ara öğün tüketmek faydalı olacaktır.
Spor öncesi ara öğünün; lif ve yağ içeriği düşük olmalı ve yeterli miktarda protein içermelidir. Lif içeriği yüksek ve yağlı bir ara öğün tüketmek bağırsak hareketlerini artırıp, performansı düşürebilir.
Egzersiz öncesi tüketilebilecek ana ve ara öğün seçeneklerine örnekler verecek olursak;
Egzersizden 2 – 3 saat önce tüketilebilecek öğünler
- Tam tahıllı ekmek, yağsız et ve salata
- Omlet, avokado ezmeli tam tahıllı ekmek ve meyve
- Yağsız et, esmer pirinç ve buharda pişmiş sebze
Egzersizden 2 saat önce tüketilebilecek öğünler
- Süt, muz ve yaban mersini ile hazırlanmış protein smootie
- Tam tahıllı mısır gevreği ve süt
- Yulaf, süt, çiğ badem ve muz ile hazırlanmış yulaf lapası
- Tam tahıllı ekmek üzerine; şekersiz badem/fıstık ezmesi ve meyve
Egzersizden 45 dakika – 1 saat önce tüketilebilecek öğünler
- Yoğurt ve meyve
- Şekersiz protein bar
- Meyve ve çiğ kuruyemiş
Yorum & Özet
Spordan önce hangi besinlerin, ne zaman tüketileceğini bilmek, spordan en üst düzeyde verim almanızı sağlayacaktır. Aktif bir yaşam sürmek ya da kilo vermek için, haftada 3-4 kez, 1-2 saatliğine yapacağınız egzersizler için takviye desteğine ihtiyacınız olmayacağını söyleyebiliriz. Bu nedenle, eğer profesyonel bir sporcu değilseniz, doğru beslenme ve yeterli sıvı tüketimi ile yaptığınız spordan üst düzeyde verim alabilirsiniz. Eğer spor mesleğiyle uğraşıyor veya ağır antrenman yapıyorsanız farklı takviyelere ihtiyaç duyabilirsiniz. Ancak kullanılan takviyelerin zararlı olabileceği unutulmamalıdır. İhtiyaç duyulduğu takdirde spor hekimlerinden veya sporcu sağlığı ile ilgilenen profesyonellerden destek almanızı öneririz.
PROF. DR. MUSTAFA ÖZDOĞAN

Kaynak1. Arlene Semeco.
Pre-Workout Nutrition: What to Eat Before a Workout.
healthline.com – 2018
2. Veronica Zambon
7 of the best muscle-building protein powders
medicalnewstoday.com – 2020
3. Erica R Goldstein ve ark.
International Society of Sports Nutrition Position Stand: Caffeine and Performance.
J Int Soc Sports Nutr – 2010