logo

Gecenin sessizliği

Clara Schumann

Frédéric Chopin / Franz Schubert

İdil Biret

Johannes Brahms

Ludwig van Beethoven

Martha Argerich

Robert Schumann / Richard Clayderman

Wolfgang Amadeus MOZART

Yiruma

Bebekler anne karnındayken…

Bebeklere henüz anne karnındayken “klasik müzik” dinletme ritüeli bilimsel olarak son derece belirgin faydaları bulunan ispatlanmış bir etkinliktir. Anne karnındaki bebeğin kulakları oluştuğu o ilk andan, erken çocukluk, bebeklik dönemleri de dahil olmak üzere klasik müzik (özellikle Mozart ya da Debussy) dinlemek çocuğa muhteşem bir bilişsel güç kazandırıyor. 

Matematik ve müzik…

Matematik ve müzik arasındaki bağ antik zamanlardan beri bilinen ve kullanılan bir bağ. Yalnızca formüller oluşturmak için müzik diline başvuran ünlü filozofları kastetmiyorum; günümüzde matematik öğrenimi sırasında dinlenilen klasik müziğin matematik kavrayışı destekleyen bir odaklanma becerisi kazandırdığı bilimsel olarak kanıtlanmış. Burada organize olmuş seslerin sinir sistemini geliştiren etkisi elbette yadsınamaz. Bu ne demek? Kişinin beyninin analiz eden, çözüm üreten, bilgi, odaklanma ve kontrol eden kısmının güçlenmesi demek. 

“Peki, müzik bunu nasıl yapıyor?” Az önce de sözünü ettiğimiz, belli bir matematiksel organizasyonda yer alan tınıların payı bunda kuşkusuz çok büyük. Öte yandan estetik yani güzellik değer olarak katkıları, stres seviyesi kontrol altında, çevresine karşı ani ve ofansif tepkiler vermek yerine ilgiyle yaklaşan çocuklar demek.

Klasik müzik dinleyen çocuk…

Aynı zamanda organize olmuş belli bir bütünlükteki seslerin çocukları beta dalgasından alfa dalgasına taşıdığı sonucunu çıkarabiliriz. Çünkü beta dalgaları savunma halinde olmak demektir. Alfa beyin dalgaları ise kişinin alıcı ve üretici olduğu fazda yaydığı dalgalardır. Şu durumda klasik müzik dinleyen bir çocuk stresini yönetebilen, en azından stres tarafından yönetilmeyen çocuk demektir. 

Belki de çocuğun en gergin, en hareketli, en dikkati dağınık olduğu zaman dilimlerini geriye dönük değerlendirebilirsek ortamda çok sayıda yorucu, şiddetli uyaran olduğunu fark edebiliriz. Gerek ses, gerek eşya, gerekse çevresel diğer gürültülere maruz kalan bir zihni (ister çocukların ister yetişkinlerin) dağınık bir oda gibi düşünebilirsiniz. 

Dağınık bir alanda aradığınızı bulmak daima zordur. Bu anlamda klasik müzik zihinsel bir temizlik, arınma gibi düşünülebilir. Klasik müzik dinleyen çocuklarda daha berrak bir zihin için organize olmuş, katmanlı müzikler dinlemek sadece çocuğun o an aradığı cevaba daha kolay ulaşmasına yardımcı olmakla kalmaz aynı zamanda daha derin düşünebilmesine olanak tanır. 

Klasik Müzik Dinlemenin Çocuk Gelişimine Etkileri

Klasik müziğin çocuk gelişimine nörolojik olarak olumlu etkileri, epilepsi hastası çocuklar üzerinde yapılan araştırmalardan sonra netlik kazanıyor. 10 yıl süren bu araştırmalarda klasik müzik dinleyen epileptik çocukların nöbet sıklıklarında belirgin bir azalma oluyor.

Sakinleşmek için klasik müzik!

Peki biz bu bulguyu epileptik olmayan çocuklar için de değerlendirebilir miyiz? Eğer çocuk sakinleşmekte, anda kalmakta sorun yaşıyor, belirgin şekilde kaygı ya da çevresel uyaranlar sebebiyle odaklanma ve iletişim sorunları yaşıyorsa belki de bir pratik olarak klasik müziği kullanmanın tam zamanıdır. 

Sınırsız bir hayal gücü!

Klasik müziğin yalnızca sesleri kullanarak bir ifade, bir hikaye oluşturması, duyguları ses iniş çıkışları ile anlatması ve bunu sadelik ama aynı zamanda özen ile kurgulanmış bir bütünlükte sunması çocuk için sınırsız bir hayal kurma, düşünme, tasarlama payı bırakması demektir. 

Modern zaman sesleri: Şarkı!

Birbiriyle bağlantısız, yalnızca ses çıkarmaya yönelik, bir hikayesi olmayan, gelişi güzel sözlerle bezenmiş, müzikal değer taşımasa da “şarkı” olarak nitelendirilen modern zaman sesleri maalesef çocuğun duygusal gelişiminde ve hayal dünyasında daralmalara neden olurken klasik müzik gibi çok katmanlı anlatımıyla genişleme ve derinleşme ile çocuk gelişiminde yerini alıyor. 

Öyleyse rahatlıkla söyleyebiliriz ki, klasik müziği hayatının bir parçası haline getiren çocuk, çocuklarını klasik müzik dinlemek, anlamak üzerine yönlendiren ebeveynler odaklanma konusunda daima olumlu geri dönüşler alacaklardır. Dahası klasik müziği hayatının bir parçası olarak konumlayan çocukların matematiksel kavrayışı daha kolay ve daha hızlı olabilecektir. Anda kalabilen, stresiyle, kaygılarıyla baş edebilen, sorunu ve çözümü ileriki hayatında bütün katmanları ile sadelikle ve süratle görebilen bireylerin bugün çocuklarında klasik müzikle tanışmış olanların arasından çıkması daha büyük olasılıktır. 

O halde hem kendi yaşamlarımıza hem de çocuğumuzun hayatına klasik müziği neden hemen dahil etmeyelim? 

UPPY

Klasik müzik deyince aklımıza dinlendirici ezgiler gelir. Chopin, Beethoven, Bach bu güzel ezgilerin sahiplerinden yalnızca birkaçıdır. Nocturne, Ayışığı Sonatı ve daha pek çok şaheser klasik müziğin vazgeçilmezleridir. Sizleri klasik müzik tarihi yazımızla ufak bir yolculuğa çıkarıyoruz.

Klasik müziğin gizemli bir dünyası vardır. Bizlere konuşmadan da bir şeyler anlatır. Kalbinizi verip dinlerseniz aynı duyguları hissedebilirsiniz. Bazen acıyı, bazen hüznü, bazen de sevinci anlatır. Bazen de Vivaldi’nin “Dört Mevsim” adlı eseri gibi tüm duygular bir aradadır. Siz yeter ki kulak verin. Bu gizemli notalar sizlere daha neler neler anlatıyor. 

Antik Yunan medeniyetinin ne kadar modern olduğunu biliyoruz. Mimariden, edebiyata sanatın hemen hemen her alanında muhteşem eserlere sahiptir. İlyada-Odysseia Destanları, Zeus ve Poseidon Tapınakları bizlere bıraktıkları eşsiz eserler arasındadır. Özellikle felsefe alanında ünlü filozoflar yetiştirmiştir. Platon, Sokrates, Aristoteles ve daha fazlası…

Klasik Müzik Tarihi

Klasik müziğin ortaya çıkışını etkileyen pek çok etken vardır. Bunlardan en önemlisi ise Rönesans dönemindeki kilise baskısıdır. O dönem, kilisenin halka uyguladığı baskılarla biliniyor. Halk da bu baskılara direnmiş. Kendi duygularını, hayallerini yaşatabilmek için yeni bir müzik ortaya çıkarmış. 

Kilisenin durağan ve sıkıcılığına karşı halk, renkli bir bakış açısı istemiş.  Dans ve şarkıların müthiş etkileşimi sonucu klasik müziği keşfetmişler. Klasik müziği oluşturan iki önemli özellik göze çarpıyor. Biri polifonik diğeri ise poliritmik olmasıdır. Latince’de “çoğul” anlamına gelen “Poli” kelimesi, klasik müzikteki çok sesliliği temsil ediyor. Klasik müzik tarihi kendi içerisinde beş döneme ayrılıyor. 

“Yeniden Doğuş” olarak adlandırılan Rönesans, her alanda canlanmayı simgeliyor. Fikirlerin, hayallerin farklılaştığı, yaşam tarzlarının gittikçe değiştiği bir dönem. Rönesans Dönemi 1450 ile 1600 yılları arasını kapsıyor. 

Matbaanın icadı ile yeniliklere büyük bir adım atıldı. Matbaa sayesinde basılan notalar yavaş yavaş herkese ulaşmaya başladı. Hatta başka ülkeler de notaları duyabilir hale geldi.

Kilisenin zayıflayan gücü halkın yeniden ayağa kalkmasını sağladı. “Hümanizm” akımı müzik başta olmak üzere pek çok alanda yayıldı. Çok seslilik ve renkli ritim klasik müzikte iyiden iyiye hissedilir oldu. Ayrıca Rönesans Dönemi’nde çıkan yeni çalgılar da müziğe epey renk kattı. 

Bu döneme besteleriyle katkı sağlayan sanatçılar ise: 

  • Guillaume Dufay
  • Johannes Ockeghem
  • Giovanni Pierluigi Palestrina
  • Carlo Gesualdo 

Klasik Müzik Tarihi: Barok Dönemi

  “Baroque” kelimesi Fransızca “yuvarlak olmayan inci” anlamına geliyor. Aslında barok kelimesi düzensizlik, karmaşa anlamı üzerine yoğunlaşıyor. Barok Dönemi de adını buradan alıyor. 

Dönemin en önemli çalgısı ise klavsendi. Dolayısıyla klavseni, piyanonun atası olarak biliyoruz. O dönem hemen hemen her müziğe eşlik eden bir enstrümandı. 

1600 ile 1750 yılları arasını kapsayan düzensiz bir dönem. Ek olarak Barok tarzı yaşam, mimariden müziğe tüm alanları etki altına aldı. Tıpkı mimarideki gibi abartı işlemeler, süslemeler müzik alanında da görüldü. 

Fakat o dönemlerde halk abartıyı seviyordu. Çünkü Tanrı’nın onları gördüğüne inanıyorlardı. Dolayısıyla ne kadar çok abartı ve şaşaayı benimserlerse Tanrı’ya o kadar yakın olacaklarını düşünüyorlardı. 

Barok Dönem, sanatla Tanrı’ya ulaşma dönemiydi. Dolayısıyla klasik müzik tarihinde en gösterişli yıllardı diyebiliriz. 

Bu döneme damgasını vuran pek çok besteci oldu. Hatta aralarından isimlerine aşina olduklarınız vardır. 

  • Johann Sebastian Bach 
  • Antonio Vivaldi
  • Arcangelo Corelli
  • Henry Purcell
  • Claudio Monteverdi
  • George Frideric Handel 

Özellikle ünlü besteci Bach’ın klasik müziğe katkısı büyüktür. Alman asıllı bir besteci olmasına rağmen Fransız ve İtalyan besteciler onun eserlerinden etkilenmişlerdir. Nitekim Bach’ın ölümüyle Barok Dönemi’nin sona erdiğini söylerler. 

Klasik Müzik Tarihi: Klasik Dönem

Klasik Dönem’i etkileyen pek çok siyasi, toplumsal olay gerçekleşti. Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali köklü değişimleri beraberinde getirdi. Ekonomiden, sanata her alanda değişimin izlerini görebilirdiniz.

Klasik Dönem, 1750 ile 1820 arasındaki en zorlu zaman dilimini kapsıyor. 

Kiliseye baş kaldıran halkın, dünyaya bakış açısı değişti. Elbette bu değişim müzikte de yaşandı. Dolayısıyla artık daha sade daha anlaşılır besteler yazılmaya başladılar. 

Sanatçıların derdi anlatmak ve anlaşılmak oldu. Dönemin en dikkat çeken yeniliği ise senfoninin katkısı oldu. Dolayısıyla orkestra için bestelenmiş uzun başyapıtlar ortaya çıkmaya başladı. 

Dönemin ünlü klasik müzik bestecileri:

  • Wolfgang Amadeus Mozart
  • Joseph Haydn
  • Christoph Willibald Gluck
  • Muzio Clementi 

Ünlü besteci Mozart, Klasik Dönem’e evrenselliği ile damga vurdu. Onun bestelerini diğer bestelerden ayıran farkı tüm dünyaya seslenmesiydi. Tek bir kültürü benimsemedi ve tüm insanlığı kucakladı.  

Klasik Müzik Tarihi: Romantik Dönem

Adından da anlayacağımız üzere epey “romantik” bir dönemdi. 1820 ile 1900 yılları arası duygular ve aşk ön plandaydı. 

Romantik Dönem’de sanatçılar artık daha özgürdü. Duygularını, heveslerini saklamalarına gerek yoktu. Dolayısıyla içlerinden geldiği gibi, duru bir anlatımla besteler yaptılar. 

Zaten sanat duyguları ifade etmek değil midir? Kalbimizdeki dünyayı olduğu gibi anlatmak. Doğanın bizde yarattığı sevinci aktarabilmek. Belki bir resimle belki de küçük bir melodiyle… 

Edebiyattan, müziğe pek çok alanda duygular ele geçirdi ünlü sanatçıları. Özgürlüğün tadını doyasıya çıkardılar adeta. Senfoniler, konçertolar ve operalar yazdılar ve yorumladılar. 

Klasik müzik tarihinin gidişatını kökünden değiştiren bir dönem olduğunu söylemek mümkündür. Klasik Dönem, sunduğu özgür alan sayesinde dünyaca ünlü sanatçıların yetişmesini sağladı. Romantik sanatçılara göz atalım.

  • Ludwig van Beethoven
  • Frederic Chopin
  • Franz Schubert
  • Carl Maria von Weber
  • Franz Liszt 
  • Giuseppe Verdi
  • Richard Wagner
  • Hector Berlioz
  • Robert Schumann
  • Johannes Brahms
  • Niccolo Paganini
  • Peter İlyiç Çaykovski

Beethoven, Klasik Dönem’den Romantik Dönem’e geçişin öncüsü olarak kabul ediliyor. Akıllardan hiç çıkmayan birbirinden güzel besteye imza atmıştır. Örneğin “Moonlight Sonata” ve “9. Senfoni” bunlardan sadece birkaçıdır. Chopin Romantik Dönem sanatçıları arasında ön plana çıkıyor. Özellikle “Nocturne op.9 No.2” ve “Spring Waltz” besteleri klasik müziğin kült eserleri arasında geliyor. 

Modern Dönem

Modern Dönemi etkileyen olaylar içerisinde I. ve II. Dünya Savaşları’nı söyleyebiliriz. 1910 yıllarından günümüze yaşanan gelişmeler de dönemi etkisi altına almayı başarmıştır. 

“Atonalite” müzik akımının etkilerini görebiliriz. Bu akıma göre ton dışı sesler önemlidir. Dolayısıyla dönemin sanatçıları da bu doğrultuda eserler veriyor.

Aslında atonal müzik, bünyesinde pek çok sesi barındıran karma bir oluşumdur. Dolayısıyla elektronik ve caz müzik gibi bileşenlerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu söylemek mümkündür. 

Modern Dönem içerisinde klasik müzik tarihinin tüm etkilerini görebilirsiniz. Örneğin halen Romantik Dönem anlayışıyla besteler yapan sanatçılar da vardır. 

İşte dönemin ünlü bestecileri:

  • Claude Debussy
  • Maurice Ravel
  • Bela Bartok
  • İgor Stravinski
  • Dimitri Şostakoviç
  • Sergey Sergeviç Prokofyev
  • Edgar Varese

Türkiye’deki Modern Dönem klasik müzik öncü sanatçıları ise:

  • Cemal Reşit Rey
  • Adnan Saygun
  • Necil Kazım Akses 

Bazı bilimsel araştırmalara göre klasik müziğin insan beyni üzerinde son derece faydalı etkileri var.

Müzik yüzlerce hatta binlerce yıldır insan yaşamının oldukça önemli bir parçası. Bazı uzmanlar, müziğin insan yaşamının erken dönemlerinde bir tür iletişim biçimi olduğunu düşünüyor. Bu arkaik iletişim biçimi yüzyıllar boyunca farklı şekillere dönüşerek, farklı anlamları ihtiva ederek varlığının sürdürdü. Müzik günümüzde son derece önemli ve popüler bir sanat dalı. Hem de sosyal yaşamın ayrılmaz bir unsuru. 2013 yılında yapılan bir çalışmaya göre müzik dinlememizin 3 farklı sebebi var: ruh hali, öz farkındalık ve sosyal nedenler! Bütün bunlarla birlikte değerlendirildiğine müziğin insan yaşamı ve psikolojisi üzerindeki etkileri daha da önemli hale geliyor. Yani müzik insanın mutlu, üzgün, neşeli, rahat, stresli ve daha pek çok farklı şekilde hissettirebiliyor! Pek çok bilimsel çalışma, insan beyni üzerindeki en etkili müzik türünün “klasik müzik” olduğu ortaya koyuyor! Peki ama müzik neden bizleri bu kadar etkiliyor ve neden en fazla klasik müzikten etkileniyoruz? İşte, klasik müziğin insan beyni üzerindeki etkilerine dair bilmeniz gerekenler…

Aslında müzik ve insan beyni arasındaki ilişkiyi açıklamaya yönelik pek çok teori var. Bunlardan bir tanesi, yüksek tonlu kesik kesik duyulan sesler, insanları gerginleştiriyor! Bu nedenle böyle bir müziğe maruz kalındığında kalp atış hızı değişiyor ve müziğin fizyolojik etkileri ortaya çıkmış oluyor. Aynı şey tempolu müzikler için de geçerli! Tempolu ve ahenkli müzikler de kalp atış hızını değiştiriyor ancak enerjik hissetmemize neden oluyor! Daha sakin ve akıcı müziklerin ise insan üzerinde yatıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri var. Ancak müzik ve insan beyni arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan tek teori bu değil!

2014 yılında yapılan bir çalışma, müziğin insan beynindeki bazı noktaları uyardığını ileri sürüyor. İlginç olansa, bu noktaların başka hiçbir şekilde uyarılamaması! Yani yalnızca müzik, beyindeki bu noktalara etki edebiliyor! Üstelik bu noktalar beyindeki “duygusal kanallarla” bağlantılı. İnsanların aynı müziğe farklı tepkiler vermesinin sebebi de bu! Ayrıca belirli anılar ve duygular da belirli bir müzikle ilişkilendiriliyor. Bu durum ise insan beyni ve duyguları üzerinde müziğin farklı etkilerinin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Klasik müzik, insan beynini diğer bütün müzik türlerinden daha farklı etkiliyor!

Hem de pek çok açıdan! 1993 yılında yapılan bir deneyde klasik müzik dinletilen öğrencilerin IQ seviyelerinde belirgin artış olduğu gözlendi. Ancak klasik müziğin insan beyni üzerindeki tek etkisi bu değil. Klasik müzik, insanların sakinleşmesine ve rahatlamasına yardımcı oluyor. Böylece insanların herhangi bir alana daha iyi odaklanmasına ve daha iyi performans göstermesine katkı sağlıyor. