logo

Dikkat; aklın, en büyük çocuğudur. Victor Hugo

dikkatli olmak

Trafik Kazalarında İlk yardım – Trafik Kazalarının Başlıca Nedenleri Nedir? – Neden Emniyet Kemeri? – KURTARMA TEKNİKLERİ – Alkolün Sürücüler Üzerindeki Etkileri  ARAÇ KULLANIRKEN CEP TELEFONU İLE KONUŞMAYIN

İş Yerinden Soğutan Nedenlerİş Sağlığı Ve Güvenliğinde Sosyal Diyalogİş Kazalarının NedenleriTehlikeli madde güvenliği

Evinizde çok zaman geçirirsiniz, bu nedenle kaza riskiniz sandığınızdan daha fazladır. Evinizi her zaman temiz ve düzenli tutmak, kaza riskini en aza indirmenin harika bir yoludur. Ancak, evinizde kötü yaralanmalara yol açabilecek tehlikelerin farkında olmak her zaman işe yarar. Bu yaygın kazaları önleyemeyebilirsiniz, ancak gerçekleşme olasılıklarını azaltabilirsiniz.

KESMELER
Cam ve diğer keskin nesneler çok ciddi kesiklere neden olabilir, bu nedenle her zaman tetikte olmak önemlidir. Bir bardağı kırarsanız, alanı kordon altına alın ve hemen süpürün. Çıplak gözle görülemeyen küçük cam parçalarını emmek için güçlü bir elektrikli süpürge kullanmak da iyi bir fikirdir. Evde çocuklarınız varsa, cam eşyaları ulaşamayacakları bir yerde saklayın. Bir kesi alırsanız, iyice yıkayın ve enfeksiyonu önlemek için bir dezenfektan uygulayın. Çok büyük veya derin bir kesi aldıysanız veya kesi kanamayı durdurmazsa dikiş atmanız gerekebilir. Hemen acil servise gidin.

KAYMALAR, TAKILMALAR, DÜŞMELER
Kaymalar, takılmalar ve düşmeler evdeki en yaygın kazalardır. Banyo, mutfağın ardından evdeki en tehlikeli odalardan biridir. Banyo zeminleri, lavabodan ve duştan akma ve yağıştan dolayı genellikle kayganlaşır. Özellikle yaşlı insanlar duşta kayma riski altındadır. Kaymaları önlemek için, herhangi bir dökülmeyi mümkün olan en kısa sürede temizleyin. Yaşlı insanların bulunduğu evlerde, duşa bir tırabzan takın. Ayrıca duş zemininize serebileceğiniz, kaygan duş zemininden daha fazla satın alma sağlayan ve böylece kaymayı önleyen paspaslar da bulunmaktadır. Sandalyelerden düşmeler, kırık kemiklere, sarsıntılara, diş kayıplarına ve diğer yaralanmalara neden olabilir. Bu düşmeleri önlemek için, dengesiz herhangi bir şeyin üzerine çıkmayın. Yavaşça ve dikkatli bir şekilde basamaklı bir tabureye veya merdivene tırmanın; sabırsız olmayın. Asla merdivenlerin ve basamakların üzerine veya çevresine eşya koymayın dağınıklığı giderme konusunda herkesin aynı fikirde olduğundan emin olun.

YANIKLAR
Ortalama bir evde kötü yanıklara neden olabilecek sayısız eşya vardır. Bariz tehlikeler arasında tavalar, su ısıtıcıları, fırınlar ve pişirme ocakları bulunur. Evde küçük çocuklarınız varsa, bu eşyaları kullanma şeklinizde ince değişiklikler yapmanız gerekebilir. Örneğin, yemek pişiriyorsanız, tezgahın kenarından en uzaktaki pişirme halkalarını kullanın. Dikkat edilmesi gereken diğer tehlikeler arasında saç düzleştiriciler, kibritler ve radyatörler bulunur. Bu öğeleri ulaşılamayacak bir yerde saklayın. Banyo musluklarından kaynaklanan haşlanma, çocuklar arasında özellikle yaygın bir ev kaynaklı yaralanma türüdür, bu nedenle bunlara erişimi önlemek için önlemler alın.

BOĞULMA
Boğulmalar da genellikle çocukları etkileyen bir kaza türüdür. Bebekler ve küçük çocuklar ağızlarıyla keşfe çıkarlar ve karşılaştıkları hemen hemen her tuhaf nesne, felaketi önlemek için bir yetişkin bulunmadıkça doğrudan ağızlarına gidecektir. Kalem kapakları ve küçük oyuncaklar gibi yutulabilecek küçük nesneleri ortadan kaldırın ve bir yere kilitleyin. Gözetimsiz banyolar ve bahçe havuzları da çocuklar için potansiyel tehlikelerdendir. Bir çocuk sadece bir inç suda boğulabilir, bu nedenle bu tarz alanlar sık sık denetlenmeli ya da kısıtlı erişim yoluyla güvenli hale getirilmelidir.

ZEHİRLENME
Evinizde zehirlenmeye neden olma potansiyeli olan birkaç madde olabilir, ancak bunların çoğu temizlik malzemeleri olacaktır. Evinizde küçük çocuklarınız varsa, cilalar, spreyler, çamaşır suyu ve diğer maddeler için gizli bir alan belirleyin ve her zaman kilitli kalmasını sağlayın. Zehirlenmeye neden olabilecek diğer şeyler arasında ilaçlar ve kozmetikler bulunur, bu nedenle orijinal kaplarında uygun şekilde saklandıklarından emin olun. Tehlikeli kimyasalları çocukların erişemeyeceği yerlerde saklayın. Riskleri ve doğru kullanımı öğrenmek için bir ürünü kullanmadan önce etiketleri okuduğunuzdan emin olun.

DÜŞEN NESNELER
Küçük çocuklar düşen nesnelerden kaynaklanan yaralanmalara özellikle duyarlı olsa da, yetişkinler de tamamen güvende değildir. Eşyaların insanların üzerine düşme olasılığını, onları düzenli bir şekilde paketleyerek azaltabilirsiniz. Asla rafları ve dolapları aşırı doldurmayın ve her zaman büyük veya ağır eşyaları zemin seviyesindeki saklama alanlarınızda bulundurmayın. Evde küçük çocuklar varsa, masa, pencere pervazları ve tezgahlardaki eşyalar söz konusu olduğunda sürekli tetikte olmanız gerekir. Güvenli bir şekilde tutamadığınız sürece yüksekte saklanan öğelere asla erişmeyin ve gerektiğinde basamak veya merdiven kullanın.

EV KAZALARI TAHMİN EDİLEBİLİR VE ÖNLENEBİLİR

Her yıl lösemi ve menenjit gibi hastalıklardan olan ölümlerden daha fazla sayıda çocuk, kazalar nedeniyle kaybedilmektedir. Basit önlemlerle çocuklarımızı kazalardan büyük ölçüde koruyarak yaralanmalarını ve sakat kalmalarını önleyebiliriz.

Önlenebilir nedenlere bağlı olarak gelişen ve kötü sonuçlanan olaylara “kaza” diyoruz. Bu kazaların bir kısmı ölümle sonuçlanabiliyor ve ölümlü kazaların da %25’i de en güvenli yer saydığımız evlerimizde gerçekleşiyor. 

Ev kazalarından en çok etkilenen aile bireyleri sırasıyla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar. Ev kazalarının en sık görülen nedenlerini ise şöyle sıralamak mümkün:

1. Düşme ve çarpmalar
2. Kesikler
3. Yabancı cisimlerle boğulma veya tıkanma
4. Suda boğulma
5. Zehirlenme
6. Yanıklar
7. Elektrik çarpması
8. Ateşli silah yaralanmaları

Özellikle çocukların ve yaşlıların kaza risklerini azaltmak için birtakım basit önlemler alabiliriz.

Kaygan zeminlere önlem alınması, yürüme yolu üzerindeki halı, kilim, küçük sehpa, aksesuar v.b. eşyanın kaldırılması kayarak ve ya takılarak düşme tehlikesini azaltır. Ayrıca evdeki sert köşelere yumuşak yastık bağlanması çocuklar için iyi bir önlem olabilir.

Yine kesikleri önleyebilmek için bıçak, makas, jilet gibi kesici aletleri, kırılabilecek cam eşyayı, keskin uçlu ve kırık oyuncakları çocukların erişemeyecekleri şekilde ortadan kaldırmak doğru olacaktır.

Çocukların evde boğulmalarını önlemek için boğaza kaçabilecek kuruyemiş, şeker, toplu iğne, boncuk, mücevher, düğme gibi şeylerin ortada bırakılmaması, suda boğulmaların önüne geçebilmek için de kovada, leğende, küvette su unutulmaması çok önemlidir. Çocukları yıkanma sırasında asla yalnız bırakmamak, kapıya, telefona bakmak için dahi yanından ayrılmamak çocuk bakımının alfabesidir.

Zehirlenmeleri önlemek için tarihi geçmiş gıda ve ilaçlar derhal atılmalıdır. Kimyasal maddeler ve temizlik malzemeleri ile böcek ve fare zehirleri mutlaka çocukların erişemeyeceği kapalı dolap veya kilitli yerlerde saklanmalıdır. Bu malzemeler su, süt veya meşrubat şişelerine konmamalıdır.

Yanıklardan korunmak için çocuğunuzu soba yanında bırakmayınız. Ulaşılabilecek yerlerde kaynar su dolu kap, kova, tencere v.b. ile fişe takılı ütü bulundurmayınız. Masada ve ocakta tencerenin, tavanın sapını içe dönük tutunuz.

Elektrik çarpmalarından korunmak için evde açık elektrik kablosu ve priz bırakmayınız. Prizleri çocukların erişemeyeceği yüksekliğe aldırınız. Tamirat sırasında elektriği sigortadan kesiniz. Kaza anında önce sigortadan elektriği kesiniz. Kazazedeye sonra dokununuz.

İlkyardım nasıl yapılmalı?

Yanıklarda hiçbir şey sürmeyiniz, dokunmayınız, deriyi soymayınız. Sıvı dolu keseyi patlatmayınız. Yalnızca 15 dakika soğuk su altında soğutunuz.

Kesiklerde yaranın üzerine temiz bir bez örtüp avucunuzun içi ile en az 5 dakika basınç uygulayınız. Yarayı antiseptik solüsyonla veya temiz su ile yıkayınız. Yara temizliğinde veya kapatmasında pamuk kullanmayınız.

Elektrik çarpmasında önce elektriği sigortadan kesiniz. Kalın tahta ve ya gazete destesi üzerine basarak ve tahta sopa kullanarak kazazedeyi çekiniz. Hemen 112 acil yardım hattını arayıp yardım isteyiniz.

Kimyasal (çamaşır suyu v.b.) zehirlenmelerinde kusturmayınız, ağızdan bir şey vermeyiniz.

Her türlü kazada ilk müdahale sonrası 112 acil hattını arayın ve ya  en yakın sağlık kurumuna gidiniz.

Ev kazaları tahmin edilebilir ve önlenebilir.

Çocuklarınızı Kazalardan Korumak İçin

  • FARKINDA OLUN
  • GÖZLEYİN
  • HAZIRLIKI OLUN

Evsel Kimyasal Kazalar ve Tedbirleri

Günlük hayatta evlerimizde kullandığımız birçok ürün toksik endüstriyel kimyasal madde içermektedir. Evsel kullanımlarda toksik endüstriyel kimyasal madde kaynaklı kaza riski her ne kadar düşük olsa da bu ürünlerin doğru kullanımlarını ve acil bir durum meydana geldiğinde uygulanacak doğru davranış biçimini bilmek yaralanma riskini en aza indirecektir.

Evsel kimyasalların satın alınması ve evde güvenli bir şekilde saklanmasına yönelik talimatlar şu şekildedir :

  • Yalnızca kullanacağınız miktarda kimyasal madde satın alın.
  • Kimyasal madde içerikli ürünleri orijinal kaplarında saklayın. Üzerindeki etiketleri saklama kabı aşınmadığı sürece asla çıkarmayın. Aşınan kaplar tekrar ambalajlanarak açık bir şekilde etiketlenmelidir.
  • Tehlikeli ürünleri asla yiyecek kaplarında muhafaza etmeyin.
  • Tehlikeli evsel kimyasalları diğer ürünlerle karıştırmayın. Bunların atıklarını diğer ürünlerden ayrı tutun. Tehlikeli kimyasallar bazı ürünlerle bir araya geldiğinde reaksiyon verebilir, patlayabilir veya tutuşabilir.
  • Evsel kimyasalların kullanımında üretici talimatlarına mutlaka uyun.
  • Evsel kimyasalları kullanırken asla sigara içmeyin.
  • Saç spreyi, temizleme solüsyonları, boya ürünleri veya böcek ilaçlarını asla bir ateş kaynağının yakınında kullanmayın. Bu maddeler alev alabilir veya patlayabilir.
  • Herhangi bir evsel kimyasal sızıntısı meydana gelirse hemen temizleyin. Temizlik yaparken eski giysileri kullanabilirsiniz. Eldiven giyin ve gözlerinizi koruyun. Temizlikte kullandığınız eski giysileri gazete kağıdına sarın ve plastik poşete koyarak ağzını bağlayıp çöpe atın.
  • Tehlikeli evsel kimyasalları uygun bir şekilde atın.

Evsel kimyasallara maruz kalındığında yapılması gerekenler ;

  • Rüzgarın tersi yönünde kalın ve toksik buharları solumayı önlemek için bulunduğunuz yeri terk edin.
  • Aşağıda yer alan belirtileri gösteriyorsanız zehirlenmeden şüphe edin ve hemen Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM)’i arayın, maruz kalmış olabileceğiniz kimyasal maddelerin kaplarını bilgi amaçlı yanınızda bulundurun.

