“Bazen insanlar gerçeği duymak istemezler çünkü sanrıları (yarattıkları ilüzyon) yıkılsın istemezler.”
Friedrich Nietzsche
Negatif düşünceyi önlemenin 9 yolu
Tekrarlayıcı, Rahatsız Edici Düşünceler
Fobi Nedir? Türleri, Nedenleri
Kızgın ya da Endişeli Yatmak
Metakognitif Terapi
Vücudunuzdan Nefret Ediyor Gibi Hissederseniz
Biri Size Kötü Davrandığında
Hayat Amacı
Kişilik özellikler ve geçmiş yaşantılardan dolayı herkesin hayata bakışı birbirinden farklıdır. Bu farklılık doğrultusunda olaylara verilen tepkilerin ve olay hakkında düşüncelerin de aynı olmadığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, “Eğer zihnimizi pozitif düşünmeye odaklarsak ve eğitirsek gelecekte negatif düşüncelerle daha kolay başa çıkarız bu da zamanla daha mutlu, daha az kaygılı daha huzurlu olmamız anlamına gelir” dedi. Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, negatif düşünceyi önlemenin ipuçlarını paylaştı…
Bir kişi için çok kötü olan ve asla kabul edilemez olarak tanımlanan bir olay bir başkası için normal ve sıradan olarak yorumlanabilir. Zaman zaman karşılaşılan olaylar karşısında çaresiz hissedilebilir. Bu his orada bitmemiş, haftalarca zihnimizi meşgul etmiş ve hatta yaşamımızın bir parçası haline gelmiş olabilir. Kurtulmak için çıkış yolu arar veya bu düşünceleri görmezden gelerek iyi hissetmek ister çoğunlukla da sorunu ertelemeyi seçebiliriz. Ne ertelemek ne de soruna teslim olarak, yani yaşam kalitemizi bozmak doğru bir seçim değil. Negatif düşüncelerle karşı karşıya kaldığımızda önce bu sorunu çözebileceğimize inanmalı ve sorunun çözümü hakkında basit ve genel bir plan taslağı oluşturmalıyız. Unutmayalım ki zorlukları aşmanın ilk adımı önce kendimize inanmaktır.
Zihindeki negatif düşünceler sağlığı da olumsuz etkiler
Negatif düşüncelere eğilimli olmak, beyinde nörotransmitter adında birtakım maddelerin miktarına bağlı olabilir veya tam tersi, bu düşüncelere sürekli maruz kalmak veya belli bir yaşam tarzı, beyin kimyasını olumsuz etkileyebilir. Yani aslında zihnimizde sandığımız o soyut düşünceler somut olarak sağlığımızı da olumsuz etkiler. Bu nedenle negatif düşüncelerin etkilerini hafife almayalım. Tüm negatif düşüncelerin, kaygıların, korkuların, karamsarlıkların bizi ele geçirmesine izin vermeden biz korkumuza kaygımıza, hakim olalım. Çaresiz ve çıkmazda hissettiğimizde duruma olumlu taraflarından bakmaya çalışabilir sorunun üzerindeki gücümüzü sürdürebiliriz. En önemlisi negatif düşüncelerle mücadele etmek için kendimizi tüm yönlerimizle iyi tanımalıyız.
Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, negatif düşünceyi önlemenin 9 yolunu şöyle anlattı:
- Negatif düşüncelerin sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Kaygılı ve olumsuz düşünceler sizi çaresiz ve umutsuz hissettirebilir. Nasıl heyecanlı olduğunuzda veya korktuğunuzda kalp atışınız hızlanıyor, yüzünüz kızarıyor, elleriniz terliyorsa bu negatif düşünceler de sağlığınızı benzer şekilde olumsuz etkileyebilecek güce sahiptir. Bu nedenle olumsuz düşüncelerin hayat kalitenizi bozmasına izin vermeyin onlarla barışın.
- Zihninizdeki negatif düşünceleri saptayın ve tanımlayın. Bu düşüncelerin kaynağını ve size neden kötü hissettirdiğini düşünün. Neden zihninizi meşgul ediyor?
- Bir konu için olumsuz sonucu düşünüp o yönde plan yapmak yerine bugüne odaklanın. Şimdi hangi durumda olduğunuzu düşünün. Gelecek her zaman planladığımız gibi olmayabilir, aşırı kaygı bugününüzden çalmanıza sebep olur.
- Kendinizi iyi tanıyın. Sizi nelerin kötü hissettirdiğini mutlaka bilmelisiniz. Daha önce olumsuzluklarla nasıl mücadele ettiğinize bakın. Bu kendinizi daha iyi tanımanızı ve negatif düşüncelerle baş etmenizi kolaylaştırır.
- Gelecek için esnek olun. Ne kadar plan yaparsanız yapın hesaba katmadığınız birtakım olumlu veya olumsuz olaylar meydana gelebilir. Bu nedenle çok net, keskin planlardan kaçının.
- Kendinizi suçlamayın. Her insan gibi siz de geçmişte hatalar yapmış olabilirsiniz. Bu hataların geçmişte olduğu gelecekte olacağı anlamına gelmez. Şimdi eskisinden daha bilgili daha deneyimlisiniz, unutmayın.
- Pişmanlıktan yalnızca faydalanın, zihninizde taşımayın. Pişmanlık, o konu hakkında hatamızı anlamamız ve dersler almamız için yardımcıdır, fakat fazlası yalnızca olumsuz düşünceleri yaşamımızda gereksiz bir yük olarak taşımamıza neden olur.
- ‘’Keşke’’, ‘’Acaba’’, ‘’Ya olursa, ya olmazsa’’, ‘’Asla’’ gibi kelimeleri kullanmaktan kaçının.
- Kararlarınız için kendinize saygı duyun ve başkalarının fikirlerini kendi hayatınıza uyarlamaktan kaçının. Kendiniz için neyin doğru olduğunu kendinizi yeterince tanıyorsanız en iyi siz bilirsiniz.
Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu
Tekrarlayıcı, Rahatsız Edici Düşüncelerle Nasıl Başa Çıkılır?
Olumsuz düşüncelerden kurtulmak için danışanlarımız birçok yol deniyor. Kötü düşüncelerden kurtulmak için çok uğraşmalarına rağmen “Aklımdan kötü düşünceler geçiyor”, “Düşünmek istemediğim şeyleri düşünüyorum” şikayetleri devam ediyor. Sürekli aynı şeyleri düşünmekten kurtulmak aslında zor değil. İlk önce, düşüncelerle ilgili yanlış inanışlar ele alınmalıdır.
DÜŞÜNCELERLE İLGİLİ YANLIŞ İNANIŞLAR
- DÜŞÜNCELERİMİZİ KONTROL EDEBİLİRİZ: Hayır!
Düşüncelerimizi kontrol edemeyiz ve onlardan sorumlu değiliz. Düşünceler birden bire ortaya çıkarlar, dolaşırlar ve bizi dinlemezler. - DÜŞÜNCELERİMİZ KARAKTERİMİZİ YANISITIR: Hayır!
Karakterimizi sadece davranışlarımız yansıtır. Karakterimizi hayatımızda yaptığımız seçimler belirler, aklımıza gelenler değil. - DÜŞÜNCELERİMİZ İÇİMİZDE YATANLARI GÖSTERİR: Hayır!
Düşüncelerimiz içimizde, derinde yer alan istekleri vs göstermez. Onlar kontrol edilemeyen ve kendiliğinden gelip giden şeylerdir. - BİRŞEYİ DÜŞÜNÜRSEM ONUN OLMA OLASILIĞI ARTAR: Hayır!
Düşüncelerin gücü yoktur. - SADECE HASTA İNSANLARIN AKLINA İSTEMEDİKLERİ DÜŞÜNCELER GELİR: Hayır!
İnsanların %90’ının aklına böyle düşünceler gelir. - HER DÜŞÜNCE DEĞERLİDİR: Hayır!
Düşünceler aklımıza kendiliklerinden geldiği için bazıları “çöp” düşüncedir, üzerlerinde durmaya ve vakit harcamaya değmezler. Takıntılı/istenmeyen düşünceler de böyledir. - BİR DÜŞÜNCE TEKRARLIYORSA ÖNEMLİ DEMEKTİR: Hayır!
Bir düşünceyi ne kadar kafamızdan atmaya çalışırsak o kadar çok tekrarlar.
NİÇİN YAPTIKLARIM İŞE YARAMIYOR?
3 temel hatadan ötürü yapılanlar işe yaramıyor.
- Yapışkan zihin: Bazı insanların zihinleri sanki yapışkanlı gibidir; normalde uçup gidecek düşünceler bu zihinlerde yapışır. Bu, genetik bir özelliktir ve stres, yorgunluk gibi durumlar ile artar.
- Paradoksal Çaba: Nasıl bataklıkta çırpınanlar çabucak batarsa, aklından bir düşünceyi atmaya çalışanlar o düşünceye daha da saplanır. Örnekler: uykunuz yokken uyumaya çalışmak; TV açıkken onu dinlemeden derse odaklanmaya çalışmak; kötü bir kokuyu fark etmemeye çalışmak gibi.
