logo

Bütün mutsuzluklar aynı dili konuşurlar.

mutluluk ve mutsuzluk

YAKIN DA

Сборник красивой музыки для души (осень)! Невероятно красивая осенняя мелодия #6

İşsizlik Depresyonu

İşsizlik depresyonu birey için işini kaybetmek ekonomik anlamda hayat standardının düşmesi demektir. Kişi yaşadığı bu büyük kayıp duygusuyla geleceğe daha endişeli ve kaygılı bakma eğiliminde olur. Daha büyük felaketlerin başına geleceğine dair derin bir korku ve belirsizlik duygusuyla baş başa kalır. İşsiz bireyi en çok etkileyen duygu da budur; belirsizlik duygusu. İşsizlik süreci uzadıkça bireyin duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarındaki negatif tutum artmaya başlar. Bu süreçte kişi kendisine karşı aşırı eleştirel bir tutum sergileyebilir, kendisini başarısız, işe yaramaz, beceriksiz, değersiz gibi algılayabilir

Kişinin yaşadığı bu duygular çocukluk yaşantısına bağlı olarak farklılık gösterir. Çocukluktan itibaren okul başarısı ile anılan bir yetişkin işini kaybettiği zaman hayatta varolma şeklini kaybettiğini hisseder. Yaptığı işi güçle ilişkilendiren bir yetişkin işini kaybettiğinde güçsüz hisseder. Hayatta değerli olma biçimini işiyle eşleştiren kişi ise işini kaybettiğinde değersiz hisseder. Dolayısıyla her insanın işsizlik döneminde yaşadığı olumsuz duygular bireysel geçmişleriyle bağlantılı olarak farklılık gösterir. İşsizlik sürecinin uzaması ise kişinin travmatize olmasına, kendisine güven duygusunun azalmasına sebep olur.

İşsiz kalan kişiler yaptıkları iş başvurularından olumsuz geri dönüşler aldıkça içine kapanma eğilimindeki artış kaçınılmaz olur. İçine kapanan kişi bir süre sonra iş aramaktan vazgeçip yaşadığı acıyı bastırabilmek için televizyon izleyerek, bilgisayar oyunu oynayarak, kahveye giderek, uyuyarak, ,aşırı yemek yiyerek, uyuşturucu madde kullanarak zamanını geçirmeye başlayabilir. Sürecin uzaması ise kişide intihara kadar giden sonuçlar doğurabilir. Özellikle yetişkinlik dönemi insanın en üretken olduğu dönemdir.Yapılan araştırmalar özellikle yetişkinlik döneminde yaşanan (30 yaş ve üzerinde) işsizliğin kişide derin bir depresyon duygusuna sebep olduğunu göstermektedir. Bu dönemde yaşanan işsizlik kişide çaresizlik duygusu yaratmakta, kişinin geleceğe dair umudunu yitirmesine sebep olmaktadır.

Yetişkin bir bireyin yaşamının sürekliliğini sağlayabilmesi için, özgür olabilmesi için çalışması gerekir. İnsan ruhu temelde üretkendir, çalışmaktan, yeni bir şey üretmekten haz alır. Bir işte çalışmak kişinin işe yarar hissetmesini, değerli hissetmesini, aidiyet duygusunu besler. Toplumsal açıdan baktığımızda ise toplum başarı yönelimlidir, başarılı ve mutlu insanlara özellikle de gençlere büyük değer verir. Böyle olmayan herkesin değerini görmezden gelir. Toplum içinde işsiz olmak yararsız olmakla eşleşir, yararsız olmak ise anlamsız bir hayat sürmekle Çalışmak kişinin para kazanmasını ve sosyalleşmesini sağlar, kişiye güç ve statü verir, yaşamak için bir anlam ve amaç sağlar. İşsizlik ise bütün bunların yitimi demektir. İşsiz kalan bireyin işsizliğe tepkisi kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu farklılığın temel sebebi ise çocukluk yaşantılarıdır. İşsizliğin üç temel boyutu vardır; psikolojik, sosyolojik ve ekonomik.

İşsizlik Erkekleri Kadınlardan Daha Fazla Etkiliyor

Yapılan araştırmalar işsiz kalan erkeklerin kadınlara oranla kendilerini daha fazla eleştirdiğini ve özsaygısını daha fazla yitirdiğini gösteriyor. Erkeklerin toplum içinde var olma şekli yaptığı meslek, işindeki başarısı, statüsüyken kadının var olma şekli fiziksel görünüşü, bir çocuk dünyaya getirip büyütmesi, ev işlerindeki becerisi gibi algılanıyor. Kadınların eğitim oranının artmasıyla beraber bu durum değişmiş gibi görünüyor olsa da toplum açısından bakıldığında durum pek de öyle değil. Toplum kadının işsiz kalmasını daha anlayışla karşılama eğiliminde, toplumda erkeğin işsiz kalması ise daha kabul edilemeyen bir durum.

İşsiz kalan kişinin özellikle bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi var ise durum daha da karmaşıklaşıyor. İşsiz kalan kişi bu süreçte ailesine, çocuklarına karşı karışık duygular hissediyor. Ailedeki huzursuzluk ve çatışma artıkça kişinin kaygı düzeyi de artmaya başlıyor. Çalışmak kişinin bedensel ve ruhsal olarak daha sağlıklı, daha zinde, daha işlevsel hissetmesini sağlar. Çalışmak ekonomik olarak kişinin özgür olmasını, başka birine muhtaç olmamasını sağlar. İşsiz kalan kişilerde ruhsal sıkıntılara paralel olarak bedensel hastalıklar da baş gösterir. Somatizasyon dediğimiz bu hastalıklar kişinin iç dünyasındaki sıkıntılar gerginlikler, heyecanlar sonucu gelişen mide ülseri, tansiyon yüksekli ği, baş a ğrısı, kas ağrıları, eklem ağrıları gibi hastalıklardır.

Çözüm Önerileri

Bazı insanların kendilerini tek ifade edebilme şekli iştir. Bu kişilerin aklı fikri sürekli işle meşguldür. Eşiyle, ailesiyle, çocuğuyla geçirdiği zaman yok denecek kadar azdır, sosyal çevresi çok azdır. Bu kişiler işlerini kaybettiklerinde yaşamlarındaki en önemli haz kaynaklarını kaybeder.  Dolayısıyla bütün hayatı iş olan kişiler ağır bir depresyona girer, boşluk hissi, anlamsızlık hissi bu depresyonun en temel belirtisidir.

Haz kaynaklarınızı artırın; Kişinin yaşamdan aldığı haz kaynakları ne kadar geniş bir yelpazedeyse işsizlikten etkilenme oranı da o derece az olur. Kişinin arkadaş çevresi, hobileri, ailesi ile ilişkileri ne kadar iyiyse o oranda kendine güven duygusu artar.

İnsanoğlunun temel ihtiyacı takdir görmek, beğenilmektir. Takdir alma davranışımızı sadece işe bırakmamalıyız. Takdir alma alanı sadece işiyle sınırlı olanlar işten çıkartıldıklarında ya da istifa ettiklerinde işsizlik depresyonuna çok daha ağır girer. Hayattaki yatırılarımız ne eş, ne iş, ne de partner sadece birine bağlı olmamalı. Çalışmak para kazanmak çok önemli ama dışardaki akıp giden bir hayat olduğu da unutulmamalı. Hayattaki dengeyi sağlarsak dışardaki hayatımıza da yeteri kadar önem verip zaman ayırırsak benlik değerimizi yaptımız işin sonucuna göre belirlemeyiz.

Psikoterapist – Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım

İşsizlik Psikoloji ile Başa Çıkma Yöntemleri! İşsizlik, günümüzde milyonlarca insanın karşı karşıya kaldığı sorunlardan biridir. Yetişkinlerin yaşamını sürdürebilmesi, ekonomik özgürlüğe sahip olabilmesi için çalışmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Üstelik insan ruhu üretken bir varlık olduğundan, çalışmak insanı mutlu etmekte, psikolojik açıdan kendini yeterli ve işe yarar hissetmesini sağlamakta, aidiyet duygusunun beslenmesine yardımcı olmaktadır. Dolasıyla çalışmayan insanlarda işsizliğin psikolojik etkileri oldukça büyük olurken, kimi insanlarda ruhsal bir çöküntüye neden olmakta, kendisine işe yaramaz hissetmesini sağlamaktadır.

İşsizlik Psikolojisi Nedir?

İşsizlik psikolojisi, çeşitli nedenlerden dolayı çalışamayan ya da iş bulamayan insanlarda görülen ruhsal bir problemdir. İşsizlik psikolojik açısından bireylerde çeşitli sorunlara yol açmakta ve hayatı pek çok yönden olumsuz olarak etkilemektedir. Kadınlara kıyasla erkekleri daha çok etkileyen işsizlik psikolojisi, kişinin depresyona girmesine, derin bir korku ve belirsizlik ile karşı karşıya kalmasına neden olabilmektedir.

İşsizlikten Depresyona mı Giriyorsunuz?

İşsizliğin psikolojik etkileri oldukça fazla olurken, bunlardan biri de depresyondur. Birey işini ve dolayısıyla gelirini kaybetmekle beraber hayat standartlarında da önemli bir düşüş yaşamaktadır. Yaşanan bu ani düşüş ise işsizlik bunalımına ve depresyona neden olmaktadır.

Özellikle de yaşamının büyük çoğunluğunu iş hayatına bağlayan insanlar işlerini kaybettiğinde oldukça büyük bir bunalım yaşamakta ve ağır depresyona girmektedir. Kendilerini yalnızca yapmış oldukları işlerle ifade eden bireyler, sosyal çevresi olmadığından eşi, ailesi ya da çocukları ile geçirecek vakti olmadığından yalnızca işi ile mutlu olmakta ve haz duymaktadır. Dolayısıyla işini kaybeden bu insanlarda depresyon ve bunalım kaçınılmaz bir hal almaktadır.