Belirtiler:

  • Nefes alma güçlüğü
  • Gözlerde, ciltte, boğazda veya nefes borusunda tahriş
  • Cilt renginde değişiklik
  • Baş ağrısı ve puslu görme
  • Baş dönmesi
  • Kontrolsüz hareketler
  • Kramp ve ishal
  • Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) uzmanını dikkatlice dinleyin ve verdiği ilk yardım talimatlarını uygulayın.
  • Kimyasal maddenin bulaştığı giysileri atın. Bazı kimyasal maddeler yıkansa da giysilerinizden tamamen temizlenmeyebilir.

 Evinizde Bulunan Kimyasal Maddeleri Kontrol Edin !

Günlük hayatta evimizde kullandığımız kimyasal maddelerin birçoğu toksik olabilmektedir. Evinizi kontrol ederek bu maddelerin nerede bulunduğunu belirleyin. Bu kontrolü yaparken aşağıda yer alan listeden faydalanabilirsiniz. Kimyasal maddeleri belirledikten sonra etiketlerini kontrol edin ve üzerinde yazan talimatlara göre sakladığınıza emin olun. Bu maddeleri çocukların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza etmek büyük önem taşımaktadır.

Temizlik Maddeleri:
Fırın temizleyiciler
Lavabo açıcılar
Ahşap ve metal temizleyicileri
Tuvalet temizleyiciler
Küvet, fayans ve banyo temizleyiciler
Çamaşır suyu
Havuz kimyasalları
Böcek İlaçları:
Karınca öldürücüler
Hamamböceği öldürücüler
Pire kovucuları ve şampuanları
Böcek öldürücü spreyler
Saksı bitkisi için haşarat öldürücüler
Güve öldürücüler
Fare zehri
 Otomotiv Ürünleri:
Motor yağları
Yakıt katkı maddeleri
Karbüratör temizleyiciler
Klima gazı
Vites ve fren sıvıları
Antifriz
Boya Materyalleri ve Diğer Ürünler:
Yapıştırıcılar
Mobilya verniği
Yağ bazlı boyalar
Cila
Boya incelticiler ve terebentin
 Bahçe Ürünleri:
Bitki öldürücü ilaçlar
Böcek öldürücü ilaçlar
Mantar öldürücüler ve ahşap koruyucular
 Diğer Ürünler:
Piller
Civalı termometre
Gaz yağı
Aydınlatma sıvıları
Floresan lamba hazneleri

72 altınsaat

Trafik Kazalarında İlk yardım

Trafik kazaları gün geçtikçe çoğalmaktadır. Büyük şehirlerde her gün trafik kazası yaşanmaktadır. Konforlu ve keyifli bir yolculuğun tanımı kişiden kişiye göre değişir. Sürücülerin hiçbir zaman ‘çok iyi sürücüyüm, gözüm kapalı bile giderim.’ Gibi bir düşüncede olmamaları gerekir. Bu durum hayatlarına mal olabilir. Ya hayatlarını kaybeder ya da bir başkasının ölümüne sebep olabilirler. Bir başka seçenek de vücutlarında kalıcı hasarlar bırakabilirler. Mutlaka her araçta bir ilk yardım çantası bulunmalıdır. Kurallara uyulmalı, yolculuk sırasında hayat kurtarıcı emniyet kemeri mutlaka takılmalıdır. Bir trafik kazasıyla karşılaştığımızda öncelikle soğukkanlı olmalıyız. Tıbbi müdahaleye kadar hayat kurtarmak adına temel ilk yardım kursu eğitimleri de alınabilir. Fakat bu konuda çok dikkatli olunmalıdır. Yanlış veya eksik yapılan ilk yardım uygulaması yaralının can kaybına neden olabilmektedir. Eğer ilk yardım bilginiz yoksa kesinlikle yaralıyı araçtan kurtarmaya veya müdahale etmeye kalkışmayınız.

TRAFİK KAZALARINDA İLK YARDIM UYGULAMASI

Soğukkanlı olunmalı, heyecan yapılmamalıdır. Önce kendi can güvenliğimizi sağlamalıyız. Daha sonrasında olay yeri ve yaralının güvenliğini sağlamalıyız.

Güvenlik önlemleri: Bunun için olay yerini belli eden üçgen reflektörler konulabilir. Meraklı kişiler olay yerinden uzaklaştırılır. Aracın kontağı kapatılır. Hasta/yaralının hareket etmesi önlenir.

Bildirme: En hızlı şekilde 112 aranır. Hızlıca bilgi verilir.

  • İsim, telefon numarası
  • Açık adres, etrafındaki yerler
  • Olayın tanımı, nasıl olduğu
  • Hasta/yaralı sayısı ve durumu
  • Yapılan ilk yardım müdahalesi
  • Acil yardım merkezinden ‘tamam’ duymadan telefonu kapatmamak gerekir.

İlk olarak bilinç ve solunum kontrol edilir. Bilinci açıksa sakinleştirilir.

İlk yardım uygulaması kımıldatmadan, bulunduğu yerde yapılmalı, eğer tehlike söz konusuysa güvenli bir şekilde doğru yöntemlerle uzaklaştırılmalı.

Düz bir zeminde yatıyorsa dilinin gırtlağını kapatıp nefes almasını engellemesi tehlikesine karşın baş geriye doğru çevrilir. Kalbi duran bir yaralıya, konuya hâkim iseniz kalp masajı yapılır. Solunumu durmuş yaralıya duruma hâkim iseniz yapay solunum yapılır.

Hastanın yaralarını görmesine izin verilmemeli.

Kanama varsa kanama durdurulmalı.

Kırık veya çıkık varsa olay yerinde müdahale edilmeli.

Birden fazla yaralı varsa öncelik sırası belirlenmeli.

İlk yardımcı hastadan akan kan, salya gibi vücut sıvılarıyla temas etmemeli.

Hastanın vücut ısısı korunmalı, şoka girmesi önlenmelidir.

Tüm bilgiler kaydedilmeli.

Acil yardım ekipleri gelene kadar olay yerinden ayrılmamalı, kazazede ile ilgili bilgileri vermelidir.

TRAFİK KAZA DURUMLARINDA BİLİNMESİ GEREKEN TELEFON NUMARALARI

  • 112 Acil Ambulans
  • 110 İtfaiye
  • 155 Polis İmdat
  • 156 Jandarma
  • 114 Zehir Danışma Merkezi

Trafik Kazalarının Başlıca Nedenleri Nedir

Ülkemizde her gün yaklaşık 600 ve her saat 27 trafik kazası oluyor. Bu kazalarda günde 5-20 kişi ölüyor, 200 kadar kişi de yaralanıyor. Ortalama her yıl 5-6 bin kişi ölmekte ve 100-200 bin kişi de yaralanmaktadır.
Trafik kazalarının oluşmasının en önemli etmeni insandır. Bu oran ortalama %94’lere kadar ulaşmaktadır.

  • İnsan Faktörü %66
  • Sürücü %27
  • Yolcu %1
  • Araç Faktörü %5
  • Yol Faktörleri %1

Trafik Kazalarının Başlıca Nedenleri
Trafik kazalarının sebepleri aşağıda verilen Maddeler halinde gruplandırılabilir :

  1. İnsan
    a) Sürücü
    b) Yaya
    c) Yolcu
  2. Yol
  3. Taşıt
  4. Çevre
  5. Trafik yönetim, denetim ve uygulaması

İnsan Faktörüne Bağlı Trafik Kazalarının Nedenleri

a) Acemilik,
b) Dikkatsizlik,
c) Uzun süre uykusuzluk,
d) Hatalı sollama,
e) Aşırı hız,
f) Fazla yük taşımak,
g) Alkollü araç kullanmak,
h) Bazı ilaçları kullandıktan sonra araç kullanmak,
i) Trafik kurallarını dikkate almamak,
j) Rutin araç bakımlarını yaptırmamak.

Trafik Kazalarından Korunma Yolları

a) Alkollü araç kullanmayınız,
b) Emniyet kemerinizi mutlaka takınız,
c) Araç kullanırken dikkatinizi dağıtmayınız,
d) Hız limitlerine uyunuz,
e) Far ayarlarınızı kontrol ediniz,
f) Tehlikeli sürüş ve yakın takipten kaçınınız,
g) Bisiklet ve motosiklet kullanırken kaskınızı takınız,
h) Karşıdan karşıya geçerken geçiş kurallarına ve ışıklara riayet ediniz,
i) Kavşaklarda durunuz, tehlikeli yerlerde sollama yapmayınız,
j) Acelelikten kaçınınız,
k) Trafikte dikkatli ve hoşgörülü olunuz.

EMNİYET KEMERİ

Neden Emniyet Kemeri?

Emniyet kemeri kullanmıyorsanız, vücudunuz aracın hızıyla yol almaya devam eder. Ta ki direksiyon, ön cam veya torpido sizi durduruncaya kadar. İşte benzer durumlarda ikinci bir çarpışmadan korunmak istiyorsanız bunun tek yolu emniyet kemeri kullanmaktır.

Emniyet Kemeri ve Önlenen Riskler

Trafik literatüründe 30 km/s hızla meydana gelen çarpışmalarda oluşan hasar 1 birim olarak tanımlanırken, 50 km/s hızla meydana gelen çarpışmalarda bu hasarın 9 kat arttığı bilinmektedir. Emniyet kemeri; araç içinde meydana gelen ölümleri %45, ağır yaralanmaları %50 oranında azaltmaktadır. Ölümle olan yaralanmalar incelendiğinde baş boyun yaralanmalarının %37, omurga, göğüs yaralanmalarının %8 oranında olduğu görülmektedir.

Sürücü ile Yolcuların Ölüm ve Yaralanmalarında Hızın Etkisi

Araştırmalar 30 km/s hızla çarpmanın araç içerisinde bulunanların vücuduna etkisi 1.kattan düşmeye, 90 km/s hızla çarpmanın ise 10.kattan düşmeye eşdeğer olduğunu göstermektedir. Yine araştırmalar bırakın yüksek hızları, 80 km/s hızla giden bir araçta yolculuk yapanların olası bir kazada ölme ihtimalleri, 30 km/s hızla giden araçtakilere oranla 20 kat daha fazla olduğunu göstermektedir.

Sürücünün Görme Yeteneği ile Hız Arasındaki İlişki

Hız arttıkça sürücünün trafik çevresini algılama düzeyi yavaşlar. Göz 190 ile 200 derecelik bir alanı algılar. Ancak araç kullanırken görme açısı hız ile ters orantılıdır. Örneğin 35 km/s hızla görme açısı 104 derece iken, hızı 130 km/s’te çıkardığımızda bu açı 30 dereceye düşer.

HIZ KÖRLÜĞÜ

Artan hız sonucunda sürücünün yol ve çevresine yönelik görsel verileri, yani eşya ve olayları tam olarak algılayamamasıdır. Bunun en önemli ve riskli sonucu, sürücünün aracın hızını olduğundan daha az hissetmesidir.

TÜNEL GÖRÜŞÜ

Hızlı araç kullanırken görme alanının daralması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Aracın hızı ne kadar artarsa sürücünün bakışları da o oranda uzağa odaklanır ve sürücü çevresindeki olayları zamanında algılayamaz.

Alkolün Uyuşturucu Etkileri

Kandaki alkol miktarı arttıkça kişinin denge, görme ve işitme gibi beyinsel fonksiyonlarında azalmalar ortaya çıkar. Kas kontrolü gibi çok önemli duyu ve kontrol kabiliyetleri azalır.

Kurtarma Ekiplerinin Trafik Kazalarına Müdahalesi Güvenlik Önlemleri

1- Olay yerine varıldığında, kurtarma aracı başka kazalara sebebiyet vermeyecek şekilde uygun yere park edilir.
2- Olay yerine emniyet şeridi çekilir, olay yerinin ön ve arkasına 50-150 m reflektör konulur.
3- Gereksiz kişiler şerit dışına çıkarılır.
4- Kaza yapan aracın kontak anahtarı kapatılır, mümkünse akü kutup başları sökülür.
5- Yangına karşı gerekli önlemler alınır.
6- Gaz kaçaklarına karşı gerekli önlemler alınır.
7- Diğer tehlikelere karşı (toprak kayması, kaya düşmesi vb.) gerekli önlemler alınır.

  1. Durum Değerlendirmesi
    a)Yaralının bilinç durumu,
    b) Solunum yolları,
    c) Dolaşım yolları,
    d) Baş,
    e) Boyun,
    f) Göğüs,
    g) Karın,
    h) Kollar ve bacaklar kontrol edilir.
  1. İlk Müdahale
    a) Yaralıya bilinç kontrolü yapılması,
    b) Solunumun sağlanması,
    c) Dolaşımın sağlanması,
    d) Kanamalara müdahale,
    e) Kırıkların tespit edilmesi
    f) Yaralar,
    g) Yanıklar,
    h) Şok,
    i) Bayılma.
  2. Kurtarma
    a) Gereksiz malzemelerin (cam,parça vb.) temizlenmesi,
    b) Sıkışma noktalarının belirlenmesi,
    c) Kurtarma malzemelerini kullanarak yaralının kurtarılması,
    d) Yaralıların araçtan nakli,
    e) Yaralıların ambulansla Sağlık kuruluşuna sevk edilmesi.

KURTARMA TEKNİKLERİ

Tam Flep

Aracın kapı ve direklerinin kesilmesi ve tavanın komple alınmasına tam flep denir. Tam flep şu hallerde uygulanır;
-Araç tavanının tamamen çöktüğü durumlarda,
-Kapıların açılmaması halinde,
-Yaralıların daha çabuk ve zedelenmeden çıkarılması için.

Yarım Flep

Aracın ön veya arka kapı ile orta direklerinin kesilmesi ve tavanın yarım açılmasına yarım flep denir. Yarım flep şu hallerde uygulanır;

  • Yaralıların sadece önde bulunması halinde,
  • Yaralıların sadece arkada bulunması halinde
  • Kapıların açılmaması halinde.

KAPILARIN AÇILMASI

Kapılar menteşe aralarından ayırıcı ile koparılarak yapılır. Kapılar sökülür. Kapıların açılması şu hallerde uygulanır;

  • Hafif yaralanma durumunda,
  • Kapıların sıkışarak açılmaması durumunda kullanılır.
    Direksiyon Simidi ve Pedalın Kesilmesi
    Kaza sırasında genellikle direksiyon veya pedallar yaralıyı sıkıştırır.
    Uygulaması: Direksiyon simidi veya pedallar pedal kesici veya kesme aparatı ile kesilerek yaralı kurtarılır.

Araç İçinin Genişletilmesi

Kaza sırasında özellikle ön koltukta oturan yolcu ve sürücü, konsolun darbe sonucunda eğilmesi ile koltuk ve konsol arasına sıkışır. Bu durumda araç içinin genişletilmesi gereklidir. Araç içinin genişletilmesi iki yöntemle yapılabilir.
a) Kazazedenin olduğu taraftaki ön kapı; kapıların açılması yöntemi ile alınır. Daha sonra aracın orta direğinin altından konsol hizasına çarpraz olarak ayırma silindiri uygulanır veya ayırma aparatını koltuk önünden konsolun alt tarafına uygulayarak genişleme sağlanır.
b) Yukarıdaki işlemlerin gerçekleştirilememesi halinde; aracın ön camı kırılmamışsa kırılır, ayırma aparatı gerdirme zincirinin kancası konsülün uygun bir yerine takılır. Ayırma aparatının diğer gerdirme zinciri de aracın ön tampon bölgesinde sağlam uygun bir yere takılır ve iki zincir arasına takılan ayırma aparatı ile gerdirme yapılarak araç içinin genişlemesi sağlanır.

Araç Ters Dönmüş veya Yan Yatmış ise Kurtarma

a) Araç desteklenir.
b) Camlar yaralıya zarar vermeden kırılır.
c) Sıkışma yoksa, yaralı uygun şekilde çıkarılır.
d) Sıkışma varsa, sıkışma noktaları gerekli aparatlarla açılır, yaralı serbestleştirilir.
e) Eğer emniyet kemeri takılı ise kurtarma personeli yaralı sırtına gelecek şekilde içeri girer, emniyet kemeri çıkarılır veya kesilir, yaralı sırtında dışarıya çıkarılır.
f) Araç yan yatmış ise ön camlar kırılır.
g) Ters yatmış pozisyonundaki kurtarma teknikleri uygulanır.

Araç Su İçinde ise Kurtarma

a) Araçsu içine düşmüş ise kurtarma personelinden çok araç içindeki kişiler kendilerini kurtarabilirler.
b) Panik ve heyecan yapılmamalıdır.
c) Motor ne tarafta ise araç o tarafından batmaya ve içeri su girmeye başlar, hafif tarafa geçilir.
d) Kapılar ve camlar iç ve dış basınç eşitleninceye kadar açılamaz, beklenir veya varsa tavan camından çıkılır.
e) Bekleme sırasında ağırlık yapan eşyalardan kurtulunur, gerekirse soyunulur.
f) Baygın olanların kendisine gelmesi sağlanır.
g) Emniyet kemeri varsa çıkarılır.
h) Basınç eşitlenince kapılar açılır ve araç terk edilir.
i) Araç terk edilirken düzenli bir çıkış sağlanır.
j) Yüzme konusunda tecrübeli olanlar yaralı veya baygın kişilere yardım etmelidir.

Kemalettin GÜNGÖR – Afyon Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birliği Uzmanı

Bir taraftan sayısı ve hızı artan araçlar yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası olurken, diğer taraftan birçok insanın yaşamına son vermekte, onları sakatlamakta ya da maddi zararlara neden olmaktadır. Trafik kazaları, dünyanın temel ve Türkiye”nin ise en başta gelen ve çözümü zor sorunlarından biri olduğu için incelenmesi ve çözüm yolları bulunması gerekmektedir. Erdem”e (1977) göre, birçok ülkede ölümlerin hemen hemen %50″si ve hatta daha fazlası trafik kazalarından ileri gelmektedir. Trafik kazalarının başta gelen nedenlerinden biri alkol kullanımıdır. Alkollü olarak araba kullanma, büyük ölçüde alkol bağımlılığından kaynaklanan bir semptom olarak kabul edilmektedir. Bu yazıda daha çok alkollü araç kullanma ile trafik arasındaki ilişkiler üzerinde durulmuştur. 

Alkolün Sürücüler Üzerindeki Etkileri  

Son yıllarda sürücülerin içki kullanması belirgin olarak artmıştır. Bazı ülkelerde trafik kazalarının %30-40″ının nedeni alkoldür (Pelkin ve Landzhev, 1977). Alkol almış sürücünün sürücülük yeteneğinin alkolün etkisi sonucu olumsuz olarak etkilendiği bilimsel olarak ispat edilmiştir. Küçük dozlarda kullanıldığında, insanlar sabırsız, haddini bilmez olmakta ve reflekslerin yavaşlamasıyla zihinsel faaliyetler bozulmaktadır. (Yılmaz, 1996). Alkollün fazlası ise bireye aşırı güven verdiğinden, aşırı alkol alan kişiler, kusursuz oldukları sanısıyla kusur yapmaktadırlar. Bir duble bira ya da 60 cm3 viski ya da rakı alanlarda yarım saat araba kullanamayacak kadar denge kusuru olmaktadır. Fazla alkol gözde kararmaya neden olmakta, dikkat, düşünme ve karar gücünü bozmaktadır. Alkol miktarı arttıkça kandaki oksijen azalmakta ve beyin ihtiyacı olan oksijeni temin edemediği için işlevlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamaktadır. Alkol etkisi ile kişi saldırganlaşmakta, bazen de uyku hali ve uyuşukluk başlayarak kurallara uymamakta ve fren, vites ve direksiyonu zamanında gereğince kullanamaz duruma gelmektedir. Hız tahminleri ve hız karşılaştırmaları azalmakta ve hatta hızın korku veren etkisinden uzak kalarak hızı çekici bulma tutkusu başlamakta, mesafe tahmini sıfıra inmektedir (Yılmaz, 1996). Böylece, alkollü araç kullananlar yollarda tehdit unsuru oluşturmaktadırlar. Alkollün sürücüler üzerindeki olumsuz etkileri alkollü sürücülerin trafik kazaları yapmasına neden olmaktadır. Aşağıda bu konuyla ilgili görüşlere yer verilmiştir. 

Trafik Kazaları ve Alkollü Sürücüler Arasındaki İlişki 

Selzer ve Vinokur’a (1974) göre, tehlikeli bir şekilde araba kullanmak, alkolün etkisiyle öfkenin dışavurumudur. Alkoliklerin, intihara eğilimli oldukları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, alkolikler, zaman zaman kendi araçlarını bir intihar aracı olarak kullanmaktadırlar. O halde, alkoliklerin yaptığı kazalar, genellikle intihar düşüncesiyle işlenmiş kazalardır. Aşırı alkollüyken araba kullanmak, trafik kazalarına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra alkollü olarak araba kullanmak, şiddeti, anti sosyal davranışı, öfkeyi, paranoid duyguları, ölüm ya da öldürme isteğini de beraberinde getirebilmektedir. Özetle, alkollü olarak araba kullanma ile yollarda meydana gelen ölümler arasında sıkı bir ilişki vardır. (Akt. Huxley ve Chesterton, 1971). Yılmaz”a (1996) göre de alkol ve trafik kazaları arasında önemli bir ilişki vardır. Bu ilişkinin acı sonuçları, neredeyse her gün günlük gazetelerin sayfalarında görülmektedir. “Sarhoş sürücü can aldı”, “Sarhoş sürücü otomobiliyle evin çatısına uçtu”, “Alkollü araç kullanmanın acı faturası: 4 ölü, 2 yaralı”, “Düğün sonrası otomobil köprüden uçtu.” Bu başlıklar altındaki haberlerde, çoğunlukla gecenin geç saatlerinde içkilerin bolca içildiği bir yemekten, bir toplantıdan, bir düğünden sonra kullanılan araç ile yapılan kazanın öyküsü anlatılır. Little ve Clontz”a (1994) göre alkollü araba kullanmaktan kaynaklanan kazalarda ölüm oranı onbeş ile yirmi dört yaş arası gençlerde son derece yüksektir. Ross”un (1993) yaptığı araştırma sonuçlarına göre de alkol kullanımının ölümcül trafik kazalarına yol açtığı bulunmuştur. Henderson”a (1987) göre, alkollü sürücüler yüzünden her yirmi dakikada bir ölümcül kazalar olmaktadır (Akt. Little ve Clontz, 1994). Miller ve Bilincoe”nun (1994) yaptıkları araştırmaya göre, tüm motorlu taşıtların üçte birinden fazlası, alkollü araç kullanan şoförlerin yol açtığı kazalarda parçalanmaktadır.

Aberg”e (1993) göre, alkollü olarak araç kullanan sürücüler trafikte büyük bir risk yaratmaktadırlar. İsveç”te alkollü araç kullanan sürücülerin oranı yalnızca %1 olmasına rağmen kaza yapan sürücülerin %6 ile %11″inin kaza anında alkollü oldukları belirlenmiştir. Kanada”da ölümle sonuçlanan kazaların %43″de, Amerika”da ise %60″ında sürücünün alkollü olduğu saptanmıştır(Jonah ve Wilson,1993). Mc Lellan, Vingilis, Larkin, Stoduto, Macartney ve Sharkey”e (1993) göre de, Kanada”daki ölümlerin ve yaralanmaların büyük bir bölümü trafik kazalarından kaynaklanmaktadır. Alkollü araba kullanan sürücüler ölümcül olsun veya olmasın trafik kazalarının önemli bir kısmından sorumludurlar (Little ve Clontz, 1994). Selzer ve Vinokur”un (1974) yaptığı araştırmada da problemli gençlerin alkol alma ve tehlikeli biçimde araba kullanma eğiliminde oldukları görülmüştür. Bu gençler alkolün kendilerini daha saldırgan, korkusuz ve cesur yaptığını iddia etmektedirler. Farrow”a (1989) göre de, bireyin alkolün etkisi hakkındaki görüşleri, alkole bağlı tehlikeli araba kullanmayı etkileyen en önemli etkenlerden birisidir. Alkol; saldırgan, yabancılaşmış, kendini güçsüz hisseden kişilere güçlülük duygusu vermektedir. Basch, Di Cicco ve Malfetti”e (1989) göre, gençlerin alkollüyken de araç kullanmalarına yol açan faktörler şunlardır:

1) Bireyin alkollüyken, sarhoş olduğunun farkında olmaması 2) Alkolün etkisini tahmin edememesi 3) Alkollüyken de güvenli bir şekilde araba kullanılabilir gibi savunma mekanizmalarını kullanması. 4) Gençler arasında alkollü araç kullanmanın eğlence, özgürlük, yaşıtları tarafından kabul edilme gibi olumlu etkileri olduğu yolunda yaygın bir inancın bulunmasıdır.

Bu faktörler yollardaki tehlikenin artmasına, trafik ihlallerine, ölümlere, yaralanmalara v.b. neden olmaktadır. Türkiye”de alkollü içki etkisinde araç kullanmak suçtur. Buna karşın ülkemizde alkollü içki etkisinde araç kullanılması sanıldığından daha yaygındır. Hemen hiç kimse gittiği bir lokantada, bir arkadaş evinde içki içtiği için arabasını kullanmaktan vazgeçmemektedir. Çok içkili olduğu halde arabasını kullanan hatta kendisini uyaran arkadaşına “Ne o yoksa korkuyor musun?” diye karşılık veren kişilerin sayısı az değildir (Yilmaz, 1996). Aslında sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Alkollü kişinin kendine güveni artmakta, buna karşılık dikkati azalmakta ve refleksleri zayıflamaktadır. Araştırmalara göre erkekler, kadınlara göre sarhoşken araba kullanmaya daha fazla eğilimlidirler. 18-25 yaş grubundaki gençler daha çok trafik kazası yapmalarına rağmen bu gruptakilerin sarhoşken kaza yapma oranları diğer yaş grubundaki insanlardan daha yüksek değildir. Öte yandan 60 yaşın üzerinde alkollü araç kullananların sayısı bir hayli düşüktür. Resmi kayıtlara geçen sarhoşken kaza vakaları, toplam kaza vakalarının %15″ini oluşturmaktadır. Bu konuda yapılmış araştırmaların pek çoğu, kandaki alkol düzeyi ile kaza arasında nedensel bir ilişki olduğunu göstermektedir (Got, 1989). 

Alkollü Araç Kullanımının Engellenmesi İçin Çözüm Önerileri 

Ülkemizde de 1 Ocak 1997’den itibaren uygulanmaya başlanan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu”na eklenen maddeler ile alkollü araç kullanmanın cezası artırılmış, hapis, ehliyete el koyma gibi zorunluluklar getirilmiştir. Ayrıca Psikoteknik değerlendirme ve psikiyatrik muayene sonucu ehliyetin geri alınması şartı da eklenmiştir . Bu yeniliklerin alkollü araç kullanımını ve dolayısıyla trafik kazalarını azaltmada önceki yasaya göre daha başarılı olabileceği inancındayız. Getirilen yenilikler diğer ülkelerde oldukça başarıya ulaşmış uygulamalardır. Ülkemizin de aynı şansa sahip olduğunu görmek oldukça sevindirici ve umut vericidir.

ANKARA TRAFİK VAKFI / Alkol Ve Trafik Psikolojisi; Alkolün Sürücüler Üzerindeki Etkisi

Alkol ve Trafik Psikolojisi Uzm. Psk. Hatice Singir Karaçanta Bir taraftan sayisi ve hizi artan araçlar yasantimizin vazgeçilmez bir parçasi olurken, diger taraftan birçok insanin yasamina son vermekte, onlari sakatlamakta ya da maddi zararlara neden olmaktadir. Trafik kazalari, dünyanin temel ve Türkiye’nin ise en basta gelen ve çözümü zor sorunlarindan biri oldugu için incelenmesi ve çözüm yollari bulunmasi gerekmektedir.


Erdem’e (1977) göre, birçok ülkede ölümlerin hemen hemen %50’si ve hatta daha fazlasi trafik kazalarindan ileri gelmektedir. Trafik kazalarinin basta gelen nedenlerinden biri alkol kullanimidir. Alkollü olarak araba kullanma, büyük ölçüde alkol bagimliligindan kaynaklanan bir semptom olarak kabul edilmektedir. Bu yazida daha çok alkollü araç kullanma ile trafik arasindaki iliskiler üzerinde durulmustur. Alkolün Sürücüler Üzerindeki Etkileri  Son yillarda sürücülerin içki kullanmasi belirgin olarak artmistir. Bazi ülkelerde trafik kazalarinin %30-40’inin nedeni alkoldür (Pelkin ve Landzhev, 1977). Alkol almis sürücünün sürücülük yeteneginin alkolün etkisi sonucu olumsuz olarak etkilendigi bilimsel olarak ispat edilmistir. Küçük dozlarda kullanildiginda, insanlar sabirsiz, haddini bilmez olmakta ve reflekslerin yavaslamasiyla zihinsel faaliyetler bozulmaktadir. (Yilmaz, 1996). Alkollün fazlasi ise bireye asiri güven verdiginden, asiri alkol alan kisiler, kusursuz olduklari sanisiyla kusur yapmaktadirlar. Bir duble bira ya da 60 cm3 viski ya da raki alanlarda yarim saat araba kullanamayacak kadar denge kusuru olmaktadir. Fazla alkol gözde kararmaya neden olmakta, dikkat, düsünme ve karar gücünü bozmaktadir. Alkol miktari arttikça kandaki oksijen azalmakta ve beyin ihtiyaci olan oksijeni temin edemedigi için islevlerini yavas yavas kaybetmeye baslamaktadir. Alkol etkisi ile kisi saldirganlasmakta, bazen de uyku hali ve uyusukluk baslayarak kurallara uymamakta ve fren, vites ve dire ksiyonu zamaninda geregince kullanamaz duruma gelmektedir. Hiz tahminleri ve hiz karsilastirmalari azal >ma tutkusu baslamakta, mesafe tahmini sifira inmektedir (Yilmaz, 1996).


Böylece, alkollü araç kullananlar yollarda tehdit unsuru olusturmaktadirlar. Alkollün sürücüler üzerindeki olumsuz etkileri alkollü sürücülerin trafik kazalari yapmasina neden olmaktadir. Asagida bu konuyla ilgili görüslere yer verilmistir. Trafik Kazalari ve Alkollü Sürücüler Arasindaki Iliski  Selzer ve Vinokur’a (1974) göre, tehlikeli bir sekilde araba kullanmak, alkolün etkisiyle öfkenin disavurumudur. Alkoliklerin, intihara egilimli olduklari bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, alkolikler, zaman zaman kendi araçlarini bir intihar araci olarak kullanmaktadirlar. O halde, alkoliklerin yaptigi kazalar, genellikle intihar düsüncesiyle islenmis kazalardir. Asiri alkollüyken araba kullanmak, trafik kazalarina neden olmaktadir. Bunun yanisira alkollü olarak araba kullanmak, siddeti, antisosyal davranisi, öfkeyi, paranoid duygulari, ölüm ya da öldürme istegini de beraberinde getirebilmektedir. Özetle, alkollü olarak araba kullanma ile yollarda meydana gelen ölümler arasinda siki bir iliski vardir. (Akt. Huxley ve Chesterton, 1971). Yilmaz’a (1996) göre de alkol ve trafik kazalari arasinda önemli bir iliski vardir. Bu iliskinin aci sonuçlari, neredeyse hergün günlük gazetelerin sayfalarinda görülmektedir. “Sarhos sürücü can aldi”, “Sarhos sürücü otomobiliyle evin çatisina uçtu”, “Alkollü araç kullanmanin aci faturasi: 4 ölü, 2 yarali”, “Dügün sonrasi otomobil köprüden uçtu.” Bu basliklar altindaki haberlerde, çogunlukla gecenin geç saatlerinde içkilerin bolca içildigi bir yemekten, bir toplantidan, bir dügünden sonra kullanilan araç ile yapilan kazanin öyküsü anlatilir. Little ve Clontz’a (1994) göre alkollü araba kullanmaktan kaynaklanan kazalarda ölüm orani onbes ile yirmidört yas arasi gençlerde son derece yüksektir. Ross’un (1993) yaptigi arastirma sonuçlarina göre de alkol kullaniminin ölümcül trafik kazalarina yol açtigi bulunmustur. Henderson’a (1987) göre, alkollü sürücüler yüzünden her yirmi dakikada bir ölümcül kazalar olmaktadir (Akt. L > Clontz, 1994). Miller ve Bilincoe’nun (1994) yaptiklari arastirmaya göre, tüm motorlu tasitlarin üçte birinden fazlasi, alkollü araç kullanan söförlerin yol açtigi kazalarda parçalanmaktadir. Aberg’e (1993) göre, alkollü olarak araç kullanan sürücüler trafikte büyük bir risk yaratmaktadirlar. Isveç’te alkollü araç kullanan sürücülerin orani yalnizca %1 olmasina ragmen kaza yapan sürücülerin %6 ile %11’inin kaza aninda alkollü olduklari belirlenmistir. Kanada’da ölümle sonuçlanan kazalarin %43’de, Amerika’da ise %60’inda sürücünün alkollü oldugu saptanmistir(Jonah ve Wilson,1993). Mc Lellan, Vingilis, Larkin, Stoduto, Macartney ve Sharkey’e (1993) göre de, Kanada’daki ölümlerin ve yaralanmalarin büyük bir bölümü trafik kazalarindan kaynaklanmaktadir. Alkollü araba kullanan sürücüler ölümcül olsun veya olmasin trafik kazalarinin önemli bir kismindan sorumludurlar (Little ve Clontz, 1994). Selzer ve Vinokur’un (1974) yaptigi arastirmada da problemli gençlerin alkol alma ve tehlikeli biçimde araba kullanma egiliminde olduklari görülmüstür. Bu gençler alkolün kendilerini daha saldirgan, korkusuz ve cesur yaptigini iddia etmektedirler. Farrow’a (1989) göre de, bireyin alkolün etkisi hakkindaki görüsleri, alkole bagli tehlikeli araba kullanmayi etkileyen en önemli etkenlerden birisidir. Alkol; saldirgan, yabancilasmis, kendini güçsüz hisseden kisilere güçlülük duygusu vermektedir. Basch, Di Cicco ve Malfetti’e (1989) göre, gençlerin alkollüyken de araç kullanmalarina yol açan faktörler sunlardir:

1) Bireyin alkollüyken, sarhos oldugunun farkinda olmamasi

2) Alkolün etkisini tahmin  edememesi

3) Alkollüyken de güvenli bir sekilde araba kullanilabilir gibi savunma mekanizmalarini kullanmasi.

4) Gençler arasinda alkollü araç kullanmanin eglence, özgürlük, yasitlari tarafindan kabul edilme gibi olumlu etkileri oldugu yolunda yaygin bir inancin bulunmasidir.

Bu faktörler yollardaki tehlikenin artmasina, trafik ihlallerine, ölümlere, yaralanmalara v.b. neden olmaktadir.  Türkiye’de alkollü içki etkisinde araç kullanmak suçtur karsin ülkemizde alkollü içki etkisinde araç kullanilmasi sanildigindan daha yaygindir. Hemen hiç kimse gittigi bir lokantada, bir arkadas evinde içki içtigi için arabasini kullanmaktan vazgeçmemektedir. Çok içkili oldugu halde arabasini kullanan hatta kendisini uyaran arkadasina “Ne o yoksa korkuyor musun?” diye karsilik veren kisilerin sayisi az degildir (Yilmaz,1996).Aslinda sorun da buradan kaynaklanmaktadir. Alkollü kisinin kendine güveni artmakta, buna karsilik dikkati azalmakta ve refleksleri zayiflamaktadir. Arastirmalara göre erkekler, kadinlara göre sarhosken araba kullanmaya daha fazla egilimlidirler. 18-25 yas grubundaki gençler daha çok trafik kazasi yapmalarina ragmen bu gruptakilerin sarhosken kaza yapma oranlari diger yas grubundaki insanlardan daha yüksek degildir. Öte yandan 60 yasin üzerinde alkollü araç kullananlarin sayisi bir hayli düsüktür. Resmi kayitlara geçen sarhosken kaza vakalari, toplam kaza vakalarinin %15’ini olusturmaktadir. Bu konuda yapilmis arastirmalarin pek çogu, kandaki alkol düzeyi ile kaza arasinda nedensel bir iliski oldugunu göstermektedir.

(Got, 1989). Alkollü Araç Kullaniminin Engellenmesi Için Çözüm Önerileri Thurman, Jackson ve Zhao’ya (1993) göre, alkol bagimliligi ve alkollü olarak araba kullanma davranisi ortadan kaldirildiginda, sorunlar da ortadan kalkacaktir. Bunun için vatandaslarin gönüllü olarak alkol savasinda yer almasi saglanabilir. Kanada’da alkollü araç kullanmanin neden oldugu olumsuz etkileri en aza indirmek amaciyla farkli türde tedbirler alinmaktadir. Öncelikle bu konuda halk egitilmeye çalisilmaktadir. Alkollü araç kullanmayla ilgili tutumlar hakkinda halkin bilinçlendirilmesi trafik güvenliginin saglanmasi açisindan uzun vadede etkili olan bir yöntemdir. Ayrica 18 yasindan küçüklere alkol satisi yasaklanarak, alkol kullanma yasinin yasalarla denetlenmesine çalisilmaktadir. Siki trafik kontrolüyle alkollü sürücüler belirlenmekte ve bunlara yasal islemler yapilmaktadir.

Alkolün Sürücüler Üzerindeki Etkileri

Son yıllarda sürücülerin içki kullanması belirgin olarak artmıştır. Bazı ülkelerde trafik kazalarının %30-40’ının nedeni alkoldür (Pelkin ve Landzhev, 1977). Alkol almış sürücünün sürücülük yeteneğinin alkolün etkisi sonucu olumsuz olarak etkilendiği bilimsel olarak ispat edilmiştir. Küçük dozlarda kullanıldığında, insanlar sabırsız, haddini bilmez olmakta ve reflekslerin yavaşlamasıyla zihinsel faaliyetler bozulmaktadır. (Yılmaz, 1996). Alkollün fazlası ise bireye aşırı güven verdiğinden, aşırı alkol alan kişiler, kusursuz oldukları sanısıyla kusur yapmaktadırlar. Bir duble bira ya da 60 cm3 viski ya da rakı alanlarda yarım saat araba kullanamayacak kadar denge kusuru olmaktadır. Fazla alkol gözde kararmaya neden olmakta, dikkat, düşünme ve karar gücünü bozmaktadır.

Alkol miktarı arttıkça kandaki oksijen azalmakta ve beyin ihtiyacı olan oksijeni temin edemediği için işlevlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamaktadır. Alkol etkisi ile kişi saldırganlaşmakta, bazen de uyku hali ve uyuşukluk başlayarak kurallara uymamakta ve fren, vites ve direksiyonu zamanında gereğince kullanamaz duruma gelmektedir. Hız tahminleri ve hız karşılaştırmaları azalmakta ve hatta hızın korku veren etkisinden uzak kalarak hızı çekici bulma tutkusu başlamakta, mesafe tahmini sıfıra inmektedir (Yılmaz, 1996). Böylece, alkollü araç kullananlar yollarda tehdit unsuru oluşturmaktadırlar. Alkollün sürücüler üzerindeki olumsuz etkileri alkollü sürücülerin trafik kazaları yapmasına neden olmaktadır. Aşağıda bu konuyla ilgili görüşlere yer verilmiştir.

Trafik Kazaları ve Alkollü Sürücüler Arasındaki İlişki

Selzer ve Vinokur’a (1974) göre, tehlikeli bir şekilde araba kullanmak, alkolün etkisiyle öfkenin dışavurumudur. Alkoliklerin, intihara eğilimli oldukları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, alkolikler, zaman zaman kendi araçlarını bir intihar aracı olarak kullanmaktadırlar. O halde, alkoliklerin yaptığı kazalar, genellikle intihar düşüncesiyle işlenmiş kazalardır. Aşırı alkollüyken araba kullanmak, trafik kazalarına neden olmaktadır. Bunun yanısıra alkollü olarak araba kullanmak, şiddeti, antisosyal davranışı, öfkeyi, paranoid duyguları, ölüm ya da öldürme isteğini de beraberinde getirebilmektedir. Özetle, alkollü olarak araba kullanma ile yollarda meydana gelen ölümler arasında sıkı bir ilişki vardır. (Akt. Huxley ve Chesterton, 1971). Yılmaz’a (1996) göre de alkol ve trafik kazaları arasında önemli bir ilişki vardır. Bu ilişkinin acı sonuçları, neredeyse hergün günlük gazetelerin sayfalarında görülmektedir. “Sarhoş sürücü can aldı”, “Sarhoş sürücü otomobiliyle evin çatısına uçtu”, “Alkollü araç kullanmanın acı faturası: 4 ölü, 2 yaralı”, “Düğün sonrası otomobil köprüden uçtu.” Bu başlıklar altındaki haberlerde, çoğunlukla gecenin geç saatlerinde içkilerin bolca içildiği bir yemekten, bir toplantıdan, bir düğünden sonra kullanılan araç ile yapılan kazanın öyküsü anlatılır. Little ve Clontz’a (1994) göre alkollü araba kullanmaktan kaynaklanan kazalarda ölüm oranı onbeş ile yirmidört yaş arası gençlerde son derece yüksektir. Ross’un (1993) yaptığı araştırma sonuçlarına göre de alkol kullanımının ölümcül trafik kazalarına yol açtığı bulunmuştur. Henderson’a (1987) göre, alkollü sürücüler yüzünden her yirmi dakikada bir ölümcül kazalar olmaktadır (Akt. Little ve Clontz, 1994).

Miller ve Bilincoe’nun (1994) yaptıkları araştırmaya göre, tüm motorlu taşıtların üçte birinden fazlası, alkollü araç kullanan şöförlerin yol açtığı kazalarda parçalanmaktadır. Aberg’e (1993) göre, alkollü olarak araç kullanan sürücüler trafikte büyük bir risk yaratmaktadırlar. İsveç’te alkollü araç kullanan sürücülerin oranı yalnızca %1 olmasına rağmen kaza yapan sürücülerin %6 ile %11’inin kaza anında alkollü oldukları belirlenmiştir. Kanada’da ölümle sonuçlanan kazaların %43’de, Amerika’da ise %60’ında sürücünün alkollü olduğu saptanmıştır(Jonah ve Wilson,1993). Mc Lellan, Vingilis, Larkin, Stoduto, Macartney ve Sharkey’e (1993) göre de, Kanada’daki ölümlerin ve yaralanmaların büyük bir bölümü trafik kazalarından kaynaklanmaktadır. Alkollü araba kullanan sürücüler ölümcül olsun veya olmasın trafik kazalarının önemli bir kısmından sorumludurlar (Little ve Clontz, 1994). Selzer ve Vinokur’un (1974) yaptığı araştırmada da problemli gençlerin alkol alma ve tehlikeli biçimde araba kullanma eğiliminde oldukları görülmüştür. Bu gençler alkolün kendilerini daha saldırgan, korkusuz ve cesur yaptığını iddia etmektedirler. Farrow’a (1989) göre de, bireyin alkolün etkisi hakkındaki görüşleri, alkole bağlı tehlikeli araba kullanmayı etkileyen en önemli etkenlerden birisidir. Alkol; saldırgan, yabancılaşmış, kendini güçsüz hisseden kişilere güçlülük duygusu vermektedir.

Basch, Di Cicco ve Malfetti’e (1989) göre, gençlerin alkollüyken de araç kullanmalarına yol açan faktörler şunlardır: 1) Bireyin alkollüyken, sarhoş olduğunun farkında olmaması 2) Alkolün etkisini tahmin edememesi 3) Alkollüyken de güvenli bir şekilde araba kullanılabilir gibi savunma mekanizmalarını kullanması. 4) Gençler arasında alkollü araç kullanmanın eğlence, özgürlük, yaşıtları tarafından kabul edilme gibi olumlu etkileri olduğu yolunda yaygın bir inancın bulunmasıdır. Bu faktörler yollardaki tehlikenin artmasına, trafik ihlallerine, ölümlere, yaralanmalara v.b. neden olmaktadır. Türkiye’de alkollü içki etkisinde araç kullanmak suçtur. Buna karşın ülkemizde alkollü içki etkisinde araç kullanılması sanıldığından daha yaygındır. Hemen hiç kimse gittiği bir lokantada, bir arkadaş evinde içki içtiği için arabasını kullanmaktan vazgeçmemektedir.

Çok içkili olduğu halde arabasını kullanan hatta kendisini uyaran arkadaşına “Ne o yoksa korkuyor musun?” diye karşılık veren kişilerin sayısı az değildir (Yilmaz, 1996). Aslında sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Alkollü kişinin kendine güveni artmakta, buna karşılık dikkati azalmakta ve refleksleri zayıflamaktadır. Araştırmalara göre erkekler, kadınlara göre sarhoşken araba kullanmaya daha fazla eğilimlidirler. 18-25 yaş grubundaki gençler daha çok trafik kazası yapmalarına rağmen bu gruptakilerin sarhoşken kaza yapma oranları diğer yaş grubundaki insanlardan daha yüksek değildir. Öte yandan 60 yaşın üzerinde alkollü araç kullananların sayısı bir hayli düşüktür. Resmi kayıtlara geçen sarhoşken kaza vakaları, toplam kaza vakalarının %15’ini oluşturmaktadır. Bu konuda yapılmış araştırmaların pek çoğu, kandaki alkol düzeyi ile kaza arasında nedensel bir ilişki olduğunu göstermektedir (Got, 1989).

Alkollü Araç Kullanımının Engellenmesi İçin Çözüm Önerileri

Ülkemizde de 1 Ocak 1997’den itibaren uygulanmaya başlanan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na eklenen maddeler ile alkollü araç kullanmananın cezası artırılmış, hapis, ehliyete el koyma gibi zorunluluklar getirilmiştir. Ayrıca Psikoteknik değerlendirme ve psikiyatrik muayene sonucu ehliyetin geri alınması şartı da eklenmiştir . Bu yeniliklerin alkollü araç kullanımını ve dolayısıyla trafik kazalarını azaltmada önceki yasaya göre daha başarılı olabileceği inancındayız. Getirilen yenilikler diğer ülkelerde oldukça başarıya ulaşmış uygulamalardır. Ülkemizin de aynı şansa sahip olduğunu görmek oldukça sevindirici ve umut vericidir.

Alkol ve Trafik Psikolojisi Uzm. Psk. Hatice Singir Karaçanta

ARAÇ KULLANIRKEN CEP TELEFONU İLE KONUŞMAYIN

Cep telefonunun sürücüler üzerindeki etkisini inceleyen araştırma sonuçlarında genel olarak aşağıdaki bulgulara rastlanmıştır:

– Tepki verme süreleri gecikmekte,

– Sabit bakış süresi artmakta (sürücünün gözü dalmakta),

– Kalp atım sayısı artmakta,

– Daha fazla sayıda çevresel uyaranı gözden kaçırmakta,

– Karar verme süreleri artmaktadır.

İngiltere”de gerçekleştirilen deneylerde;

Saatte 110 kilometre hızla giden bir aracın sürücüsü, aniden durması gerektiğinde, fren yapma mesafesinin;

Normal durumda 31 metre,

Alkollü ise 35 metre,

Kulaklıklı cep telefonu ile konuşuyorsa 39 metre,

Cep telefonunu elinde tutarak konuşuyorsa 45 metre olduğu tespit edilmiştir.

Gelişme sürecinde olan ülkemiz, bu süreç içerisinde nüfusun ve buna bağlı olarak da yaşamsal faaliyetlerin artışı dolayısıyla ulaştırma hizmetlerini her geçen gün daha fazla kullanma gereksinimi duymaktadır. Ülkemiz, kara, hava, deniz ve raylı ulaşım sistemleri içerisinde, ulaştırma ve taşıma hizmetlerinde en büyük payı karayollarına vermektedir. İstatistikler çerçevesinde bu pay yaklaşık %95 seviyesine ulaşmakta ve diğer sistemlerin çok önüne geçmektedir. Karayolunun ulaştırma sistemleri içerisinde çok tercih edilmesi, artan trafik yoğunluğu ile kaza sayısını da arttırarak olumsuz bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Bu durum ülkemizin hem maddi hem de manevi kayıplar vermesine neden olmakta, dolayısıyla karayoluna verilecek önemin ilk sıralara taşınması gerekliliğini doğurmaktadır. Bu aşamada yapılacak en faydalı şeyin, karayolu güvenliğinin karayolu yapısı ve çevresi ile birlikte bir sistem düşüncesi içerisinde, planlı bir şekilde değerlendirilmesi olduğu açıktır. Sistem bilinci çerçevesinde, karayoluyla ilgili denetim birimlerinin kendi kontrollerini yaparak, öncelikle uygun arazi kullanımının, sonrasında ise buna bağlı olarak gerekli ulaşım düzeninin planlaması yapılmalıdır. Bu şekilde yapılacak ulaştırma planı içerisinde karayolu güvenlik sistemi geliştirilip, kontrollü ve koordineli çalıştırılarak yoğun olarak tercih edilen karayolu taşımacılığının olumsuz sonuçlarının önüne geçilebilecek ve kayıplar en aza indirilebilecektir. Bu bildiride karayolu güvenliğine geniş bir perspektifte bakılmış ve karayolunun esas dokusuyla ilişkileri ve meydana gelen olumsuz sonuçlar için alınabilecek önlemler incelenmiştir.

Ulaşım, insanların karşısına kimi zaman fayda kimi zamansa zarar olarak çıkmaktadır. Faydaları çok olmasına karşın zararları da göz ardı edilemeyecek kadar hayatımızı etkilemektedir. Zararların en büyüğünü ise hayatların kaybedilmesi ya da maddi kayıplar ile sonuçlanan trafik kazalarında görmekteyiz. Öyleyse amaç; trafik kazalarının ve zararlarının en aza indirildiği güvenli bir ulaşım düzeni olmalıdır. İnsanoğlunun yeryüzünde var olmasıyla başlayan “güvenlik” sorunu, günümüze kadar çeşitli evrelerden geçerek, farklı boyutlara ulaşmıştır. Diğer canlılardan her yönüyle farklı olarak dünyaya gelen insanoğlunun can ve mal güvenliği, tarih boyunca önemsenmiş ve çeşitli önlemler alınmaya çalışılmıştır. İlk çağda bireysel olarak kendi güvenliğini sağlamak için bir takım ilkel tedbirler geliştiren insanoğlu, zaman içerisinde, daha toplumsal ve sistematik düşünme yolunda, gelişen teknolojinin de katkılarıyla beraber, farklı önlemlere başvurmuştur. Bireyin can, mal ve hizmet güvenliğinin önemi ve korunması amacıyla, çeşitli evrelerden geçerek, bugünkü çağdaş boyutuna ulaşmıştır.

Günümüzde tüm dünya ülkelerinde trafik güvenliği sorunu en ön sıralarda yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde dahi trafik kazaları tam olarak önlenememiş fakat kazaların ve ortaya çıkardığı sorunların azaltılması yönünde büyük aşamalar kaydedilmiştir. Bugüne kadar yapılan bütün çalışmalara rağmen, ülkemiz, trafik güvenliği açısından oldukça geri kalmış ülkeler arasındadır. Bilindiği gibi, yol güvenliğinin en önemli ölçütü trafik kazalarıdır ve bu açıdan bakıldığında istenilen seviyelere ulaşamadığımız açıkça görülmektedir. Bunun da en önemli sebebi, karayolu güvenliğinin sağlanması için ulaşılması istenen hedeflerin tam ve doğru olarak belirlenememesi, konuya çözüm getirmesi gereken kurum ve kuruluş sayısının çok fazla olması ve bunlar arasında bir yetki karmaşasının bulunması, yasal düzenlemelerde ve bunların uygulanmasında karşılaşılan eksikliklerin zamanında giderilmemesi ve her şeyden önce ulaştırma sistemleri arasında dengeli bir paylaşımın bulunmamasıdır.

Trafik kazalarına yol açan sebepleri; taşıma ortamı, karayolu yapısı, trafik yönetimi,denetimi ve uygulamaya ilişkin hususlar, taşıt ve trafik şartları, sürücü-yayayolcu olarak yolu kullananların davranışları, çevre şartları, sosyal, kültürel ve hukuksal sebepler olarak sıralayabiliriz. Bu sebepleri genelleştirecek olursak, kaza oluşumuna sebebiyet veren faktörler; insan, araç, yol ve çevre olarak gösterilebilir. Bu dört ana etkenin kullanım etkinliğine bağlı olarak ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar yani kazalar, insanlar ve ülke ekonomisinde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Fakat şu göz ardı edilmemelidir ki kazaların oluşumda ana unsur insan olarak görülmesine rağmen, araç, yol ve çevre gibi diğer etkenlerde insanların bu duruma gelmelerinde etkilidirler. Yani sorun bir bütünün içerisinde saklıdır. Trafik kazalarını oluşturan temel unsurların başında gelen insan; sürücü, yaya ve yolcu olarak yolu kullanmakta ve trafiğe katılmaktadır. Öyleyse trafik güvenliğinde de insan faktörü ön plana çıkmaktadır. Trafik güvenliğini sağlamada insanların uyması gereken bazı kurallar vardır. Öncelikle sürücü olarak insan, kendi fiziksel ve ruhsal şartları ile, aracının teknik ve fiziksel şartları ile yeterli olarak trafiğe çıkmalı, trafik durumuna, trafik kurallarına uymalı, emniyet kemerini takmalı, alkol, uyuşturucu vb. gibi maddeleri kullanmamalı ve trafik de azami dikkatli olmalıdır. Benzer şekilde yolcu ve yaya olarak insan, trafik durumuna , trafik kurallarına göre hareket etmeli, dikkatli olmalı ve trafik güvenliği için gerekli hususları yerine getirmelidir.

Taşıtların kazalardaki etkisi, türleri, taşıma kapasiteleri, taşınan eşyaya uygunluk derecesi, yükleme şekli, rengi gibi fiziksel nitelikleri ile, fren, ışık sistemleri, direksiyon, ön düzen, tekerlek vb. teknik nitelikleri olmak üzere iki grupta değerlendirilebilir. Araçların bu fiziksel ve teknik özellikleri ile kazaları önlemede ve zararı en aza indirmede etkili olacakları yapılan bir çok çalışmayla kanıtlanmıştır. Ulaşımın ana öğesini oluşturan yol ise, istatistiklerde çok düşük değerlerde görünse bile kazaların oluşumunda doğrudan bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü karayolu yapısındaki sorun direkt sürücü veya aracı etkilemekte ve sonucu kötü olan durumlara götürmektedir. Ülkemizdeki kaza istatistikleri sonucunda yol faktörünün düşük değerlerde olmasının sebebi; Trafik Kazası Tespit Tutanaklarının hazırlanmasındaki eksiklikler ve yetersizliklerdir. Ayrıca, ülkemizde kaza istatistikleri trafik polislerinin hazırladığı kaza raporlarına göre düzenlenmekte ve trafik polislerinin mühendislik bilgilerinin yeterli düzeyde olmamasından dolayı, yola verilebilecek bir kusurun sürücülere yüklemesi ile bu tablo ortaya çıkmaktadır. Oysa ki gerçek değerlendirmeler yapılabilse kazaların oluşumunda yol faktörünün %20-25 değerlerine ulaşabileceği, bunun da göz ardı edilemeyecek bir oran olduğu görülmektedir.

Funda Türe Arş.Gör., KTÜ, İnşaat Mühendisliği, Ulaştırma Anabilim Dalı,Trabzon

İş ortamı, en çok zaman geçirdiğimiz ve günün en verimli saatlerini harcadığımız alanlardır. Karşılığı para kazanmak bile olsa, hayatımız boyunca yaptığımız en büyük fedakarlık bir iş yerinde çalışıyor olmaktır. Peki bu alan istediğimiz gibi olmadığında ne olur? Sorunun yanıtı bu makalede gizli. İşte, insanı iş yerinden soğutan nedenler!

Ben, çalışma hayatını en ilkel haliyle şöyle tanımlıyorum:

Bir kişinin mesleki yetenek, yetkinlik ve eğitimlerini işverene kiralaması karşılığında aldığı ücret. 

Böyle bakıldığında durumu; bir nevi ilkel bir alışveriş şekli olarak betimleyebiliriz. Peki bu alışverişte doğru denge kurulmadığında neler yaşanabilir hiç düşündünüz mü? Parayı veren düdüğü çalar mı? yoksa Para aslında her şeyin ilacı değil mi? 

İş Yerinden Soğutan Nedenler

İş hayatında karşılıklı tatminin yaşanmadığı durumlarda aksamalar olabileceği gibi bu dengesizlik daha vahim durumları da beraberinde getirebilir. Bu makalede çalışanları işten soğutan ve insanı yeni iş arayışına sevk eden nedenleri listeledik. İşte insanı iş yerinden soğutan 10 temel sebep!

1- Dayatmacı Ve Nezaketsiz Yöneticiler

İş yerinden soğutan nedenlerin başında zor insanlar vardır. Aslında zor insanlar hayatın her alanında var. Ama konu iş hayatı olunca, konu biraz daha ehemmiyet kazanıyor. Hatta bu duruma ilişkin yüzlerce içerik bulunmakta. Öte yandan kurumlarda ve kişisel gelişim atölyelerinde bu ve benzeri konularda bir çok eğitim verilmekte.

Örneğin internete girip, “Zor insanlarla baş etme yolları” ya da “Zor yöneticilerle çalışma teknikleri” gibi aramalar yaparak sayısız eğitim içeriği ya da makale bulabilirsiniz. Tüm bunlar bize şunu anlatıyor; birçok çalışan, zor yöneticilerden muzdarip. Günümüzde pek çok çalışan, birlikte mesai yaptığı yöneticisiyle ilgili nezaketsiz tavırlardan ve agresif çalışma koşullarından şikayetçidir. Bu durum çalışanların hem kurum kültürüne olan saygısını hem de kuruma olan bağlılığını ciddi derecede sarsmakta. Bu arada yapılan araştırmalara göre, bu şartlar altında zamanla özgüvenini ve öz saygısını kaybeden personeller; işinden ve kurumundan soğuyup o şirketten uzaklaşıyor.

2- İş Yerinde Gruplaşma Ve İlişki Çatışmaları

Gruplaşma; sağlıklı bir iletişim ağının kurulamadığı örgütlerde, ne yazık ki çok sık karşılaşılan bir durumdur. İş yerinde gruplaşmayı; belli bir kişi ya da konuya odaklanmış, ortak bir paydayı paylaştığına inanan çalışanların; otoriter boşluğunu fırsata çevirerek, kendi iletişim ağlarını kurdukları durum olarak açıklayabiliriz.

Ortak bir paydada buluşmak, aynı değerleri savunmak, takım çalışması, dayanışma kavramları; gruplaşma ile karıştırılmamalıdır. Aynı değerler doğrultusunda, fikir birliği yakalamak, pozitif aksiyonlar almaya olanak tanırken, kurum içerisinde gruplaşma ve ilişki çatışmalarının varlığı; kaosa, karmaşaya ve sağlıklı iletişim ağının parçalanmasına sebep olur. Bütün bunlar işine ve kurumuna bağlı çalışan bir personelin, kendisini iş yerinden soyutlamasına ve bu personelin zamanla merkezden uzaklaşmasına zemin hazırlar.

3- Yarar Sağlamayan İş Ve Yöntemlerde Israrcı Olan Yönetim

Beyin fırtınası, iş hayatının olmazsa olmazıdır. Olaylara farklı bakış açılarıyla yaklaşmak, farklı fikirleri dinlemek çoğu zaman başarıya giden yolda olumlu birer tetikleyici olmuştur. Ancak bazen yalnızca son sözü söylemiş olmak adına, personele gereksiz dayatmalar ve yönlendirmeler yapan yöneticilerle de karşılarız. Bir çalışan sizin astınız olabilir, kıdemi sizden daha aşağıda da olabilir. Ancak bu durum o çalışanın hayatta sizden daha deneyimsiz ya da sizden daha az performans sahibi olduğu anlamına gelmez.

Elbette ki iş hayatında deneyimler çok önemlidir. Ancak şunu unutmayın; fikir alışverişi yapmak, size mevkinizden bir şey kaybettirmez. Buna ek olarak gözden kaçırmış olabileceğiniz en ufak bir detay sizi başarısızlığa sürükleyebilir. Öte yandan öz eleştiriye açık olmak, fikir sağlaması yapmak, iş hayatına adını altın harflerle yazdırmış bir çok başarılı ismin başarı sırları arasında yer alır. Yalnızca egolarını tatmin etmek adına; yarar sağlamayan, başarısızlığı deneyimlenmiş ya da başarısız olacağı muhtemel yöntemleri, personeline dayatan bir kurumda çalışanlar, bir süre sonra orada vakit kaybettikleri hissine kapılacaktır. Bu da onlara başka denizlere yelken açmanın yollarını aratacaktır.

calısma hayati

4- Adaletsiz Yetki Ve Sorumluluk Dağılımları

Bir kurumun, gerçekten kurumsal bir yapıya sahip olduğunu nereden anlarsınız? Ben, doğru ve gerçekçi şekilde hazırlanmış hiyerarşik bir organizasyon şemasından ve çalışanların pozisyon fark etmeksizin, görev tanımlarına bağlı kalıp kalmadıklarından anlarım. Aynı zamanda denetleyici bir mekanizmanın bu durumu doğru ve adaletli bir şekilde denetleyip denetlemediğinden anlarım.

Bir departmanın personeli 17:30’da tüm iş yükünü bitirmiş çay kahve içebiliyor hale gelirken, bir diğer departmanda mesai saati bittiği halde personelin iş yükü bitmiyorsa bazı şeyler ters gidiyor demektir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında; adaletli bir iş yükü dağılımı olmadığı anlaşılır. Bu durumun sonucunda fazla mesai yapan çalışan; diğer departmanlardaki arkadaşları rahat bir şekilde molalarını kullanabilirken, kendisi işlerin arasına sıkışmış hisseder. Bu şekilde mesai yapan personel bir süre sonra kullanıldığını hissetmekle kalmayıp, kendisine yeterince değer verilmediğini ve hatta aptal yerine konduğu kanısına varacaktır. Böyle olunca da farklı arayışlara girişecektir.

5- Önü Kapalı Ve Gelişmeye Açık Olmayan Pozisyonlar

İnsanı iş yerinden hatta iş hayatından soğutan en önemli nedenlerden biri de gelişime kapalı pozisyonlardır. İş hayatımız boyunca tüm zorluklara katlanmamızın temelde iki nedeni vardır. Birincisi ekonomik sebeplerdir. Diğeri ise kariyer hedefleridir. Öncelikli olarak, hayatımızı idame ettirmek, ihtiyaçlarımızı karşılamak gibi sebeplerle çalışırız. Bir alt sırada yıllar yılı kendimize yaptığımız yatırımların, sosyal olarak karşılığı vardır. Her iki durumda da çalışanın tek bir gayesi bulunmaktadır: İlerlemek (Terfi almak.)

Bir çalışan, maaşına aldığı ufacık bir zam oranının verdiği motivasyon duygusunun bir benzerini, takdir görmek, yükselmek, terfi almak gibi durumlarda da hisseder. Çalıştığı pozisyonda takdir görmek ve o pozisyonda ilerleyeceğine dair teşvik edilmek çalışanın kendini iyi hissetmesine ve kuruma daha da bağlanmasına yardımcı olur. Bunun tam tersi bir durumda ise, boşa kürek çektiği duygusuna kapılan çalışan kendini yiyip bitirmekle kalmayacaktır. O iş yerine karşı bir soğukluk hissedecektir.

6- Dikkate Alınmayan Talep Ve Öneriler

Hayatın her noktasında olduğu gibi iş hayatında da fikir ve önerilere açık olmak her zaman 1-0 önde başlamayı sağlar. Bir işletmenin, olaylara her zaman aynı pencereden bakması yerine, bazı durumlarda karşı tarafın penceresinden bakmaya çalışması önemli bir detaydır. Aynı zamanda bu, kurumu artıya geçirecek bir harekettir. Zaman zaman kurumun en tepe noktasındaki kişi olarak gözden kaçırdığınız şeyleri, yetki olarak sizden çok daha alt seviyede birisi daha net bir şekilde görebilir. Bu tarz durumlar için, kurumsal firmalar; dilek ve şikayet kutuları, personel geri bildirim forumları gibi platformlar oluşturarak çeşitli değerlendirmeler yaparlar.

Bir başka yöntem olarak da, İK departmanı; belli zamanlarda, personellerle birebir görüşmeler yaparak personellerin kuruma ya da kurum şartlarına ilişkin talep, öneri ve şikayetlerini dinler. Sonra da bunları ilgili kişi ya da birime raporlar. Bu tarz iletişim ağlarının kurulmadığı örgütlerde çalışanlar, yaşadıkları birkaç sorundan sonra muhatap bulamadıkları düşüncesine kapılacak ve daha fazla ciddiye alınmak için farklı arayışlara gireceklerdir.

7- Gerçek Olduğu Halde Değilmiş Gibi Hissettirilen Mazeretler

İş Yerinden Soğutan bir diğer neden bahanelerdir. Farz edin ki bir annesiniz. Bebeğiniz bütün gece ateşler içinde yandı. Hastaneydi, acil servisti derken sabaha karşı eve vardınız. Yaşadığınız psikolojik yıpranmanın yanında, fiziksel olarak da bitmiş durumdasınız. Yöneticinize durumu bildirip, ertesi gün kendiniz ve en çok da bebeğiniz için izin istemeyi düşünüyorsunuz. Fakat bir taraftan da içiniz içinizi yiyor. Kendi kendinize şöyle bir düşünceye kapılıyorsunuz; “Mesaj mı atsam yoksa direkt arasam mı?”  Çünkü, karşınızda sizi sürekli kontrol etmeye çalışan, açığınız varmış gibi davranan, her hareketinizi defalarca sorgulayan, sunduğunuz sebepleri bahane olarak yorumlayan bir yönetici var. Bu durumun bir adım sonrasını tahmin etmek çok da zor değil aslında; verimli, işini severek yapan bir personeli; bahaneler sunarak işini aksatan bir personel haline getirmek…

8- Yetersiz Bilgiyle Başarı Beklenen Görev Ve Projeler

Hiç birimiz ne yazık ki, Mel Gibson’ın -Kadınlar Ne İster- filminde olduğu gibi, beyin okuma özelliğine –henüz – sahip değiliz. Dolayısıyla karşımızdaki insanın ne düşündüğünü ya da bir projeyi kafasında nasıl kurguladığını bilemeyiz. Oysa bir yönetici olarak hayalini kurduğunuz şeyi elde edebilmek için, ne istediğinizi bilmeniz ve bunu personele açıkça ifade edebilmeniz gerekir.

Örneğin bir mağazaya girdiğinizde tezgahtara yalnızca “Kazak istiyorum” derseniz, muhtemelen tezgahtar size “Nasıl bir kazak efendim?” diyecektir. Yani istek ve talebinize göre size yardımcı olmak isteyecektir. Aksi takdirde personel; mağazanın kapanış saatine kadar başka hiçbir müşteriyle ilgilenmemek suretiyle tüm renk ve modellerdeki kazakları size tek tek sunmak zorunda kalır. Bu da zaman ve nakit kaybı demektir. İşte, çalışma hayatında gerçekleştirilmeye çalışılan proje ve işler için de aynısı geçerlidir. Yeterince açık bir şekilde neyi hedeflediğini, çalışana ifade etmeden, kafasında kurguladığı sonuca ulaşmayı bekleyen yönetici çok büyük bir ihtimalle hüsrana uğrayacaktır. Ayrıca bu hüsran neticesinde yönetici; çalışanların şevk ve motivasyonunu kırıcı davranışlarda bulunarak onları kuruma karşı soğutacaktır.

9- Takdir Edilmeyen Başarılar

“İş Yerinden Soğutan Nedenler”in bir diğeri de takdirsizlik. Bazı insanları mutlu etmek zordur. Bazılarını ise imkansız! Konu iş hayatı olunca bu durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Ne yaparsanız yapın, ne kadar başarılı işlere imza atarsanız atın, sarf ettiğiniz çaba ya da ortaya koyduğunuz performans için herhangi bir olumlu reaksiyon alamadığınızda, kıdem ve mevkiniz ne olursa olsun motivasyon kaybı yaşarsınız. Ast konumunda çalışanlar içinse durum biraz daha hassas ve kritiktir. Potansiyelini ispat etmek ve bir adım öne çıkmak için efor sarf eden bir çalışanı görmezden gelmek, yakaladığı başarılara zaten göreviymiş gibi görmek; personelin önce özgüvenini kıracak, ardında da o personelde “Zaten ne yaparsam yapayım yöneticimi memnun edemiyorum” algısına neden olacaktır. Bu da çalışanı kurumdan soğutacaktır.

10- İletişim Sorunu Yaşanan Paydaşlar

Bu maddeye gelene kadar bir nokta dikkatinizi çekmiş olmalı. “İş Yerinden Soğutan Nedenler” temalı başlıkların aslında tek bir ana fikri var: İLETİŞİM. Bu açıdan bakıldığında iş yerinden soğutan nedenlerin odağında da iletişimsizlik var diyebiliriz. İşin özeti; karşınızdaki her kim olursa olsun, doğru iletişim kanalında değilseniz hedeflenen sonuca ulaşmanız mümkün olmaz. Konu ne olursa olsun, iletişimin eksik ya da aksak olduğu bir mecrada, olumsuz bile olsa bir sonuca ulaşma şansınız yoktur.

Hayatta bir çok konuda, başarısızlığın ve sorunların temel nedeni iletişimsizliktir. Açık, net ve saygı kuralları çerçevesinde, ifade ettiğiniz hiçbir şeye olumlu ya da olumsuz geri dönüş almamanız mümkün değildir. 

Elif İrem Yavuzer

İş Sağlığı Ve Güvenliğinde Sosyal Diyalog

Sosyal diyalog; hükümet, işveren ve işçi temsilcilerinin ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin ve ortak ilgi alanlarına giren konularda gerçekleştirdikleri her türlü müzarekeyi, görüş alışverişini veya karşılıklı bilgi aktarımını kapsar.

Amacı; sosyal tarafların farklı ve uyuşmayan görüş ve tutumları arasında uzlaşma sağlanarak barışçıl bir endüstri ilişkilerini yaratmak ve makro düzeyde karşılaşılan ekonomik ve sosyal sorunların gerek belirlenmesi, gerek uygulanmasına sosyal tarafların da katılımının sağlanmasıdır.

Sosyal diyaloğun aracı toplumsal anlaşmalar ve resmi dayanışma konseyleridir. Bu diyaloğun gerçekleşmesi için temel koşullar:

  • Sosyal diyalog için gerekli bilgilere erişebilen ve bu bilgileri değerlendirme kapasitesi olan; güçlü ve bağımsız işveren ve işçi kuruluşlarının varlığı,
  • Tarafların sosyal diyaloğa yönelik bir kararlılık ve sahiplenme içinde olmaları,
  • Sendikalaşma ve toplu sözleşme alanlarındaki temel özgürlüklere saygı,
  • Uygun kurumsal yapılaşma yoluyla destek.

Sosyal diyalog kurumlar arası ilişkiyle gerçekleştiğinden taraflar arası farklı etkileşimler söz konusudur. Bu durumda, iki taraflı (işveren ve işçi ), üç taraflı (hükümet, işveren ve işçi) veya üç taraf + ( hükümet, işveren, işçi ve diğer ilgili sosyal aktörlerle) olabilir.

Taraflar arasında rollerin dağılımına bakmak gerekirse bu durumda;

  • Devletin rolü; daha çok gözlemci, aydınlatıcı, teşvik edici ve arabulucu niteliktedir. En önemli etkinliği gerekli koşul ve standartları mevzuatla düzenlemek ve denetimi sağlamak olmalıdır.
  • İşverenlerin rolü; işletmeler ister insancıl nedenlerle, isterse ekonomik nedenlerle olsun bu konuda harcama yapmaktan kaçınmamalıdır. öncelikle iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için;

1.  Tehlikeleri önceden saptamak,

2.  Tehlike analizleri yapmak,

3.  Tedbirleri uygulamak,

4.  Uygun elemanı işe seçmek,

5.  İş güvenliği disiplinini sağlamak,

6.  Bu konuda çalışanları bilinçlendirerek eğitmek ve en önemlisi de işçileri inandırmak ve özendirmektir.

  • İşçi sendikaları;

1.  Sendikalar bu anlamda taraf olarak rolünü yerine getirirken sendika temsilcileri aracılığıyla işyerindeki sağlık ve iş güvenliği kurullarına aktif olarak katılabilirler.

2.  Toplu sözleşmelere ilgili hükümlerin konulmasını sağlayabilir, ilgili kanun ve tüzüklerin hazırlanmasına katılabilirler.

3.  Üyeleri için işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerini her düzeyde gerçekleştirebilirler.

4.  Demokratik birer baskı grubu olarak ilgili mevzuatın uygulanmasını, üyelerinin duyarlılığını sağlayarak yakından izleyip denetleyebilirler.

5.  Ayrıca bu konularda inceleme ve araştırma faaliyetlerine katılabilirler.

Bölgesel veya işletme düzeyinde gerçekleşen bu diyalog sadece bir sektörde veya sektörler arasında ya da her ikisini kapsayacak biçimde de olabilir.

Sosyal diyalog, gerçekleştiği ülkenin kültürel, tarihsel,ekonomik ve siyasal koşullarını dikkate alır. Her yere uygun,bir yerden diğerine kolaylıkla aktarılabilecek tek bir tipi olmayan sosyal diyaloğun ülkeden ülkeye önemli farklılıklar gösterse bile etkin bir sosyal diyalog için sendikalaşma ve toplu sözleşme özgürlüğü her yerde geçerli temel ilkelerdir.

Ulusal düzeyde, incelenen İSG politikasının ayrıntılı ve çok kapsamlı olabilmesi, bu politikanın uygulanabilmesi ve zaman zaman gözden geçirilmesi sürecine üç tarafın da katılımı ile sağlanır.

Çok sayıda ülkede İSG ile ilgili önlemlerin uygulanması ve iyileştirerek ulusal ve bölgesel düzeyde devlet, işveren ve işçi arasındaki işbirliğine bağlıdır.

İSG ilgili diğer tarafların ve teknik uzmanların bu süreçte yer almaları da olağandır. Günümüzdeki bu tür iş birliği oldukça gelişmiş ve kurumsallaşmıştır. İş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin hükumet ,sosyal partnerler ve diğer ilgili taraflar arasında önemli ve ortak bir gündem maddesi olduğu konusunda iş dünyasında bir uzlaşma vardır.

İşletme düzeyinde, iş kazaları ve işle ilgili hastalıklar, iş yerlerinde meydana geldiği için işletmelerde uygulanacak koruyucu ve kontrol edici önlemler işveren, işletme yöneticileri ve işçiler tarafından ortaklaşa bir girişimle planlanmalı ve uygulanmalıdır. İş yerinde yönetim ve işçiler arasında İSG alanında gerçekleşecek bir iş birliği sağlıklı ve güvenli bir iş çevresinin tesisi için çok önemlidir. Bu nedenle işletmelerde işveren ve işçilerin katılımı ile İSG birimlerinin oluşturulması günümüzde yaygın bir uygulama olup, işçilerin İSG alanındaki konulara aktif katılımlarını sağlar. Ayrıca daha ileri giderek, güvenlik yetkililerinin iş yeri düzeyindeki uygulamalarının gözlemlenmesini ve gereken düzeltici önlemlerin alınmasını sağlar.

Neden OSGB Firmaları Ile Çalışmalısınız?

Daha sağlıklı, güvenli, huzurlu ve verimli çalışma ortamları oluşturulması, meslek hastalıkları ve iş kazalarının engellenmesi amacıyla Tüm işyerlerini kapsayacak şekilde 1 Ocak 2013 de uygulamaya alınan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girmiştir. Nasıl ki her işletmenin bir Mali Müşaviri varsa, bu kanun ile her işletmenin bir iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi olacaktır.

İSG Kanunun uygulamasını özetlersek; Az tehlikeli Sınıfta 50 ve üzeri çalışanı olan işyerleri ile tehlikeli – çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde 1 kişi dahi çalışsa sürekli İSG hizmetleri için OSGB firmaları (Ortak Sağlık Güvenlik Birimi) ile anlaşması zorunluluğu başlamıştır.

Kamu Kurumları ve 50 kişi altı az tehlikeli sınıftaki işyerleri de  sürekli İSG Katip ataması gerekmeksizin, Çalışanlarına İSG eğitimleri, Acil durum tatbikatları, sağlık kontrolleri ile tüm İSG dokümantasyonlarını yaptırmakla yükümlüdürlerAz tehlikeli Sınıfta faaliyet gösteren işletmeleri örneklemek gerekirse; Büro ortamında çalışılan avukatlık, muhasebecilik, gümrükçülük gibi işler, Mağazacılık hizmetleri, Lokanta hizmetleri vb. gibi iş sağlığı güvenliği risklerinin daha düşük olduğu sektörlerdir

İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerin özel sektör eliyle yapılması için de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilen Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri kurulmuştur.

İş Kazalarının Nedenleri

İş kazaları genellikle çalışma ortamı koşullarından, yönetim hatalarından, zamanında ve yeterli bakım yapılmamasından, insan faktörlerinin gözardı edilmesinden, yeterli ve uygun eğitim verilmemesinden, denetim eksikliğinden veya bu etkenlerin birkaçı ya da tamamının birbiri ile etkileşmemesi sonucu ortaya çıkar. Ancak, iş kazalarının oluşmasına neden olan etkenlerin tümü temel iki etkene indirgenebilir. Bunlar işyerlerindeki güvensiz durumlar ile çalışanların yaptığı güvensiz davranışlardır.

Güvensiz Davranışlar

Üretim sürecinde çeşitli alet ve araçlar kullanan, ölçme, kontrol, düzenleme ve düzeltme işlevlerini yerine getiren insan, sürekli algılama ve tepki verme durumundadır. Bu nedenle çalışan insanın merkezi sinir sisteminin ve duyu organlarının uyanık olması, söz konusu işlevleri yerine getirebilecek yetenekte olması gereklidir. İnsanın doğal yapısı gereği bu yeteneklerin belli ölçülerin ve sınırların ötesine geçmesi olanaklı değildir. İnsanın bedensel ve zihinsel gücünü dikkate almadan iş yükünün düzenlenmesi ve çalışma hızının saptanması sonucunda insanın makine ile uyumlu bir şekilde çalışması olumsuz yönde etkilenmekte ve güvensiz davranışlar ortaya çıkmaktadır.

Güvensiz davranışlar insanın fizyolojik ve psikolojik yapısı ile çevre koşullarından kaynaklanmaktadır. Çalışan insanda genetik bozukluklar, organik yıpranmalar, ergonomik düzen yetersizlikleri ve sağlıksız çevre koşulları güvensiz davranışların nedenlerini oluşturmaktadır. Denge duygusunun az olması, kas gücünün ve bazı beden kısımlarının iyi gelişmemiş olması veya bazı uzuvların dengesiz gelişmesi ya da çeşitli hastalıklar sonucu çalışma yaşamına gelinceye kadar insanın yıpranmış olmasından dolayı yetenek azlığı, el becerisi yetersizliği, sinir sistemi ile yönetilen bütün beden hareketlerinin akıcı çalışmasını engelleyen hatalar ve eksiklikler güvensiz davranışların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Üretim sürecine katılan insanın yapmakla görevli olduğu işi, onun fiziksel güç ve zihinsel kapasitesinin üstünde düzenlenmişse, iş düzeni insanın dalgınlık ve dikkatsizliğine neden olacak şekilde tekdüze özellikler gösteriyorsa ya da yapılan işin gerektirdiği ölçüde besin enerjisi sağlanamadığından organik bir zorlanma söz konusu ise, güvensiz davranışların ortaya çıkması ve iş kazalarının oluşması kaçınılmaz olacaktır.

İnsanın yapmakla yükümlü olduğu iş için gerekli ve yeterli eğitim görmemiş ya da yeterli beceri ve deneyim kazanmamış olması, yaptığı işin çalışana pis, zor ya da sevimsiz görünmesi ve çalışanın kişilik özellikleri dikkate alınmadan kendisine iş verilmesi nedeniyle işe uygun işçi ya da işçiye uygun iş düzeni kurulmamış olması güvensiz davranışlara kaynaklık etmekte ve iş kazası nedenlerini ortaya çıkarmaktadır.

