İnternet Bağımlılığı | Dr. Mehmet Dinç
İÇİNDEKİLER
2024
Bağımlılık Nedir?
” Bağımlılık ” kelimesi Latince “adamak; kendini başkasına adamak ” anlamlarına gelen “addicere ” kelimesinden türemektedir. Bireyin, fiziksel ve ruhsal olarak pek çok zarar görmesine rağmen bağımlısı olduğu maddeyi kullanmaya yada bağımlısı olduğu davranışı yapmaya devam etmesi durumudur. Bağımlılık (şiddetli madde kullanım bozukluğu) olan kişiler, alkol veya uyuşturucu gibi belirli bir maddeyi / maddeleri, hayatlarını devralacak noktaya kadar kullanmaya yoğun bir şekilde odaklanırlar. Hayatlarında sorun yaratacağını bilseler bile alkol ve madde kullanımına devam ederler.
Bağımlılığın bir sonucu olarak kişide, ciddi ruhsal ve bedensel sorunlar görülmekte olup bireysel düzeyde başlayan bu köleleşme bireyin tüm sağlığını, aile ve iş yaşamını tehlikeye düşürmekte ve toplumsal ağırlıklı birçok probleme bazen suça yol açabilmektedir. Depresyon, bipolar bozukluk, madde ve alkol kullanım bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluğu, narsistik ve borderline (sınır) kişilik bozuklukları her türlü bağımlılığa sıklıkla eşlik eden psikiyatrik rahatsızlıklardır.Bağımlılık bir aile hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Ailede bağımlı bir üyeye sahip olmak, çocukların bağımlı olmasının olasılığı fazladır.
BAĞIMLI KİMDİR?
Madde kullanan herkesin ‘ bağımlı’ olma riski vardır. Bağımlılık biyo-psiko-sosyal bir hastalıktır. Kişinin alışılmış olan herhangi bir ilaç veya maddeye karşı engellenmesi imkansız olan fizyolojik ve psikolojik ilgi duyması, alınan miktarın ve isteğin artması, alınmadığı zaman yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ve ilaçsız ya da madde kullanmadan günlük yaşamın sürdürülmesinin zorlaşması hatta imkansız hale getirilmesidir.
BAĞIMLILIK RİSKİNİ ARTIRAN FAKTÖRLER NELERDİR?
Bağımlılığı tek bir etken ile açıklamak zor. Bağımlılık, genetik ve çevresel faktörler başta olmak üzere birçok faktörün sonucudur hatta birçok etken bir araya geldiğinde ‘bağımlılık’ oluşuyor. Bağımlılığa psikolojik açıdan bakarsak ; bireyin yaşamında meydana gelen travmatik olaylar madde,alkol,kumar ve internet gibi bağımlılıkların oluşmasına zemin hazırlıyor. Travma sonrası stres bozukluğu olan bir birey yaşadığı travmatik olayın üstesinden gelmek için alkol veya maddeye başvurduğunu, sosyal fobisi olan bir birey toplum içine daha rahat çıkabilmek için alkol bağımlısı haline gelebildiğini ya da sınırda kişilik bozukluğu olan bir birey içindeki boşluk hissini doldurabilmek için alışveriş bağımlısı olabildiğini görebiliriz.
Bağımlılığa sosyal açıdan bakarsak; bireyin kendisini ve çevresini nasıl algıladığına bağlıdır. Örneğin, sosyal destek alamayan, aile yapısında sürekli kaos olan, ailesinin tutum ve davranışları baskıcı ya da umursamaz olan ve yaşadığı yerdeki sosyal imkanlar kısıtlı olan bireylerin bağımlılık geliştirme riski diğer bireylere göre daha fazladır.
Bağımlılığı sadece psikolojik ya da biyolojik olarak tek tek ele almak yerine daha önce de belirttiğimiz üzere bağımlılığı biyolojik, aile ilişkileri, akranlar ve çevre, kullanılan maddeye ulaşabilme kolaylığı ,erken yaşta başlama ve kullanım şekli gibi birçok etkenin kombinasyonu söz konusudur.
BAĞIMLILIK TANISINI NASIL KOYARIZ?
- Maddeyi arttırıyorsa
- Yoksunluk belirtisi yaşıyorsa( kramp-depresyon) yaşıyorsa
- Madde alınması ile rahatlıyorsa
- Sorumluluklarını ihmal ediyorsa
- Ruhsal,bedensel yada sosyal zarar yaşıyorsa
BAĞIMLILIĞI NASIL TEDAVİ EDERİZ?
Madde bağımlılığı yada diğer davranış bağımlılıkları tedavi edilebilir hastalıklardır. Bir kişinin tedaviyi kabul etmedeki gönüllülüğü, yaşam olayları, aile ilişkileri, bağımlılığın şiddeti ve komplikasyonlarına göre zamanla değişir. Bu nedenle tek bir bağımlılık tedavisi yöntemi yerine kişinin içinde bulunduğu durum (biyolojik-psikolojik-sosyolojik) özelinde tedavi programları geliştirilmelidir.
Uzm. Psk. Mahir Efe Falay
Esrar Bağımlılığı ve Tedavisi
Orta Asya ve Çin’de en az 4000 yıldır kullanılan Hint keneviri bitkisi Cannabis sativa dayanıklı, aromatik yıllık bir bitkidir. Ondan derive edilen biyoaktif maddesi esrar (cannabis) olarak isimlendirilir. Tahminlere göre esrar dünyada en çok kullanılan yasadışı maddedir. Tüm cannabis sativa bölümleri psikoaktif kannoboidler içerir, (-)-Δ9-tetrahidrokannabinol (Δ9-THC) en çok bulunandır. Esrarın en etkili formu haşhaş ya da hash denilen bitkinin çiçek bölümünden veya yapraklarında ki kuru, kahve-siyah,reçineli sızıntısından elde edilmektedir. Esrar bitkisi genellikle kesilir, kurutulur, küçük parçalara ayrılır, sigaranın içine sarılarak ( joint adı verilir) içilir. Esrar için sık kullanılan isimler; marihuana, ot, çay, pot, yabani ot (weed) ve Mary Jane’dir. Değişik sertlikteki esrarları tarif eden diğer isimler; kenevir, chasra, bhang, ganja, dagga ve sinsemilla’dır.
EPİDEMİYOLOJİ
Görülme Sıklığı ve Son Trendler
Okullarda ergenlerde yapılan “Geleceğin takibi ( Monitoring the future)” izleme çalışmalarına göre, 1990’ların ilk yıllarında başlayan bir eğilimin devamı olarak 8. ve 10. sınıflarda günlük, yaşam boyu, yıllık ve son zamanlarda ( son 30 gün içinde) marijuana kullanımında yeni bir artış olduğu saptanmıştır. Marihuana kullanımının prevelansının diğer bir ölçümü ABD’de nüfusa bağlı random ev ahalisi üzerinde yapılan Madde Kötüye Kullanımı Üzerine Ulusal Ev Ahalisi çalışmasıdır. Çalışmaya göre marihuana en yaygın kullanılan yasa dışı maddedir. Yaşam boyu prevelansı 34 yaşına kadar her yaş grubunda artmakta, daha sonraki yaşlarda tedricen düşmektedir. 18-21 yaş grubunda marijuana kullanımı son bir yıl (%25) ve son ay (%14) da en yüksek iken , 50 yaş ve üzerinde en düşüktür (%1 ve altı). DSM-IV-TR’ye göre esrar kötüye kullanımı ve bağımlılığının tüm yaşam boyu hızı %5’dir. Irk ve etnik grup da marijuana kullanımı ile ilişkilidir, fakat bu ilişki yaş grubuna göre değişiklik gösterir. 12-17 yaş grubunda, beyazlarda siyahlara göre yaşam boyu ve son bir yıl içinde kullanma oranı daha yüksektir. 17-34 yaş erişkinlerde, beyazlarda yaşam boyu kullanım oranı siyahlardan ve İspanyol’lardan daha yüksektir. Fakat 35 yaş ve üzerinde siyah ve beyazlarda kullanım oranlarının aynı olduğu bildirilmiştir. Siyah erişkinlerde yaşam boyu kullanım oranı İspanyol’lardan belirgin olarak yüksektir. Esrar sigara gibi içildiğinde öforizan etkisi dakikalar içinde görülür, 30 dakikada enyüksek seviyesine ulaşır ve 2-4 saatte sonlanır. Bazı motor ve bilişsel etkileri 5-12 saat sürer. Esrar oral olarak browni ve kekler gibi yiyeceklerin içinde alınabilir. Dumanının inhalasyonu ile elde edilen etkinin sağlanması için esrarın oral alımındaki miktarı inhale edilenin 2-3 katı olmalıdır. Esrarın psikoaktif etkileri kullanılan esrarın gücüne, kullanım yoluna, içme tekniğine, sıcakta eritmenin (pirolizis) kannaboid içeriğine etkilerine, doza, kullanılan mekana, kullanıcının son deneyimine, kullanıcının beklentisine ve kullanıcının kannaboidlerin etkilerine olan biyolojik yatkınlığına bağlı olarak değişir.
Esrarın Etkileri
Esrar kullanımına bağlı ağız kuruluğu, açlık, gözlerde kızarma kan basıncının artması ve alınan miktara bağlı olarak çarpıntı sık görülen etkileridir. Kronik kullanımında testesteron düzeyi ve sperm sayısının azalması, kadınlarda kısırlık ve yeni doğan bebeğin düşük doğum ağırlığa sahip olması görülebilir. Dikkat ve tepkilerde yavaşlamaya sebep olur. Kimi kişide ise bunun aksine kimi zaman kaygı, sıkıntı, yoğun korku hissi, panik ataklara yol açabilir. Esrarın kişi üzerine etkisi içilecek esrarın gücü, içecek olan kişinin esrardan beklentisinin ne olduğu, beraberinde alınan alkol veya başka maddenin varlığı ve esrarı alış şekli gibi birçok faktöre bağlıdır. Esrarın huzursuzluk, uykusuzluk, iştah azalması, kilo kaybı ve tahammülsüzlük gibi psikolojik ve fizyolojik yoksunluk belirtileri vardır.
Bir kişinin esrar kullandığı nasıl anlaşılır?
Esrarın tesiri altındayken kişinin gereksiz yere güldüğü gözlemlenir. Bazen bunun tam tersine korku ve panik hali hâkimdir. Denge kaybı, gözlerde kızarma, reflekslerin yavaşlaması, unutkanlık da görülebilir. Esrarın etkisi geçtikten sonra ise uyku hali, yorgunluk ve huzursuzluk gözlemlenir. Esrar kullanımına bağlı duygu-düşünce bozuklukları son yıllarda biz psikiyatristlerin sıkça görmeye başladığı bir durumdur. Özellikle uzun süre ve yüksek miktarda esrar kullanan kişilerde ani başlayan ve kimi zaman birkaç saat, kimi zaman birkaç gün süren halüsinasyon, duygusal gel-gitler, bilinç bulanıklığı ve varsanılardan oluşan bir tablo gelişir. Bazen de tamamen şizofreni benzeri tablolara da sebep olabilir. Esrarın beyne olan etkisi bununla sınırlı değildir. Esrar kullanımına bağlı beyinde atrofi denilen beyin hacminin azalması ve yıkımı da söz konusudur.
Esrar Bağımlılığı Tedavisi ve Rehabilitasyon
Esrar kullanımının tedavisi (yoksunluk ve destek) diğer kötüye kullanılan maddelerin tedavisiyle aynı ilkeleri içerir:. Yoksunluk, ya hastaneye yatırılma gibi doğrudan yaklaşımla ya da kullanımından sonraki 4 hafta içinde esrarı saptayan idrar testleri ile kontrolu gerçekleştirilen ayaktan izlem ile sağlanmaktadır. Destek tedavisi ise bireysel, aile ve grup terapileri ile sağlanır. Eğitim, yoksunluk ve destek programlarında önemli bir noktadır. Madde kullanım problemi tedavisine ilişkin entelektüel nedenleri anlamayan hasta bırakmak için çok az motivasyon gösterir. Bazı hastalarda çekilme belirtilerinin rahatlatılması için kısa dönem anksiyolitiklerin kullanılması yararlı olabilir. Bazı hastalarda ise altta yatan depresyon ile ilişkili olabilen esrar kullanımı antidepresan tedaviye yanıt verir.
e-Psikiyatri – Nöroloji, Psikoloji
Bağımlılık gelişebilmektedir.
Bağımlılığa zemin hazırlamaktadır.
Kişinin ihtiyaç duymadığı, değersiz eşyaları çalmak olarak bilinir. Çok az anlaşılmış bir bozukluktur. Kleptomaniklerin her yıl 40 milyar dolar zarara yol açtığı düşünülmektedir, ABD’de. DSM-III-R kleptomaniyi bir impuls kontrol bozukluğu olarak sınıflandırır. Semptomlar çocuklukta başlar ve aralıklı olarak erişkin dönemde de devam eder. 150 yılı aşkın bir süredir bilinmektedir. Hastaların çok azı kendiliğinden tedaviye gider(yaklaşık %15’i tedaviyi kendiliğinden ister). Bütün mağaza hırsızlarının yaklaşık %4’ü kleptomaniktir (bazı araştırıcılara göre bu oran %10’dur). Fakat, pekçok klaptomaniğin de yakalanmadığını ya da yakalansa bile çoğu kez serbest bırakıldığını bilmekteyiz. Yakalanan kleptomanlar genellikle şiddetli bir emosyonel travma geçirmektedirler. Uzun süre klaptomanların yalnızca kadınların arasından çıktığı düşünülmüştür. Ancak bu inanç son yıllarda iyice sarsılmıştır. Bütün kleptomanların %20’si erkektir. Oranın kadınlar lehine bu kadar yüksek olmasının bir nedeni de, kadınların yakalandığında psikiyatrik muayeneye, erkeklerin ise hapishaneye gönderilmesinden kaynaklanır. Bir de kleptomaniyi impuls kontrol bozukluğu olarak görürsek, böyle bir kontrol bozukluğunun erkeklerde piromani, intermitant patlayıcı davranış ve patolojik kumarbazlık şeklinde geliştiğini, kadınlarda ise kleptomani ve trikotilomani biçiminde belirdiğini söyleyebiliriz.
Kleptomanik kadınların ortalama yaşı 35, erkeklerin 50’dir. Kadınlarda ortalama 20 yaş civarında baş gösterir. Ancak 6 yaşındaki kız çocuklarında da tespit edilmiştir. Kleptomaninin kendiliğinden ortadan kalkması güç bir iştir. Kleptomanik bir kişinin tespiti zordur. Orta yaştaki kadınlarda genellikle bir kayba karşı, örneğin çocuğun evi terketmesine karşı ortaya çıkar. Pek çok hasta evli ya da duldur. Her ırktan kişilerde bulunur. İyi eğitim görmüş kişilerdir. Kleptomani ile ilgili literatürün pek çoğu, onun anksiyete, depresyon ve seksüel bozukluklarla olan ilişkisine dikkat çeker. Pek çok araştırıcıya göre kleptomani kişiyi stres ve depresyondan kurtarıcı bir rahatlık sağlar. Hatta depresyonun kleptomani için uyarıcı bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz. Yayınlanmış bir olguda deprese bir kadının kleptomani davranışı anında mastürbasyon yaptığı rapor edilmiştir. Sonuç olarak kleptomaninin depresyonu ortadan kaldırıcı semptomları azaltıcı bir etkisinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Kleptomaniye akut, kronik ve tekrarlayıcı nitelikte mizaç bozuklukları ile bulimik tablolar eşlik edebilir.
Fenichel gibi yazarlara göre kleptomaninin seksüel bir anlamı vardır. Çalınan nesnelerin de cinsel bir anlamı vardır. Kleptomaniklerin çoğunda, bazı nesnelerin fetişistik anlamları vardır. Bu hastalarda vajinismus, seksüel isteksizlik ve sterilite ya da bu olaylarla aşırı zihinsel meşguliyet vardır. Kleptomanik eylemler, kadınlarda menstruasyon ve hamilelik dönemlerinde daha sık ortaya çıkmaktadır. Psikanalistlere göre kleptomaninin altında bir psişik çatışma vardır. Fenichel’e göre kleptomani, impulsif ve infantil ihtiyaçlara bir doyum sağlar. Bunlara göre kleptomanik kişiler fallik dönemde takılmışlardır. Bu nedenle de penise imrenme veya kastrasyon korkuları vardır. Bu kişilerde antisosyal özeliklerde vardır. Çoğu sosyal olarak izole ve depresif bir yaşantı içindedir. Bazı araştırıcılara göre kleptomanide aşırı gelişmiş bir süperego vardır. Bu nedenle kişi kendini cezalandırma ihtiyacı içinde küçük hırsızlıklar yapar. Obje ilişkileri ile ilgilenen teorisyenler açısından ise kleptomani tehlikeli ve korku verici nitelikteki nesneleri kontrol etmenin onları zararsız hale getirmenin bir aracıdır. Anneyi bir nesne haline getirip, her an el altında bulundurabilmek için o nesneyi çalan çocuk böylece kendi omnipotensini de hissetmiş olur. Omnipotent bir şekilde annesine hakim olur, onu kontrol eder.
Self teorisi açısından incelendiğinde kleptomaninin narsistik bir zedelenme ile ortaya çıktığı söylenebilir. Castelnuova ve Tedesco kleptomanik davranışın narsistik yaralanmalara karşı bir cevap olduğunu ve kişinin dağılmasına engel olduğunu söylemektedirler. Yine self teorisyenlerine göre bu kişilerde matür bir kendilik yapısı gelişmemiştir. Kleptomaniyi, obsesif kompulsif bozukluğun bir şekli olarak görenler de vardır. Kleptomanide çalma eylemi kişiye zevkin yanısıra ruhsal bir rahatlama da verir. Bu aynen obsesif kompulsif bozuklukta, kompulsiyonların yerine getirilmesinin kişiyi rahatlatmasına benzemektedir.
Biyolojik Yaklaşımlar: Bazı araştırıcılar, kleptomanik hastalarda organik bazı faktörler olduğunu göstermişlerdir. Örneğin 66 yaşında kleptomanik davranışlar gösteren bir hastada sol frontal ve sağ parietotemporal beyin bölgelerinde atrofi olduğu gösterilmiştir. Başka bir raporda 25 yaşındaki bir kleptomanda kortikal atrofi olduğu bildirilmiştir. Yine sağ pariatal beyin bölgesinde yer işgal eden lezyonu olan bir kişide de benzer bir klinik tablo görülmüştür. Bu kişide çalma epizodlarının hecmeler halinde geldiği gözlenmiş ve hastanın amitriptilin, fenitoin ve psikoterapi kombine tedavisine olumlu cevap verdiği tespit edilmiştir. İlginç bir gözlemde, psikomotor atakların kleptomani davranışının nedeni olabildiği, depresyonun ise bu bozukluğu agreve ettiğidir. Kleptomanların yaklaşık onda birinde disosiyatif bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu grup hastalarda kleptomani davranışı füg benzeri bir durum içinde meydana çıkmaktadır. Narkolepsisi olan bir kadında kleptomani olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca insülinomaya sekonder ortaya çıkan hipoglisemide ve anksiyolitik ilaç alan bir kadında nedensiz çalma davranışı ortaya çıkmıştır.
Kleptomaninin organik bazı faktörlerle birlikte olması bu konuda biyolojik bir takım yaklaşımların ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Örneğin Moak tarafından ortaya atılan hipoteze göre kleptomanik çalma davranışı, biyojenik amin sentezindeki düşüklüğün sonunda ortaya çıkmaktadır. Biyojenik amin düzeylerindeki azalma bir disinhibisyon sonunda kleptomanik davranışa neden olmaktadır. Bu hipotez yeterince açık olmamakla beraber konuya biyolojik bir yaklaşım getirmiş olması açısından önemlidir.
Kleptomanideki biyolojik hipotezlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Çünkü beynin değişik yerlerinde lokalize lezyonların çalma davranışını ortaya çıkartıp çıkartmadıkları, yani arada bir neden-sonuç bağlantısının bulunup bulunmadığı açık değildir. Kleptoman bir kişide parietal bölgede bir lezyon ya da BOS’ta transmiter son ürünlerinden birisinde azalma olabilir. Ama bu kleptomaninin gerçek nedeni olduğunu göstermez.
Kleptomani’de başarılı bir tedavinin varlığını rapor eden pek az çalışma vardır. Uzun süreli takip çalışmaları yoktur. Bu nedenle kısa dönemli tedavilerde sonuç başarılı olsa bile uzun sürede bu başarının ne ölçüde kalıcı olduğunu bilmemiz olanaksızdır. Keutzer hastalarına, ne zaman akıllarına çalma fikri gelse nefeslerini tutmalarını öğütlemiştir. Keutzer bu yöntemin 10 haftalık bir takip süresi içinde gayet etkili olduğunu ifade etmiştir. Ancak daha uzun süreli takiplerde sonucun ne olacağını bilememekteyiz. Covert’de çalma arzusu ile beraber hastalarına; bulantı ve kusma duygusunu ve davranışını imajine etmelerini söylemiştir. Bu karşı şartlandırmanın hastaları çalma davranışından uzak tuttuğu gözlenmiştir. Psikanalitik yönelimli psikoterapi, bu hastaların tedavisinde değişik sonuçlar vermektedir. Kleptomaninin altındaki çatışmayı bulup çıkartmak, hastalarda çoğu kez rahatlama sağlamaktadır. Ancak yararlanmayan çok sayıda olgu olduğunu da ifade etmek gerekir.
Fishbain’de bu hastalarda “içgörü oryantasyonlu destekleyici tedavi” uygulaması yapmıştır. Hastaların niçin “risk alma davranışı” gösterdikleri, kişinin kleptomanik davranışlarının aile üzerinde yarattığı etkilere karşı duyulan suçluluk, hepsi birarada çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu uygulamanın yanı sıra eşlik eden depresyona karşı ilaç tedavisi yapılmıştır. Bu kombine tedaviden birisinin bırakılması, özellikle de ilaç tedavisinin kesilmesi depresyonun ve çalma davranışının tekrar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu bulgu kleptomanide, ilaç tedavisi olarak öncelikle antidepresif ilaçların denenmesinin gerekliliğini ortaya çıkartmaktadır. Antidepresif ilaçlar içinde de serotonin reuptake blokerlerinin öncelikli olarak kullanılması gerektiği ve daha faydalı bulunduğu ifade edilmektedir. Çünkü impulsivitenin serotonerjik disfonksiyonla ilgili olduğu bilinmektedir. Öte yandan bulimik hastalarda kleptomaninin sıkça görüldüğü düşünülmektedir. Bilindiği gibi son yıllarda iştahında serotonerjik bir regülasyona bağlı olduğu ifade edilmektedir. Bu klinik beraberlik, kleptomanide serotonerjik disregülasyona ilişkin bir ipucu vermektedir. Bazı hastalarda, herhangi bir profesyonel kişiden yardım istemeksizin kendilerine alışverişi yasaklayarak, kendilerini dolaylı olarak “tedavi” yoluna gitmektedirler. Alışverişe çıkmadıklarından “aşırma”da yapamaz olmaktadırlar.
Prof.Dr. Mehmet Emin Ceylan
Yoğun stres altında
Trikotilomani, bireylerin yoğun stres altında olmalarına neden olan durumlarda, rahatlama amacıyla vücudundaki tüyleri özellikle de saçlarını yolmasına, koparmasına ve bu esnada haz duymasına sebep olan rahatsızlıktır. Trikotilomaniye sahip bireyler, saç yolma davranışını, bir psikiyatrik rahatsızlık olması sebebiyle kontrol edemezler.
Trikotilomani, bireylerin saçlarını kendilerine zarar verecek şekilde yolmalarına ve bu yolmalar sonucunda saçlarda kellik olmasına, kıl köklerinin enfeksiyon kapmasına neden olmaktadır. Trikotilomani rahatsızlığına sahip bireylerin bazılarında kopardıkları saçları yeme, yutma gibi davranışlarda görülmektedir.
Trikotilomani yalnızca saç yolma şeklinde değil, kaş, kirpik, koltuk altı tüyleri, salak/bıyık, genital bölgedeki tüyleri yolma, koparma şeklinde de görülmektedir. Saç yolma, bu rahatsızlığın en çok görülen şeklidir. Trikotilomani hastalarının %75’i saçlarını yolarken, %55’i kirpiklerini, %40’ı kaşlarını yolmaktadır.
Trikotilomani, kelime anlamı olarak Yunanca bir kelime olan triko (saç/kıl), tillo (yolma) ve mani(dürtü) kelimelerinin birleşiminden oluşmakta ve “saç yolma dürtüsü” anlamına gelmektedir. İlk olarak 1889 yılında, saç yolma davranışı gösteren bir çocuğu inceleyen Fransız dermatolog Francois Hallopeau tarafından isimlendirilmiş ve kullanılmıştır.
Trikotilomani, stres veya sıkıntı veren bir durum sonucunda bir dürtü şeklinde tetiklenen bir davranış olması, bu stres ve sıkıntı veren durumu giderme amacıyla yapılması ve yineleyici olması sebebiyle bir obsesif kompulsif bozukluktur.
Trikotilomani Nedenleri Nelerdir?
Trikotilomanin bilinen nedenlerinden bir tanesi strestir. Özellikle ergenlik döneminde trikotilomaninin görülmesinin en büyük nedenlerden biri bireylerin yaşadığı sınav stresi ve başarısızlık korkusudur. Bireyler yoğun baskı altında ve stresli hissettiklerinde bu stresten kurtulabilmek ve rahatlamak için bir dürtü olarak saçlarını ya da tüylerini yolma yoluna başvururlar.
Trikotilomaninin bir diğer nedeni de travmalardır. Bireylerin çocukluk dönemlerinde veya yakın geçmişte yaşadıkları travmaların psikolojik problemlere yol açtığı bilinmektedir. Bu problemlerden biri de trikotilomanidir. Travmanın yarattığı psikolojik çöküntü ve stres nedeniyle bireyler vücudundaki saçları ve tüyleri yolma davranışına baş vururlar.
Trikotilomani, psikolojik rahatsızlıklara genetik olarak yatkın olma nedeniyle de ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Ailesinde psikolojik rahatsızlık bulunan çocuklarda ve ergenlerde trikotilomani görülme sıklığı diğer bireylere göre daha fazladır. Trikotilomani, ayrıca psikolojik rahatsızlıkların belirtilerinden biri olarak da görülmektedir. Depresyon gibi psikolojik problemlerin uykusuzluk, yeme bozukluğu gibi sorunlara yol açtığı bilinmektedir ve saç ve tüy koparma bozukluğu da bunlardan bir tanesidir. Trikotilomaninin bir yan etki olarak görüldüğü hastalıklardan bazıları ise şöyledir; depresyon, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite, otizm spektrum bozuklukları, kaygı bozukluğu
Trikotilomani Kimlerde Görülür?
Trikotilomani, her kişide görülebilecek bir rahatsızlıktır. Genellikle ergenlik dönemlerinde başlayan trikotillomani, bu yaş aralığında hem erkeklerde hem de kadınlarda aynı sıklıkta görülmektedir. Yetişkinlik dönemlerinde ise trikotilomani rahatsızlığı, genel olarak kadınlarda görülmekte ve vakaların kadınlarda görülme sıklığı %80-90’lara çıkmaktadır. Trikotillomani, şiddetleri farklı derecelerde olan kişilerde sayıldığında Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon insanda görülen bir rahatsızlıktır.
Trikotilomani, genel olarak ergenlik dönemlerinde başlamasına rağmen, çocukluk dönemlerinde de görülebilmektedir. En sık görüldüğü yaş aralığı 10-13 yaş olan trikotilomani rahatsızlığının çocuklarda görülme nedeni, çocukların yaşamış olduğu travmatik olaylardır. Çocukluk döneminde travmatik bir olay yaşayan kişiler, o yaşlarda trikotilomani olmasalar dahi ileri ki yaşlarda bu rahatsızlığa sahip olabilirler.
Trikotilomani Belirtileri Nelerdir?
Trikotilomaninin en büyük belirtisi elbette ki fiziksel görünüşte görülmektedir. Trikotilomaniye sahip bireylerin saçların seyrelme, kirpiklerinde ve kaşlarında, azalma belli bölgelerde kellik, saç derilerinde ve kıl köklerinde enfeksiyonlar görülmektedir. Fiziksel görünümdeki bu değişim dolayısıyla, bireyler kendilerini çok çirkin hissederler ve saçlarını bir şapkayla, perukla kapatmaya çalışırlar. Trikotilomaniye sahip kişilerde görülen psikolojik belirtiler ise sürekli olarak stresli ve endişeli olmaları, kötümser bakış açısına sahip olmaları, sorunları ile yüzleşmekte bocalamaları gibi belirtilerdir.
Trikotilomani Tanısı Nasıl Konur?
Bir kişinin trikotilomani rahatsızlığına sahip olduğunun tanısı bir psikiyatr tarafından konulmaktadır. Bu tanıyı bireylerde trikotilomaniye özgü bazı davranışların görülmesi gerekmektedir.
- Saç ve tüy yolma davranışının kendini tekrarlaması
- Saç ve tüy yolma davranışının engellenemiyor olması
- Rahatsızlığın bireylerin hayatını olumsuz etkilemesi
- Saç ve tüy yolma davranışının başka bir psikolojik rahatsızlıktan kaynaklanmıyor olması
Trikotilomani Nasıl Tedavi Edilir?
Trikotilomani tedavisinde öncelikli olarak bireylerin günlük hayatlarında stres yaratan duygu ve düşüncelerinin önüne geçilmeye ve yaşadıkları olaylar sonrasında stres seviyelerini kontrol altında tutabilmelerine odaklanılır. Psikologlar, stresi nasıl kontrol edebileceklerini öğrenmeleri için bireylere bireysel davranışçı terapi uygularlar. Bu tedavide, saç yolmaya davranışına neden olan etkenler ve sonuçları üzerinde durulur. Saç yolma davranışının sonuçları üzerinde durularak hastalara farkındalık kazandırılmaya çalışılır. Bu davranışa neden olan etkenler kontrol altına alınmaya çalışılır.
Travmatik olaylarla desteklenen, beslenen bir rahatsızlık olduğundan EMDR Terapisi olumlu sonuçlar vermektedir. Çocukluk dönemlerinde yaşanan gelişim travmalarının olumsuz etkilerinin azaltılması ve tedavi edilmesi sayesinde EMDR Terapi etkili bir yöntemdir. Trikotilomani tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri de ilaç tedavisidir. İlaç tedavisinin tercih edilmesinin sebebi, bireylerin nörotransmitter seviyelerinin düzenlenmesidir.
Uzm. Kl. Psk. Cem Kaya
Sıkıntı, gerilim
Yetişkinlerde ve çocuklarda sıkça görülen tırnak yeme hastalığı, tıp dilinde onikofaji olarak tanımlanır. Tırnak yeme hastalığı, dürtü kontrol bozuklukları içinde yer alır. Kişinin çoğunlukla stres ve baskı altındayken yaptığı bu eylem, genellikle 3-4 yaşlarından sonra başlar. Sinirli kişiliğe sahip çocuklarda tırnak yeme, dişlerin çıkmaya başladığı dönemde de başlayabilir. Her üç çocuktan birinde görülen tırnak yeme hastalığı, erken ergenlik dönemine kadar sürebileceği gibi ergenlik döneminde de başlayabilir. Yapılan çalışmalar, ergenlik döneminde tırnak yeme alışkanlığının toplam ergen nüfusunun %40’ında görüldüğünü gösterir. Çoğunlukla endişe, kaygı, korku ve öfke gibi nedenlerle başlayan tırnak yeme hastalığının ergenlik döneminde artış göstermesinin sebebi, çevreden onay görememeleri olarak gösterilebilir. Ancak bazı çocuklarda tırnak yeme, tamamen ebeveynlerin taklit edilmesiyle de başlayabilir.
Tırnak yiyen anne ve babaların çocukları, onları taklit ederek tırnak yemeye başlar. Bazı durumlarda tırnak yeme, tırnak koparma, tırnak çevresindeki derileri yeme, ayak tırnaklarını yeme ya da ayak tırnaklarını koparma şeklinde de görülebilir. Tüm bunlar, sıkıntı, gerilim ya da saldırganlık duygularının baskılanmasına bağlı olarak görülebilir. Hastalık, baskıcı anne, baba ya da öğretmenin etkisinde kalan veya suçu kendinde arayan, öfkesini içinde yaşayan çocuklarda daha sık görülür. Temel olarak psikolojik problemlere bağlı olarak görüldüğü düşünülen tırnak yeme nedenleri hakkında ayrıntılara geçmeden önce tırnak yeme hastalığı nedir bunu iyi anlamak gerekir.
Tırnak yeme hastalığı nedir?
Tırnak yeme, el tırnaklarının etrafındaki deriyi yeme, el ve ayak tırnaklarını koparma, kemirme ve ayak tırnaklarını yeme, çoğunlukla 3-4 yaşından itibaren başlayan bir tür davranış bozukluğu ya da dürtü kontrol bozukluğu olarak tanımlanabilir. Nadiren bebeklik döneminde, 5 aylıktan sonra da başlayabilen bu durum çocuğun, ebeveyninin sunduğu güvenli ortandan çıkıp yeni bir sosyal ve fiziksel çevreyle karşılaşmasına bağlı olarak görülür. Farklı bir deyişle çocuk ilk kez kreşe gönderildiğinde ya da bakıcıya bırakıldığında kendisini güvende hissetmek veya rahatlamak için tırnak yemeye başlayabilir. Çocukluk döneminde başlayan bu davranış, ergenlik döneminde kişinin sosyal açıdan onay görmesiyle son bulabileceği gibi yetişkinlik döneminde de devam edebilir.
Tırnak yemek önemli bir sorun olarak görülse de bu durum aslında kişinin, olaylar karşısında hissettiği duygu ve düşüncelerle baş edebilmek için yaptığı bir davranıştır. Tıp dilinde onikofaji olarak tanımlanan tırnak yeme hastalığı, kişinin tırnak yeme ile ilgili dürtüsünü kontrol edemediği bir alışkanlık olarak da tanımlanabilir. Tırnak yemek, çoğunlukla psikolojik travmaların sonucunda başlasa da tırnaklarını yiyen anne ya da babaların çocukları, yalnızca ebeveynini taklit ederek tırnaklarını yemeye başlayabilir. Tırnak yeme alışkanlığının ardında yatan diğer sebepler arasında, mükemmeliyetçi kişilik, sabırsızlık, hayal kırıklığı ve stres gösterilebilir. Bu tip durumlara tepki olarak başlayabilen tırnak yeme alışkanlığı, sonraları bilinçsizce yapılan bir davranış hâline dönüşür. Tırnak yeme alışkanlığı çocuklarda yaklaşık %33, ergenlerde %40 oranındayken yetişkinler arasında çok daha yaygın olarak görülür. Sosyal işlevi olmayan tekrarlayıcı davranışlar olarak da tanımlanan tırnak yeme alışkanlığı, kaygı azaltıcı etkisi nedeniyle devam ettirilir.
Çocuklarda tırnak yeme hastalığı
Yetişkinlerde tırnak yeme hastalığı büyük oranda çocukluk döneminde başlar. Bazı kişilerde bu alışkanlık yerini, dudak yeme, saç kıvırma, burun çekme, kalem kemirme gibi alışkanlıklara evrilebilir. Çocuklarda ise onikofaji, pek çok farklı nedenden ortaya çıkabilir. Ailenin sıkça çocuğu tırnak yememe konusunda uyarması, bu davranışın bırakılması yerine artmasına yol açabilir. Hatta bu durum çocuğun diğer kişilerin yanındayken ellerini yumruk şeklinde yaparak parmak ve tırnaklarını gizlemesine yol açabilir. Çocuk, zamanla ellerini ön planda kullanması gereken eylemlerden kaçınmaya başlar. Havuz ve denize girmeye çekinebilir. Bu yüzden ailenin yaptığı cezalandırma, dalga geçme, utandırma, tenkit ve tehdit etme gibi davranışlar çocuğun, tırnak yemeye başlamasına neden olan stres, çaresizlik, endişe ve hayal kırıklığı gibi faktörlerin artmasına yol açar. Bu yüzden, özellikle tırnak yeme hastalığının başlangıç döneminde ailenin bu durumu görmezden gelmesi ve çocuğun elini kullanması gereken aktivitelere yönlendirerek onu bu alışkanlıktan vazgeçirmeye çalışması son derece önemlidir.
Tırnak yeme, alışkanlığa dönüşmüşse çocuğun neden hoşnutsuzluk duyduğu araştırılmalı ve altta yatan sebebin ortadan kaldırılması son derece önemlidir. Çocuk, stres, korku, endişe ve kaygıdan uzak tutulmalıdır. Azarlama, küçük düşürme, eleştirme ve cezalandırma gibi eylemlerden kaçınılmalıdır. Bunlar yerine çocuğa bunun bir alışkanlık olduğu, kendisinin istemesi durumunda bırakabileceği yönünde telkinde bulunulmalıdır.
Tırnak yeme hastalığının nedenleri nelerdir?
Tırnak yeme, halk arasında bir tür güvensizlik belirtisi olarak görülse de tırnak yeme sebepleri oldukça geniş bir yelpazede yer alır. Kişinin duygu durumundaki değişikliğe verdiği tepki olarak başladığı düşünülen tırnak yeme alışkanlığının temel nedeni kesin olarak bilinmese de yapılan çalışmalar aşağıda sıralanan nedenler üzerinde yoğunlaşmıştır:
- Bebeklik Dönemi: Bebekliğin 5. ayından sonra başlayan tırnak yeme alışkanlığı çoğunlukla parmak emme ile başlayabilir.