- Bulaşma: Bulaşma, aklınıza gelen anlamsız düşünceler ile kurduğunuz iç konuşma demektir. Bu düşünceleri yargılamak, bunlarla tartışmak, kendini rahatlatmaya ve kendine güven vermeye çalışmak düşüncelere bulaşmak anlamına gelir. Şöyle düşünün: yolda arabanıza doğru giderken hiç tanımadığınız birisi size kötü bir şey söylüyor. Eğer ona karşılık verir, kavga ederseniz ona “bulaşmış” olursunuz ve muhtemelen işler büyür. Eğer görmezde gelir, duyduğunuzu belli bile etmezseniz olay geçip gider. Bunu, kişinin yaptığını/söylediğini doğru bulduğunuz için değil, sizi daha fazla rahatsız etmesin diye yapıyorsunuz. Aklınıza gelen düşünceleri bu örnekteki yabancı gibi düşünün; ona bulaşırsanız sizi daha fazla rahatsız eder.
Aklınıza kötü düşünceler geldiği zaman bu sizde kaygı yaratır. Bu İLK kaygıya yapabileceğiniz bir şey yoktur. Size düşen, düşünceye bulaşıp İKİNCİ/ÜÇÜNCÜ kaygıları ortaya çıkarmamaktır.
İŞE YARAMAYAN STRATEJİLER
- KENDİNİ AVUTMA/KENDİNE GÜVEN VERME
İşe yaramaz çünkü bir süre sonra düşünceler “ya olursa” şeklinde geri döner. - DİĞERLERİNİN AVUTMASI/GÜVEN VERMESİ
- DUA ETME:
İşe yaramaz çünkü kişinin yanlış bir şey yaptığı, affedilmesi gerektiği, bu düşüncelere dayanamayacağı, hemen geçmesi gerektiği inancına dayanır. - SAĞLIKLI YAŞAM:
Sağlıklı yaşam şüphesiz faydalıdır, ancak stresin azaltılması rahatsız edici düşüncelerin sıklığını azaltsa bile bunları yok edemez. - POPÜLER TAVSİYELER:
İradeni kullan; endişelenme, hasta olacaksın; her şey düzelecek, bana güven; mantıklı ol; başka şeyler düşün; iyi/güzel şeyler düşün; olumlu ol; haber seyretme/erkek arkadaşından ayrıl vs; bu düşünce her aklına geldiğinde kolundaki bilezik, stres topu vs ile oyna; yoga yap.
PEKİ, NE YAPMALI?
- TANI: “Şu anda beni rahatsız eden bir düşüncem var. Bu düşünce dikkatimi çekiyor çünkü bende olumsuz bir duygu/kaygı oluşturuyor.” Kaygınız varken %99 bile emin olsanız bu size yetmez, bunu unutmayın.
- “SADECE DÜŞÜNCE”: Kendi kendinize şunu söyleyin “Bunlar otomatik düşünceler, bunlara takılmamam gerek. Bunlar çöp düşünce, hiçbir şey yapmam gerekmiyor”. Unutmayın, düşünce ve bunu takip eden ilk korku otomatiktir ve kaçınılmazdır.
- KABUL ET VE İZİN VER: Düşüncelerinizi uzaklaştırmaya çalışmayın. Dikkatinizi dağıtmayın, uğraşmayın, bulaşmayın, mantıklı açıklamalar yapmaya çalışmayın. Düşünceleri kendi haline bırakın; bırakın ne yapacaklarsa yapsınlar. Unutmayın, düşüncelerin gücü yoktur. Kabul etmek demek, düşünceler gitsin diye UĞRAŞMAMAK demektir. Çünkü, düşünceler otomatiktir, kontrol edilemez ve güçleri yoktur. Çöp düşünceler önemsizdir, herhangi bir tepki vermenizi gerektirmezler.
Yapılması gereken : “Bu bir çöp düşünce”
Yapılmaması gereken : “Bu yanlış bir düşünce”. Çünkü bu ikinci yaklaşım çöpe önem vermek anlamına gelir!
Yapılmaması gerekenler: Düşünceye bulaşma; düşüncelere yanıt vermeye çalışma; kafadan atmaya çalışma; düşüncelerin “anlamını” bulmaya çalışma; düşüncelerin doğru olup olmadığını bulmaya çalışma; düşüncenin neden o anda çıktığını bulmaya çalışma; kendini avutmaya/inandırmaya çalışma.
- HİSSET: Şu andaki ortama ve duyularınıza odaklanın. Tabanınızı, etrafı, sesleri, kokuları, görüntüleri fark etmeye çalışın.
- ZAMANIN GEÇMESİNE İZİN VER: Acele etmeyin. Kaygınızı dışarıdan bakan birisi gibi seyredin, yaptıklarınızın bir işe yarayıp yaramadığını kontrol etmeyin. Acele etmenize gerek yok, bunlar sadece düşünce, güçleri yok, kimseye zarar veremezler. Tehlikede değilsiniz. Bir şey yapmanız gerekmez. Bir şey yapma düşüncesi sadece beyninizin yanlış alarmı.
- İLERLE: Düşünce geldiğinde ne yapıyorsanız ona devam edin. Ne iş yapıyorsanız devam edin, farklı bir şey yapmayın.
KABUL ETMEYİ ZORLAŞTIRANLAR
- SUÇLULUK: İstenmeyen düşünceler kişide suçluluk hisleri uyandırabilir ve birey bu hislerden kurtulmak için diğerlerinden destek veya onay ister. Bu, kısa vadede rahatlama sağlasa bile düşünceler geri gelir. Aslında, kişinin suçluluk duyacağı bir şey yoktur, çünkü düşünceler değil davranışlar için sorumluluk duymamız gerekir. Davranışlarımızı seçebiliriz ve kontrol edebiliriz ancak düşünceler otomatiktir ve kontrolümüz dışındadır.
- ŞÜPHE: Ya başıma bir şey gelirse? Ya kötü bir şey olursa? Hiçbir garanti kişiye yeterli gelmez. Yapılacak şey düşüncelerin gücü olmadığını hatırlamak ve hayatta hiçbir şeyin %100 garanti olmadığını unutmamaktır. Kişi, bu belirsizliğe dayanmak zorundadır.
- ACELE: Rahatsız edici düşüncelerde dolayı bir aciliyet hissetmek. Çırpınma, bulaşmaya yol açar. Yapılacak şey, kabul etmek, beklemek ve o andaki hislere odaklanmaktır.
PROF. DR. Prof. Dr. Özgür Öner
Kaynak : Overcoming Unwanted Intrusive Thoughts, Winston ve Seif, 2017
Fobi Nedir? Türleri, Nedenleri ve Tedavisi
Bir miktar kaygı, hayatta karşılaştığımız zorluklarla başa çıkma konusunda bizi motive ederek yararlı bile olabilir. Fakat kaygı mantıksız ve aşırı sayılabilecek bir düzeye ulaşmışsa, bu durum çoğu zaman sağlığımızı ve mutluluğumuzu olumsuz etkiler. Toplumun %5 ile %10’u, tedavi gerektirecek düzeyde bir fobi veya korkuya sahiptir. Yaşam kalitesini çok etkilemediği için farkında bile olmadığımız fobileri de işin içine katarsak, bu oran %20’lere kadar çıkmaktadır. Kadınlarda erkeklere göre daha yaygın olarak görülür. Bazı durum ya da nesnelere karşı nedensiz veya nedenli de olsa aşırı korku duymak, yaşam kalitemizi de düşürür.
Fobi, bireylerde yoğun ve aşırı korku ya da kaygıya yol açan, belirli bir nesne, durum ya da aktivite sırasında ortaya çıkan bir tür anksiyete bozukluğudur. Algılanan tehdidin mantıksız ve orantısız olması, başlıca özelliğidir. Kişi ilgili uyaranla karşılaştığında kaçınma davranışı gösterebilir, panik atak geçirebilir veya şiddetli ve orantısız bir korku hissedebilir. Belirli bir nesne, faaliyet veya durum tarafından ortaya çıkar. Gerçekçi olmayan ve kontrol edilemeyen bir korku durumu olan fobi kelimesi, Yunanca “phobos” kelimesinden gelmektedir.
Fobi ve korku, birbirinden farklı kavramlardır. Dolayısıyla, bu iki istenmeyen duygunun giderilmesinde birbirinden farklı terapi yaklaşımları kullanılır.
Fobi ve Korku Arasındaki Farklar
Belirtileri ortaya çıkaran şeyden kaçınmak, uzunca sürmesi, mantıksız olması ve sebebinin bilinmemesi gibi özellikler, “fobi” kavramının ana unsurlarıdır. Mantıklı bir sebebi olan veya bir yaşam deneyimi sonucunda oluşan aşırı kaygıya ise “korku” denir. Örneğin, “uçak fobisi” ve “uçak korkusu” birbirinden farklı kavramlardır. Birisi sebebi bilinmeden, kendiliğinden oluşmuştur, diğer ise örneğin tehlikeli bir uçuş deneyimi sonucunda oluşmuş olabilir. Yani birinin sebebi ve başlangıç noktası belliyken, diğerinin belirsizdir.
Korkuyla fobinin arasındaki en önemli fark, fobilerin mantıklı bir sebebi olmamasıdır. Fobiler, irrasyoneldir. Kişi sahip olduğu fobinin sebebini başından geçen bir olaya bağlamaz. Hatta çoğu zaman nedenini bilmez, mantıksız bir korku olduğunun da farkındadır. (Kedi fobisi gibi). Oysa aslında bilinçaltında yatan bir sebebi mutlaka vardır. Sadece kişi bu sebebin farkında değildir. Çünkü bilinçaltı, zihnimizin farkındalığımızla ulaşamadığımız bölümüdür.
Fobi Belirtileri Nelerdir?
Kişi mantıksız bir korkuya sebep olan bir durum, nesne ya da olay ile karşı karşıya kaldığında, anksiyete ile ilişkilendirilen bazı belirtiler ortaya çıkar. Fobiye özgü durumlardaki belirtilerin çoğu, panik atak sırasında yaşanan belirtiler gibidir. Bu belirtilerin bazıları şunlardır;
- Nefes almakta zorluk,
- Kalp çarpıntısı,
- Yüz kızarması, kaşıntı veya uyuşma,
- Titreme,
- Göz kararması,
- Ağızda kuruluk,
- Yutkunma zorluğu,
- Mide rahatsızlığı,
- Bilinç kaybı,
- Kan basıncında ani düşüş,
- Bayılma hissi,
- Depresif duygu durumları,
- Şok durumu.
Kaç Çeşit Fobi Vardır?
Fobiler, genel olarak üç ana kategori altında incelenebilir: özgül fobiler, sosyal fobi (sosyal anksiyete bozukluğu) ve agorafobi. Her bir kategorinin altında çeşitli spesifik fobiler bulunur. Fobi türlerine örnekler:
1. Özgül Fobiler
Özgül fobiler, belirli nesnelere, durumlara veya canlılara karşı duyulan yoğun korkudur. Bu kategorideki fobiler çok çeşitlidir. Temel olarak en yaygın olarak görülen özgül fobilerden bazıları şunlardır:
- Hayvan Fobileri: Kedilerden (ailurofobi), örümceklerden (araknofobi), köpeklerden (kinofobi) korkma.
- Doğa Fobileri: Yükseklik korkusu (akrofobi), fırtına korkusu (astrafobi) veya karanlık korkusu (niktalopi).
- Kan, İğne ve Yaralanma Fobileri: Kan görme (hemofobi), iğneler (trifobya) veya yaralanmalar (travmatofobi) karşısında korkma.
- Durumsal Fobiler: Uçakla seyahat etmekten korkma (aerofobi veya aviofobi), asansör veya kapalı alan korkusu (klostrofobi).
2. Sosyal Fobi (Sosyal Anksiyete Bozukluğu)
Sosyal fobi, sosyal durumlarda hissedilen yoğun korku ve endişe durumudur. Bu korku özellikle sosyal etkileşimler, performans gerektiren durumlar veya yargılanma korkusu içeren ortamlarda tetiklenir. Sosyal durumları aşırı derecede stresli bulan kişiler bu tür durumlardan mümkün olduğunca kaçınma eğilimindedirler.
3. Agorafobi
Agorafobi, evden çıkma, kalabalık yerlerde bulunma, açık alanlarda olma veya yalnız seyahat etme gibi durumlar karşısında duyulan orantısız ve aşırı bir korku ve endişedir. Alan korkusu olarak da bilinen agorafobi, kişinin evine veya “güvenli” olarak algıladığı alanlara sıkı sıkıya bağlı kalmasına neden olarak kişinin bazı mekan ve koşullardan kaçınmasına yol açar. Bu tür mekan veya koşullar, genellikle kaçınılması güç olan açık alanlar, yoğun kalabalıklar, alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları ya da evin dışında olma gibi durumlardır. Kişiler bir veya daha fazla panik atak geçirdikten sonra başka bir atak geçirme endişesi yaşadıkları için agorafobi veya panik bozukluk geliştirmiş olabilirler.
Fobiler Neden Olur?
Fobiler her kişide farklı nedenlerle oluşabilir. Bazıları bilinçaltında yanlış kodlamayla, diğerleri olumsuz bir deneyimle oluşmuş olabilir. Kişinin genel olarak telkine yatkınlık yeteneği de fobi oluşmasındaki etkenlerden biridir.
1. Öğrenilmiş Tepkiler
Birçok fobi, özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmatik bir olaydan veya şahit olunan bir durumdan kaynaklanabilir. Bir kişi, belirli bir nesne ya da duruma bizzat maruz kaldığında, yaşadığı aşırı korku ile bir “öğrenme” gerçekleştirmiş olabilir. Örneğin, küçükken köpek tarafından ısırılan veya birinin ısırıldığını gören bir kişi, büyüyünce köpeklerden korkabilir.
2. Bilgi Edinme Yoluyla
Bazı fobiler, okunan, izlenen ya da duyulan bilgilerin etkisiyle de gelişebilir. Örneğin, televizyondaki belgesel kanallarında sürekli uçak kazaları belgeseli izleyen biri, uçak korkusu geliştirebilir. Korku filmleri izlemek de çeşitli konularda fobi edinmeyi sağlayabilir.
3. Genetik ve Eğilimler
Genetik faktörler, fobi geliştirmede rol oynayabilir. Araştırmalar, fobiye yatkınlığın aile içinde genetik olarak da aktarılabilir bir durum olduğunu göstermiştir. Bazı insanların fobileri geliştirme konusunda diğerlerinden daha yatkın olmasının sebebi budur.
4. Çevresel ve İletişimsel Faktörler
Kişinin yetiştirilme şekli fobilerin oluşumunda etkilidir. Örneğin, aşırı koruyucu bir aile, eğer çocuğu kedi sevmek istediğinde “tırmalar, elleme, pis” ve benzeri telkinlerle çocuğu sürekli engellerse, kedileri tehlikeli olarak algılayan çocuk, kedi fobisi geliştirebilir.
5. Psikolojik Faktörler
Kişilerin anksiyeteye yatkınlığı, stresle başa çıkma becerilerinin düzeyi gibi bazı psikolojik faktörler de fobi gelişiminde önemli rol oynar. Anksiyete düzeyi yüksek olan kişilerin fobi geliştirme olasılığı daha yüksektir.
6. Eşzamanlı Diğer Psikolojik Durumlar
Bazı durumlarda fobiler, başka psikolojik sorunlarla beraber de gelişebilir. Örneğin, depresyon veya yaygın anksiyete bozukluğu gibi bazı psikiyatrik sorunlar, kişinin fobi geliştirmesine katkıda bulunabilir.
7. Yanlış Bilinçaltı İlişkilendirmeleri
Bilinçaltı bazen fobik uyaranla aslında hiç ilgisi olmayan herhangi bir durumu yanlış değerlendirerek bir tehditmiş gibi kodlayabilir. Örneğin, kişi uçağa bindiği günlerden birinde tesadüfen kan şekeri düşükken uçağa binmiş olabilir. O sırada da normal olarak (kan şekeri problemi nedeniyle) kişide çarpıntı, kaygı, titreme, terleme gibi şeyler baş göstermiş olabilir. Bilinçaltı bu tür bir durumda normal olarak tetiklenen bu olağan belirtileri, o sırada uçakta olduğu için uçakla ilişkilendirmiş olabilir.
Bu tür durumlar, bilinçaltının yaptığı masum bir ilişkilendirmedir aslında. Çünkü bilinçaltı her zaman kişiyi korumaya yönelik davranır ve aslında ona ne verirseniz onu literal olarak alır, yorum yapmaz. Bu yüzden bu kişi ileride yine uçağa bindiğinde, bu yanlış ilişkilendirme yüzünden kişinin bilinçaltı kişiyi korumak amacıyla savaş-kaç tepkisi tetikliyor olabilir. Zira daha önce bu semptomları “uçağa binmek” ile ilişkilendirmiştir. İşte artık kişinin nur topu gibi bir fobisi olmuştur. Kişi bu fobinin kaynağını, nedenini bilmiyordur. Sadece uçağa binemiyordur, o kadar. Ne zaman uçağa binse, şekeri düşmemiş bile olsa bu belirtiler baş gösteriyordur.
Bu örnekte, “kişi uçağa binerken daha önce kan şekerine bağlı olarak bu problemleri yaşadığı için bilinçaltı bir fobi oluşturup kişiyi uçağa binmekten alıkoyuyordur” demek suretiyle vurguladığımız şey, aslında bu durumun kişi için irrasyonel olduğudur. Fobilerde, hissedilen duygunun kişi için mantıklı bir sebebi yoktur.
8. Deneyimle Oluşan Fobiler
Korku, kişinin daha önce yaşamış olduğu spesifik bir olaydan kaynaklanan bir duygudur. Sebebi ve başlangıç noktası bellidir. Yine aynı örneğe değinecek olursak: kişi daha önce korkutucu bir uçak seyahati yaşamışsa, bu durum kişide bir uçuş korkusu oluşturmuş olabilir. Kişi uçağa neden binemediğini biliyordur. Çünkü daha önce çok sallanan bir uçağa binip korkmuştur, ya da belki de bir uçak kazası geçirmiştir… Ya da düşme tehlikesi atlatmıştır… (örnekler çoğaltılabilir). İşte bu durumun kaynağı, daha önce yaşanan olumsuz ve korkutucu bir deneyimdir. Ne zaman başladığı bellidir. Korkutucu bir uçak seyahatinden sonra başlamıştır. Farkı anladınız mı? Fobi ve korkunun farkı, en basit anlamıyla budur.
Dolayısıyla korkulara ve fobilere uygulanması gereken hipnoterapi modelleri de farklı olmalıdır. Örneğin kedi korkusu ve kedi fobisi; köpek korkusu ve köpek fobisi; böcek korkusu ve böcek fobisi; uçak korkusu ve uçak fobisi; birbirinden farklı şeylerdir. Dolayısıyla korku ve fobilerle ilgili hipnoterapi uygulanırken kullanılacak olan hipnotik yaklaşım ve teknikler, kişiye özel olarak tasarlanmalıdır. Her kişi farklı olduğu gibi her kişinin fobisinin kaynağı, sebepleri, yoğunluğu ve özellikleri de farklıdır.
Fobi Tedavisi Nasıl Olur?
Fobiler genellikle bireysel terapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT) yoluyla etkili bir şekilde tedavi edilebilir. BDT, fobiye neden olan düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmeye odaklanır. Ayrıca, maruz bırakma terapisi gibi teknikler, kişinin korktuğu nesne veya durumla yavaş yavaş ve kontrollü bir şekilde karşılaşmasını sağlayarak korkularını aşmasına yardımcı olabilir. Duruma göre, anksiyeteyi yönetmek için ilaç tedavisi de önerilebilir. Fobiler için en yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri şunlardır:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
- Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme terapisi (EMDR)
- Maruz kalma terapisi (Exposure Therapy)
- Sistematik Duyarsızlaştırma
- Psikoeğitim
- Hipnoterapi
Fobilerin en etkili tedavi yöntemi, yukarıdaki çeşitli psikoterapi yaklaşımlarıdır. İlaçlar genellikle özgül fobilerin tedavisinde fayda sağlamaz. Ancak uçak korkusu gibi durumlarda, sadece semptomları azaltmak için kullanılabilir. Özgül fobi tedavisi için terapi alınmadığı sürece ilaçlar sadece geçici bir rahatlama sağlar. Eğer probleminizin temelinde fizyolojik unsurları da olan bir tür kaygı bozukluğu (örn. Yaygın Anksiyete Bozukluğu) yok ise, terapiler tek başına çözüm sağlayabilmektedir. Bazı şeyleri kendi kendinize ne kadar yapabileceğinizi görmek istiyorsanız; EFT Duygusal Özgürleşme Tekniği ve Otohipnoz öğrenmek de denemeye değer bir yoldur. Fobi veya korkunuz varsa Hipnoz, bu konuda dünyada başarıyla kullanılan en yaygın yöntemlerin başında gelir. Bir fobinin sebebini bilmek, problemi çözmez.
Fobi Tedavisi Kaç Seans Sürer?
Bazı kişiler sadece birkaç seansta bile fobisinden kurtulabiliyor olsa da unutmamak gerekir ki her kişi farklıdır. Herkesin hipnoz ile etkileşimi farklı olduğu gibi, her kişinin fobisinin sebepleri, yoğunluğu, niteliği de farklı farklıdır. Farklı kişilerde 3, 4, 5, 6, 7 seans da gerekebilir, daha fazla ya da daha az da olabilir. Seans sayısı kişiden kişiye göre farklılık gösterdiği için, fobi tedavisi ile ilgili önceden herhangi bir kesin seans sayısı vaat etmek etik ve gerçekçi bir söylem olmaz. Ancak sadece 1 seansta fobisinden kurtulan olduğunda da şaşırmıyoruz. Her kişi farklıdır.
Fobi tedavi yöntemleri ile ilgili ve özellikle hipnozla fobi tedavisi ile ilgili literatürde binlerce bilimsel makale bulabilirsiniz. Benim klinik psikoloji yüksek lisans tez çalışmam da uçak fobisinin hipnozla giderilmesi ile ilgili bilimsel bir çalışmadır. Bu bilimsel tez çalışmasını YÖK Ulusal Tez Merkezi’nden indirerek inceleyebilirsiniz. Ömür boyu fobiyle yaşamak zorunda değilsiniz. Bir fobiniz varsa üstesinden gelmeyi ertelemeyin, daha çok yer etmesi için ona fırsat vermeyin; destek alarak fobinizle vedalaşın.
Fobi Listesi
2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre dünyada en yaygın olarak görülen fobiler şunlar:
- akrofobi: yükseklik korkusu
- aerofobi: uçak korkusu
- akuafobi: su korkusu
- astrafobi: fırtına korkusu
- klostrofobi: kapalı alan korkusu
- dentofobi: dişçiye gitme korkusu
- enoklofobi: kalabalıktan korkma
- glossofobi: topluluk önünde konuşma korkusu
- hemofobi: kan korkusu
- iatrofobi: doktor korkusu
- mizofobi (germofobi): kirlenme korkusu
- nozokomefobi: hastane korkusu
- thalassofobi: açık su/deniz korkusu
- zoofobi: hayvanlardan korkma
Bu sınıflandırmaların ayrıntılarına girildiğinde karşımıza daha spesifik fobiler çıkıyor. Örneğin, hayvan korkusunun (zoofobi) farklı hayvanlarla ilişkili spesifik isimleri vardır. Örneğin:
- ailurofobi: kedi korkusu
- araknofobi: örümcek korkusu
- kinofobi: köpek korkusu
- entomofobi: böcek korkusu
- musofobi: fare korkusu
- ofidiyofobi: yılan korkusu
- ornitofobi: kuş korkusu
- ihtiyofobi: balık veya balık yeme korkusu
Veya örneğin “fırtına korkusu” (astrafobi) dışında, hava durumuyla ilgili daha spesifik fobiler de vardır:
- ankraofobi: rüzgar korkusu
- antofobi: sel korkusu
- chionofobi: kar korkusu
- heliofobi: güneş korkusu
- nyctophobia: karanlık korkusu
- lilapsofobi: kasırga korkusu
- pluviofobi: yağmur ve fırtınalarla ilişkili hava olayı korkusu
- termofobi: sıcak hava korkusu
Yaygın olarak görülen fobilerden bazılarını elbette duymuş olabilirsiniz ama nadir olarak görülen ve gerçekten aşırı mantıksız görünen bazı spesifik fobiler de vardır:
- anatidaefobi: ördeklerin sizi izleme korkusu
- alektorofobi: tavuklardan veya tavuklardan korkma
- ambulofobi: yürüme korkusu
- antofobi: çiçek korkusu
- kulrofobi: palyaço korkusu
- emetofobi: kusma korkusu
- ekinofobi: at korkusu
- gamofobi: evlilik korkusu
- jinofobi: kadın korkusu
- hafefobi: dokunulma korkusu
- lockiophobia: doğum korkusu
- megalofobi: büyük nesnelerden korkma
- nomofobi: telefonsuz kalma korkusu
- plütofobi: para korkusu
- talasofobi: okyanus korkusu
- tripanofobi: iğne korkusu
- tripofobi: düzensiz deliklerin kümelenmiş desenlerinden korkma
Klinik Psikolog BURAK UÇKUN
Kızgın ya da Endişeli Yatmak: Kötü Bir Alışkanlık
Yatağa kızgın ya da endişeli gitmek sadece yorgunluğa yol açmaz. Ek olarak, bu olumsuz duyguların devam eden ağırlığı genellikle beyninizde bir iz bırakır ve net bir şekilde düşünmenize izin vermez.
Kızgın ya da endişeli yatağa gitmek oldukça kötü bir alışkanlık. Yine de insanlar bunu sık sık yapıyor. Hatta, çoğu insan neredeyse bunu hiç ama hiç düşünmeden yapıyor. Çünkü, duygularınız kontrole sahip olduğunda, genellikle başınızı yastığınıza gömer ve bunun hakkında bir sonraki gün düşünmeye karar verirsiniz. Ne yazık ki, üzerine uyumak, nadiren bir sorunu çözer, yani uyandığınızda o sorun hala orada olacaktır. Kim bu yollardan geçmedi diye sorduğunuzu duyar gibiyiz? Örneğin, eşinizle tartışabilirsiniz ve anlaşmazlığınızı çözmek yerine, suçlamalara ve diğer talihsiz kelimelere başvurabilirsiniz. Ayrıca, örtü veya yorganın altına girip sırt sırta uyumanıza neden olan sessizlik, hem çocukça gururunuz hem de anlaşmazlığınızla sarılmış olur. Böylece, iyi bir gece uykusu çekmek de mümkün olmayacaktır. Hatta bazen hiç uyumazsınız bile!
İyi bir gece uykusu çekememek ve dinlenmemek her zaman zor bir sabah geçirmenize sebep olur, çünkü yorgun olursunuz ve net düşünemezsiniz. Böyle bir durumda, eşiniz ile olan farklılıklarınızı çözmek için gereken cesareti ve yaratıcılığı bulmak çok zor oluyor gerçekten de. Diğer yandan, öfkeli bir biçimde yatağa gitmek sağlığınız için de oldukça kötü.
Ayrıca, son çalışmalar, birkaç saat dinlenseniz bile, olumsuz duyguların etkisi altında uyumanın beyninizi etkilediğini göstermekte. Bununla ilgili daha fazla bilgi edinmek için yazımızı okumaya devam edin.
“Bunu yarın düşüneceğim.”
– Scarlett O’Hara
Yatağa kızgın gitmek: Kötü bir alışkanlık
Kızgın ya da endişeli bir şekilde yatağa gitmek, çok kötü bir ruh hali içinde uyanmanıza sebep olacaktır. Bunun nedeni, aslında bilişsel potansiyelinizin önemli bir bölümünü kaybetmeniz. Başka bir deyişle, bellek, yansıtıcı kapasite ve yaratıcılık gibi süreçler, bu tür bir durumda sekteye uğrarlar. Aslında, aktif olarak sorunları karşılamanıza yardımcı olması gereken içinizdeki sakin profil, proaktif olarak ortadan kaybolur.
Sherlock Holmes, herhangi bir sorunun çözümünün doğru dinlenme olduğunu söylüyor. Ancak, uzmanlara göre, böyle iyi bir tavsiye sadece endişelerinizi bir kenara bırakabiliyorsanız geçerlidir. Yastığa güzel bir uyku amacı ile kafanızı koyuyor olmak kesinlikle sağlıklı bir alışkanlık. Aksi takdirde, stresli, baskı altında, endişeli veya öfkeli yatağa giderseniz, sadece rahatsızlığınızı yoğunlaştırırsınız. Bunun nedeni, olumsuz bir duygusal durumun sadece iyi bir gece uykusu almayı zorlaştırmaması değil, aynı zamanda beyninizi de olumsuz etkilemesi.
Beyniniz ve geceleri sahip olduğunuz olumsuz duygular
Pekin Üniversitesinden Dr. Yunzhe Liu, bu konuda Londra Üniversite Koleji ile işbirliği içinde bir çalışma yürüttü. “Kızgın ya da endişeli yatmanın etkilerini bilmek istedim” dedi ve uykuyu gerçekten etkileyen tek şeyin duygularınızı ve endişelerinizi yönetme şekliniz olduğunu keşfetti.
Manyetik rezonans görüntüleme kullanarak beyni gözlemleyen bilim adamları, öfkeli, kederli ve stresli bir biçimde uykuya dalmanın beynin çeşitli bölgelerinde değişimler yarattığını gözlemlediler. Yani, bu durum, aslında kümülatif bir etki gibi görünüyor, diğer bir deyişle, eşinizle tartıştıktan sonra birbirlerine kızgın biçimde yatağa yattıktan sonra bu durumu fark bile etmiyorsunuz. Ana ve büyük diyebileceğimiz esas değişimler, bu davranış yaygın bir uygulama haline geldiğinde gerçekleşiyor. Aynı şey stres ve sürekli bir biçimde endişe içerisinde olmak için de geçerli. Haftalık olarak böyle olumsuz bir baskı ile uykuya dalmak, beyninizi çeşitli şekillerde değiştirir:
- Hafızanız ve duygularınızla ilgili bir yapı olan hipokampus küçülür.
- Kızgın olduğunuzda, rasyonel düşünme ve yürütme görevlerinden sorumlu ön loblarınızın aktivitesi azalır. Çünkü zihniniz klasik tünel vizyonunu üstlenir. Başka bir deyişle, gerçekliğin sadece bir kısmını görürsünüz. Böylece, gerekli ilişkilendirmeleri yapamazsınız. Bu nedenle, sorunları daha yansıtıcı ve yaratıcı bir şekilde çözme stratejileriniz başarısız olur.
- Beyniniz, durmaksızın çalıştığı bu gece saatlerinde görevlerini etkili bir şekilde yerine getiremediği için hafızanız başarısız olmaya başlar. Aslında, bu durum, yeni anıları pekiştirme güçlüğü ile daha da belirginleşir.
Kızgın da olsanız sorunlarınızı yatağınıza sokmayın
Hiç kimse size asla “Kızgın ya da endişeli olduğunda yatağa gitme” diye tavsiyede bulundu mu? Ancak, sorunların oldukça baskıcı olduğu ve zihninizin çözemeyeceğiniz düğümlerle dolduğu zamanlar vardır. Peki, bu gerilimi yastığınızdan uzak tutmak için ne yapabilirsiniz?
Yapabileceğiniz ilk şey, tüm bu gerilim ve kederin oluşmasını engellemek. Ortaya çıkan sorunlar, mutlaka yakın bir zamanda çözülecektir. Ve anlaşmazlıklarınızla ilgili olarak, yanınızdaki kişiyle veya başka biriyle dahi olsa, derhal yüzleşmelisiniz. Çünkü yarına bırakacağınız şeyler hiç bir zaman kendi kendini çözmeyecek. Aslında, çoğu durumda, bu sorunlar daha da karmaşık hale gelirler. İdeal olarak, vücudunuzun ve zihninizin olumsuz duygular olmadan dinlenmesine izin verin. Rahatlama, meditasyon ve derin nefes alma gibi teknikler size yardımcı olabilir. Ayrıca, sıcak bir banyo yapabilir veya uykuya dalmanıza yardımcı olabilecek iyi bir kitabın tadını çıkarabilirsiniz.
Huzurlu bir zihin daha iyi bir uyku çekecektir ve hayatınızı daha sağlıklı bir şekilde yaşamanıza yardımcı olacaktır.
Psikolog Valeria Sabater
Duygusal Sıkıntıların Giderilmesi İçin Metakognitif Terapi
Tıpkı psikolojide yaygın olarak alıştığımız birçok teori ve terim olduğu gibi, büyük ölçüde veya daha az oranda hepimizin bildiği ya da bizim için tamamen bilinmeyen olan başkaları da vardır. İyi ve nitelikli bir psikologa terapiye gittiğimizde genellikle daha önce duymadığımız terimleri öğreniriz. Aynı şey metakognitif terapi konusunda da geçerlidir.
“Bilinen şeyler vardır; bilinmeyen şeyler vardır. Bir de bunların tam ortasında algı kapıları vardır.”
– Aldous Huxley
Üstbiliş nedir?
Bilimsel tekniklere dayalı yöntemler kullanan bir bilişsel davranış psikologuna gittiğimiz zaman, genellikle bir sırayı takip eder. Hastayı incelemekle başlar ve kişileştirilmiş bir müdahale planı uygular. Terapi uzmanları bizim sorunumuzu açıkladığı zaman, duyguların nasıl çalıştığını, niçin öyle hissettiğimizi ve ne hissettiğimizi anlatırlar. Şunu unutmamak gerekir ki; rahatsız olduğumuz durumlar büyük ölçüde yaşadığımız olayları nasıl yorumladığımıza bağlıdır. Bu da demektir ki; aynı durum hakkında o anki düşüncelerimize bağlı olarak farklı şeyler hissedebiliriz. Aslında zaman zaman kötü hissedebiliriz, çünkü düşüncelerimiz içinde bulunduğumuz realiteye uymayabilir.
Bilişsel terapi bu otomatik düşünceleri tanımlamaya, sorgulamaya ve gerçeğe aykırı inançlarımızı değiştirmeye odaklanmış bir terapidir. Bunu başararak olumsuz düşüncelerin yoğunluğunu azaltmış oluruz. Ancak, bu bilme yetisini hesaba katarak, kendi üstbilişimizi de çalıştırmış oluruz. Üstbiliş bir dizi yorumlama, izleme ve biliş kontrolüyle bağlantılıdır. Diğer bir deyişle, düşüncelerimizle ve düşünce şeklimizle ilgilidir. Üstbiliş teşebbüs ettiğimiz şeyleri yapabilmeyi ve düşüncelerimize, inançlarımıza ve başka bilişsel süreçlere anlam yükleme ile ilgili bir alandır.
“Realite sonuçta seçici bir algı hareketi ve yorumlamadır. Algımızdaki ve yorumlamamızdaki değişiklik eski alışkanlıklarımızı bozmak için bizi cesaretlendirir ve dengeyi sağlamak, iyileşmek ve dönüşüm için uyarır.”
– David Simon
Metakognitif terapi nedir?
Negatif bilişötesi inançların duygusal sıkıntılara yol açtığı söylenegelmiştir. Bazı örnekler şunlardır: “Belki ben kötü biriyim. Bu yüzden de negatif düşüncelere sahibim”, “Endişelenmek beni olaylara karşı hazırlıklı tutar”, “Eğer bu konuyu ayrıntılı incelersem, aradığım cevabı bulabilirim”, “Bunun altında yatan sebebi bulursam, çözümü bulabilirim”, “Düşüncelerimi kontrol edemiyorum” ve “Kötü düşüncelere sahip olmak bana kötü şeyler yaptırır”.
Bu bilişötesi inançlar duygusal rahatsızlığa sebep olan, devam ettiren ve daha kötüye gitmesini sağlayan o bilişsel süreci besler. Bu konuya örnek olarak aynı düşünce üzerinde geviş getirmeyi, endişeleri, negatif uyarıcılara odaklanmayı (negatif dikkat ön yargısı) ve çözüm yerine sebeplere odaklanmayı verebiliriz.
Bireylerin genellikle olumsuz duygularını yoğunlaştıran etkisiz kontrol ve bastırma stratejileri uyguladıklarını not etmeliyiz. Bu yüzden, metakognitif terapi, bireylerin düşüncelerini yönetmek için bu işlevsiz ve tehlikeye girmiş tekniklerden kurtulmayı hedefler.
Başka bir deyişle, bireyin negatif düşünce süreci olan o “tuzakların” esnek olmayan düşünce şeklini değiştirme yolları arar. Metakognitif terapi düşüncelerimize tepki verme şeklimizi değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu, geleneksel bilişsel terapi ile daha derinlemesine çalışmamıza izin verir, çünkü yalnızca düşüncelerimizin içeriğini değil, kendimiz hakkında düşünme biçimimizi de değiştiririz. Aslında, bu konudaki çalışmalar metakognitif terapinin, yaygın anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu veya majör depresif bozukluğun tedavisinde etkili olduğunu göstermektedir.
Psikolog Gema Sánchez Cuevas
Vücudunuzdan Nefret Ediyor Gibi Hissederseniz Ne Yapmalısınız?
Vücudunuzdan nefret ettiğinizi hissederseniz ne yapmalısınız? Bunu değiştirmek için bir şeyler yapmalı mısınız yoksa kabullenmek daha mı iyi? Hayatınızın bir noktasında, muhtemelen kendinize vücudunuzdan nefret ettiğinizi söylemişsinizdir. Onu her gün sevmek ya da kusurlarını ve hatlarını takdir etmek kolay değildir. Ancak o anlar geçer ve sonunda onu olduğu gibi kabul ederiz çünkü bu fantastik fiziksel beden hissetmemizi, nefes almamızı, sarılmamızı, çalışmamızı, hayattan zevk almamızı ve başkalarıyla etkileşim kurmamızı sağlayan şeydir.
Bununla birlikte, son yıllarda, giderek daha fazla insanın vücut imajıyla kötü bir ilişkisi var. Kendilerini reddederler ve aynaya yansıyan varlıktan nefret ederler çünkü bu, sosyal ağlarda gördükleri sözde “ideal bedenler”le veya tüketim toplumumuzda bize satılanlarla uyum sağlamaz. Bu durumlarla nasıl başa çıkılır? Aşağıdaki makale ile bunun hakkında daha fazla bilgi edinin.
Bedeninizi sevmek zorunda değilsiniz ama ona saygı duymanız ve onu kabul etmeniz gerekiyor. Bununla birlikte, kültür ve hatta eğitim, giderek daha fazla gencin beden imajından nefret etmesine neden oluyor ve bu da kendine zarar verici davranışlara yol açıyor.
Vücudunuzdan nefret ediyormuş gibi hissettiğini nasıl anlarsın?
Aynaya her baktığınızda veya özçekimlerinize her baktığınızda kendinize vücudunuzdan nefret ettiğinizi söylemeniz mümkündür. Dahası, bunu sık sık ifade eden bir ergen çocuğunuz olabilir. Hangi noktada kendimizin veya başkalarının algıları hakkında endişelenmeye başlarız? Çizgiyi ne zaman “normal”den “patolojik”e geçirmiş oluruz?
Indian Journal of Psychiatry’de yayınlanan bir çalışma, fiziksel görünümle ilgili endişelerimizin olması normal olsa da, bunlar aşırı hale geldiğinde vücut dismorfik bozukluğu (BDB) spektrumunda olabileceğimizi vurgulamaktadır. Sonuç olarak, kişinin kendi imajına yönelik daha sorunlu olan olumsuz duygularını ve yüklemelerini tespit etmek önemlidir. Bu tür durumların ve olumsuz duyguların daha fazla farkında olmanız için bunları aşağıda listeleyeceğiz:
- Aynaya baktığınızda sadece kusurları görürsünüz.
- Fiziksel görünümünüzden utanırsınız.
- Yüzünüze, saçınıza, burnunuza ve cildinize takıntılısınızdır.
- Kendinizi sürekli başkalarıyla karşılaştırırsınız.
- Güvensizlik ve aşağılık duyguları yaşarsınız.
- Vücut tipinizden dolayı üzüntü ve motivasyon eksikliği hissediyorsunuzdur.
- Romantik ya da cinsel hayatınız bu sorunla çok sınırlıdır.
- Ameliyata başvurma fikri ısrarla zihninizde yer alıyordur.
- Kendi imajınızdan memnun kalmadığınız için sosyal hayatınızı kısıtlarsınız.
- Kendi bedeninizle ilgili bu endişeler günün büyük bir bölümünü işgal eder.
- Sürekli aynaya bakmak ya da saçınızı taramak gibi takıntılı davranışlara sürükleniyorsunuz.
Vücudunuzdan nefret etmeyi nasıl bırakırsınız?
“Kendini olduğun gibi kabul et” denilse de bunu yapmak kolay değildir. Bunun nedeni, zihne, kişinin kendi beden imajına ilişkin olumsuz görüşünü besleyen bilişsel önyargıların hakim olmasıdır. Ayrıca, etkisiz hale getirilmesi kolay olmayan öğrenilmiş inançlar ve birçok bilinçsiz irrasyonel fikir vardır. Böyle bir reformülasyon zaman ve çalışma gerektirir. Vücudunuzdan nefret ediyormuş gibi hissediyorsanız hangi stratejilerin faydalı olduğunu görelim.
Vücut tarafsızlığını uygulayın
Beden dismorfik bozukluğu gibi gerçeklerin yanı sıra kişinin fiziksel imaja karşı kendi ısrarlı hoşnutsuzluğunun kökeninin bir parçası olarak düşük benlik saygısı vardır. BMC Psychiatry’de rapor edilen gibi bir meta-analiz, aynı faktörün genellikle çapraz bir unsur olduğunu gösterir. Kendinize vücudunuzdan nefret ettiğinizi söylediğinizde bu reddi devre dışı bırakmanın bir yolu, vücut tarafsızlığını uygulamaktır. Vücudunuzla olan ilişkinizi geliştirmeyi amaçlayan duygusal ve motive edici bir stratejidir. Bunu yapmak için aşağıdaki önerileri dikkate alın:
- Vücudunuzla yapabileceğiniz her şeyin bir listesini yapın : Nefes alın, görün, yürüyün, çalışın, araba sürün, sarılın, öpün, yazın, okuyun, evcil hayvanınızla oynayın, dans edin ve çok daha fazlası.
- Ödüllendirici aktiviteler yapın: Yürüyüşe çıkın, rahatlatıcı banyoların keyfini çıkarın, dans edin, şarkı söyleyin vb.
- Görünüşünüzü her parçasını sevmeye gerek duymadan kabul edin: Sadece vücudunuzun yapmanıza izin verdiği her şeyi takdir edin, ki bu hiç de küçük bir şey değil. Bu görev, kendinizle uygun empati geliştirmeyi ve onu yargılamadan vücudunuzda var olmanıza izin vermeyi içerir.
Vücudunuzla ilişkinizi geliştirmenin bir yolu, bedensel tarafsızlığı uygulamaktır. Kendinizi yargılamayı bırakmaktan, bedeninizle empatik bir şekilde yaşamayı öğrenmekten ve yapmanıza izin verdiği şeyden zevk almaktan oluşur.
Sosyal ağların kullanımını düzenleyin
Beden imajının zorbalığının egemen olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Reklam, sinema, televizyon ve sosyal ağlar, “standart bedenler” olduğu yönündeki çarpık fikri empoze eden medyalardır. Dolayısıyla bu ideal ölçülere, şekillere ve orantılara uymayan insan kendini reddedilmiş hisseder ve hatta bunda bir terslik olduğunu düşünür.
Clinics in Dermatology’de yayınlananlar gibi araştırmalar bu sorunu sınırlandırıyor. Pek çok rahatsızlığın ve ıstırabın arkasında sosyal medya kullanımı ve idealist beden imgelerine maruz kalma yatmaktadır. Bu nedenle, sosyal medya kullanımınızı ve onların mesajlarına maruz kalmanızı iyileştirmeniz çok önemlidir.
Bu hedefe ulaşmak için, aşağıda paylaşacağımız süreçte yardımcı olabilecek yöntemleri not edin:
- Mükemmellik için çabalamanıza neden olan sosyal mesajları yeniden ifade edin: İdeal bedenlerin var olmadığını unutmayın.
- Çeşitliliği, vücut sağlığını ve vücut pozitifliğini öven hesaplar seçin: Tüm vücut tiplerine değer veren ve saygı duyan kişileri veya ünlüleri takip etmeye başladığınız anda, algoritma size benzer profilleri göstermeye devam edecektir.
- Medya kullanımınızı sınırlandırın veya düzenleyin: Bazen, kendinizi inciten mesajlara ve bedeninizin reddini bilinçsizce pekiştiren görüntülere maruz bırakarak çok fazla zaman harcayabilirsiniz. Teknolojiyi iyi kullanın.
Hayatınız boyunca vücudunuzla ilgili aldığınız mesajlardan kendinizi şifalandırın
Kendinize ilk kez “Vücudumdan nefret ediyormuşum gibi hissediyorum” dediğiniz zaman, gençliğinizin başlarında olmuş olabilir. Çoğu zaman, en yakın çevremiz kendi imajımızı reddetmemizi pekiştirir. “Kilo verirsen daha güzel olursun” gibi mesajlar var, bu da bizi kendi imajımıza karşı çok erken bir rahatsızlıkla dolduruyor.
İyileşmek ve vücudunuzla iyi bir ilişki kurmak için, bir noktada birinin size yönelttiği tüm o sözlü ifadeleri yeniden formüle etmeniz gerekir. Bu, hafife aldığınız inançları gözden geçirmeyi bile içeren karmaşık bir psikolojik görevdir. Aşağıdaki eylemleri göz önünde bulundurun:
- Bir günlük tutun ve içine kendinizle ilgili güzel sözler yazın.
- Kendi imajınız hakkında sahip olduğunuz inançları yazın.
- Bu olumsuz mesajları tersine çevirin ve olumlu olanlara dönüştürün.
- Kendinize bu mesajların nereden geldiğini sorun (ailenizden, eski partnerlerinizden, arkadaşlarınızdan vb.).
- İmajınıza yönelik hoşnutsuzluğun, iyileştirilmesi gereken inşa edilmiş bir fikir olduğunu anlayın.
Beden imajınızı reddederseniz, sizi fiziksel görünüşünüze göre yargılayan bir ailede büyümüş olabilirsiniz. Çevremizden gelen mesajlar bizi şartlandırır.
Kendinizi sağlıklı bir vücut imajına sahip insanlarla çevreleyin
Fiziğine takıntılı bir arkadaşınız olabilir. Kilo vermeye odaklanmış ve her zaman sözde mükemmellik sergileyen insanlarla zaman geçirmek sizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bir kez daha, çevrenizden gelen mesajlar, vücudunuzla olan ilişkinizi yavaş yavaş bozabilir. Kendini olduğu gibi kabul eden ve size siz olduğunuz için değer veren figürlerin yakınlığı çok faydalı olacaktır. Benlik saygısı da çevremizden gelen kelimelerle inşa edilir. Bu nedenle, sizi takdir eden, sizi onaylayan ve sizi vücudunuzla yargılamayan arkadaşlara sahip olmak çok sağlıklı bir şeydir.
Vücudunuzdan ısrarla nefret ettiğinizi hissediyorsanız ne yapmalısınız?
Bedeninizi düşünmekten vazgeçemiyorsanız ve psikososyal hayatınız çok kısıtlıysa, yardım isteme vaktiniz gelmiş demektir. Genel olarak, bu ısrarlı reddedilme sıklıkla kendine zarar verme ve hatta intihar düşüncesiyle sonuçlanır. Bu noktaya gelmekten kaçının. Size çok etkili bir şekilde yardımcı olabilecek bu alanda uzmanlaşmış kişiler var.
Davranış Terapisi’nde yayınlananlar benzeri araştırmalar, antidepresanlarla birlikte bilişsel davranışçı terapinin uygun olduğunu öne sürüyor. Bu çalışma genç nüfusa odaklansa da, yararlarının yetişkin nüfusla da ilişkilendirilebileceği unutulmamalıdır.
Vücudumu değiştirirsem, nefret ya da hoşlanmama ortadan kalkar mı?
Sonunda takdir edebilecekleri bir fiziksel görünüme ulaşmak için estetik cerrahiye başvuran birçok insan var. Ancak, vücudunuzu değiştirirseniz bu olumsuz benlik algısı değişecek mi? Hepimiz kendimizi daha iyi görmek için fiziksel egzersize başvurabilir ve ameliyat olabiliriz. Bu değişikliklerin genellikle bir kişinin özgüvenini artırdığı inkar edilemez. Ama dikkatli olmalıyız. Estetik cerrahi klinikleri bir BDD’nin varlığını değerlendirmelidir; bu durumlarda, değişiklikler kişinin daha iyi hissedeceğini garanti etmez. Bazen nefret devam ediyor ve daha fazla operasyona ihtiyaç duymaya devam ediyorlar. Sonuç olarak, beden imajınızla kötü bir ilişkiniz varsa ve bu olumsuz düşünceler dağılmıyorsa, yardım isteyin. Bu durumlarda, sorun zihninizde olduğu için vücudunuzu değiştirmek işe yaramaz. Ve bunun için yardım alabilirsiniz.
Psikolog Valeria Sabater
Biri Size Kötü Davrandığında Ne Yapmalısınız?
Biri size kötü davranıyorsa, aynı şekilde tepki vermeyin. Bu hiçbir şey sağlamaz. Yapılacak en iyi şey sınırlar koymak ve onlara eylemlerinin sonuçlarını göstermektir. Bu, onların haksız ve incitici davranışlarının üzerinizdeki etkilerini iyileştirecektir. Biri size kötü davrandığında ne yapmalısınız? Tepki mi vermelisiniz? Kendinizi uzaklaştırıp hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalısınız? Aslında, bir rahatsızlığa uygun şekilde yanıt vermekten daha karmaşık ve tartışmalı çok az deneyim vardır. Çoğu zaman, tavsiye, kendinize sorunun sizde değil, diğer kişide olduğunu söylemektir.
Bu doğru olabilir, peki ya size hissettirdikleri? Bu adaletsizlik, yalnızlık, öfke, hayal kırıklığı ve hatta korku duygularıyla nasıl başa çıkıyorsunuz? Gerçekte, olumsuz bir deneyimin geçmesine izin vermek çoğu zaman yeterli değildir. Bunun nedeni, tehdit edici bir durum karşısında duygularınızı ihmal etmenizin iyi olmamasıdır.
Biri size kötü davrandığında başa çıkma stratejileri
Bir insan olarak, herhangi bir tehdit veya tehlike durumuna tepki vermeye programlandınız. Bu beyinde, serebral amigdalanın rolünden kaynaklanmaktadır. Emory Üniversitesi (ABD), bu gerçeği vurgulayan bir araştırma yaptı. Beyninizin bu bölgesi, vücudunuzu stresli durumlarda üç tepki vermeye zorlar. Aslında, biri size kötü davrandığında, doğal tepki mekanizmanız sizi kaçmaya, saldırmaya ya da olduğu yerde kalmaya (tepkiyi dondurmaya) zorlar. Bunlar, çok eski zamanlardan beri insan doğasını belirleyen içgüdüsel tepkilerdir. Ancak bugün, daha geniş ve daha akıllı bir yanıt türü kullanmalısınız.
Bu, saldırmayı seçmemeniz gerektiği anlamına gelir. Gerçekten de, misilleme yasasını kullanmak veya size kötü davrananlara şiddetle karşılık vermek, durumu daha da kötüleştirir. Aslında intikam size çok az fayda sağlar ve yalnızca öfke gibi olumsuz duygularınızı yoğunlaştırır.
Bu nedenle, ne yapmalısınız? İşte bazı ipuçları!
Hemen tepki vermeyin, olanları sindirmek için duraklayın
Patronunuzun hem işinizi hem de çabanızı eleştirdiğini, partnerinizin size hakaret ettiğini veya bir arkadaşınızın güveninize ihanet ettiğini düşünün. Bunlar, sizi otomatik olarak tepki vermeye iten acı verici ve tehdit edici deneyimlerdir. Ancak bunu yapmak uygun değildir.
Bir aşağılama veya olumsuz muamele durumundan sonra, olanları sakin bir şekilde işlemeye çalışmalısınız. Bu, durumu dikkatlice analiz etmenize yardımcı olacaktır. Belki de bu belirli eylemin münferit bir eylem olmadığını ve sizi üzen kişide daha önce başka hor görme belirtileri olduğunu anlamanızı sağlar.
Öz şefkat: acı, gerçektir ve onu saklamaya gerek yoktur.
Öz şefkat, zor zamanlarda değerli bir stratejidir. Kendinizi yargılamadan empati ve saygı ile kendinizle bağlantı kurmanızı sağlar.Biri size kötü davrandıktan sonra hissettikleriniz gerçektir ve bastırılmamalı veya saklanmamalıdır. Aslında, yalnızca hissedilen her duyguyu kabul ettiğinizde durumu daha iyi idare edebileceksiniz.
Sonraki adımlarınızı planlayın
Hiçbir şeyi şansa bırakmayın. Kim size bir kez kötü davrandıysa, bunu tekrar yapabilir. Bu nedenle, bir daha olmaması için bir plan hazırlamalısınız. Aşağıdakileri göz önünde bulundurarak neler yapabileceğiniz konusunda sakince ve derinlemesine düşünün:
- Amacınız, diğer kişiyi yaptıklarından haberdar etmektir.
- Tutumları tekrarlanamaz. Eğer öyleyse, sonuçların ne olacağını onlara açıklayın.
- Size nasıl hissettirdiklerini ve eylemlerinin ne gibi etkileri olduğunu açıklayın.
- Onlarla ne tür sınırlar çizeceğinizi düşünün.
Girişkenliği kullanın
Girişkenlik, açıklık, saygı ve cesaretin dilidir. Biri size kötü davrandığında sessiz kalmamalısınız. Çünkü sizi tekrar üzmeleri son derece muhtemeldir ve ilk ihlalle uğraşmadıysanız bu daha ciddi olacaktır. Kendinizi hak ettiğiniz şekilde savunmak için iddialı olmalısınız.
- Sakin, kendinden emin ve doğrudan konuşun (önceden prova yapabilirsiniz).
- Birincil tekil kişiyi kullanın (hissediyorum, fark ediyorum, istiyorum, ihtiyacım var).
- Aşağıdaki formülü uygulayın: “X durumu kendini tekrar ederse, bu beni üzer ve buna izin veremem. Bu yüzden (…) yapmanı istiyorum. Eğer yapmazsan, o zaman ben (…) “.
Bu tür durumlarda, birbirinizle ilgilenmeniz ve olumlu bağlantılar aramanız önerilir.
Kendinize dikkat edin
Biri size kötü davrandığında, her şey acıtır. Ruhunuz, benlik saygınız ve hatta başkaları hakkındaki algınız azalır. Görünmez bir yara gibi. Ayrıca, duruma uygun, saygılı, ancak durumun tekrar etmemesi için net davranmak büyük çaba gerektirir. Bu tür deneyimlerden sonra öz bakım yapmalısınız. Sevdiğiniz insanlarla zaman geçirin, yaşadıklarınızı paylaşın, duygularınızı dışa vurun ve sakinlik ve esenlik elde etmek için kendinize zaman tanıyın. Günün sonunda, hayat karmaşık anlarla doludur. Ancak, iyiler genellikle kötülerden daha ağır basar. Onlara dikkat etmeli ve fırsat buldukça birbirinize sunmalısınız.
Psikolog Valeria Sabater
Hayat Amacı Nasıl Bulunur? Pratik İpuçları
Bir kişinin hayatta kalması garanti altına alındığında, onda samimi ve aşkın bir ihtiyaç ortaya çıkar: Yaşamda amaç bulmak. Var olmak, dünyada yaşamak ve her gün yaptıklarına anlam kazandırmak için bir neden. Yani nihai bir hedef, bu dünyadan ayrılmadan önce tırmanılacak son adım. Peki onu nasıl bulabilirsiniz?
Bazı insanlar hatırlayabildikleri sürece pratikte ne yapmak istedikleri konusunda net görünüyorlar. Öte yandan, diğerleri hiçbir şeyin hayatlarını adamaya değer görünmediği rahatsız edici bir belirsizlik içinde yaşıyorlar.
İkinci gruptaysanız korkmayın: İlham asla biraz yardım olmadan gelmez. Bu duyguyu deneyerek, derinlemesine düşünerek veya bazı özel tekniklerle ortadan kaldırabilirsiniz. Hadi devam edelim ve bu konuyla ilgili bazı ipuçlarına bakalım.
Hayatta amaç bulmak neden önemlidir?
Rutin, herkesin ihtiyaç duyduğu bir güvenlik ve istikrar damarı olsa da, günlük hayatınızı ele geçirip dinlenmeye yer bırakmadığında boğucu bir hal alır. Hiç kimse sürekli değişen bir çalışma programına sahip olmaktan veya ne zaman ev değiştirmek zorunda kalacağını düşünerek yaşamaktan hoşlanmasa da, hayatta, hayatınızın geri kalanında her gün aynı şeyi yapmaktan daha fazlası vardır.
Önemli olan, diğer her şeyde olduğu gibi, dengedir: Belirli bir dereceye kadar düzenli ve öngörülebilir, ancak günlük rutininizin dışına çıkmanıza ve heyecan bulmanıza olanak tanıyan bir hayata sahip olmak. Bazıları için yaşamın amacı olan bu uyarım, yaşamın ilgili bir hedefe yanıt verdiği fikrini ayakta tutacak şey olacaktır. Buna ek olarak, hayatta bir amaca sahip olmak daha iyi fiziksel ve zihinsel sağlıkla, strese karşı daha fazla dayanıklılıkla ve Psychological Science dergisindeki bir araştırmaya göre daha uzun ömürle ilişkilidir. Dolayısıyla bu derin yön ve anlam duygusu, zihnimiz ve bedenimiz için bir refah faktörüdür.
Bu nedenle, hayatınızın boş olduğu ve önemsediğiniz şeyler veya insanlar için yaptığınız işin hiçbir önemi olmadığı hissine kapılıyorsanız, belki de bir ana hedefe, bir amaca ihtiyacınız var. Hayatta amaç bulmak için bazı ipuçları verelim.
Hayatta amaç nasıl bulunur?
Şu fikri aklınızdan çıkarmayın: Sizi hemen hayat dolu hissettiren bir amaç bulamazsınız. Ancak buna giden yol aynı zamanda heyecan verici de olabilir. Emotion dergisinde yayınlanan bir çalışmanın işaret ettiği gibi, olasılıkları keşfederken olumlu bir tutumla ilerlemek genel refahınız için de faydalı olabilir. Aşağıda size yaşam amacınızı bulmanız için bir eylem planı belirlemenize yardımcı olacak pratik öneriler sunacağız.
1. Değerlerinizi ve tutkularınızı tanımlayın
Kendinize hayatınızı neşe ve anlamla neyin doldurduğunu ve sizi her gün kalkmaya neyin motive ettiğini sorun. Ve tabii ki evrensel adaletin sizin için ne anlama geldiğini unutmayın, çünkü toplumda pek çok insan bu değerleri uygulamak için yaşıyor. Örneğin, bazıları ırkçılığın toplumumuzda yeterince uzun süre varlığını sürdürdüğünü düşünüyor ve hayatlarını onu tamamen ortadan kaldırmaya adıyorlar. Böylelikle insan düşüncesini aktivizm yoluyla değiştirmenin sevinci, ırkçılık karşıtlığını bu insanlar için hayati bir amaç haline getiriyor.
2. İkigai tekniğini deneyin
Japonca ikigai kavramı, hayatı yaşanmaya değer kılan şeyleri ifade etmek için kullanılır. Dört unsurun kesişimine dayanmaktadır: Yapmayı sevdiğiniz şey, ne konuda iyi olduğunuz, çevrenizin (veya dünyanın) neye ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz ve size neyin zenginlik kazandırabileceği.
Bu prensibe göre hayatınızda bu dört unsuru bir araya getiren bir aktivite olmalı ve onu bulmak sizin görevinizdir. Psikolojik düzeyde, Concurrent Disorders Society Press tarafından yayınlanan bir inceleme, bu tekniğin kişisel bilginin, problem çözme becerilerinin ve hedef edinmenin iyi bir gelişimi ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Uygulamak için şu adımları izleyin:
- Aralarında kesişme noktaları oluşturarak dört daire çizin. Bunlardan birine yapmayı en çok sevdiğiniz şeyi yazın. Bir sonraki adımda, ne konuda iyi olduğunuzu. Üçüncüsünde, size ödeme yapılabilecek beceri ve bilgileri yazın. Son olarak, geri kalan daireye, dünyayı iyileştirmek için her zaman kendi özgür iradenizle ve herhangi bir ücret veya tanınmaya ihtiyaç duymadan hangi eylem ve faaliyetleri gerçekleştireceğinizi yazın.
- Dairelerin kesişme noktalarında sevdiğiniz ve iyi olduğunuz şeylere dair kısmi yanıtlar bulacaksınız. Bu şekilde misyonunuz, dünyanın ihtiyaç duyduğunu düşündüğünüz şeylerle birlikte sevdiğiniz şeyler olacaktır. Öte yandan mesleğiniz, dünyaya katkıda bulunmak istediğiniz şey ile iyi olduğunuz şey arasındaki kesişim noktası olacaktır. Sonunda bir mesleğiniz var: Hangi konuda iyisiniz ve karşılığında ne alabilirsiniz?
- Bir sonraki adım, dünyayı iyileştirmek için ne yapıyorsunuz gibi sorular sorarak bu soyutlamayı gerçek hayatınıza uygulamaktır. Mesleğiniz sizi mutlu ediyor mu?
- Bilinmeyenleri çözdükten sonra bu dört yönü dengelemeye başlayabilirsiniz. Bunu başarmak ikigainize ulaşmak olacaktır.
3. Deney yapın ve konfor alanınızın dışına çıkın
Hayatınızda ona bir amaç kazandıran hiçbir şey bulamıyorsanız, belki de bunun nedeni (henüz) bir şeyin hayatınızda olmamasıdır. Bu nedenle konfor alanınızın dışına çıkmanız önemlidir. Henüz denemediğiniz tüm etkinlikleri yapmak veya henüz geliştirmediğiniz becerileri test etmekle ilgilidir. Dışarı çıkmak ve keşfetmek her zaman iyi bir başlangıç noktasıdır. Bazen bu aynı zamanda kendine bakmayı içeren bir egzersizi gerçekleştirmekle de ilgilidir. Belki her zaman dikkatinizi çeken ama size göre olmadığını düşündüğünüz şeyi yapmaya cesaret etmek. Cesaretlenin; denemeden öğrenemezsiniz
4. Uzun vadeli hedefler belirleyin
Bugüne odaklanmaya yardımcı olduğu için günlük yaşamak iyidir. Ancak istediğiniz geleceğe doğru yürümek de önemlidir. Bu nedenle, uzun vadede ne yapmak istediğinizi düşünün; kendimi 20 yıl sonra nerede görüyorum? ve anlamlı hedefler belirleyin. Daha yüksek bir amaç için çalıştığınız hissi, eylemlerinize ve kararlarınıza anlam katacaktır. Ancak böyle bir hedef belirlemek yeterli değildir. Aksine, motivasyonu korumak ve bunu başarmak için somut adımlar gereklidir:
- Ulaşmak istediğiniz başarıyı veya gelecekteki durumu gözünüzde canlandırın.
- Hedefinize ulaşmak için atmanız gereken tüm adımların bir listesini yapın.
- Bunları vermek istediğiniz önceliğe göre düzenleyin.
- Bunları karşılamak için bir eylem planı yapın (örneğin son teslim tarihlerini belirleyin).
- Her başarı için kendinizi ödüllendirmeyi unutmayın çünkü bu şekilde motivasyonunuzu korur ve bir evrim hissi yaratırsınız.
- Esnek olun: Yol boyunca aksilikler olacaktır ve planınızı değiştirmeniz gerekebilir.
5. Aktivizme veya hizmet eylemlerine katılın
Başkalarını desteklemek veya bir amaç uğruna savaşmak eylemlerimize, düşüncelerimize ve kararlarımıza derin anlam katar. Her ne kadar bu fikir tek amacınız olmasa da, Journal’daki bir makalede belirtildiği gibi, aidiyet duygusu, empati gelişimi ve sosyal adalete katkıda bulunma motivasyonu yoluyla size refah getirecektir. Merhametin harekete geçirdiği duygusal tepkileri analiz eden Kişilik ve Sosyal Psikoloji.
Hepimizin hayatta bir amacı var
Hayat amacını bulmak her birey için benzersiz bir süreçtir. Bazen derin düşünmeyi ve hoş olmayan anlarla veya hoşlanmadığınız kısımlarla yüzleşmeyi gerektirir. Ayrıca, hayatın kendisi değiştiği gibi, yaşam amaçlarının da değişebileceğini unutmayın. Kendinizi geleceğin size getireceği şeylere kapatmayın çünkü amaç, aşmak değil, hayatınızı daha anlamlı bir şekilde yaşamak için iç huzuru yakalamaktır.
Psikolog Sara González Juárez