İşsizlik bunalımından kurtulma için bireyin haz ve mutluluk kaynaklarını artırması, daha farklı şeylerden de mutlu olmayı öğrenmesi gerekmektedir. Örneğin; bireyin ailesi, arkadaş çevresi ile vakit geçirmesi, spor yapmak, hobiler edinmek ve bunun gibi yöntemler işsizlik bunalımından kurtulma yolları olarak gösterilebilmektedir. Bu yöntemlerin yeterli gelmediği durumlarda ise mutlaka bir psikologdan yardım alınmalıdır.

Psikologdan Yardım Alabilirsiniz!

Günümüzde pek çok psikolog, çeşitli ruhsal problemlerle karşı karşıya olan insanların saha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi ve sorunlarının üstesinden gelebilmesi için terapi yöntemleri uygulamaktadır. Bu alanda uygulanan özellikle bilişsel ve davranışçı terapi yöntemi, sorunların üstesinden gelme ve işsizlik bunalımından kurtulma konusunda oldukça etkili olabilmektedir.

Uzman Psikolog Mehmet Cem Yiğit

Tükenmişlik duygusal, davranışsal ve fiziksel bazı belirtilerle kendini gösterir. Tükenmişlik yaşayan birey kendini işine veremez, etrafındaki insanlarla sorunlar yaşamaya başlar, verimi düşer, yaptığı hiçbir şeyden zevk almamaya başlar. Kendini yorgun, bitkin, bezmiş ve halsiz hisseder.

Tükenmişliğin çalışan üzerinde çok fazla etkisi vardır fakat her çalışan birey üzerinde aynı etkileri yaratmadığı gibi etkinin şiddeti de farklı değişkenlere bağlı olabilmektedir ve bireyin yalnızca iş hayatını değil aile ve sosyal yaşamını da derinden sarsabilir. Bu sebeple iş hayatında tükenmişlik yaşayan bireye başta ailesi ve yakın çevresi tarafından olmak üzere gereken önem verilmeli, çok geç kalmadan çözümler üretilmeli ve uzman kişilerin desteği sağlanmalıdır.

İşyerindeki çalışma ortamı ve kurulan ilişkiler çalışanlar üzerinde baskı oluşturarak strese sebep olabilir. İş hayatında uzun süre stres altında kalan ve desteklenmeyen bireylerde tükenmişlik ortaya çıkabilir. Tükenmişlik, duygusal taleplerin yoğun olduğu ortamlarda uzun zaman çalışmaktan kaynaklanan, fiziki yıpranma ve buna bağlı olarak işyerinde çalışanlara ve hayata karşı olumsuz tutumlar geliştirilmesi gibi belirtilerin eşlik ettiği bir durum olarak tanımlanır.Tükenmişlik oldukça yaygın rastlanan bir durumdur. Çalışan bireylerin %80’i iş hayatlarının bir noktasında tükenmişlik ile karşı karşıya kalabilmektedirler

Tükenmenin iş kaybından aile içi problemlere, psikosomatik hastalıklardan, alkol-madde-sigara kullanımına ve yorgunluk hissi, uykusuzluk, başta ağrılar, duygusal çökmüşlük, çabuk öfkelenme hali, anksiyete, benlik saygısında azalma, eleştiriye aşırı hassasiyet ve alınganlık gibi duygusal sorunlara sıkça yol açtığı görülmektedir.

Tükenmişliğin boyutları aşağıda bulunan 3 başlıktaki gibi açıklanmaktadır.

Duygusal tükenme, kişinin çalıştığı iş dolayısı ile kişiye aşırı yüklenilmesi ve kişinin tüketilmiş olma duyguları ve bitmiş duygusal kaynakların ve enerji eksikliğinin hissedilmesi biçiminde tanımlanmıştır. Bu boyut kaynaklarda tükenmişliğin en kritik ve en belirleyici boyutu olarak belirtilmektedir. Duygusal tükenme tükenmişlik kavramının içsel boyutudur.

Duyarsızlaşma. Tükenmişlik kavramının kişilerarası boyutunu ifade eder. Duyarsızlaşan bireyler, çalışma arkadaşlarıyla fazla iletişim kurma çabasına girmemeye özen gösterir, kaba hareket ve tutumlar sergiler, umursamaz tavırlar geliştirirler. Bu durum bir açıdan bireylerin kendilerini, tükenme, hayal kırıklığından korunma ve yaşadıkları psikolojik gerginlikten bilinçli bir biçimde uzaklaştırabilmek için uyguladıkları bir savunma stratejisidir.

Düşük kişisel başarı hissi.  Tükenmişliğin kişisel gelişme boyutunu temsil etmektedir Çalışan bireyin kendisini işinde başarısız ve yetersiz olarak görmesini ifade etmektedir. Kendini başarısız olarak gören kişi bu durumda başarabileceği ya da gerçekleştirebileceği işleri yapamamaya ve kendini pasifleştirerek mesleki davranımlardan kaçınmaya başlar. Tükenmişliğin bu boyutunda kişilerde, iş nedeniyle karşılaşılan kişilere bağlı başarı ve yeterlilik duygularında belirgin bir azalma görülür.

Suçluluk duygusu, sevilmeme hissi ve başarısızlık, özsaygıyı azaltarak kişiyi depresyona sürükleyebilmektedir.

Tükenmişliğin Nedenleri

İçinde bulunulan koşullar, çalışma ortamı, kişinin fiziksel ve psikolojik durumundaki farklılıklar tükenmişliğin sebepleri olarak ele alınabilir. Genel anlamda tükenmişliğe yol açan iki temel başlıklı neden grubu vardır. Bunlardan birincisi çevresel nedenlerdir. Çalışılan işin niteliği, çalışma saati, işyerinin özellikleri, hizmet verilen kesim, iş yükü, iş gerilimi, iş arkadaşlarının düşük desteği, gelecekte ilerleme fırsatlarının olmayışı/yetersizliği, örgütsel desteğin azlığı, rol belirsizlikleri, ödüllendirme sisteminin olmaması, yönetici baskısı, yetersiz ücret, yönetimin takdir etmemesi, kararlara katılımın olmaması ya da yetersiz olması, çalışanların gereksinimlerinin tam anlamıyla karşılanamaması, iş ortamındaki iletişim, araç gereç yetersizliği, ailevi, ekonomik ve toplumsal etkenler olarak sıralanmaktadır.

İkincisi ise bireysel nedenlerdir. Bütün insanların tükenmişlik yaşama olasılığının var olduğu kabul edilmekle beraber, belirli özellikteki bireylerin bu riski diğerlerine oranla daha çok taşıdığı kabul edilmektedir. Yaş, evlilik, çocuk sahibi olma ve çocuk sayısı gibi nüfus özellikleri herkes için tükenmişliğe yol açabilecek doğal nedenler içerisinde sayılırken; işe aşırı bağımlı olma, kişisel beklentiler, motivasyon, performans, mesleki doyum gibi özellikler, daha çok tükenmeye sebep olan bireysel nedenler arasında sayılmaktadır.

Tükenmişliğin Evreleri

Tükenmişlik kavramı dört evre ile açıklanmıştır. Ancak tükenme bireyin bir evreden diğerine geçtiği kesikli ve keskin bir süreç değildir. Tükenme sürekliliği olan bir olgudur.

Tükenmişlik dört evrede gerçekleşir. Bunlardan ilki şevk ve coşku evresidir. Kişinin bu evrede motivasyonu ve hevesi yüksektir. Diğer evre olan durağanlaşmada beklentilerinin karşılığını bulamayan birey durgunlaşmaya başlar. Üçüncü evre engellenme evresidir ve birey kendini engellenmiş sıkışmış hissetmektedir. Son evre ise artık başa çıkamayan tükenmiş birey yaşadıklarını ve etrafındakileri umursamamaya başlar bu da umursamamazlık evresidir.

Tükenmişliğin Belirtileri

Fiziksel belirtiler. Tükenmişlik fiziki manada öncelikle hafif belirtiler olarak kendisini göstermektedir. Bu belirtiler; yorgunluk hali ve bitkinlik hissi, baş ağrısı, uyuşukluk, uykusuzluk olarak sıralanmaktadır. Önlem alınmazsa devam eden süreçte; geçmeyen soğuk algınlıkları, enfeksiyonlara karşı dirençte azalma, zayıflama veya şişmanlık, solunum zorluğu, genel ağrı ve sızılar, mide bağırsak rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, kas gerilmeleri, kalp çarpıntısı ve deri hastalıkları oluşmaya başlayabilir.

Psikolojik belirtiler. Tükenmişlik yaşayan bireylerde görülebilecek diğer belirtilere göre daha az belirgindir. Bu belirtiler; engellenmişlik duygusu ve sinirlilik, psikolojik kırılmaya açıklık, nedeni belirsiz huzursuzluk ve tedirginlik hissi, sabırsızlık, özgüvende düşme, çevreye karşı düşmanlık duygusu, güçsüzlük, enerjide azalma, iş ile ilgili ümitsizliğe kapılma, diğer insanları eleştirme, ilgisizlik, aile içi problemlerde artış, tatminsizlik, hayata karşı negatif tutum ve davranışlar geliştirme, nezaket, saygı ve arkadaşlık gibi olumlu duygularda azalma, düşüncelerde belirsizlik ve karmaşıklık, asılsız şüpheler ve paranoya, depresyon, suçluluk hissi ve çaresizlik şeklinde sıralanabilir.

Davranışsal belirtiler. Fiziksel ve psikolojik belirtilere oranla başka insanlar tarafından daha kolay gözlenebilen tükenmişlik belirtileridir. Bu belirtiler unutkanlık, aile içi çatışmalar, konsantrasyon düşüklüğü, ani öfkelenme, sinir patlamaları, sık gelen ağlama krizleri, yalnızlık isteği, alınganlık ve takdir edilmediği düşüncesi, işi yavaşlatma, hırsızlık eğilimleri, işten kopma, işine karşı sürekli artan hoşnutsuzluk, hizmetin niteliğinde bozulma, hizmet verilen kişilere hatalı müdahaleler ve hizmet verilenlerin şikayetlerindeki artış, evrakta sahtecilik, düşük iş performansı, birlikte çalıştığı insanlara karşı alaycı ve suçlayıcı olma, iş tatminsizliği, yeni bir mesleki eğitim alma eğilimi, işe geç gitme ve gitmemeler, örgütsel bağlılıkta azalma, hastalık kaynaklı sebeplerle işe gelmemelerde ve geç gelmelerde çoğalma, işten ayrılma ve başka iş alanlarına geçme isteği şeklinde sıralanabilir.

Tükenmişlik sendromu aniden ortaya çıkan bir durum değildir, tam tersi yavaş ve sinsice gelişme gösteren bir belirtiler yumağıdır. Tükenmişlik belirtilerinin göz ardı edilmesi de onun ilerlemesine ve tahammül edilemez hale gelmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle tükenmenin sürecinin belirtilerinin iyi bir şekilde bilinmesi ve vaktinde teşhis edilerek gerekli önlemlerin alınması çok önemlidir.

Tükenmişlikle Başa Çıkma Yolları

Bireyin tükenmişlik içerisinde olduğunu anlamayışı durumun ilerlemesine ve sorunun ciddiyetinin artmasına sebep olabilir. Bireysel ve örgütsel olarak başa çıkma yolları vardır. Tükenmişlik içerisinde olan bireyin bu durumu erkenden fark etmesi ya da çevresindekiler tarafından fark edilmesi çözümü kolaylaştıracaktır. İş ortamında gerekli destek sağlanmalıdır. Birey kendine zaman ayırmalı; eğlenebileceği, kafasını dağıtabileceği etkinliklerde bulunmalıdır. Bu sayede tükenmişliğin etkisi azaltılabilmiş ya da yok edilmiş olacaktır.

Tükenmişlik sendromu aniden ortaya çıkan bir durum değildir, tam tersi yavaş ve sinsice gelişme gösteren bir belirtiler yumağıdır. Tükenmişlik belirtilerinin göz ardı edilmesi de onun ilerlemesine ve tahammül edilemez hale gelmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle tükenmenin sürecinin belirtilerinin iyi bir şekilde bilinmesi ve vaktinde teşhis edilerek gerekli önlemlerin alınması çok önemlidir.

PsikoEvim

Çağın hastalığı olan depresyon herkesi olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır. Ancak kadınlar depresyondan çok daha olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Peki kadınlar neden depresyona daha fazla girerler bunun nedenler ne olabilir diye sormadan önce depresyonun genel anlamını bilmek önemlidir. Canlıların hepsi yaşamını sürdürmek için hem ruhsal hem de bedensel ihtiyaçlarını gidermelidir. Depresyon da kişinin ruhsal olarak ihtiyaçlarını gideremediği ve boşlukta kaldığı bir dönemi ifade etmektedir.

Depresyonun ruh hali bozukluğu olduğunu söylemek mümkündür. İnsanın yaşam enerjisi çekildiğinde aniden hüzün ve çaresizliğe düşmektedir. Kadınlarda erkeklerden daha duygusal ve çok yönlü varlıklar olduğundan daha kolay depresyona girme eğilimi göstermektedirler. Her ne kadar erkekler ve kadınlarda depresyon belirtileri farklı gibi gözükse de genel olarak çaresizlik ve geçmeyen olumsuz ruh hali her ikisinde de benzer şekilde seyreder. Bir bakımda depresyon kişinin karşı karşıya kaldığı olumsuzlukları ya da içinde bulunduğu durumları kabullenemediği anlarda ortaya çıkmaktadır.

Uzmanlar kadınların depresyona daha meyilli olduğunu göstermektedir. Peki kadınlarda depresyon neden olur? Öncelikle kişinin genetik yatkınlığı, geçmişinde aşamadığı travma temelli durumlar, fiziki, cinsel ve duygusal istismara maruz kalmak kadınlarda depresyonu tetikleyen konular arasında yer alır. Bazen kullanılan ilaçların, regl döngüsüyle menopozun başlangıcı da kadınların depresyona girmesine neden olabildiği de belirtilmektedir.

Kadınlarda depresyon ne kadar sürer konusu pek çok kişi tarafından merak edilmektedir. Depresyon aslında çok kişisel bir durumdur. Bu nedenle depresyonun nedenlerine ve kişinin genel karakterine bağlı olarak süresi de değişebilmektedir. Bazen aylar içinde geçen depresyon bazı ciddi durumlarda yıllarca sürerek kişiyi ruhsal olarak yıpratmaktadır.

Kadınlarda Depresyon Belirtileri

Kişiden kişiye değişebilmekle beraber uzmanlar kadınlarda depresyon belirtilerini genel olarak şu şekilde sıralarlar,

  • Üzüntü, anlamsız/umutsuz hissetme ve aniden boşluğa düşme,
  • Herhangi bir olaydan dolayı kendini suçlu, endişeli ve sinirli hissetme,
  • Uzun süren yorgunluklar,
  • Önceden keyifle yapılan faaliyetlerden uzaklaşma ve onlara karşı ilgisiz kalma,
  • Olayların ayrıntılarına takılma,
  • İntihara meyletme ve girişme,
  • Fazla uyku ya da yetersiz uyku,
  • Fazla yeme ya da tersine iştahsız hissetme,
  • Geçmeyen baş ağrıları, kramp, sindirim sistemi sorunları, göğüslerin hassas olması, şişkinlikler gibi fiziki belirtiler,
  • Enerjinin düşmesi,
  • Ani gelen panik atak nöbetleri,
  • Sıklıkla aniden ağlamalar ve duygu değişimleri,
  • Gergin hissetme,
  • Kontrolün elden gitme kaygısı,
  • Gündelik işleri yerine getirmede isteksizlik

Kadınlarda Depresyon Tedavisi

Aniden kişinin karşı karşıya kaldığı depresyon bütün yaşamını olumsuz etkiler. Dolayısıyla kadınlarda depresyon tedavisi nasıldır sorusunun yanıtı çok önemlidir. Kişi bazen duygusal ve düşünce anlamında içinden çıkılamaz bir duruma girer. Ancak çoğunlukla bu girdaplardan tek başına çıkmaz mümkün değildir. Bazı durumlarda yakın arkadaşlar ya da hobi faaliyetleri kişinin depresyondan kurtulmasını sağlarken bu çoğunlukla işe yaramaz. 

Çünkü bir uzman tarafından depresyon nedeninin tespit edilmesi gerekmektedir. Hatta uzman görüşüne bağlı olarak kişi depresyondan kurtulabilmek için ilaca bile ihtiyaç duyabilmektedir. Kadınlar sıklıkla depresyona maruz kaldığından olumsuzlukların kişinin günlük yaşamına devam edemeyecek seviyeye gelmemesi için kısa zamanda bir uzmanla görüşmekte fayda vardır.

Kadınlarda Depresyon

Kadınlarda Depresyon Cinselliği Etkiler Mi? Bir diğer önemli soru da kadınlarda depresyon cinselliği etkiler mi konusudur. Depresyon cinselliği çok fazla etkileyen bir faktördür. Özellikle depresyon sorunuyla karşı karşıya kalan kadınlarda belirgin düzeyde cinsel istekte azalma olur. Çünkü depresyon kadınlarda libidonun düşmesine yol açar. Dolayısıyla kadınlarda depresyonun cinselliği etkilediğini söylemek mümkündür.

“Erkek adam depresyona girmez!” şeklinde bir inancı olanlardan mısınız? Öyleyse bu inancınızı değiştirmek için bir an önce bu yazıyı okumalısınız, çünkü tedavi edilemeyen depresyonlar ölümle sonuçlanabilir.

Depresyon sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörlerin birleşimi ve birbiriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Tedavi edilmediğinde tehlikelidir. Kişinin yaşadığı duygusal acılar fiziksel acılardan bile ağır hale gelebilir. Kişi, ölümü bu acılardan kurtulmak için tek çare görür. Dünya Sağlık Örgütü, yılda yaklaşık 1 milyon kişinin intihar neticesi öldüğünü tespit etmiştir. Depresyon, intihar nedenlerinin ilk sırasında gelmektedir. Depresyon; kişilerin geçmişte keyif aldıkları aktivitelerden ve insanlardan keyif alamaması, hüzün, çaresizlik, içine kapanma gibi şikayetler ile kendini gösterir. Hepimiz buna benzer duygular yaşayabiliriz ve zaman içinde kendimizi daha iyi hissederiz. Kişiye depresyon tanısının konulabilmesi için bu ve benzeri şikayetlerin iki haftadan fazla sürmesi gerekmektedir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, depresyonun kadınlar ve erkekler arasında belirgin farklılıklar gösterdiğine işaret ediyor. Öncelikle erkekler kadınlara oranla, depresyona girdiklerini çok daha ender kabul ediyor ve yardım arayışına giriyorlar.

Erkeklerin depresyonu yaşama şekilleri de kadınlara nazaran farklı. Kadın depresyondayken çoğunlukla hüzün, değersizlik, suçluluk duyguları yaşarken, erkek yorgun, sinirli, huzursuz duruma geliyor. Kadına nazaran daha sıklıkla alkol kullanma eğiliminde oluyor. Erkeklerde depresyon şu şekilde kendini gösteriyor:

◊ Kızgınlık, sinirlilik, saldırganlık
◊ Kaygı, huzursuzluk
◊ İşe, aileye, eskiden keyif veren aktivitelere karşı ilgisizlik
◊ Cinsel isteksizlik ve performans sorunları
◊ Hüzün ve umutsuzluk
◊ Konsantrasyon sıkıntıları, unutkanlık
◊ Sürekli yorgun olmak, uyuyamamak ya da çok uyumak
◊ Çok yemek ya da iştahsızlık
◊ İntihar düşünceleri ya da denemeleri
◊ Fiziksel ağrı ya da acılar, baş ağrısı, sindirim sistemi problemleri
◊ İşle, aile ile veya diğer önemli aktivitelerle ilgili sorumlulukları yerine getirememe
◊ Riski yüksek olan aktiviteler ile uğraşma
◊ Alkol veya diğer ilaç ve uyuşturuculara ihtiyaç duyma
◊ Arkadaş ve aileden elini eteğini çekme, yalnızlığı tercih etme

Yaşlı erkeklerin depresyonu da gözden kaçan önemli bir konu. Kalp hastalığı, felç, kanser gibi hastalıklar depresyona neden olabilirken, verilen bazı ilaçların yan etkileri depresif semptomlar olabiliyor. Yaşlı erkeklerde depresyonu teşhis etmek özellikle çok önemli çünkü intihar vakaları yaşlı erkeklerde epey yaygın. İntihar vakaları en fazla orta yaş erkeklerinde görülüyor, ikinci sırada ise 85 üstü erkekler geliyor.
Depresyon ile ilgili bilgi sahibi olmak, bu konuda açık açık konuşabilmek çok önemli. Çünkü depresyon kendiliğinden geçmez, mutlaka tedavi ve destek almak gerekir. Tedavi edilmediğinde şikayetler artarak kişinin hayatını daha da olumsuz etkileyebilir, depresyon ağırlaşabilir. Kendiliğinden geçmez destek almak şarttır. / Dr Basak Demiriz Klinik Psikolog

İster maddi veya manevi kişisel problemlerle boğuşuyor olun, ister başkasının sıkıntısına ortak olun, ister ülkenin durumuna dertlenin, zor zamanlardan geçerken insanın psikolojisinin alt üst olmaması mümkün değil. Düzen bozuldu mu insanın psikolojisi de bozulur; daha stresli, daha endişeli, daha gergin, daha hüzünlü, daha mutsuz olur.

Psikolojisi bozulunca, işlevselliği bozulur, potansiyelini, öz kaynaklarını kullanamaz, verimliliği azalır. Daha basit bir ifadeyle insanın canı hiçbir şey yapmak istemez. İşin kötüsü, bozuk bir makinenin iş görememesi gibi, kapasitemizi tam kullanamadığımızda bu zorluklarla baş etmemiz daha da zorlaşır. Yani hiç farkına bile varmadan bir kısır döngü içine giriveririz.

Mutsuz olunca evde oturmak, evde oturdukça daha da mutsuz olmak, daha da mutsuz olunca iyice eve kapanmak gibi… Ya da gergin olunca iş yapamamak, iş yapamayınca daha da gerilmek, daha da gerilince iyice atıl kalmak, işi bitirememek, para kazanamamak ve sonucunda daha büyük sorunlar yaşamak gibi…
Bu kısır döngüden çıkabilmek için mutlu olabilmenin yollarını öğrenmek gerek.

Mutluluk konusunu araştıran psikologlar, kimlerin daha kolay mutlu olduğu, mutlu insanların ortak özellikleri, zor zamanlarda insanların nasıl mutlu olabileceği gibi konular üzerine sürekli araştırmalar yapıyorlar. Siz de nedeni ne olursa olsun zor zamanlar yaşıyorsanız, “Mutlu olmayı unuttum artık” diyorsanız, araştırma sonuçlarına bir göz atıp mutlu olmanın yollarını deneyebilirsiniz.

GÜLÜMSEME TAKLİDİ YAPMAK BİLE ETKİLİ: Mutlu insanlar başkalarının mutluluğundan da mutlu olabiliyorlar, çünkü genel olarak insanları daha çok seviyorlar. Mutlu insanlar, mutluluğun sadece başarıdan gelmediğini keşfetmişler. Daha fazla başarı, daha fazla para, daha yüksek statü, daha büyük ev, daha fazla eşya insanı mutlu etmiyor. Öyleyse, bunlara sahip olunca mutlu olacağım yanılgısından kurtulmak ve “şimdi nasıl mutlu olabilirim” sorusunun cevabını bulmak gerek. Mutlu insanlar, zamanlarını daha iyi yönetiyorlar. Dolayısıyla hayatlarını istedikleri gibi kontrol edebiliyorlar. 24 saat içinde ne kadar çok şey yapabildiklerini keşfettikleri için de zaman öldürmeden, hedeflerine küçük adımlarla ve organize bir şekilde ulaşabiliyorlar.

Mutlu insanlar daha fazla gülümsüyorlar. Araştırmalar, gülümseme taklidi yapsanız bile daha iyi hissedebileceğinizi söylüyor. İsterseniz bir deneyin. Önce suratınızı asın, sonra gülümseyin. Hangisi daha iyi hissettirdi?

YETER Kİ BİRAZ HAREKET OLSUN

Mutlu insanların çeşitli uğraşıları var ve bu uğraşıları yaparken kendilerini unutabilecek kadar yoğun bir şekilde meşgul olabiliyorlar; bu ister bulmaca çözmek olsun, ister örgü örmek… Kendi becerilerine, ilgilerine yakın olan işler yaparken iyi hissettiklerini biliyorlar ve her fırsatta bunları yapmaya çalışıyorlar.

Artık bütün araştırmalar gösteriyor ki hareket etmek insana kendini iyi hissettiriyor. Mutlu insanlar hareket etmeyi seviyor. Yürüyüş, koşu, yüzmek, yoga, aklınıza ne gelirse gelsin üşenmeyin yapın, yeter ki hareket olsun.

Mutlu insanlar, bedenlerine ihtiyaçları olan molayı da veriyor. Düzenli uyku, dinlenme, kestirme, kendini yenilemek için şart. Uykusuzluk ve depresyon arasında bir bağ olduğu biliniyor. Uykusuzluk insanı daha hassas ve gergin yapıyor. Olumsuzluklarla baş etmeyi zorlaştırıyor.

Mutlu insanlar, iç seslerini yönetmeyi biliyor. Hepimizin bir “eleştirel iç ses”i var! Kimi insanda bu ses çok daha yüksek volümle, çok daha sık ve daha saldırgan konuşuyor. Bu seslerle baş etmeyi öğrenmek ve mantıklı olmayan iç seslere karşı gelebilmek, iç huzuru yakalamanın önemli koşullarından biri.

HAYDİ ŞİMDİ DIŞARI YALNIZ KALMAK YOK

Mutlu insanlar, kızgınlıklarını sürdürmenin kendilerine zarar verdiğini biliyor. Şu sözü hatırlayın: “Kızgınlık, yanan kömürü başkasına atmak için elinde tutmak gibidir, sonunda yanan siz olursunuz!”

Başkalarıyla zaman geçirmek için kendilerini zorlayan insanlar, birileriyle vakit geçirmenin daha iyi hissettirdiğini biliyorlar. Kötü hisseden kişi kötü düşünceler içindedir. Yalnız kaldığında kafalarının içinden bu kötü düşünceler dışında düşünce geçmez, bu düşüncelerin bazen rasyonel olmadığını bile fark edemezler, kendilerini çözümsüz, çaresiz hissederler. Başkalarıyla vakit geçirirken hem bu düşüncelerin acımasız çarkından kurtulur hem de olaylara karşı daha objektif fikirler duyabilirsiniz. Birebir biriyle görüşemeyecek olsanız bile, parka gitmenin, sokakta yürümenin, insanların arasına karışmanın insana kendini daha iyi hissettirdiği ispatlanmıştır. Öyleyse yalnız kalmak yok!

Mutlu insanların, kendilerini yakın hissettikleri kişilerle ilişkileri iyidir. Sizin iyi değilse bir an önce düzeltmeye çalışın. Onlara karşı daha anlayışlı, fedakar, sıcak, şefkatli olun. Eşinizi, anne-babanızı, kardeşlerinizi, yakın arkadaşlarınızı düşünün, onlarla aranız kötü olduğunda nasıl hissediyorsunuz? Onlarla aranız iyi olduğunda nasıl hissediyorsunuz? Şu bir gerçek ki sevdiklerinizle aranız iyi olduğunda, onlarla geçirdiğiniz vakitler çok daha iyi hissetmenize yardım eder.

Mutlu insanlar sadece kendilerini düşünmezler. Unutmayın, vermek almaktan daha iyi hissettirir. Sadece almak yerine, etrafınızdakilere hangi şekilde ne verebileceğinize odaklanın. Bir araştırma, daha çok kişi ile bağlantısı olan ve onlara daha verici, daha yardımsever davranan kişilerin daha uzun yaşadığını ortaya çıkarmış. Haftada en az iki saatinizi gönüllü olarak çalışmaya ayırdığınızda kendinizi çok daha mutlu hissedeceğiniz söyleniyor. Dr Basak Demiriz Klinik Psikolog

Mutlu insanlar, güzel havaları kaçırmazlar. Araştırmalar, güzel havalarda 20 dakika bile dışarıda vakit geçiren kişilerin sadece kendilerini daha iyi hissettiklerini değil aynı zamanda düşünce ve hafızalarının da olumlu etkilendiğini söylüyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmada, her fırsatta doğanın içinde olan, temiz hava almak için çaba gösteren, açık havada aktiviteler yapan kişilerin, yapmayanlara nazaran çok daha mutlu olduğu bulunmuş. Amerikan Meteoroloji Kuruluşu’nun 2011 yılında yayınladığı bir araştırmada, nem, rüzgar, basınç gibi hava koşullarının insanın mutluluğunda önemli bir faktör olduğunu ve hava sıcaklığı 13.9 derece olduğunda mutluluğun maksimize olduğunu söylüyor.

Comments are closed.