- Öğrenilmiş Davranış: Anne ve babası tırnak yiyen çocuklar, ebeveynin bu davranışını taklit ederek tırnaklarını yiyebilir.
- Genetik Faktör: Duygu durumundaki ani değişimler, kaygı bozuklukları ve anksiyeteye bağlı olarak görülen tırnak yeme hastalığı, bu gibi rahatsızlıkların genetik geçişi ile bağlantılı olabilir.
Psikolojik Nedenler: Kişinin yaşadığı, gerilim, kaygı, üzüntü, korku, öfke ve sıkıntı gibi duygular, tırnak yeme hastalığına neden olabilir. Kişinin sosyal ve fiziksel çevresindeki ani değişim, kişinin kendini güvensiz hissetmesine yol açabilir. Kişi bu durumla tırnak yiyerek baş edebiliyor olabilir. Ailenin otoriter ve baskıcı olması, çocuğun eleştirilmekten ve cezalandırılmaktan duyduğu kaygı, aile içinde değersiz hissetme, ilgi ve sevgiden yoksun geçen çocukluk dönemi, iletişim problemleri de tırnak yeme alışkanlığına yol açabilir. Zihinsel gerilik, gelişimsel bozukluklar, tik, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, majör depresyon, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve enürezis olarak bilinen altını ıslatma gibi nedenler de tırnak yeme hastalığına yol açabilir.
Tırnak yemenin zararları nelerdir?
Onikofaji olarak tanımlanan tırnak yeme hastalığı, parmak, tırnak ve tırnak etrafındaki dokunun hasarlanmasına dolayısıyla zaman içinde şekil bozukluğuna yol açabilir. Tırnak ve çevresindeki dokunun kötü görünmesi, kişinin kendisini kötü hissetmesine, kaygılanmasına, öz güveninin azalmasına neden olarak sosyal hayatını olumsuz anlamda etkileyebilir. Uzun dönemde tırnak yatakları zarar görerek tırnak düşebilir. Tırnak yiyen kişinin tırnaklarını yutması durumunda, mide enfeksiyonu gibi rahatsızlıklar görülebilir. Tırnakların sürekli olarak ağız ile temasına bağlı olarak pek çok enfeksiyon hastalığı oluşabilir. Çene ekleminde ve diş yapısında bozulmalar olabilir. Maloklüzyon olarak bilinen çenenin normal şekilde kapanmaması gibi durumlar gelişebilir.
Tırnak yeme hastalığı nasıl tedavi edilir?
Tırnak yeme tedavisi için ilk adım, erken dönemde çocuğun tırnak yeme alışkanlığının görmezden gelinmesidir. Erken dönemde başlayan onikofaji vakalarında tırnak yiyen çocuğu, ellerini kullanması gereken farklı eylemlere yönlendirmek ve kesinlikle uyarıda bulunmamak gerekir. Ancak tırnak yeme alışkanlığa dönüşürse öncelikle bu davranışın altında yatan nedenler araştırılmalıdır. Odağın ortadan kaldırılmasıyla ve pozitif motivasyonla bu durum, tamamen ortadan kaldırılabilir. Yetişkinlerde ise motivasyon son derece önemlidir. Can sıkıntısı, kaygı ve stres gibi duygusal ve fiziksel tetikleyicilerin ortadan kaldırılması, tırnakların kısa tutulması, düzenli manikür yaptırılması alışkanlığın bırakılmasında faydalıdır. Ayrıca acı oje kullanımı da tırnak yeme alışkanlığının bırakılmasına yardımcı olabilir. Tüm bunlara rağmen tırnak yeme alışkanlığı devam ediyorsa, bilişsel ve davranışsal terapi yaklaşımları ile tırnak yeme hastalığı tedavi edilebilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.
Medical Park
Kullanımının yarattığı olumsuzluk
Sigara Bağımlılığı
Sigara kullanım biçimleri kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Kimi bireyler her gün sigara tüketirken kimileri belirli aralıklarla sigara tüketmekte kimileri ise geçmişte sigara kullanmış ve artık sigara içmeyen kişilerdir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre hayatı süresince toplam 100 tane sigara tüketmiş birey sigara içen olarak ifade edilmektedir. Dünyada sigara kullanımı incelendiğinde gelişmiş ülkelerde zaman geçtikçe tütün kullanımı azalmaya yönelik bir seyir izlerken; gelişmekte olan ülkelerde tütün kullanımında artış gözlemlenmektedir. Ülkemizde şu an için 20 milyon civarı sigara tüketen birey vardır; bu veriyle dünya ülkeleri arasında en fazla tütün tüketen 10. ülkedir.
Sigaranın Etkileri
Sigara kullanımının yarattığı olumsuzluk sadece tüketen bireyi etkilememekte, aynı zamanda çevresinde bulunan kişileri de pasif olarak etkilemektedir. Pasif içici olarak nitelendirilen bu kişilerde de önemli sağlık problemlerine neden olmaktadır. Sigaranın; akciğer kanseri, lösemi, ağız, gırtlak, pankreas, böbrek, mesane ve özofagus kanserlerine, kronik bronşite ve amfizeme, kalp rahatsızlıklarına ve beyin damar hastalığına neden olduğu ortaya çıkmıştır. Dünyada her yıl 4 milyon insan sigaradan kaynaklı ölmektedir. Bu değerle sigara, dünyada en fazla ölüme neden olan faktörlerin başında yer almaktadır. Bunun yanı sıra sigara erkeklerde iktidarsızlığa ve kadınlarda doğurganlığa etki etmektedir. Sigara içen bireylerin çocuklarında solunum yolu hastalıkları görülme olasılığı yüksektir.
Sigaranın içerisinde yer alan nikotinin bağımlılık yapıcı etkisi; bireyin beynine tesir ederek kişide olumlu duygular yaratmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da birey sigara içme hareketinin sıklığını arttırmaktadır. Sigara kullanan bireyler sigaradan yoksun kaldıklarında ise şiddetli nikotin ihtiyacı, çabuk öfkelenme, huzursuzluk, anksiyete, odaklanma sorunu, hareketsiz duramama, iştah artması ve buna bağlı kilo alma, kalp atımında yavaşlama gibi belirtiler görülmektedir. Yoksunluk emarelerinin görülmesi ve toleransın normalden fazla oluşması; fiziki olarak da nikotin bağımlılığının başladığını göstermektedir. Eroin ve alkol ile benzer olan sigara bağımlılığının fiziki boyutunda bireyin sigara kullanmadığında ortaya çıkan yoksunluk emareleri; sigara kullandığında ortadan kalkmakta ve bu şekilde sigara bir bakıma ödül olarak işlev görmektedir.
Sigara kullanamamanın sonucu ortaya çıkan yoksunluk belirtilerinin süresi bireyden bireye fark etmektedir. Yoksunluk tablosu; madde kullanımının birden bırakılması sonucu vücudun doğal bir tepkisidir. En kuvvetli yoksunluk tablosu 4 haftaya kadar son bulmaktadır. Sigara bağımlılığının tedavisinde psikoterapi ve ilaç tedavisi en etkili iki yöntem olarak belirtilmektedir. Nikotinin ruhsal ve davranışsal olarak da kişiye etkileri göz ardı edilerek yapılan tedaviler; kişinin nikotin yoksunluğunun geçmesinin akabinde yeniden sigaraya başlamasına engel olamaz. Zira fiziksel, ruhsal ve davranışsal etkenler birbirine bağlıdır. Misal; nikotin ihtiyacı hissetme kişide ruhsal sıkıntıya neden olabilir. Ya da çay, kahve tüketirken sigara içme isteği doğabilir; bu da davranışsal bir faktördür. Tedavi sürecinde ise bu üç faktör birlikte ele alınır.
Araştırmalara göre yardım almadan sigara kullanımını bırakabilen bireylerin oranı ancak %7,9’dur. İlaç tedavilerinin dışında ülkemizde nikotin yoksunluğunu gidermek için; bant, sakız ve dilaltı formları da bireyler tarafından kullanılmaktadır. Nikotin bantlarının ise ürtiker, baş ağrısı, taşikardi, öksürük, baş dönmesi, kaygı bozukluğu, bulantı, hazımsızlık, kas ağrıları, gibi yan etkilere neden olduğu belirtilmektedir. Nikotin yerine koyma tedavisi sürecinde birey sigara içmemelidir; bunun yanında hamileler ve bebek emziren kadınlarda, faal ya da son dönemlerde kalp krizi geçiren bireylerde nikotin yerine konulma tedavisinin uygulanması sakıncalıdır.
Sigarayı bırakma konusunda bilişsel davranışçı terapi oldukça yapılandırılmış ve kanıta dayalı bir müdahaledir. Bilişsel davranışçı terapiler (BDT) temelde duygu düşünce ve davranışlar arasındaki etkileşim üzerinden işler. Yani kişinin duyguları ve düşünceleri nasıl davranacağını etkiler, ya da kişinin davranışından duygu ve düşünceleri etkilenir. Bilişsel davranışçı terapi genellikle 10 ila 20 seans aralığında sonuç almayı hedefler ve öncelikle sorunu belirleme, ilgili hedefler koyma, sorunun formülasyonunu yapabilmek için veri toplama, başa çıkma ve problem çözme becerileri öğretme, işlevsel olmayan düşünce ve inançların yerine işlevsel olanları geliştirmeyi ve nüks önleme çalışmalarını içerir.
Tedavi Yöntemi
BDT temelli bir sigara bırakma programı kişileri tütün kullanımı hakkında bilgilendirme ve psikoeğitimle başlayıp onların sürece bağlılığından ve sigarayı bırakma isteklerinden emin olma ve sürecin nasıl ilerleyeceğine ilişkin (vücuttan nikotin çekilmesi gibi) bilgilendirme ile devam edebilir. Sonrasında ise, dürtü kontrolü, bilişsel yeniden yapılandırma, başa çıkma tekniklerinin öğretilmesi, edimsel yöntem, girişkenlik eğitimi, iletişim eğitimi ve nüks önleme çalışmalarının uygulanması önerilmektedir. Sigarayı bırakma sürecinde bilişsel tedavinin önemi oldukça büyüktür; çünkü kişiler sigarayla ilgili olumlu düşüncelerini değiştirmediği sürece yokluğunda kendilerini eksik, güçsüz, cezalandırılmış hissedecek ve sigaraya tekrar başlayacaklardır. Benzer şekilde, davranışçı tedavinin de özellikle bırakma sürecinde kişilerin yaşadığı yoksunlukla baş etme güçlerini arttıracak, stresi azaltacak ve gevşemelerini sağlayacak aktivite planlamalarıyla etkili olduğu vurgulanmaktadır.
Uzm. Dr. Gülay Oğuz
Bu durum uzun sürerse
Nedenleri Nelerdir?
Aşırı yeme hastalığı bir yeme bozukluğudur ve son derece yaygın biçimde karşımıza çıkar. Bu hastalığa sahip kişiler bir oturuşta veya çok kısa bir sürede aşırı miktarlarda yemek yerler. Bu aşırı yeme davranışına halk arasında ‘tıka basa yeme’ adı verilir. Aşırı yeme hastalığındaki tıka basa yeme davranışı kişiyi rahatlatır ve kişi yeme davranışı üzerindeki kontrolünü kaybeder. Bu yeme bozukluğu bulimia nervosa (aşırı yeme-istifra etme) bozukluğundan farklılık gösterir. Aşırı yeme hastalığında kişi tıka basa yedikten sonra istifra etmez ve tuvalete çıkartıcı herhangi bir ilaç veya laksatif kullanmaz.
Bu tür yeme bozukluğunu diğer bozukluklardan ayırmak amacı ile kişinin yeme davranışını izlemek gerekir. Aşırı yeme hastalığına sahip kişiler, gün içinde sık sık yemek yerler ve yedikleri zamanlarda normal insanlara göre anormal sayılacak boyutlarda aşırı miktarlarda yemek yerler. Kişiler bu yeme davranışını sergilerken kontrollerini kaybederler, fiziksel olarak aç olmasalar bile zihinsel olarak hep açtırlar. Bu kişiler bu tür yeme davranışını sergiledikten sonra genellikle utanç ve pişmanlık duyarlar ve bu durum uzun sürerse depresyona girme ihtimalleri yükselir. Aşırı yeme sorunu olan insanların bazıları suçluluk hissetmeyebilirler.
Bu hastalığa sahip kişilerin büyük çoğunluğu obezlerden oluşur fakat normal kiloda olan kişilerde de aşırı yeme hastalığı görülmektedir. Aşırı yeme hastalığına sahip kişilerde de obezite (aşırı şişmanlık) sorunu oluşma riski çok yüksektir. Obezite ile sonuçlansa da sonuçlanmasa da, yüksek kolesterol, yüksek kan basıncı, diyabet, kalp rahatsızlıkları ve kanser riski bu rahatsızlığa sahip olmayan kişilere oranla çok daha fazladır. Aşırı yeme ve obezite bir aradaysa bu risk artar.
Nedenleri Nelerdir?
Aşırı yeme hastalığına sahip kişiler araştırıldığında, çoğunun geçmişte depresyon yaşadıkları gözlenmiş, yaşamamış kişilerin ise depresyona yatkın olduğu saptanmıştır. Günlük yaşamın stresi, duyulan kaygılar, üzüntüler, sıkıntılar ve öfkeler de aşırı yeme hastalığını tetikleyebilir. Ayrıca bazı araştırmalara göre ailesinde yeme bozukluğu olan kişilerin bu bozukluklara olan yatkınlıklarının fazla olduğu görülmüştür. Ebeveynlerinin yemeğe karşı olan tutumları da çocuklarda yeme bozukluklarının oluşumuna etki edebilmektedir. Bu etkinin genetik mi yoksa anne-babadan öğrenme yoluyla mı oluştuğu tartışma konusudur.
Aşırı yeme davranışına sahip kişilerde yapılan klinik gözlemler ve değerlendirmeler neredeyse her zaman altta yatan psikolojik bir sorun olduğunu bize gösterir. Bazı durumlarda hormonal bozukluklar da aşırı yemeye yol açabilmektedir. Ancak hormonal bir sorun yoksa, ihtiyacı olmadığı halde sürekli ve düzenli biçimde aşırı yeme davranışı sergileyen bir kişi ‘duygusal’ yeme davranışı içindedir. Bağımlılıklarda olduğu gibi, kişi yemeden kendini rahatlamış ve sakin hissedemez. Aşırı yemesine neden olan gerginliği, sıkıntı hali ve/veya depresif ruh hali yedikten bir süre sonra geri gelir.
Doğru ve sağlıklı yeme alışkanlığının yerleştirilmesi ile kişinin kilosu ve sorunlu yeme davranışı kontrol altına alınabilir. Ancak, aşırı yemesine yol açan psikolojik sıkıntılar üzerinde psikoterapi çalışması yapılmaz ise bir süre sonra kişinin sorunlu yeme davranışına geri döndüğü görülür. Aşırı yemeye yol açan duygusal baskıyı ortadan kaldırmak bu hastalığın tedavisinde en önemli belirleyicidir.
Doç. Dr. Adnan Çoban PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Nasıl Kurtulunur?
Şeker Bağımlığından Nasıl Kurtulunur?
Şeker bağımlılığı; bireyin tükettiği bir madde, alkol, nesne veya yapmakta olduğu bir davranış biçiminin kontrol ve dengesini kuramamasıdır. Kontrolsüzce hareket edilerek gerçekleştirilmiş olan her davranış biçimi bağımlılık oluşturma riskine çağrıda bulunmaktadır. Şeker bağımlılığı birçok etkenin birlikte meydana getirdiği bir oluşumdur. Birey dünyaya geldiği süreçten itibaren öğrenmeye açık ve dış dünyanın etkilerinden gelebilecek herhangi faktörlere karşı dirençli bir şekilde kendini korumaya başlamaktadır. Bütün süreç boyunca, maruz kalındığı koşullar karşısında kendisini korumak için bir başa çıkma yöntemi olarak geliştirilmiştir. Geliştirdiği bu başa çıkma yollarının sağlıklı ya da sağlıksız olmasını; bulunduğu yer, ailenin tutum ve davranışları, sosyokültürel çevreleri birebir etkilemektedirler. Ailelerin çocuklarına karşı istikrarsız davranışlar göstermesi, aile bireylerinin herhangi birinde bağımlılık geçmişi var olması, bireye zarar veren arkadaş seçimleri, başarılı olmayan bir eğitim hayatı ve bulunduğu toplumun bağımlılığa karşı bakış açılarını risk meydana getirebilecek etkenler arasında yer almaktadır.
Şeker Bağımlılığından Kurtulmak İçin Neler Yapılmalıdır?
Şeker bağımlılığı; insana kendisini iyi hissetmemizi sağlayan hormonlardan oluşur. Bu hormonların vücutta sürekli salgılanması da şeker bağımlılığına yol açmaktadır. Eğer şeker bağımlılığından kurtulmak istiyorsanız yapmanız gerekenler aşağıda sıralanmaktadır;
- Kendinizi şeker bağımlılığınızdan kurtulmak istediğinize dair beyninize komut gönderin ve istikrarlı olun.
- Kalori açığı oluşturun. Yediğiniz öğünlerin arasına birkaç saat aralık oluşturmanız tatlı isteğinizin azalmasına yardımcı olacaktır.
- Yumurta, peynir, baklagiller, et, tavuk, balık tüketerek her öğününüze mutlaka protein eklemeye çalışın.
- Domates, patates, kabak, patlıcan gibi doğru karbonhidratları tükettiğinizden emin olun.
- Omega 3, ceviz, balık, avokado gibi sağlıklı yağları her öğününüzde mutlaka tüketmeye özen gösterin.
- Gluten ürünleri ve süt ürünlerini tüketmemeye özen gösterin, bu ürünleri tüketmediğiniz zaman vücudunuz şişkinliklerinden kurtulacaktır ve böylece şeker isteğiniz azalmaya başlayacaktır.
- Strese girdiğiniz zaman vücudunuzda kortizol seviyesi yükselir ve bu doyum noktanızın azalmasına ve açlık hissi yaşamanıza sebep olur. Bu nedenle stresinizi yönetmeniz size yardımcı olacaktır.
- Gece 23.00 – 02.00 saatleri arasındaki uykunuza önem gösterin ve 8 saatten az uyumamaya çalışın.
Şeker Bağımlısı Olduğumuzu Nasıl Anlarız?
Şeker Bağımlısı Olduğumuzu Nasıl Anlarız?
Tatlı bir şey yemek istediğinizde, sadece küçük bir miktar sizin için yeterli olmuyorsa şeker bağımlısı olabilirsiniz. Bunu fark ettiğimiz anda ilk yapmamız gerekenlerden biri, şeker tüketim miktarını azaltmaktır.
- Baş bölgesinde ağrı; fazla isteklilik, halsizlik, depresyona yönelik belirtiler ve kaygı eksikliği şeker eksikliğinde meydana gelir.