Güvensiz Davranışlar;

  • İşi bilinçsiz yapmak,
  • Dalgınlık ve dikkatsizlik
  • Makina koruyucularını çıkarmak
  • Tehlikeli hızla çalışmak
  • Görevi dışında iş yapmak
  • İş disiplinine uymamak
  • İşe uygun makina kullanmamak
  • Yetkisiz ve izinsiz olarak tehlikeli bölgede bulunmak
  • Kişisel koruyucuları kullanmamak
  • Ehil olmayan kişilerin makineleri kullanmaları

Güvensiz Durumlar

Güvensiz davranışların yanı sıra iş kazalarının birinci dereceden genel nedenlerini oluşturan temel etkenlerden biri de iş yerlerindeki güvensiz koşullardır. İş yerindeki güvensiz durumlar; üretim sürecinde kullanılan teknolojinin ve üretim araçlarının niteliğinden, iş düzensizliğine, bakım ve kontrollerin noksanlığından denetim ve yönetim hatalarına, depolama ve istifleme yanlışlıklarından sağlıksız çevre koşullarına kadar birçok etkenden dolayı ortaya çıkmaktadır. Üretim sürecinde kullanılan her türlü alet, araç ve makine, çalışan insanın yeteneklerine uygun nitelikte değilse, makine ve tezgahların koruyucuları bulunmuyorsa, göstergeleri kolay okunur ve anlaşılır özellikler taşımıyorsa, kumanda mekanizmaları güvenli ve kolay kullanılamıyorsa, bakım ve kontrolleri zamanında ve gereği gibi yapılmıyorsa, amacı dışında ve kapasiteleri üzerinde kullanılıyorsa güvensiz koşulların ortaya çıkması ve iş kazalarının oluşması kaçınılmaz olmaktadır.

Güvensiz Durumlar

  • Güvensiz çalışma yöntemi
  • Güvensiz ve sağlıksız çevre koşulları
  • Elektrikli makinelerde topraklama yapılmaması
  • İşe uygun olmayan el aletleri
  • Kontrol ve testlerin yapılmamış olması
  • Basınçlı kaplar
  • Tehlikeli yükseklikte çalışma ve/veya istifleme
  • Açık bırakılan tehlikeli alanlar ( çukurlar..)
  • Uygun işaretleme yapılmaması
  • İş yeri düzensizliği• Koruyucusuz makine, tezgahlar
  • Parlayıcı patlayıcı maddeler

İş yerlerindeki olumsuz fiziksel ve kimyasal etmenlerin oluşturduğu çevre koşulları çalışan insana etkileri nedeniyle güvensiz davranışların oluşmasına kaynaklık ettiği gibi iş yerlerindeki güvensiz koşullarında başında gelmektedir. Üretimde kullanılan teknolojinin niteliği güvensiz durumların başlıca nedenleri arasında bulunmaktadır. Geri ve eski teknoloji ile üretim yapan iş yerlerinde iş kazalarının yoğunlaştığı görülmektedir. İş yerlerindeki güvensiz koşulların nedenlerini oluşturan geri ve eski teknolojiye dayalı olarak kurulan iş yerlerinde, kuruluşta var olan güvensiz durumlar ve sağlıksız koşulların sonradan düzeltilmesi ve iş güvenliğinin sağlanması güç ve pahalı olmaktadır. Böylece sağlıksız ve güvensiz koşulları içeren iş yerleri kurulduğunda genellikle bu olumsuz koşulların sürüp gittiği ve bu niteliklerdeki iş yerlerinde iş kazalarının önemli boyutlara ulaştığı görülmektedir.

Makine ve tezgahların koruyucu sistemlerinin bulunmaması yanında, amacı dışında ve kapasitelerinin üzerinde kullanılması, bakım ve kontrollerinin zamanında ve gereğince yapılmaması güvensiz koşulların oluşmasına neden olmaktadır. Makine ve tezgahların yerleşim düzeninde, ham maddelerin ve üretilen ürünlerin depolama, istifleme, yükleme ve taşınmasında yapılan yanlışlıklar ve noksanlıklar ile genelde iş yeri düzensizliği güvensiz durumların oluşmasını doğurmaktadır.

Armada Ortak Sağlık Güvenlik Birimi

İş kazalarının istatistiksel yaklaşımlar ile incelenmesi ve bu şekilde kayıt altına alınması sonraki süreçlerde bu alanın gelişimi ile alakalı fikir oluşturması açısından son derece önemlidir. Kapsamlı olarak yapılan araştırmalarda ve zamana dayalı olarak tutulan istatistiklerde ne kadar sürede ne kadar iş kazası ile karşılaşıldığının bilinmesi, iş güvenliği alanında yapılacak yenileme çalışmalarının istikametini belirlemesi açısından gereklidir.

Kişisel koruyucu donanımları kullanmamak.
Dikkatsiz bir şekilde iş sürdürmek.
Sinirli, uykulu ve hasta hallerde iş sürdürmek.
Çalışma ortamını düzenli tutmamak.
Çalışma ortamında uygun olmayan davranışlar sergilemek.

Öncelikle işçilerin bilinçsiz bir şekilde iş sürdürmesi işçileri kazalara karşı korunaksız bir hale getirmektedir. Böylelikle gelişen iş kazalarında yaralanma olasılığı çok yüksektir.

Özellikle son dönemlerde teknolojinin gelişmesi ile birlikte çalışma alanlarının genişlemesi, çeşitli büyüklükte ve nitelikte farklı araç gereç ve makinelerin kullanılması, insanların karşılaştıkları risklerin artmasına neden olmuştur. Ülkemiz gibi gelişmekte olan kategoride yer alan ülkelerde, iş hayatında çalışanların karşılaştığı iş kazası ve meslek hastalıklarının sayısının yüksek olması, halen iş güvenliği alanının önemini ortaya koymaktadır.

Bu yüzden iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılacak en önemli çalışmaların başında risk analizi ve risk değerlendirmesi yer almaktadır. Bu analiz ve değerlendirme sonucunda oluşturulan acil durum eylem planında iş kazaları ve olası meslek hastalıklarına karşı alınacak önleyici tedbirlerin içeriği belirlenmektedir. Özellikle kayıtlı çalışanların karşılaştıkları iş kazalarında önceden iş sağlığı ve güvenliği olarak herhangi bir önlem alınmamış olması çok daha farklı büyüklükteki sonuçlara neden olabilmektedir. Bu yüzden 2020 yılının Temmuz ayı itibariyle tehlike sınıfı ne olursa olsun tüm işyerlerine iş güvenliği hizmeti alma zorunluluğu getirilmiştir.

İş Güvenliği Uzmanlığı, işyerlerinin faaliyet gösterdiği çalışma sahalarında, çalışma esnasında kullanılan metot, çalışma koşulları ve iş esnasında kullandıkları ekipman ve teçhizatların incelenmesi ve çalışanlar açısından risk unsuru oluşturabilecek durumların raporlanarak işletme yönetimlerine bildirilmesi, verilen raporlara rağmen yapılan denetimlerde gerekli önlem ve tedbirlerin alınmaması durumunda ise gerekli işlemlerin yapılması amacıyla bu durumu bakanlığa bildirmek ile görevlidirler. İş Güvenliği uzmanları tarafından yapılan incelemelerde işçilerin hayatlarını tehlikeye atacak durum ve şartların tespitinde işveren ile birlikte hareket ederek bu olumsuz durumun ortanda kaldırılana del çalışmaya ara verilmesini sağlama yetkisi bulunuyor. İş Güvenliği uzmanları bu görevlerine ek olarak çalışma alanlarının her noktasında iş sağlığı ve güvenliği konusunda inceleme ve araştırma yapma, incelemeler ile ilgili gerekli olan bilgi ve belgelere ulaşma ve çalışanlarla görüşmek suretiyle onların iş ortamı ile ilgili görüş ve düşüncelerini öğrenmek olarak tanımlanıyor. Diğer yandan hasta veya ruh hali işe elverişli olmayan işçilere izin vererek çalışmamasını sağlamak veya uygun bir işe yöneltmek iş kazalarını en aza indirilmesi noktasında alınması gereken önlemler arasında yer almaktadır. İş Kazalarını En Aza İndirmek İçin Yapılması Gerekenler:

Belirli kriterleri karşılayan sanayi sınıfında ki işletmelerde osgb, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin uygulanması zorunlu olan en önemli etkendir. İşçilerin çalışma ortamlarının güvenli bir şekilde tasarlanarak düzenlenmesi. Kişisel koruyucu donanımların takılması. Cihazların koruyucu donanımlarının sökülmemesi. İşyerinde bulunan işyeri hekimi, işyeri hemşiresi veya iş güvenliği uzmanı tarafından eğitimler düzenlenerek işçilere sunulması.

İş güvenliği uzmanlığı ve sağlığı konusunda son dönemlerde ülkemizde yoğun bir şekilde üzerinde çalışma yürütülen konuların başında geliyor. Geçmişte iş yeri kazaları ve bu kazalar sonucunda gerçekleşen ölüm ve yaralanmalar ülkemizde sıklıkla yaşanmaktaydı. Özellikle yasal anlamdaki boşluklardan dolayı denetim ve cezalar gerektiğini gibi uygulanamaması en önemli eksiklik olarak görülüyordu.

İş sağlığı ve güvenliğinin temelini elbette çalışanları iş kazalarından ve meslek hastalıklardan korumak için gerekli önlemleri almak, işçileri bu konuda bilgilendirmek oluşturuyor çünkü iş sağlığı ve iş güvenliğinin amacı, çalışanlar için sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlayarak risklerden korumak ve işletmenin sürekliliğini sağlamaktır. İş sağlığı ve iş güvenliğinin tam anlamıyla sağlanabilmesi, iş ortamında oluşabilecek tehlikelerin, sağlığa zararlı olabilecek şartların risk ve tehlike analizlerinin yapılarak ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

İş kazaları genellikle çalışma ortamı koşullarından, yönetim hatalarından, zamanında ve yeterli bakım yapılmamasından, insan faktörlerinin gözardı edilmesinden, yeterli ve uygun eğitim verilmemesinden, denetim eksikliğinden veya bu etkenlerin birkaçı ya da tamamının birbiri ile etkileşmemesi sonucu ortaya çıkar. Ancak, iş kazalarının oluşmasına neden olan etkenlerin tümü temel iki etkene indirgenebilir. Bunlar işyerlerindeki güvensiz durumlar ile çalışanların yaptığı güvensiz davranışlardır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23. maddesinde “Herkesin kendi özgür seçimiyle belirlediği işyerinde, adil ve elverişli çalışma koşullarında çalışma hakkı vardır” deniliyor. Bu da bize kanunlarla desteklenen iş sağlığı ve güvenliğinin çalışanlar açısından bir hak olmanın yanı sıra çalışma yaşamının en temel unsurlarından biri olduğunu gösteriyor. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüm göstergeler, temel insan hakları, çalışma yaşamı ve ülkelerin gelişmişliklerine ilişkin önemli göstergeler sunuyor.

TMGD Nedir?

Yeni bir kavram olan Tmgd anlam ve açılım olarak tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı anlamına gelmektedir. Bu kavram iş güvenliği ve iş sağlığı kavramları ile beraber hayatımıza girmiş ve aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yayınladığı ve düzenlediği yasa ve yönetmelikler ile zorunlu ve de yasal hale getirilmiştir.

Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanlığı Ne Anlama Gelir?

Tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı konusunda amaç ise bulundurması ve kullanması tehlikeli olabilen kimyasal maddelerin kara yollarında taşınması, taşınma esnasında kullanılan araçlar, tehlikeli kimyasal maddeleri üreten ya da gönderen üretici veya gönderen firma, tehlikeli maddeleri taşıyan kişi, tehlikeli maddeleri alan firmalar, tehlikeli maddelerin taşındığı araca yüklenmesini sağlayan yükleyici kişiler ya da firmalar, aracı ve maddeleri paketleyen ve dolduran, araçta sürücü haricinde bulunan yardımcı kişiler ve sürece dahil olan tüm etmenleri kontrol altında tutmaktır. Osgb firmaları tarafından verilen bu hizmeti zorunlu olarak alacak kuruluşlar ise yine yasalar ile belirlenmiştir.

TMGD Hizmeti Alması Gereken Kişiler ve Kurumlar Nelerdir?

Tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı yani tmgd hizmeti almak zorunda olan işletmeler yasal olarak belirlenen bir sınıra göre değerlendirilirler. Bu sınır ise miktar olarak belirlenmiştir ve yönetmeliğe göre tehlikeli madde taşıma süreci içinde ve de bir yıl içinde toplamda 50 tonu geçen miktarlarda tehlikeli madde işi içinde bulunan işletmeler olarak belirtilmiştir. Bu şirketlerde tmgd süresi osgb süreci ile birlikte yürütülebilmektedir.

OSGB Sürecinin Yürütülmesi

Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri tarafından yürütülen osgb sürecinin yürütülmesi öncelikle bir firma ile hizmet sözleşmesinin yapılması ile başlar. Firmanın tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı konusunda da sorumlu olması durumunda bu iş güvenliği sözleşmesine farklı ek hususlar da dahil edilerek imza altına alınabilir. Tmgd sürecinde tarafların yasal sorumlulukları bulundukları tarafa göre değişebilmektedir. Bu süreçte farklı zorunlu durumlar ve denetimler gerçekleştirilir ve uygun şartları taşımayan işletmelere belli oranlarda para cezası kesilebilmektedirler. İşletmelere uygun şartları sağlaması için de aynı zamanda ek süre verilir.

TMGD ile Bilgiler Nerede Bulunur?

https://www.armadaosgb.com adresini bilgisayarlardan, tabletlerden ya da internet bağlantısı olan herhangi bir akıllı telefondan ziyaret ederek her iş güvenliği hem de tehlikeli madde güvenlik denetimi konuları hakkında tüm detaylı bilgileri hızlı şekilde edinebilirsiniz. Site üzerinden bilgi alabilirsiniz. Bunun gibi tek merkez osgb firmasının e mail ve telefon numaralarından ulaşabilirsiniz. Konular ile ilgili bilgi ve danışmanlık hizmeti için gerekli olan ön şartlar öğrenilebilir.

Comments are closed.