- Az miktarda da olsa karbonhidrat tüketme isteğiniz meydana geliyorsa; bağımlılığın başlangıç evrelerinde, ara sıra karbonhidrat yeme isteği oluşur ve bunun sıklık derecesi aniden değil azar azar artmaya başlar. Özetle; günlük hayatımızda beslenme düzenimize sağlıklı yiyecekleri ve lift oranı yüksek olan meyve ve sebzeleri eklemek elzem bir konudur.
Şekerin Vücuda Verdiği 6 Önemli Zarar Nelerdir?
- İç organlarınızın yağlanmasına sebep olur.
- Diyabet hastalığına yol açar.
- Kalp hastalıklarının başlangıcı olarak bilinir.
- Damarlarınızın sertleşmesine sebep olur.
- Tip 2 diyabet hastalığına yol açar.
- Buruşmuş ve sarkmış bir cilt yapısına yol açar.
Şeker Bağımlılığının Neden Olduğu Hastalıklar Nelerdir?
Şeker bağımlılığı dediğimiz şey uyuşturucu madde bağımlılığı kadar tehlike içerir. Amerikan Kalp Birliği’nin araştırmalarına göre her kadından birinin gün içinde yaklaşık 6 çay kaşığı şeker kullandığı tespit edilmiştir. Erkeklerde ise gün içinde yaklaşık 9 çay kaşığı şeker kullanıldığı tespit edilmiştir. Rafine şeker tükettiğimizde, vücudumuzda gerçekleşen kan dolaşımının, diğer besinlerden çok daha çabuk bir şekilde yayıldığı görülmektedir. Bu noktada bedenimiz rafine şekeri kan dolaşımından dışarı çıkarmak amacıyla insülin hormonunu devreye sokar. İnsülin hormonu ise şekerin yağ olarak vücudumuza yerleşmesine neden olur.
Şeker bağımlılığı; obezite hastalığı, yüksek tansiyon hastalığı, istikrarsız kan basıncı, melankolik ruh hali, baş dönmesi ve halsizlik gibi birçok hastalığa neden olmaktadır. Şeker tükettiğimizde kan dolaşımında dopamin meydana gelir ve dopamin beynimizin ödül mekanizmasını devreye sokarak haz alma seviyesini arttırır. Bu nedenle daha fazla şeker tüketmek isteriz.
Tatlı Krizi Olan Kişilerin Bağışıklık Sistemi Nasıl Güçlendirilir?
- 200 ml su bardağı yoğurt kasesinin içine, bir avuç kabak çekirdeği ve 3-4 adet badem ekleyerek tüketin.
- 1 bardak kefirin içine 1 avuç kara mürver koyarak tüketin.
- Soğanlı ve sarımsaklı tavuk suyu çorbası tüketin.
Np Amatem Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi
Tatlı bir şey için yoğun istek
İşaretler ve Belirtiler
İster inanın ister inanmayın, dondurma krizlerinizin evrimsel bir temeli var. İlk atalarımız biyolojik olarak meyve ve bal gibi yüksek kalorili yiyecekleri aramaya yöneldiler. Şeker tüketmek, atalarımızın kıtlık dönemlerinde hayatta kalmaları için gerekli olan vücut yağı oluşturmalarına yardımcı oldu. Beyin de bu hayatta kalma içgüdüsünü, iyi hissettiren nörotransmitterleri serbest bırakarak ödüllendirdi.
Nörotransmitterler beynin kimyasal habercileridir. Sisteminizde sürekli çalışan bu moleküllerden milyarlarca vardır. Sinir sisteminize düşünmenize, hareket etmenize, nefes almanıza vb. izin veren mesajlar gönderir.
Eroin ve kokain gibi bağımlılık yapan ilaçlar nörotransmitter olarak maskelenirler ya da sinir sistemini bu molekülden çok fazla salgılamaya teşvik ederler. Beyin kimyasındaki bu tür değişiklikler başkalarına bağımlılık, içe kapanma ve bağımlılığa yol açar.
Sonuç olarak, şeker de nörotransmitterlerinizle uğraşır. Yaralandıktan sonra ağrıyı azaltmak ve egzersiz yaptıktan sonra mutluluğu artırmak için yaygın olarak doğal opioidler olarak bilinen endorfin salınımını tetikler. Şeker ayrıca, şiddetli istemeye bağlı bir nörotransmitter olan dopamin salınımını da tetikler.
Hayvanlar üzerindeki çalışmalarda, araştırmacılar şeker yoksunluğunun kokain ve eroin gibi diğer uyuşturuculardan yoksunluğu yansıttığını bulmuşlardır. Ancak hayvanlar şeker bağımlılığına bizden daha yatkın görünüyor. Bir çalışmada, kokain ve şeker arasında bir seçim yapıldığında, kokaine bağımlı fareler öncelikle şekeri seçti.
Yaygın Belirtiler
İnsanlarda şeker yoksunluğu tipik olarak daha az şiddetlidir. Beslenme biçiminizden şekeri çıkarırsanız bu belirtileri deneyimleyebilirsiniz:
- Tatlı bir şey için yoğun istek
- Cips, patates kızartması veya makarna gibi diğer karbonhidratlar için yoğun istek
- Sinirlilik
- Depresyon hali
Şekeri bıraktıktan sonraki birkaç gün içinde, bu belirtiler dayanılmaz hale gelebilir. Aşırı yeme, şeker bağımlılığı ve yoksunluğunun kısır döngüsünün bir parçasıdır. Biraz aşırıya kaçtıktan sonra insanlar genellikle kendilerini suçlu, depresif ve öfkeli hissederler. Peki kendilerini nasıl daha iyi hissetmek için ne yaparlar? Endorfinlerin tekrar akmasını sağlamak için daha fazla şeker yerler!
Evet şekere bağlı endorfinler yemek yerken kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar, ancak bu uzun sürmez ve uzun vadede sağlığınızı ciddi anlamda etkileyebilir.
Kaynak: https://www.verywellmind.com/sugar-withdrawal-symptoms-timeline-and-treatment-4176257
Sanal dünyalarda oluşturulan gerçeklik
Bilgisayar ve Oyun Bağımlılığı Nedir?
Bilgisayar, günümüz teknolojilerinin en etkili araçlarından birisidir ve gün geçtikçe hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline dönüşmektedir. Ancak bilgisayar kullanımı günlük yaşamı kolaylaştırdığı gibi çeşitli problemlere de zemin hazırlamaktadır. Bilgisayarda oyun oynama, online alışveriş veya internette zaman geçirme süresi ileri seviyelere ulaştığında, tıpkı sigara veya alkol bağımlılığı gibi zarar verecek seviyelere gelebilir. Bilgisayar ve oyun bağımlılığının potansiyeli; sanal dünyalarda oluşturulan gerçeklik, ödül sistemleri, kolay sosyalleşme ve bazı şeyleri hızlıca elde etme gibi birçok etkenden kaynaklanabilmektedir ve bu durum en fazla çocukları ve gençleri etkilemektedir. Bu yüzden doğru bilgisayar kullanımı ve bilgisayar bağımlılığı arasında bir tercih yapılması gerekir.
Bilgisayar bağımlılığı, davranışsal bir bağımlılık olarak adlandırılmaktadır ve uygun bulunmayan hareketlerle bağlantılı olan bir teknoloji bağımlılığıdır. Aynı esnada internet bağımlılığının alt başlığı olarak da değerlendirilmektedir. Bilgisayarda oynanan oyunlar son dönemlerde toplumların bir parçası haline gelmiştir. Oyunlar, izlenen videolar beyinde uyuşturucu ya da alkole benzer farklılıkları ortaya çıkarmaktadır, bu durumda ödül ve mutluluk hislerinin açığa çıkmasına neden olur. Bilgisayarda fazla vakit geçirmek, oyun oynamak bireyi kötü yönde etkileyen pek çok ruhsal ve fiziksel duruma davetiye çıkarır.
Bilgisayar ve Oyun Bağımlılığı Belirtileri Nelerdir?
İlgili birey gündelik hayatında çok fazla bilgisayar başında vakit geçiriyorsa, bu geçirilen vakit kişiyi sosyal hayatından, işinden ve çevresinden soyutluyorsa o kişiler bağımlı olarak adlandırılmaktadır. Bilgisayar oyunları, ilgili bireyin gündelik yaşamını üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğunda, insanlar bağımlı olarak kabul edilir. Bilgisayar bağımlılığı, oyunda ya da izlenen videolarda elde edinilen hazza bağlı olarak oyun oynama ve daha fazla bilgisayarda vakit geçirme isteği oluşturmaktadır ve bağımlılık büyümektedir. Bilgisayar bağımlılığının belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Okul ya da iş hayatında başarısız olma
- Sürekli uyku hali
- Aşırı yemek yeme
- Kişisel temizliğe özen göstermeme
- Sürekli kilo artışı
- Yeme bozuklukları
- Duygudurum bozukluğu
- Bilgisayar başından kalkmamak için bahaneler bulmak
- Bilgisayar kapandığında ruh halinde olumsuz değişim
Ayrıca sinirlilik hali ya da aşırı terleme gibi yoksunluk semptomları geçirmek de belirtiler arasındadır. Bununla birlikte; sanal dünyada arkadaş bulma, faaliyetler planlama, oyun oynama, sosyalleşme gibi imkanların olması kişileri cezbetmektedir. Ayrıca, okul döneminde olan gençlerin yoğun olarak bilgisayar başında vakit geçirmesi fiziki, kişisel ve sosyal gelişimlerini kötü yönde etkilemektedir. Bilgisayar bağımlılığı oluşturan diğer nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Bağımlı kişinin, gerçek hayatta oyun, aktivite gibi ihtiyaçlarını bilgisayar yoluyla elde etmesi
- Çocuk ya da ergenin kendini çevresinden soyutlaması
- İletişim kurmakta problem
- İçe kapanma
- Teknolojiyi uygun olarak kullanmayan kişilere özenmesi
- Sürekli onaylanma ihtiyacı
Çocuklar ya da ergenler bu dönemlerde kimlik arayışındadır. Bu yüzden bilgisayar bağımlılığı ergenlik çağında bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca çocukluk ve ergenlik çağında görülen uyum sorunları, bilgisayar bağımlılığının artmasına neden olabilir. Bilgisayar bağımlılığı üzerine pek çok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalara göre, çocuk ve ergenler risk gurubu olarak belirlenmiştir. Bu yüzden bu dönemlerde bilgisayar kullanımları daha kontrollü olmalıdır.
Bilgisayar ve Oyun Bağımlılığı Nasıl Bırakılır?
Çocukların ya da ergenlerin; bilgisayarda fazla vakit geçirmesi, günlük hayata uyum sağlayamaması, bilgisayar elinden alındığında aşırı tepkiler göstermesi ve bu yüzden beslenmesini gerçekleştirememesi gibi durumlarla karşı karşıya kalınıyorsa psikolog, pedagog ya da bir psikiyatri uzmanından destek alınması yararlı olabilir. Bilgisayar bağımlılığı tedavi yöntemlerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Bilişsel davranışçı terapi (BDT)
- Grup ya da aile terapisi
- Sanat terapisi
- Rekreasyon tedavisi
- Gerçeklik terapisi
Ayrıca ebeveynler de bu konuda çocuklara destek olmalıdır. Çocuğun veya ergenin bilgisayar kullanım zamanını ölçmek için bir takım takipsel notlar alınabilir. Ebeveyn çocuğa yol göstermeli ve internette harcadıkları zamanı iyi ayarlamalıdır, çocuğun ya da ergenin, aktif hayatta daha fazla rol almasını sağlamalıdır. Çocukların bu teknolojik aletleri hangi çağda kullanması gerektiğine ebeveyn karar vermelidir.
Np Amatem Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi
Geçici bir duygu
Alışveriş bağımlılığı veya diğer adıyla onyomani, ciddiye alınması gereken psikolojik bir hastalıktır. Yapılan bilimsel araştırmalara göre alışveriş yapmak, mutluluğu sağlayan serotonin hormonunu arttırmaktadır. Kadınların yüzde 47,9’u, erkeklerin ise yüzde 37,4’ünde alışveriş bağımlılığı belirtileri saptanmıştır. Alışveriş bağımlısı olan kişiler, alışveriş yaptıktan sonra olumlu duygular yaşarlar ve zaman geçtikçe alışveriş, kötü duygulardan uzaklaşmak için bir çözüm yolu haline dönüşür. Tablo ilerledikçe alışveriş eylemi sonrası bireyde suçluluk ve pişmanlık hissi başlar.
Alışveriş Bağımlılığı (Onyomani) Nedir?
Alışveriş bağımlılığı olan kişiler herhangi bir sorundan alışveriş yaparak anlık olarak iyi hissetme hali ile çıkmayı ve sorundan uzaklaşmayı hedeflemektedir. Fakat bu durum geçici bir duygu olduğundan bir süre sonra tekrar aynı metod ile rahatlamaya çalışmak için alışverişe kişi tekrar yönelir. Alışveriş bağımlılığının altında yatan psikolojik sorun ne ise öncelikle tedavi için onun saptanması gerekmektedir. İnsanlar kendilerini iyi hissetmek için alışveriş yapmak istemektedirler ancak bağımlılıkta durum farklıdır. Bu bir davranış biçimidir. Aldıktan sonra bir keyif ve rahatlama hissi yaşar, ancak bir süre sonra pişmanlık ve suçluluk duygularını yaşamaya başlar.
Alışveriş Bağımlılığı Belirtileri Nelerdir?
Onyomani olarak isimlendirilen alışveriş bağımlılığında; takıntılı, dürtüsel bir davranış örüntüsü söz konusudur. Genellikle ihtiyaç dışı ve kontrolsüz bir şekilde aşırı alışveriş yapma arzusu, para harcama, aşırı para harcama ile ilgili yoğun bir zihinsel meşguliyet şeklinde başlayan belirtiler ile kendini gösterir. Bazı nedenlerle sebeplerle kendini gösteren alışveriş bağımlılığı belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Kişinin kendisini kötü hissettiği durumlarda para harcamak istemesi
- Alışveriş yapınca rahatlamak, güçlü hissetme ve huzurlu
- Harcanan para miktarının çok ciddi oranda yükselmesi
- Para harcayan kişini aile ya da yakın çevresinde olumsuz durumlar oluşması
- Hesaplanandan daha fazla alışveriş yapma
- Harcamaya başladıktan sonra kişinin kendini durduramaması
- Aşırı alışveriş yapma durumundan dolayı çevreden eleştiriler gelmesi
Bunların yanı sıra kişi, psikolojik olarak, genellikle kızgın, kaygılı ya da üzgün hissettiğinde alışveriş yapma ihtiyacı duyar, alışveriş esnasında keyif, zevk, coşku hissederken, alışveriş paketlerini gördükçe rahatlar, uzun vadede suçluluk, sıkıntı ve utanç hisleri belirmeye başlar. Bir süre sonra harcanan para miktarı ve yapılan alışveriş kişinin hayatında problem yaratmasıyla durum hastalıklı bir kısır döngü halini alır.
Alışveriş Bağımlılığı Nasıl Tedavi Edilir?
Alışveriş bağımlılığı, tedavi edilmesi gereken psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanı sıra aslında ciddi bir bağımlılık türüdür. Günümüzde sık karşılaşılan bir tür davranış biçimidir. Tedavide kişinin davranışlarını kontrol eden ilaçlar, anti-depresyonlar önerilebilir. Ayrıca bilişsel davranışçı terapilerle ve bağımlılığa neden olan travmaların çözülmesinde EMDR terapisi son derece fayda sağlamaktadır. Böylece, hastalığın tedavisine yüksek oranda yardımcı olurlar.
Psikiyatri Uzmanı Prof.Dr. H. Nesrin DİLBAZ
NEDEN ALIŞVERİŞ YAPARIZ?
Bağımlılık bir maddenin ya da davranışın olumsuz sonuçları olmasına rağmen ısrarla yapılması durumudur. Psikolojik boyutunda ise bağımlılık karşılanamayan ihtiyaçlar sonucu ortaya çıkabilir ve zor durumlarda kendi kendini iyi etme hali olabilir. Alışveriş her ne kadar gündelik bir ihtiyaçmış ve sorun değilmiş gibi gözükse de anlık istek ve hazlarla ihtiyaç olmadığı halde satın alma bir bağımlılık biçimidir.
NEDEN ALIŞVERİŞ YAPARIZ?
Sosyal statü beklentisi, fantezi düşkünlüğü, artan internet kullanımı, zorlayıcı biriktirme, plansız satın alma, motivasyonda artış, kendini daha iyi hissetmek ve göstermeye çalışmak, kadınlarda daha çok olduğu gözlemlenmiştir.
Her gün alışveriş merkezleri dolup taşıyor, pek çok kişi ihtiyacı olmadığı halde kendini alışveriş yapma zorunluluğunda hissediyor. Hatta bazıları alışveriş yapmaktan öte tıpkı madde kullanımı derecesindeki bağımlılık düzeyine kadar gelebiliyor.
İnsanlar kendilerini iyi hissetmek adına alışveriş yapmaktadırlar ancak bağımlılıkta durum farklıdır. Bu bir davranış biçimidir. Aldıktan sonra keyif ve rahatlama hissi yaşar, ancak bir süre sonra pişmanlık ve suçluluk duygularını yaşamaya başlar. Alışveriş bağımlılığı, tedavi edilmesi gereken psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanı sıra aslında ciddi bir bağımlılık türüdür. Günümüzde sık karşılaşılan bir davranış biçimidir.
Alışveriş bağımlılığı; genellikle ihtiyaç dışı ve kontrolsüz bir şekilde aşırı alışveriş yapma arzusu, aşırı para harcama şeklinde kendini gösterir. Kişi artan miktarda ve sıklıkta, çoğunlukla planladığından daha fazla alışveriş yapar ve kendini durduramaz. Kişi için alınan şeyin kendisinden çok alma eylemi haz vericidir. Birçok alıveriş bağımlısı kullanmayacağı, kendi ölçütlerine uygun olmayan ya da ihtiyacı olmayan şeyleri satın alır.
ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞININ ALTINDA BOŞLUK DUYGUSU MU YATIYOR?
Kişinin yaşadığı gerilim duygusunu azaltmak veya yaşadığı doyumsuzluk duygusunu satın alarak doyumla sonuçlandırmak için karşı konulamaz derecede alışveriş yapma dürtüsüdür. Kişilik gelişiminin oluşum aşamasında varlığını geliştiremeyen kişilerin, yaşadıkları değersizlik duygusunu bastırmak ve eksik iç düzenlerini bütünlemek için dış kaynaklara yönelmektedir. Aslında tüm bağımlılıkların ortak bir paydası vardır. Bağımlı kişiler maddeleri, duygusal boşluklarını doldurma biçimi ve yüzleşmekte zorluk çektikleri yanlarından gizlenecek bir perde gibi kullanırlar.
ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
-Kişinin kendisini iyi hissetmediği zamanlarda para harcamak için aşırı güçlü bir istek duyması
-Yaşamda karşılaştığı sorunlarla baş edemediği durumlarda para harcamak için güçlü bir istek duyması
-Planladığından, bütçesinden daha fazla harcamak
-Alışverişe başladıktan sonra kendisini zor durdurması
-Harcanan para miktarının son iki yılda artması
ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞININ NEDENLERİ NELERDİR?
Genellikle başlı nedenleri ruhsal ve sosyal durumlardır. Bu nedenlerden dolayı alıveriş bağımlılığı oluşmaktadır. Uzmanlar bağımlılığın temel nedeni olarak kredi kartları, taksitler ve sosyal çevreninde önemli olduğunu söylemektedir. Diğerlerinden yoksul görünmeme isteği ve marka takıntısı da bağımlılık nedenleri arasında sayılıyor. Siz de bu ve benzeri bir durum yaşadığınızı düşünüyorsanız Etiler Beşiktaş’ta bulunan uzman psikologlarımızdan destek alabilirsiniz.
Uzm. Psk. Sibel Deniz Toledo
Doğru ve zamanında kullanmak
Dijital detoks; kişilerin belirli bir süre teknolojik cihazlardan uzak kalarak uygulamaya çalıştığı bir arınma programıdır. Dijital dünyanın ve teknolojinin insan yaşamına sağladığı katkı ve imkanlar geniş bir penceredir. Ancak teknolojinin bilinçsiz ve kontrolsüz kullanılması, insan hayatını çıkmaza sokacak risk faktörleri taşımaktadır. Dijital dünyanın etkisinde en çok çocuk ve ergenler kalmaktadır. Gelişim süreci hızlı ilerleyen bu yaş gruplarında, psikolojik sorunlar, olumsuz kimlik gelişimi, kişilik bozuklukları, kendini soyutlama ve toplumsal olaylara karşı hissizleşme gibi davranış problemleri tehlikeli noktalara ulaşabilir. Depresif ruh halinden kurtulmaya birebir olan dijital detoksu uygulamak günlük aktiviteleri rahatlıkla yapmaya ve beynin rahatlanmasına yardımcı olur. Teknolojiyi gerektiği kadar kullanmak, doğru ve zamanında kullanmak herkes için daha sağlıklı bir durumdur.
maruz kalınan radyasyon
Dijital Detoks Nedir?
Detoks, bedende oluşan fazla maddelerin vücuttan atılması için oluşan işleme denir. Dijital detoks, genel olarak bilinen detoks teriminden farklı değildir. Zararlı olandan arınıp, dengelenmeyi hedeflemektedir. Teknolojiyi dengeli kullanmak için son zamanlarda dijital detoks pek çok kişi tarafından tercih edilir hale gelmektedir. Dijital detoks, bir kişinin gönüllü olarak akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve sosyal medya platformları gibi dijital aletleri belirli bir süre kullanmayı bırakması durumudur. Dijital detoks döneminde bildirimleri kapatmak, teknolojiyle araya mesafe koymak veya telefonu uzak tutmaya çalışmak beden ve ruh sağlığını olumlu yönde etkileyecektir. Ayrıca maruz kalınan radyasyon seviyesini düşürecektir.
Dijital Detoks Neden Yapılmalıdır?
Dijital detoks kişiye teknolojik aletlerden uzaklaşması ve bu sayede kişinin bir arınma yaşaması mümkündür. Dijital detoks için ilk adımlardan biri teknolojiyi nasıl kullanacağını kişinin öğrenmeye çalışması ile başlar. Olumsuz duygu ve düşüncelerden uzaklaşmanıza ve zihninizi temizlemenizi sağlayacak dijital detoksu uygulamak sizlere iyi gelirken aynı zamanda sağlığınıza katkıda sağlayacaktır. Bu sayede manevi yüklerinizden kurtulmanıza yararı olacaktır.
Dijital detoksu yapmanız aile bağlarınızı güçlendirirken, çevrenizde daha sosyal ve mutlu bir birey olarak yaşamanıza yardımcı olacaktır. Depresif ruh halinden kurtulmaya birebir olan dijital detoksu uygulamak günlük aktiviteleri rahatlıkla yapmaya ve beynin rahatlanmasına yardımcı olur. Teknolojiyi gerektiği kadar kullanmak, doğru ve zamanında kullanmak herkes için daha sağlıklı bir durumdur.
Dijital Detoksun Yararları Nelerdir?
Cep telefonlarımız gideceğimiz yerin adresini kolaylıkla bulmamıza yardımcı olurken, yemek yediğimiz restoranları dahi kolaylıkla seçmemize ve menü fiyatlarına kadar görmemize yardımcı olur. Cüzdanımız yokken bile kart uygulamalarıyla rahatlıkla para harcayabiliriz ve hayatımızın birçok anında kolaylıklar sağlarlar. Televizyonlarımız ise akşam yorgunluklarımızı almakta birebirdir.
Canımız sıkıldığında oynadığımız bilgisayar oyunları, ruhumuzu dinlendiren müzik aletleri ve bunun benzeri birçok dijital cihaz da hayatımızı kolaylaştıran ve zamanımızı istediğimiz gibi özgürce geçirebildiğimiz aletlerdir. Böyle anlatıldığında ve düşünüldüğünde kulağa çok hoş gelse de hepimizin bildiği gibi aslında teknolojik aletler bu kadar masum değillerdir. Cep telefonlarının içerisine sığdırılan bu özellikler sosyalleşmeyi sanal bir durum haline getirir ve gerçek sosyal çevreyi olumsuz yönde etkiler. İnsanlar uyandığında ilk iş olarak telefona bakarken son iş olarak yine telefonla uğraşmakla meşgul hale gelmişlerdir. Televizyonlar günümüzde aile bağlarının en büyük düşmanı haline gelmiş aile içi sohbeti, birliği ve beraberliği oldukça olumsuz yönde etkilemiştir.
Bilgisayarlar uzun süre kullanıldığında beraberinde birçok hastalığı meydana getirir. Dijital cihazlar her ne kadar hayatı kolaylaştırıyor olsa da ruhsal ve bedensel birçok soruna yol açmaktadır. Bu nedenle dijital detoks bireye en iyi gelen çözümlerden biri olacaktır. Ruh sağlığı için önemli bir konu olan dijital detoksun yapılması bedensel olarak da sağlığı oldukça olumlu etkilemektedir. Sosyal medya asosyal insanlar yetiştirmekte, tiyatrolar, sinemalar, konserlere gitmek yerine hayatı sanal ortamda yaşama ve hayattan zevk alamama durumları başlamıştır.
İnsanlar yemek yediklerinde bile yedikleri yemekten çok fotoğrafını paylaştığında beğeni kazanma kaygısına kapıldığından yedikleri yemekten dahi verim alamazlar. Dijital detoks yapmak sosyalleşmek, çevre edinmek için oldukça önem taşır. İnsanlar sosyal medyadaki paylaşımları gördükçe kendinde olmayana imrenme, dışarıdaki hayata karşı özenti duyma fakat imkânı olmadığı için gidemediğinden mutsuz olma veya tamamen başkaları yaptığı için göstermelik özendirici tavırlar sergileme gibi durumlar yaşarlar. Kişiyi depresyona ve yalnızlığa da sürükleyebilen bu duruma çare olabilecek dijital detoksu yapmak kişiyi rahatlatır, ruhsal ve bedensel sağlığına oldukça iyi gelir. Sosyal ilişkilerini düzenler. Hayattan zevk almasını arttır. Çevresine karşı daha duyarlı olmasını sağlar. Bu nedenle dijital detoks yapmak bireye birçok fayda sağlar ve yapılması halinde hayatını olumlu yönde etkiler.
Np Amatem Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi
Arzusuna karşı koyamama
Seks Bağımlılığı (Nemfomani) Nedir?
Seks bağımlılığı, seks yapma arzusuna karşı koyamama ve bunu rastgele bir biçimde farklı insanlarla gerçekleştirme isteği olarak tanımlanan bir problemdir. Cinsel bağımlılık geliştiren bireylerin bazılarında, aşırı mastürbasyon, pornografik materyal ile fazla ilişki kurma gibi belirtilerle kendini gösterir. Seks bağımlılığı tedavi edilebilir bir beyin hastalığıdır. Bu sorunu yaşayan kişilerin zemininde çocukluk travmaları yatmaktadır. Travma çalışması uygulanan EMDR yöntemi bu konuda son derece etkilidir.
Seks Bağımlılığı (Nemfomani) Nedir, Belirtileri Nelerdir?
Seks bağımlılığı, (nemfomani), bireyin cinsel davranışlarını kontrol altında tutamadığı bir problemdir. Cinsel bağımlılık, hiperseksüalite ve kompulsif cinsel davranış gibi farklı adlarla tanımlanır. Nemfomani kadınlarda hiperseksüel bozukluk durumuna verilen isimdir. Erkeklerde ise satiriasis olarak tanımlanır. Sürekli devam eden cinsel düşünceler kişinin çalışma, ilişki kurma ve günlük işlerini gerçekleştirme gibi durumlarını etkiler. Partnerin kim olduğuna bakmadan cinsel ilişkiler kurması durumu olarak da değerlendirilebilir. Bu tarz ilişkilerden alınan hazzın aslında gerçek değil, yalancı haz olması durumunu cinsel bağımlılığı olan kişiler de farkında olabilmektedir. Seks bağımlılığı olan kişiler için amaç o eylemi yapmış olmaktır, kişi yaptıktan sonra geçici olarak bir rahatlama hisseder, ancak bir süre sonra tekrar yapmak ister. Bu böyle kısırdöngü şeklinde devam eder.
Seks Bağımlılığı (nemfomani) hastalığı olan kişiler, değişik cinsel davranış modellerine bağımlılık gösterebilirler. Bu da durumu karmaşık hale getirebilir. Cinsel bağımlılıkla ilgili belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz;
- Kişiyi zorlayıcı mastürbasyon
- Birden fazla ilişki yaşama isteği, tek gecelik ilişki
- Pornografinin devamlı kullanımı
- Cinsel dürtülere engel olamama ve cinsel eylemde bulunan diğer kişilerin sınırlarını ihlal etme
- Cinsel aktivitede duygusal tatmin istememe
- Suçluluk ve utanç duyma durumu
- Seks yapmak veya cinsel bir deneyimi düzeltmek adına aşırı zaman ve enerji kaybı
- Cinsel davranışların amacının dışında gereksiz uzaması
- Cinsel bağımlılık nedeniyle sosyal faaliyetlerden vazgeçme veya işle ilgili sorumluluklardan kaçma
- Kişinin istediğini alamadığında meydana gelen sıkıntı, endişe, huzursuzluk ve öfke ile karakterize olma durumu
Yapılan çalışmalar, cinsel bağımlılık ile riske girme arasında güçlü bir bağ olduğunu ortaya koymuştur. Seks bağımlılığı bir insanın; cinsel yolla oluşan enfeksiyonlar, fiziksel veya duygusal yaralanma gibi çok çeşitli sağlık sorunları oluştursa bile riske girmeye devam etmesine sebep olabilir.
Seks Bağımlılığı Türleri Nelerdir?
Seks bağımlılığı olan kişi mastürbasyondan cinsel ilişkiye, internette porno site gezmekten striptiz kulüplerine gitmeye, teşhircilikten, röntgenciliğe kadar pek çok faaliyette bulunabiliyor. Sadece kendi hayatını mahvedebileceği gibi pek çok kişinin hayatını olumsuz etkileyebilir.
Röntgencilik-Teşhircilik: Röntgenci biri, yatak odasının penceresinde duran ya da içeride dolaşan bir kadını saatlerce sıkılmadan izleyebilir. Onu görünce mastürbasyon yapabilir ve hatta yanına gidip kadının karşısında boşalabilir. “Taciz suçu” kapsamına girer.
Pornografi: Bir bağımlı, parasını ve zamanını pornografik dergilere, striptiz şovlarına, porno filmlere ve İnternet sitelerine harcayabilir.
Sanal seks bağımlı: Pek çok pornografik site indirebilir, fahişelerle görüşmeden sohbet odalarında seks ihtiyacını karşılayabilir. İnternet, yeni seks bağımlılarının ortaya çıkmasına ve bağımlıların durumunun daha kötüye gitmesine sebep olmaktadır.
Mastürbasyon: Her ne kadar mastürbasyon yapmak doğal bir davranış olsa da, bağımlılar bazen kendilerine zarar verebilir. Birçok bağımlı mastürbasyonu, sekste başarısız olma ya da erkeklik konusunda eksiklik hissetme olarak yorumlayabilir.
Para karşılığında cinsel ilişki: Bazı kişiler sürekli partner değiştirmek için para karşılığında cinsel ilişki yaşamayı saplantı haline getirir.
Seks Bağımlılığı Kimlerde Daha Sık Görülür?
Erkeklerde %3 kadınlarda %1 görülmektedir. İnternet kullanımıyla kadınlarda da sıklığı artmaktadır. ABD’de erkeklerde %8, kadınlarda %3; İtalyanlar’ da erkeklerde % 4.2, kadınlarda % 1.5 seks bağımlılığı bildirilmiştir. Daha çok 25-50 yaş grubunda görülür. İnsanların bu konularda dürüstçe açıklama yapmamaları, sorunun toplumsal boyutunu tahmin etmeyi güçleştiriyor. Sıradan bir ev kadınından kıdemli bir yargıca kadar hemen herkes aslında bir seks bağımlısı olabilir, kariyerle ya da eğitimle ilgisi yoktur. Kadınlarda sosyoekonomik düzeyi iyi, erkeklerde ise kötü olanlarda daha sıktır. Düşük sosyo-ekonomik düzeyde iş dışında kişinin zevk alacağı imkanlar yoktur ve bu yüzden cinsellik çok abartılı algılanır.
Cinsel suçluların sadece % 72 ‘si, tecavüz suçu işleyenlerin de % 38’ i cinsel bağımlılık kriterlerine uymaktadır.
Seks Bağımlılığı Nasıl Tedavi Edilir?
Seks bağımlılığı tedavisi için uzun psikoterapi ve Farmakoterapi gerekli olabilir. Bilinçdışında yatan ruhsal sorunu bulup, yeniden yapılandırarak dengeli bir ruh hali yaratma amaçlı, davranışçı, bilişsel, dinamik ve varoluşçu teknikler bireyin özelliklerine göre uygulanabilir.
Np Amatem Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi
Olumsuz şekilde etkileyen maddeler
Uyuşturucu bağımlılığı, vücudun fonksiyonlarını olumsuz şekilde etkileyen maddelerin kullanılması, zarar verdiği halde bu maddelerin kullanılmaya devam edilmesidir. Uyuşturucu bağımlılığının nedenleri biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Bağımlı kişi madde kullanımına ara verdiğinde yoksunluk belirtileri gözlemlenir. Bağımlı kişi zaman geçtikçe madde kullanım sıklığını ve dozunu yükseltir. Uyuşturucu bağımlılığı tedavisi erken dönemlerde teşhis edilip yapıldığında hem birey hem de aile için kısa zamanda iyi sonuçlar doğurabilir.
Uyuşturucu Bağımlılığı Nedir?
Uyuşturucu Bağımlılığı, bireyin beden ve ruh sağlığını, aile ve sosyal hayatını olumsuz etkileyecek seviyede sürekli madde alma isteği ve bu isteğe engel olamamasıdır. Uyuşturucu bağımlılığı ani ölümlere sebep olan bir bağımlılıktır. Bu durumu bilerek devam edilmesi uyuşturucu bağımlılığını göstermektedir. Uyuşturucu özelliğe sahip birçok madde vardır bu maddeler kokain, esrar, ekstazi, eroin, taş kokain (crack kokain), bonzai, ketamin, mescalin, amfetaminler ve metamfetaminler olarak bilinir. Bu maddeler hem uyarıcı ve keyif verici hem de uyuşturucu maddelerdir ve bağımlılık yapıcı özelliğe sahiptir. Bu maddelerin bir kez alımı bile bağımlılık yapmaya yeterlidir. Alınmaya devam ettikçe vücut bu maddeyi daha çok isteyecek bu nedenle sürekli olarak uyuşturucu alım miktarı ve sıklığı artış gösterecektir.
Uyuşturucu bağımlılığı kimyasal içerikli maddeler ve ilaçların alımıyla oluşan bağımlılıktır. Zararlı olduğu bilindiği halde alınmaya devam edilmesi ve bırakılamaması uyuşturucu bağımlılığıdır. Alınmadığında yoksunluk belirtileri gösterir. Bu belirtilerden bazıları şunlardır;
- Uyuşturucu maddenin dozu azaltıldığında veya kesildiğinde kriz meydana gelmesi
- Ruhsal durumun sürekli değişiklik göstermesi
- Olumsuz, hoş olmayan davranışlarda bulunulması
- Kendini kontrol edememe
- Aşırı hassasiyet gösterme
- Gerginlik
- Saldırganlık
- Huzursuzluk
- Arkadaş çevresinde değişiklik ve zamanın çoğunu arkadaş grubuyla geçirme
- Aileyle araya mesafe koyma
- İştahta azalma
- Uyku düzeninde değişiklik
- Gözlerde kızarıklık, kilo kaybı, soğuk terleme ve ellerin titremesi gibi fiziksel belirtilerde vardır.
Uyuşturucu Bağımlılığı Nedenleri Nelerdir?
Uyuşturucu bağımlılığı nedenleri arasında biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenler bulunmaktadır.
Uyuşturucu bağımlılığı ruhsal bozukluklar nedeniyle oluşabilir, örneğin depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete gibi bozukluklar tedavi edilmediğinde bireyi uyuşturucu madde kullanmaya itebilir. Aile yapısı ve aile içindeki sorunlar, kötü arkadaş çevresi uyuşturucu bağımlılığının nedenleri incelendiğinde en sık karşımıza çıkan sebeplerdir. Uyuşturucu maddeye günümüzde çok kolay ulaşılabiliyor buda kolay elde etme nedeni olduğu için bağımlılık oranını arttırıyor.
Uyuşturucu bağımlılığı tedavisi çok önemli bir tedavidir. Bu tedaviyi önemli yapan ise çok zor ve uzun bir süreç oluşudur. Uyuşturucu bağımlılığı tedavisi erken dönemlerde teşhis edilip yapıldığında hem birey hem de aile için kısa zamanda iyi sonuçlar doğurabilir.
Uyuşturucu bağımlısı birey aile ve yakın çevre tarafından çok iyi gözlemlenmelidir bu gözlem erken teşhis için gereklidir. Bir diğer önemli husus ise bireyin tedaviyi olumlu karşılayıp, kabullenmesi ve tedavi için istekli olmasıdır. Bu tedavinin başarılı sonuçlanmasını sağlayacaktır. Uyuşturucu bağımlılığı tedavisi, tedavi ve psikoterapi olmak üzere iki aşamadan oluşur. Tedavi aşamasında birey hastaneye yatırılır. Böylelikle bireyin uyuşturucuya ulaşımı ve uyuşturucu maddeyi alımı engellenir. Vücudun uyuşturucu maddeden arınması sağlanır. Doku ve organ hasarları varsa bu süreçte bunlar tedavi edilir. Bunun sonucunda gelişen yoksunluk belirtileriyle mücadele edilir. Psikoterapi aşamasında ruhsal iyileşme sağlanmaya çalışılır. Böylelikle bireyin tam anlamıyla tedavisi yapılır.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. H. Nesrin DİLBAZ
Değişim dönemidir.
Ergenlik, çocukluk ve yetişkinlik arasında bir değişim dönemidir. Geçişin bu hassas evresi boyunca, ergenler, yaşadıkları fiziksel, psikolojik ve duygusal değişimlerden dolayı geniş bir cazibeye karşı özellikle savunmasızlar. Genel olarak, bu dönüşüm dönemi, risk alma ve aşırı davranış, yasaklanmış şeylerin çekiciliği ve deneme arzusuyla karakterizedir. Bugün, cinsel içerikli aktiviteye ek olarak, bu deneysel süre hem yasal hem de yasa dışı uyuşturucuların tüketimini de içermektedir. Genel olarak gençler arasında alkol ve narkotik tüketimine, yaşıtlarına uyma ihtiyacı gibi sosyal faktörler neden olmaktadır. Yeni duygular tecrübe etme arzusu, kurallara aykırı davranma ihtiyacı etkenlerden bazılarıdır. Ayrıca endişe duyguları veya diğer olumsuz duygularla başa çıkma gibi psikososyal faktörler de vardır.
Ancak bu davranış ergenleri bağımlılık riskine maruz bırakmaktadır. 2003 yılında yapılan bir araştırma, esrar ya da alkol tüketen ergenlerin sonraki yetişkin yaşamlarında kendilerini bu maddelere bağımlılık riski altında bıraktıklarını göstermiştir. Bu çalışmanın sonuçları ayrıca, özellikle esrar, sigara veya alkole bağlı bir bağımlılıktan muzdarip genç yetişkinlerin yüzde 32’sinin genç yaşlarında bu maddeleri zaten tüketmiş olduğunu göstermiştir. Alkol tüketimi başlı başına özel bir durumdur. Bu psikoaktif madde, her şeyden önce, bağımlılık ve uyarıcı özelliklerin yanı sıra sinir sistemi üzerindeki depresif etkisi göz önüne alındığında, bir ilaçtır. Diğer tüm uyuşturucular yasadışı olarak sınıflandırılırken, tıpkı sigaralar gibi alkol de yasal bir uyuşturucudur. Ülkelerin çoğu yasal olarak küçüklerin alkole erişmelerini yasaklar. Ancak gençler yine de partiler sırasında veya arkadaşları veya daha yaşlı akrabaları aracılığıyla kolayca elde ederler.
Çoğu durumda, bir kişinin ilaçlarla ilgili ilk tecrübesi ergenlik döneminde olur. Çoğunlukla alkol veya sigara (tütün) gibi yasal ilaçlarla ve ardından genellikle yumuşak bir ilaç olarak kabul edilen esrarla olur. 2009 yılında UNODC (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) 149 ila 272 milyon insanın yaşamlarında en az bir kez yasadışı madde tükettiğini tahmin etti. 2011 yılında, WHO (Dünya Sağlık Örgütü), UNESCO ve UNICEF, 14 ila 18 yaşları arasındaki gençleri tetkik etti. Yüzde 9,5’inin 2007’de uyuşturucu kullandığını iddia ettiği uyuşturucu tüketenlerin sayısında belirgin bir artış olduğunu belirtti. 2012’de yayınlanan daha yeni bir küresel araştırmada bir sonuç ortaya çıktı. 13 ila 15 yaş arası erkeklerin uyuşturucu kullanma eğiliminde kızlardan daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşırı davranış, ergenliğin ortak bir özelliğidir ve bunun belirgin bir örneği alkol ve narkotik tüketimine yansır.
Alkol ve diğer uyuşturucu kullanımı, çocuk ve ergen sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Alkol ve diğer uyuşturucu kullanımına bağlı sağlık risklerine ek olarak sıkıntılar yaşanır. Madde kullanımı genellikle diğer risk davranışlarıyla (erken cinsel aktivite, şiddet, akademik başarısızlık, okulu terk etme / okulu bırakma, suç) ilişkilendirir. Çocuk doktorları ve diğer birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcıları, madde bağımlılığını belirlemek ve çocuklara, ergenlere ve ailelerine önleyici rehberlik ve eğitim sağlamak için ideal bir konumdadır. Psikolog eşliğinde madde bağımlılığın üstesinden gelinebilmektedir ve tavsiye edilmektedir.
Uzman Klinik Psikolog Deniz Akıncı
Kişiye, ailesine, hem de çevresine zarar verir.
Kumar Bağımlılığı Nedir, Nasıl Tedavi Edilir?
Kumar Bağımlılığı; daha fazla kazanç sağlama umuduyla her hangi bir şeyi gözden çıkarma, riske atma eylemine denir. Kumar bağımlılığı, işlevsellikte bozulmaya neden olmaktadır. Kumar bağımlısı olan kişi kendine zarar vermekle birlikte ailesine ve çevresine de zarar verir. Büyük maddi kayıplara neden olan kumar bağımlılığı aile kurumunu parçalayabilmektedir. Kumar bağımlılığı tedavisi patolojik vakalarda sıklıkla madde bağımlılığı tedavisi yöntemi kullanılmaktadır. Bu bireyler madde bağımlılığı tedavi bölümlerine yönlendirilmelidir. Kişiye göre uygulanan tedavi yöntemiyle yüksek oranda başarı elde edilebilmektedir.
Kumar bağımlılığı, fonksiyonel olarak bozulmaya neden olan ve sürekli bir şekilde kumar oynama davranışına denir. Kumar bağımlılığı hem kişiye hem ailesine, hem de çevresine zarar verir. Ciddi maddi hasarlara sebebiyet vermesi ile birlikte ailelerin parçalanmasına neden olur. Kumar bağımlılığı gelişen teknoloji ile birlikte maalesef artış göstermiştir. Kumar bağımlılığı, ahlaki zayıflık veya irade eksikliği değildir. Kumar bağımlılığı %3 oranında görülür. Her gelir grubunda görülebilir. 40-50 yaş arasında erkeklerde daha sıktır. Gençler arasında da giderek yaygınlaşmaktadır.
Kumar Bağımlılığı Nasıl Oluşur?
Kumar bağımlılığı genellikle heves ile başlamaktadır. Fakat bu heves zamanla yerini daha çok kazanma hırsına bırakmakta ve kişiyi kumar oynamaya bağımlı hale getirmektedir. Aşağıdaki maddelerden 5 tanesi ya da daha fazlasının bulunması ile sürekli ve yineleyen uygunsuz kumar oynama davranışı kumar bağımlılığı rahatsızlığı tanısına yatkın olunduğunu göstermektedir. Fakat tanıyı koymak için kişiyle ilgili uzmanların görüşmesi gerekmektedir.
- Kumar oynama üzerine aşırı kafa yormak (geçmişteki kumar tecrübelerini yeniden yaşamak, bir sonraki oyunu tasarlamak ya da engellemeye çalışmak)
- İstediği heyecanı tatmin için giderek artan miktarlarda para ile kumar oynama ihtiyacı duymak.
- Başarısızlıkla sonuçlanan; kumar oynamayı azaltma, kontrol altına alma ya da bırakma girişimleri
- Kumar oynamayı azaltma ya da bırakma girişimleri sırasında huzursuz hissetmek
- Sorunlardan kaçmak ya da mutsuz ve keyifsiz bir duygu durumdan, çaresizlik, suçluluk, kaygı veya depresyondan kurtulmak için kumar oynamak
- Parayla kumar oynayıp kaybetmesinin ardından başka bir gün kaybettiklerini yerine koymak için geri gelmek (kaybettiklerini kovalamak)
- Oynadığı kumar miktarı hakkında aile üyelerine, terapistine ya da başkalarına yalan söylemek
- Kumar bağımlılığı olan kişiler kumar oynamak için para sağlamak üzere sahtekarlık, dolandırıcılık, hırsızlık gibi yasadışı eylemlerde bulunmak
- Kumar bağımlılığı olan kişiler kumar yüzünden önemli bir ilişkisini, işini, eğitimi ya da mesleği ile ilgili fırsatları tehlikeye atmak ya da kaybetmek
- Kumar nedeniyle içine düştüğü maddi sorunlardan kurtulmak için başkalarına güvenmek
Bir maddenin veya davranışın bağımlılık yapma özelliği o maddenin kişide ne kadar hızlı ve yüksek oranda dopamin salgılattığı ile ilişkilidir. Bu anlamda son yıllarda internet aracılığı ile oynanan bahislerin yaygınlığı artmaktadır. Yapılan bahislerin 1-2 dakika içinde sonucunun alınması daha hızlı ve fazla hazza yol açmaktadır. Bu nedenle özellikle üniversite gençleri ve yüksek eğitimli kişiler bu alanda yalancı bir kendine güvene de kapılarak bu davranışa eğilim gösterirler. Özellikle her an her yerde bu sitelere ulaşımı sağlayan akıllı telefon gibi araçlar bu davranışın pekiştirilmesini ve bağımlılığa dek uzanmasına yol açmaktadır.
Riskleri Nelerdir?
Kumar bağımlılığı kişiyi ve çevresini olumsuz yönde etkilemektedir. Kumar bağımlılığının birçok riski vardır. Bu risklerden bazıları şöyledir;
- Kumarbazlar kaybettiklerini bir seferde geri almayı umarlar. Bu gerçekleşmeyince davranışlarını ve kayıplarını yalanlarla örtmeye çalışırlar.
- Kumar oynamak için gereken parayı sağlamak üzere, sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık, zimmetine para geçirme gibi yasa dışı eylemlerde bulunur.
- Kumar oynama yüzünden önemli bir ilişkisini işini ya da eğitimi ile ya da mesleğinde başarı kazanması ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atar ya da kaybeder.
- Kumarbaz sinirli ve sır saklar hale gelince ilişkileri bozulur. Kayıplarını telafi edemeyeceğini fark ederler.
- Depresyon, intihar düşünceleri ve girişimleri olur. Bu aşamada ilişki problemleri ya da patolojik kumarbazlarda alkol ve madde bağımlılığı sıktır.
- Kumar oynama üzerine aşırı kafa yorma (Geçmişteki kumar oynama yaşantılarını yeniden yaşamak, bir sonraki oyunu engellemek ya da tasarlamak ya da kumar oynamak üzere para sağlamanın yollarını düşünmek)
- İstediği heyecanı duymak için giderek artan miktarlarda para oynama gereksinimi duyar.
- Birçok kez başarısızlıkla sonuçlanan, kumar oynamayı kontrol altına alma, azaltma ya da bırakma çabası olmuştur.
- Kumar oynamayı azaltma ya da bırakma girişimlerinde bulunurken huzursuzdur.
- Sorunlarından kaçmak için ya da disforik bir duygu durumdan (çaresizlik, suçluluk, anksiyete, depresyon duyguları) kurtulmak için kumar oynar.
- Parayla kumar oynayıp kaybetmesinin ardından bir başka gün kaybettiklerini yerine koymak için çoğu kez geri gelir (kişinin kaybettiklerini kovalaması)
- Ne denli kumar oynadığını saklamak için aile üyelerine, terapistine ya da başkalarına yalan söyler.
- Kumar oynamak için gereken parayı sağlamak üzere, sahtekarlık, dolandırıcılık, hırsızlık, zimmetine para geçirme gibi yasa dışı eylemlerde bulunur.
- Kumar oynama yüzünden önemli bir ilişkisini işini ya da eğitimi ile ya da mesleğinde başarı kazanması ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atar ya da kaybeder.
- Kumar oynama nedeniyle içine düştüğü korkunç parasal durumdan kurtulmak için para sağlamak üzere başkalarına güvenir.
Kumarbazlar kaybettiklerini bir seferde geri almayı umarlar. Bu gerçekleşmeyince davranışlarını ve kayıplarını yalanlarla örtmeye çalışırlar. Kumarbaz sinirli ve sır saklar hale gelince ilişkileri bozulur. Kanun dışı yollara başvururlar, sahte çekler yazarlar, tasarruflarını tüketirler ve borçlanırlar. Sonuçta depresyon, intihar düşünceleri ve girişimleri olur. Hasta kayıplarını telafi edemeyeceğini fark eder. Ancak heyecan ve uyarılma için kumarı sürdürür. Hastalar genelde son aşamada ilişki problemleri ya da yasal sorunlar nedeniyle tedavi arayışına girerler.
Kumar bağımlılığı, tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. Öncelikle bu tedavi belirli bir süreci gerektirir. Kişi ilk önce bağımlı olduğunu kabul etmelidir. Daha sonra kişi ailesinden ve uzman bir hekimden destek almalıdır. Tutum ve davranışlarını kontrol etmekte güçlük çeken kişinin içinde bulunduğu durum ailenin yardımıyla kontrol edilebilir. Aile, bağımlı kişinin maddi ilişkilerini kontrol altında tutmaya çalışır. Kişinin kumar bağımlılığından kurtulması için gerekli desteği sağlar. Patolojik olarak görülen kumar bağımlılığının tedavisinde genellikle madde bağımlılığı tedavi modeli uygulanmaktadır. Bu yüzden kumar bağımlısı hastalar madde bağımlılığı tedavi bölümlerine yönlendirilmelidir. Kişiye göre düzenlenen program ile bu bağımlılıktan kurtulmak mümkün hale gelebilir.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. H. Nesrin DİLBAZ
Bir Dipsiz Kuyu
Kumar bağımlılığı beynin dürtü kontrolünde etkili olan ve orbitofrontal bölge diye adlandırdığımız alanında kimyasal bir bozulma sebebiyle oluşur. Kişi eline para geçtiğinde durdurulamaz bir duyguyla kumara yönelir ve parası bitene kadar da oynar. Oyun büyük bir pişmanlıkla sona erer. Bir daha yapmayacağını söyler, hatta defalarca yemin eder, ama parayı görünce aynı duyguya tekrar mağlup olur. Günün büyük bir kısmını kazanacağına inandığı paraları hesap ederek geçirir. Zihni hep oyunla meşguldür. Kazandığına dair senaryolar kurar ve onlara inanır.
Bir Dipsiz Kuyu
İlk oyun bu kuyuya atılan ilk adımdır. Her kaybın ardından kişinin kazanması gereken meblağ artar. Önce kazanmak için, sonra kaybedilenleri geri almak ve onun üstüne de bir miktar koymak için oynamaya başlar. Ancak her defasında kaybeder ve gitgide bu dipsiz kuyunun içine doğru ilerler.
Aslında Çoğu Sağlam Kişiliklidirler
Kumar bağımlılarının bir kısmı psikopat kişilik özelliklerine sahiptir. Ancak çoğu mükemmeliyetçi, detaycı, kontrolcü, aşırı sorumluluk sahibi, hırslı insanlardır. Kumar bağımlısı olmadan önce son derece saygın, sorumluluklarını yerine getiren, ideal bir eş ve ebeveyn görünümündedirler. Ancak bağımlılık bu kişilik özelliklerinin üstünü örter. İşe yaramaz, ahlaksız, düzenbaz, yalancı, güvenilmez biri olarak algılanırlar. Kişilikleri adeta değişmiş, bütün değer yargılarını kaybetmiş gibidirler. Bu yüzden kumar hastaları sadece paralarını değil sahip oldukları her şeyi kaybederler. Evleri, işleri, itibarları, yakınları, aileleri ve sağlıkları elden gider.
Tedavisi Var
Özellikle serotonin ve dopamin adını verdiğimiz hormon döngülerinde bozukluk saptanmış olan kumar bağımlılarında, bu hormonların düzeyini ayarlayan ilaçlar etkili olmaktadır. Ancak sadece ilaç tedavisiyle kumar bağımlığından kurtulabilmek mümkün değildir. Mutlaka beynin dürtü kontrolünde işlev gören bölgelerini güçlendiren psikoterapi yöntemlerini de kullanmak gerekir. Eğer kişi inanır ve aile de destek olursa kurtulmak mümkündür. Dindar, muhafazakar bir aileye mensup, mühendis bir genç, bunalım sonrasında tetiklenen bir kumar bağımlılığıyla gelmişti. Gününün büyük bir bölümünü internetteki kumar sitelerinde geçiriyordu. Milyarlarca lira kaybetmişti. Allah’tan kendisini seven ve destekleyen bir ailesi vardı. İlaç tedavisi ve güçlü bir psikoterapi programıyla çok kısa bir sürede bağımlılıktan kurtulmuştu.
Yine bir banka memuru, itibar gören, sevilen bir beyefendi, kumar yüzünden yirmi yıllık eşinden ayrılma noktasına gelmiş ve yoğun intihar düşünceleriyle getirilmişti. Veznedar olarak çalışan bu kişi, iki yıldır bağımlılık yaşamaktaydı. Çok dürüst olmasına rağmen borçlarını ödemek için zimmetine para geçirmeyi bile planlamaya başlamıştı. Depresyonu ve bağımlılığı için verdiğimiz ilaç tedavisi ve psikoterapi sayesinde hem işini hem de eşini kaybetmekten kurtulmuştu.
Kumar bağımlısını kaybedilmiş bir kişi olarak görmemek gerekir. Kumar bağımlılığı ahlaki değil tıbbi bir durumdur.
Doç. Dr. Adnan Çoban PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
KURTULABİLİRSİNİZ
Alkol kullanımının getirdiği kontrol kayıplarına bağlı olarak eve geç gelme, sinirlilik, tahammülsüzlük, savurganlık, uyku sorunu, ailesine ve işine ayırdığı zamanda azalma, unutkanlık ve buna benzer birçok sorun bulunmaktadır.
Alkol bağımlılığı kişinin beden ve ruh sağlığını, aile yaşantısını etkileyecek düzeyde alkol alması ve alkol alma isteğini durduramaması ile belirli ömür boyu süren bir hastalıktır. Bağımlılığın biyo-psiko-sosyal bir hastalık olması sebebiyle hastalık, sadece bağımlı kişiyi değil çevresini de etkilemektedir. Diğer kronik hastalıklarla karşılaştırıldığında alkol bağımlılığı aile içi ilişkilere en çok zarar veren hastalıklardan biridir. En fazla etkilenen bağımlı yakınları arasında da eşler gelmektedir.
ALKOL BAĞIMLILIĞINDAN KURTULABİLİRSİNİZ
İLİŞKİYE ETKİSİ
İnsan sosyal bir varlıktır ve pek çok yönü vardır. Kişi sosyal hayatında hem baba, hem işveren veya çalışan, hem eş, hem evlat hem de arkadaş olabilmektedir. Alkol kullanımı zaman içerisinde tüm bu rolleri olumsuz etkilemektedir. Sorunlar öncelikle kişinin en yakın çevresinde hissedilmeye başlandığından aile bireyleri ilk önce ve en çok etkilenen grubu teşkil etmektedir. Alkol kullanımının getirdiği kontrol kayıplarına bağlı öz bakımda azalma gibi sorunların yanı sıra eve geç gelme, sinirlilik, tahammülsüzlük, savurganlık, uyku sorunu, ailesine ve işine ayırdığı zamanda azalma, unutkanlık ve buna benzer birçok sorun bulunmaktadır. Tüm bunlara bağlı olarak da zaman içerisinde ev içinde anlaşmazlıklar, tartışmalar, kimi zaman şiddet ve geçimsizlik gibi alkol kullanımına bağlı ikincil sorunlar gelişmektedir.
Bağımlılığın kriterlerinden biri de kişinin ailevi ilişkilerindeki bozulmanın yanı sıra mesleki, sosyal alandaki işlevselliğinde de bozulmanın olmasıdır. Yoğun alkol kullanımı sonucu kişi sabahları uyanmakta, var olan işine gitmekte, işteki performansını ve iş arkadaşlarıyla ilişkilerini sürdürmekte zorluklar yaşamaktadır. Çalışma hayatındaki bozulmalar bir süre sonra iş kayıplarına sebep olmaktadır. Bağımlılıkla birlikte kişinin öncelikleri ve sorumluluklarını sürdürmesindeki zorluk da yine benzer şekilde karşılaşılan tablolar arasındadır.
SAĞLIKLI İLETİŞİM KURMANIN YOLLARI: MADDİ ETKİLER
Alkole harcanan para, zaman ve emeğin yanı sıra alkol kullanımı birçok maddi kayıplara neden olmaktadır. Kullanılan alkolün etkisiyle işe gidememenin beraberinde iş ve itibar kaybı da kişinin para kazanmasına engel olmaktadır. Yine alkolün tesiri ile verilen yanlış kararlar neticesinde savurganlık ve yanlış yatırımlar çok sık karşımıza çıkmaktadır. Bunların yanı sıra alkollü araç kullanmaya bağlı gelişen trafik kazaları, sarhoşluğun neden olduğu yangınlar mal ve can kaybına da çok sık neden olmaktadır. 18 yaş altı çocuklar, büyüdükleri ortamda kronik alkol kullanıcısının olması hem model alacakları bir otorite figürünün olmamasına hem de destek ihtiyaçlarının karşılanmaması sebebiyle duygusal ihmal yaşamaktadır.
ÇOCUKLARA ETKİ
Alkol bağımlılığı olan kime sorarsanız sorun, çocuklarının asla alkol kullanmasını istemezler, hatta duyduklanımda büyük tepkiler verir ve neden çocuklarının alkol kullandıklarına bir türlü anlam veremezler. Oysa sosyal öğrenme kuramına göre pek çok davranışın temelinde gözlem ve başkalarının yaptığı davranışlar yoluyla öğrenme vardır. Bu sebeple anne ve babalar hayatları boyunca çocuklarına birer rehber ve birer örnek teşkil etmektedirler. Çocuklar evde gördüklerini yaparlar, zira onlara söylenenlerden çok yapılanlar akıllarında kalmaktadır. Kişinin günün önemli bir kısmını alkol kullanımı ve etkisinin geçmesiyle geçirdikleri için kişiler çocuklarına da gereken zamanı ayırmakta zorlanmaktadır. Özellikle 18 yaş altı çocuklar, büyüdükleri ortamda kronik alkol kullanıcısının olması hem model alacakları bir otorite figürünün olmamasına hem de destek ihtiyaçlarının karşılanmaması sebebiyle duygusal ihmal yaşamaktadır. Öte yandan daha önce de bahsedildiği gibi alkol kullanımı neticesinde ortaya çıkan aile içi tartışmalar, kavgalar ve aile içi şiddet çocukların hayatı boyunca taşıyacakları örselenmelere neden olmaktadır. Öyle ki, çocuklar ebeveynlerinde gördükleri bu alışkanlığı ilerleyen hayatlarında da genellikle tekrarlanma eğilimi göstermektedir.
EŞ BAĞIMLILIK
Eş bağımlılık tanımı henüz kamuoyunda pek bilinen bir kavram değildir. Bu tanım alkol bağımlılığı olan bireylerin etrafındaki kişilere etkileri incelendiğinde ortaya çıkmıştır. Örneğin alkol bağımlısı alkole, kumar bağımlısı kumarhaneye bağımlı iken, yakınları da bu kişilere adeta bağımlıdırlar. Bir taraftan insanlar birbirlerine muhtaç ve bağlıyken, öte yandan eş-bağımlılığın hastalıklı yönleri ve acı veren taraflarını yaşamaktadırlar. Bu ilişki hastalıklıdır, çünkü aileler bağımlı kişiye bağımlı olurlar ve adeta onların hastalığı ile hastalanırlar. Eş bağımlılık kişinin kişilik özellikleri, yaşam biçimi, geçmiş deneyimleri ve hastalığın seyri gibi birçok faktöre bağlı olarak kişiye özel, yavaş ve sinsi gelişen bir durumdur. Yapılan araştırmalar eş bağımlılığın zor çocukluk dönemi geçiren, parçalanmış aileden gelen, ebeveynlerinde alkol bağımlılığı olan, aile içinde, okulda, sokakta şiddete maruz kalan kişilerde daha sık olduğunu göstermektedir.
Eş bağımlılığın tüm özelliklerinin temel aldığı sorun özgüven eksikliğidir. Eş bağımlılığı olan bireyler tamamen etrafındaki insanların değerlendirmelerine göre yaşarlar. Kendi fikirleri, yorumları ve istekleri adeta yok olmuştur. Özgüven eksikliğine bağlı olarak bireyler kendi kendilerini sürekli eleştirebilirlerken başka insanlar kendilerini eleştirdiklerinde sinirlenirler, söylenirler ve inkâr ederler. İltifat ve övgüleri algılamakta zorluk çekerler, çünkü içten içe kendilerini iyi insan olmadıklarına ve bunları hak etmediklerine inanırlar. Eğlenirken, kendilerine zaman ayırır ve para harcarken suçluluk duyarlar. Yanlış yapma korkusu ile hiçbir şey yapamayacaklarını düşünürler. Düşünce ve zihinlerine ” ben …. yapmalıyım sen … yapmalısın”,” eşime/oğluma karşı nasıl yaklaşmalıyım, nasıl davranmalıyım” tarzı söylemler hakim olmaktadır.
Eş bağımlılığı olan bireyler eşlerinin/çocuklarının alkollüyken yaptıklarından utandıkları gibi aynı zamanda kendilerinde de utanmaktadırlar. Sevilmeyeceğim ve reddedileceklerini düşünerek sevgiyi kazanabilmek adına birçok hatalı davranışlarda bulunurlar. Yapılan gözlemler eş bağımlılığı olan bireylerde alkol bağımlılığı olan yakınlarda görülen kalp-damar hastalıkları, depresyon, gastrit, ülser ve baş ağrısı gibi birçok hastalık görülmektedir. Siroz tek istisnadır. Alkol bağımlısı sağlıklı ebeveyn olamayacağı gibi, eş bağımlılığı olan birey de uzun süre stres altında kalma ve gerilime bağlı olarak sağlıklı ebeveynlik yapamaz. Eş-bağımlılığı olan bireylerin de psikolojik desteğe ihtiyaçları vardır. YEŞİLAY DERGİSİ
Alkol Bağımlılığı (Alkolizm) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?
Alkol Bağımlılığı (Alkolizm) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?
Alkol bağımlılığı, (alkolizm) alkol ile ortaya çıkan kişinin önceden değer verdiği davranışlarına göre fizyolojik, davranışsal ve bilişsel değişikliklerle kendini gösterir. Bireyin kullandığı alkol oranı giderek artarsa ve aynı etkiyi gösteremez hale gelirse bu tıpta “tolerans” olarak tanımlanır ve alkol bağımlılığının en önemli belirtilerinden birisidir. Bu kısır döngüden bir uzman tarafından destek almadan çıkmak kolay olmayabilir. Alkol bağımlılığı tedavi edilebilir bir beyin hastalığıdır. Bu bağımlılıktan kurtulmanın ilk şartı, kişinin bu problemle yüzleşmesi ve alkolü bırakmaya istekli olmasıdır.
Alkol Bağımlılığı (Alkolizm) Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Alkol bağımlılığı (alkolizm), tedavi edilebilir bir beyin hastalığıdır. Bu durumda kişiye özel tedavi planı yapılarak tedavi şeklinde ve durumuna karar verilmektedir. Alkol kullanımı insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen alkol bağımlılığının bir hastalık olarak algılanması son zamanlarda olmuştur. Bağımlılık tanımı ilk kez alkol için yapılmıştır. Alkol ile ilişkili problemlere her sosyal sınıfta rastlanmaktadır. ABD’de alkol ile ilişkili bozukluğu olanlarda tekrarlayıcı olarak alkol kullanımı nedeniyle sosyoekonomik düzeylerinde düşme olduğu saptanmıştır. Lise dönemlerinde alkol bağımlılığı ile ilişkili problemler okul güçlükleri öyküsü ile ilişkilidir. Liseden terk veya ciddi devamsızlıkları ve suç kayıtları olanlarda alkol bağımlılığı riski yüksektir.
Yılda yaklaşık 200.000 ölüm doğrudan alkol bağımlılığı ile ilgilidir. En sık karşılaşılan alkole bağlı ölüm nedenleri; öz kıyım, kanser, kalp hastalığı ve karaciğer hastalığıdır.
Her ne kadar ölümle sonuçlanan kazalarda kişiler daima alkol bağımlılığı tanısı almasa da ölümle sonuçlanan kazaların yaklaşık yarısında sarhoş sürücüler sorumludur. Cinayetlerin %50 si ve Öz kıyımların ise %25’i alkol kullanımı veya alkol bağımlılığı ile ilişkileri bulunmuştur. Alkol bağımlılığı kişinin beklenen yaşam süresini 10 yıl kısaltmakta olup maddeye bağlı ölümlerde ilk sırayı alkol almaktadır. Çok sık sarhoş olan, yaşanan sorunlar nedeniyle doktora giden, ağır biyolojik belirtiler nedeniyle hastaneye başvuran alkol bağımlılığı olan hastalar tüm alkol bağımlılarının küçük bir bölümünü oluşturur. Hekimin alkol bağımlılığı sorununu erken tanıması önemlidir.
Kuvvet ve duyu azalması
Hekim fiziksel muayene ve laboratuvar testleri olarak aşağıdaki bulguları ve belirtileri elde ederse kişinin alkol bağımlılığı olduğunu düşünebilir ve bu yönde öykü derinleştirilebilir;
- Arkus senilis
- Kırmızı burun
- Palmar eritem
- Parmaklarda sigara yanıkları
- KC de ağrısız büyüme
- Ciddi üst abdominal bölge ağrıları (pankreatite bağlı olarak)
- Kol ve bacaklarda zayıflama
- Kuvvet ve duyu azalması
- Laboratuvar bulgu sonuçları olarak GGT de yükselme, MCV de düşme trigliserid, ürik asid ve üre de yükselme meydana gelir.
Alkol bağımlılığı (alkolizm), tedavi edilebilir bir beyin hastalığıdır. Yalnızca alkolü bırakmak tedavi süreci için yeterli değildir. Bireyin önce bu durumu kabullenip değişmesi gerekir. Alkol bağımlılığının tedavisi süreçlerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Tedavinin olumlu sonuçlanması için kişinin istekli ve kararlı olması gerekir.
- Alkol bağımlısı kişi kendini dönüştürmeye çalışırken, ailesi de bu değişimlere ayak uydurmayı kabul etmektedir.
- Tedavi uzun bir süreçten oluşur. En az 1 yıl sürmelidir.
- Tekrar alkol kullanımını engelleyecek stratejiler geliştirilmelidir.
- Tedavi sürecinde devamlılık çok önemlidir.
- İlaç ve psikolojik tedaviler destekleyici olduğu için birlikte uygulanmalıdır.
- Kişisel gelişim sağlanmalı, yeni hobi ve aktiviteler edinilmelidir.
- Sosyal yaşam yeniden yapılandırılmalıdır.
- Kişi bu yolda kendinden emin olmalıdır. Bu nedenle kendini test etmemelidir.
Alkolün Etkileri
Alkol bedenin bütün hücrelerini, fakat en çok beyin hücrelerini etkiler. Bu nedenle etkileri önce davranışlarda belli olur. Alkol bağımlılığında ilk yıkılan yer olan karaciğer hücrelerinde bazı değişikliklere yol açarak kan lipid seviyesinin artmasına neden olur. Pankreas üzerine olumsuz etkileri ile şeker metabolizmasında bozukluğa sebep olur. Sindirim sistemi hücrelerine olumsuz etkileri ile vitamin ve besin değeri olan maddelerin emilimine etki olmaktadır. Alkol bağımlılığı, beyin hücrelerini etkileyerek bellek bozukluğu, uyku bozukluğu, dürtü kontrolünde zafiyet gibi birçok soruna neden olmaktadır. Alkol bağımlılığından kaynaklı olarak oluşan bu bozuklukların büyük bir kısmı alkol kesildikten sonra düzelme olasılığı olan bozukluklardır.
Alkol Bağımlılığı Genetik Midir?
Genetik görüşü destekleyen bulgu alkoliklerin yakın akrabalarında yoğun alkol problemi bulunma şansının 3 ya da 4 kat yüksek olmasıdır. Alkol bağımlılığı olan akraba sayısının arttıkça alkole bağlı problemlerdin hızı artmaktadır. Akrabalık derecesinin yakınlığı ile hastalıkların şiddeti arasındaki bağlantı da halen araştırılmaktadır. Aile araştırmaları genetik ve çevrenin önemini ayırt etmede az mesafe kaydederken ikiz çalışmaları bu konuda bir adım daha ileridedir. Doğuma yakın dönemde çocuklar biyolojik ailesinden uzaklaştırılsalar ve biyolojik ailedeki sorunu bilmeden yetiştirilseler de şiddetli düzeyde alkol bağımlılığı problemleri için benzerlik veya konkordans oranı alkolik ebeveynleri olanlarda daha yüksektir.
Alkol Bağımlısı Olduğunu Nasıl Anlarız?
Bu semptomlar; vücutta titreme, terleme, uykusuzluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Tansiyon yüksekliği, epileptik (sara) nöbetleri ve hastanın çevreye karşı ilgisinin azalması gibi ve ölümcül de olabilecek durumlarla devam eden geniş bir yelpazedir.
Alkol Yoksunluğuna Ne İyi Gelir?
Hafif yoksunluk belirtilerinde meydana gelen su kaybı ve tuz miktarında azalma spor içecekleri veya az yağlı süt ile ağız yoluyla çözüme kavuşturulabilir.
Alkolü Ne Bıraktırır?
Alkolü bırakmaya yardımcı olan bazı bitkiler mevcuttur. Coşkun, karabaş otu, kantaron otu, meyan kökü, karanfil gibi bitkiler alkolü bırakmada destekleyicidir. Alkolü bırakmaya karar veren kişi bir uzmana başvurarak daha hızlı alkol kullanımını sonlandırabilir.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. H. Nesrin DİLBAZ
Hayata yeniden başla
“Bağımlılık” kelimesi Latince “adamak; kendini başkasına adamak” anlamlarına gelen “addicere” kelimesinden türemektedir. Çok farklı yaklaşımlı onlarca teoriden yola çıkılarak bağımlılık tanımı yapılmıştır. Bu farklı teorileri sınıflandırmak zor olmakla birlikte, bunlar bağımlılığın davranışsal, sosyal veya biyolojik yönlerini ele alıp buna göre inşa edilmişlerdir. Buradan çıkan sonuç bağımlılığın bir biyopsikososyal fenomen olduğudur.
Yazılı bilgiye ilk ulaşabildiğimiz çağlardan itibaren, insanoğlunun ruh durumunu yükseltmek, daha keyifli, mutlu ve daha üretken hissetmek için yoğun çabalar gösterdiğini biliyoruz. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır ve yakın tarihimizin en büyük sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu hastalıkta, bağımlı bireyin beynindeki, yapısal ve nörokimyasal değişikliklere bağlı olarak istemli madde kullanma davranışı, zorlantılı madde kullanımına dönüşür. Bağımlılığın bir sonucu olarak kişide, ciddi ruhsal ve bedensel sorunlar görülmekte olup bireysel düzeyde başlayan bu köleleşme bireyin tüm sağlığını, aile ve iş yaşamını tehlikeye düşürmekte ve toplumsal ağırlıklı birçok probleme bazen suça yol açabilmektedir. Depresyon, bipolar bozukluk, madde ve alkol kullanım bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, antisosyal, narsistik ve borderline (sınır) kişilik bozuklukları her türlü bağımlılığa sıklıkla eşlik eden psikiyatrik rahatsızlıklardır.
Bağımlılık bir aile hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Bağımlı bir üyeye sahip olmak, aile için bağımlılığın tüm sonuçlarını/kayıplarını da yaşamak demektir. Ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalar ve narkotik kayıtları alkol ve uyuşturucu kullanımının giderek daha genç yaşlara doğru ve hızla arttığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak da bağımlı kişilerin sayısı giderek artmaktadır.
Bağımlı Kimdir?
Öncelikle madde kullanan herkesin “bağımlı” olma riski vardır. Daha önce de bahsedildiği gibi, bağımlılık biyo-psiko-sosyal bir hastalıktır. Kişinin alışılmış olan herhangi bir ilaç veya maddeye karşı engellenmesi imkansız psikolojik ve fizyolojik bir ihtiyaç duyması, alınan miktarın ve alınma sıklığının giderek artması, alınmadığı zaman yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ve bu ilaç veya madde alınmadan günlük hayatın sürdürülmesinin imkansız hale gelmesidir. Bağımlılık süreklilik gösteren bir hastalıktır. Kişiyi uğradığı tüm kayıplara rağmen madde aramaya zorlar.
Bağımlılığın Altında Yatan Sebepler Nelerdir?
Bağımlılığın biyolojik, sosyal, psikolojik, davranışsal ve genetik nedenlerden kaynaklandığı bilinmektedir. Fakat nedenini tek bir etken ile açıklamak mümkün değildir. Olasılıkla birçok etken bir araya geldiğinde bağımlılık tablosu oluşmaktadır. Aile araştırmaları özellikle ikiz çalışmaları genetik ve çevresel etkenlerin önemini birbirinden ayırmamıza yardımcı olmaktadır.
Evlatlık verme tipi araştırmalarda, çocukların biyolojik anne babalarından doğumdan kısa bir süre sonra ayrıldıkları ve bir daha haberdar olmadıkları durumlarda bile bağımlılık problemi olan ebeveynlerin çocuklarında, “bağımlılık riskinde” anlamlı bir artış olduğu görülmektedir.
Genetik olarak birden fazla genin bağımlılığın gelişimine katkıda bulunduğu kabul edilmektedir. Değişik sosyal gruplarda yapılan çalışmalarda bağımlılık gelişimi için farklı sosyokültürel teoriler geliştirilmiştir. Sosyokültürel faktörlerin araştırılması ne kadar zor olsa da çevresel olayların bağımlılık gelişiminde önemli bir risk olduğunu bilmekteyiz.
Bağımlılıkta Beyinde Neler Oluyor?
Bağımlılığın gelişmesinde beynin ödül merkezi olarak bilinen ventral tegmental alan, beynin muhakeme, karar verme, dürtü denetimi gibi birçok fonksiyonlarından sorumlu frontal korteks, duyguların yönetiminden sorumlu amigdala, öğrenme ile ilişkili Nucleus Accumbens ve Striatum gibi birçok beyin bölgesinin sorumlu olduğu bilinmektedir.
Bağımlılığın her bir aşamasında beynin farklı bölgelerinde değişiklikler meydana gelmektedir. Madde kullanımı, ödül merkezinden yüksek miktarda dopamin salgılanmasına neden olur. Salgılanan bu dopamin kişinin yoğun haz almasına neden olur. Madde alımının tetiklediği dopamin salınımı, zaman içerisinde frontal kortkesi etkileyerek yanlış karar alınmasına, seçilen eylemlerin madde kullanımı yönünde olmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda dopamin, Nucleus Accumbens ve Striatum gibi beynin öğrenme ile ilgili bölgelerini de etkileyerek öğrenme yetisinin bozulmasına neden olur. Madde bağımlılığı gelişen kişilerde, yeni bilgiyi öğrenme, kaydetme ve hatırlama yetilerinde de bozukluk gelişmektedir. Bağımlılık yapan tüm uyuşturucular doğrudan ve dolaylı olarak beynin zevk alma hissini kontrol eden ve düzenleyen ağı etkilemektedir.
Bağımlılık Tanısını Nasıl Koyarız?
Bir yıl içinde aşağıdakilerden en az ikisi kendini göstermeli, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ve işlevsellikte düşmeye yol açmalıdır:
- Maddenin tasarlandığından daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması.
- Madde kullanımını denetlemek ya da bırakmak için yapılan ama boşa çıkan sürekli çabalar.
- Maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için çok zaman harcamak.
- Madde kullanımı için çok büyük bir istek duymak veya kendini zorlanmış hissetmek.
- Tekrar eden kullanım sonucu (işte, okulda, evde) sorumluluklarını yerine getirememek.
- Olumsuz etkilerine rağmen (toplumsal ve kişiler arası sorunlar) kullanıma devam etmek.
- Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması.
- Tehlikeli olabilecek durumlarda dahi kullanmaya devam etmek.
- Fizyolojik ya da psikolojik sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımını sürdürmek.
- Maddeye tolerans gelişmiş olması.
- Madde kesildiğinde ya da azalttığında yoksunluk belirtilerinin (bulantı, uykusuzluk, kusma, sinirlilik, bunaltı, huzursuzluk, saldırganlık, ishal, terleme, titreme, kas sızıları, ateş vb.) ortaya çıkması.
- Her maddenin yoksunluk belirtisi göstermediğinin de unutulmaması gerekir.
Özetlersek, kişi;
- Maddeyi arttırıyorsa,
- Yoksunluk belirtisi (depresyon-kramp) yaşıyorsa,
- Madde alınması ile rahatlıyorsa,
- Ruhsal, bedensel, sosyal zarar yaşıyorsa,
- Sorumluluklarını ihmal ediyorsa,
- madde bağımlılığı açısından gözden geçirilmesi faydalıdır.
“Madde” Dendiğinde Ne Anlıyoruz?
Madde, vücuda girdiğinde ruhsal, davranışsal ve fiziksel değişikliklere neden olup, bağımlılık yapabilen, kimyasal uyuşturucu ya da uyarıcı maddelerdir. Bu maddeler doğal ya da sentetik olabilir.
DSM-5’te 10 ayrı madde kümesi tanımlanmıştır:
1- Alkol
2- Kafein
3- Kenevir (esrar)
4- Halüsinojenler (LSD, meskalin, fensiklidin vb.)
5- Uçucular (tiner, benzin, gazolin, bali vb.)
6- Opiyatlar (morfin, eroin, kodein, metadon vb.)
7- Dinginleştirici, uyutucu ve kaygı gidericiler (diazepam, klorazepat vb.)
8- Uyarıcılar (amfetamin, ekstazi, kokain vb.)
9- Tütün
10- Diğer bilinmeyen maddeler
Başka Bağımlılıklar
Sonunda ödül olan her şey bağımlılık yapabilir. Davranış bağımlılıkları en az madde bağımlılıkları kadar yaşamı altüst edebilme gücüne sahiptir. Buna ek olarak bilgisayar oyunları, internet bağımlılığı, sanal alışveriş bağımlılığı, yeme, spor, seks, nikotin, kumar, şans oyunları, teknoloji, ilişki/aşk/insan, sosyal medya bağımlılığı da tedavi edilmesi gereken diğer bağımlılık türlerini oluşturmaktadır. Bu tür bağımlılıklar, davranış bağımlılıkları olarak adlandırılır.
Bağımlılık türlerinden biri de internet bağımlılığıdır. Özellikle ergen ve genç yetişkinler arasında oldukça yaygın görülmeye başlanmıştır. Ve sitedeki bir başka yazı sadece teknoloji/internet bağımlılığına ayrılmıştır.
Bahis ve kumar eskiden beri var olan bağımlılık çeşitleri iken, buna çevrimiçi bahis oynama da eklenmiştir. Kumarbazlar kaybettiklerini geri alacaklarına inanırlar. Sosyal ve maddi kayıpları arttıkça kumar oynama davranışlarını ve yalanlarla örtmeye çalışırlar. Sinirlilik ve sırlar hayatlarının vazgeçilmez parçaları olur. Kanun dışı yollara başvururlar, sahte çekler yazarlar, tasarruflarını tüketirler ve borçlanırlar. Hasta kayıplarını telafi edemeyeceğini fark eder. Ancak heyecan ve uyarılma için kumarı sürdürür. Bu hastalar genelde son aşamada ilişki problemleri ya da yasal sorunlar nedeniyle tedavi arayışına girerler.
Bağımlılık ve aşk (insan bağımlılığı) arasındaki ilişkiyi tartışmak ve aşkı bir bağımlılık olarak incelemek önemlidir. Eğer aşk bir tür bağımlılıksa onu ortaya çıkaran sebeplerin bağımlılığı ortaya çıkaranlarla aynı olması gerekir. Bu nedenle, tıpkı diğer bağımlılıklar gibi, aşkın da bir haz ve eksiklikten kaynaklanabileceğini değerlendirmek uygundur. Bağımlı olduğumuz maddenin yada aşık olduğumuz insanın bizdeki bir boşluğu doldurduğu, bir eksikliği tamamladığı için vazgeçilmez olduğu ortadadır.
Bağımlılık Riskini Artıran Faktörler Nelerdir?
Bağımlı olunca beyine neler olduğunu biliyorsak da, bağımlı olmak için kişinin kaç kez madde kullanması gerektiğini tahmin etmek mümkün değildir. Bağımlılığa giden yolda genlerin, çevrenin ve gelişim gibi faktörlerin dâhil olduğu birçok değişkenin bir kombinasyonu söz konusudur.
- Aile ilişkileri: Ailesel faktörlerin madde kullanımı, madde kötüye kullanımı ve madde bağımlılığını etkilediği gösterilmiştir. Ebeveynlerden biri veya ikisinin ya da ailedeki diğer üyelerin alkol, uyuşturucu problemi olması, suç niteliğinde hareketlerde bulunmaları, ailedeki diğer bireylerin de bağımlılık riskini yükseltmektedir.
- Akranlar ve Çevre: Uyuşturucu kullanan arkadaş çevresi olan kişiler, uyuşturucuyu denemeye daha meyillidirler. Akademik başarısızlıklar ve yetersiz sosyal beceriler, kişileri uyuşturucu kullanmaya iten bir diğer sebeptir. Bağımlılık öğrenilen ve bulaştırılan bir durumdur. İnsanoğlunun çok temel güdülerinden biri olan merak çok tetikleyicidir. Uygun davranış ve tavırlar değerlidir çünkü gençler sadece davranışları esas alır. Önemli diğer bir nokta ise toplumun anlayacağı, hak vereceği, bilinçlenip “maddeye hayır” diyebileceği politikaların oluşturulmasıdır.
- Kullanılan Maddeye Erişebilme Kolaylığı: Erişebilirlilik, maddeyi elde etme kolaylığı veya zorluğunu, özellikle maliyet ve ulaşmak için gereken fiziksel çabanın miktarına bağlı olarak belirlenen bir dizi fiziksel, sosyal ve ekonomik şartları ifade etmektedir.
- Erken Başlama: Herhangi bir yaşta uyuşturucu kullanmak bağımlılığa sebep olabilir. Ama araştırmalar gösteriyor ki, kişi ne kadar erken madde kullanımına başlarsa, bağımlı olma riski o kadar yükselir.
- Kullanım Şekli: Dumanını soluyarak ya da enjeksiyon yoluyla vücuda giren uyuşturucuların bağımlılık yapma riski daha yüksektir. Bu iki şekilde vücuda giren uyuşturucu maddeler, beyne saniyeler içinde ulaşır ve zevk duygusu yaratırlar. Bu zevk duygusu bir kaç dakika içinde sönebilir ve kişiyi daha düşük duygu durumlarına çeker. Araştırmacılar bu düşük duygu durumun (low feeling drive) kişiyi kendisini yeniden iyi hissetmek için motive edip tekrar kullanmaya iten bir faktör olduğuna inanmaktadırlar.
Bağımlılıkla İlgili Yanlış Bildiklerimiz
“Bağımlılık bir seçim ve irade sorunudur, gerçekten istenirse bırakılır. Bağımlılık kişinin zaafiyetidir ve iradesi ile çözmesi gereken bir sorundur, kişinin kendisinden başka kimsenin yardımı olmaz.”
Bağımlılık bir hastalıktır. Bağımlılık beynin istemli olarak kontrol edilemeyen alanlarında oluşur. Kişinin psikolojik olarak istek duyduğunu belirtmesi bir irade sorunu ya da şımarıklık değil, hastalıktan kaynaklı beyninin verdiği bir tür alarmdır. İrade ancak maddeyi bırakma ve iyileşmeyi seçme noktasında devreye girer.
“Bir maddeye bağımlılığınız varsa herşeye bağımlılık geliştirirsiniz.”
Çoklu bağımlılık sıklıkla görülen bir durum olmakla birlikte herkes için geçerli değildir. Bu durum daha çok, her bir madde ya da davranışın kişinin beyin kimyasıyla ne ölçüde eşleştiğiyle ve yaşadığı bağlamla ilgilidir.
“Bağımlılığın geni var; bu yüzden ailede varsa kişi de bağımlı olur.”
Bir kişinin birinci derece akrabaları bağımlı olsa bile, bu o kişinin de bağımlı olacağı anlamına gelmez. Araştırmalara göre genlere atfedebileceğimiz pay yüksek bir oran gibi gözüksede, bağlam ve kişisel deneyimler genetik yatkınlığın aktif hale geçebilmesinde oldukça büyük bir paya sahiptir.
Bağımlılığı yalnızca genetik yanıyla ele alan bir yaklaşım; ailesinde aktif bir bağımlılık görmemiş birçok kişinin kendisinde herhangi bir yatkınlık olmadığını düşünerek sahte bir güven duygusuyla riskli deneyimlere adım atmasına ön ayak olurken, tedavi görmek isteyen birçok bağımlının da asla iyileşemeyeceğini düşünerek tedavi girişimi baltalamaktadır.
“Herkes kullanıyor, bir şey olmuyor… Ben kontrol edebilirim… Benim iradem güçlüdür… Sadece zayıf bireyler bağımlı olur. İstediğim an bırakabilirim… Bağımlılık eğitimsiz, güçlü aile bağları ve ahlaki değerleri olmayan insanların sorunudur.”
Bağımlılık ayrım yapmadan toplumun her kesimini içine alan bir hastalıktır. Her yaştan, her etnik yapıdan, her kültürden, her dini ve felsefi inançtan, her sosyoekonomik yapıdan insanı etkiler. Genellikle bağımlı kişiler kendi kişisel inançları, değerleri ve ahlaki anlayışlarını da ihlal edecek şekilde davranmaya eğilimlidir.
“Bir kere kullanmaktan bir şey olmaz… Esrar alkolden daha zararsızdır… Esrar doğaldır, sadece bir ottur, zarar gelmez… Madde yaratıcılığı geliştirir, üretkenliği arttırır…”
Tedavi
Madde bağımlılığı ya da diğer davranış bağımlılıkları tedavi edilebilir hastalıklardır. Özellikle tedavi ilkelerini yerine getiren kişilerin, maddeyi/davranışı bırakma oranları oldukça yüksektir. Bağımlılık tedavisi; farmakolojik yaklaşımların yanı sıra psikososyal değişkenlere dikkat edilerek uygulanacak geniş kapsamlı bir tedavi ve rehabilitasyon programı gerektirir. Bir kişinin tedaviyi kabul etmedeki gönüllülüğü, yaşam olayları, aile ilişkileri, bağımlılığın şiddeti ve komplikasyonlarına göre zamanla değişir. Bu nedenle tek bir bağımlılık tedavisi yöntemi yerine kişinin içinde bulunduğu durum (biyolojik-psikolojik-sosyolojik) özelinde tedavi programları geliştirilmelidir.
Kaynaklar
Prof. Dr. İREM YALUĞ ULUBİL
Psikolojik bağışıklık kazanımı için 0-6 yaş dönemine vurgu yapmak isterim. Birçok becerilerimizi kazanıp geliştirdiğimiz gibi duygusal dayanıklılık ve psikolojik sağlamlık da öğrenilir, kazanılır ve geliştirilir. Bu kazanımı sağlamada bebeklik ve ilk çocukluk dönemi çok önemlidir. Elbette ki ergenlik ve yetişkinlik döneminde de birçok kazanım olacaktır. Çünkü gelişim yaşam boyu… Ancak 0-6 yaşa bakacak olursak, somut bir örnekle sunmak isterim. Binaların sağlamlığının temeli ile ne kadar yakından ilişkili olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu aynen insanlık içinde söyleyebiliriz. Sağlıklı bir yetişkin kişiliği için sağlıklı bir çocukluk dönemine ihtiyaç vardır.
Çocukluk döneminde psikolojik bağışıklık kazanımı için çocuklara fırsat vermek lazım. Her sorunu ebeveyn çözmemeli. Evet, bazen çocuk çözüm bulamayabilir. Ağlayabilir, üzülebilir ve dışlanabilir. Ama baktığımızda bunlar hayatın içerisinde yok mu? Evet var. Bir çocuğun geleceğe yetişmesi için zorluklarla karşılaşması, mücadele etmesi ve yenilmesi de gerekiyor. Gerekiyor, çünkü böylesi durumlarla karşılaştığında baş etme becerilerini geliştirecek. İşte böyle yetişen çocuk hayata hazırlanıyor. Çünkü bir çocuk 5 yaşında kalmayacak. 15’i var 25’i var 35’i var…
Çocuk tabii ki yanlış kararlar da verecek. Ve böylece doğru-yanlış kavramı gelişecek. Harekete geçen deneyen çocuğun yapamadığını fark eden ebeveyn müdahale eder “Bu böyle olmaz bak işte böyle olacak” der ise çocuğun öğreneceği tek şey, annesinin kendisinden daha iyi yaptığı olacaktır. Böylelikle çocuğun özgüveni azaltılıyor ve baş etme becerileri kırılıyor. Küçücük cümleler, sizin için anlık olsa da çocuğun psikolojik bağışıklık kazanımında çok önemli detaylar.
İşe kendimizden başlamalıyız…
Çocuklar dünyaya merakla bakarlar. Öğrenmeye şevkleri vardır. 3 yaşında bir çocuk büyük bir ağaç gördüğünde hayretle bakabilir, uçan bir martı gördüğünde şaşırabilir. Ebeveyn bu manzaralarla 30-40 senedir tanık oluyor olabilir. Ebeveyn için sıradan geliyor olabilir ancak çocuk bunu ilk defa görüyor ve hayretle izliyor. O an hayret edişlerine, şaşkınca bakışlarına tanık ve ortak olmalıdır. Onunla heyecanlanmalıdır. Çocuk fark ettiği ve keşfettiği birçok şeyde tanık göremezse merak duygusu körelecektir. Ve merak etmek, öğrenmek adına atılan ilk adımdır.
Çocukluk döneminde kazandığımız psikolojik bağışıklık bizi duygusal dayanıklılık ve psikolojik sağlamlık anlamında güçlü kılar. Ancak şöyle ki, çocukluk döneminde yeteri kadar olumlu yönde psikolojik bağışıklık sağlanmamışsa yetişkin birer birey olduğunda bu sağlamlığı sağlamak bireyin elindedir. Hayatının kurbanı ya da hayatının kahramanı olmak yetişkinin elindedir. Sürekli kurban psikolojisinde hissetmek ve bu esaret içerisinde kalmak ya da silkelenip ayağa kalkmak, sorumluluklar almak, sağlıklı yetişkin adımları atıp şimdi ve burada ya, ana odaklanıp hayatının değerini bilmek yetişkinin elindedir.
Yetişkin psikolojik bağışıklığını arttırmak adına kendisine odaklanmalı. İstediği ve istemediği şeylere… Eğer neyi istediğini ya da neyi istemediğini bilmiyorsa hislere odaklanılmalıdır. Uzun bir süre hisler not edilmelidir. Ve bir süre sonra okuyup değerlendirildiğinde, hisler ney istediğine ya da istemediğine götürecektir. Sınırlar olmalı ve kişinin kendisine ait alanı, benliği korumak ve psikolojik bağışıklığı arttırmak üzere yapılan bu adım bencillik değildir. Bütünlüğü korumak ve psikolojik refahı sağlamak için atılan bir adımdır. Kendi sınırını ve alanını bilen koruyan bir kişi diğerlerinin de sınır ve alanına saygı duyacaktır. İşe kendimizden başlamalıyız…
Hayatın anlamı neydi? Bu hayatın hiçbir anlamı yok… Gibi olumsuz düşünceler psikolojik bağışıklığı azaltacaktır. Hayatın anlamı aranmaz. Anlam yolculuktur, hayatına tanık edenler ve hayat meşgalendir. Aramaktansa yaşama odaklanmak yaşamın için ilham kaynağı olacaktır…
Yetişkin olduğunda psikolojik bağışıklığı sağlamak ve arttırmak bireyin sorumluluğundadır. Ve bu bağışıklık sistemini arttırmak adına benlik değerine özen gösterilmelidir. Bunu için kimliğine odaklanmak, sınırlarını oluşturmak, alanını korumak, olumsuz düşünceler içerisinde kendini kurban etmektense hayatın içinde olmak ve kendi hayatının kahramanı olmak, değerleri korumak, gelişmek ve üretmek seni sen yapacak ve psikolojik bağışıklığı arttıracaktır.
Çünkü yaşam buna değer! / Uzm. Kl. Psk. Nazmiye Azak, Psikoloji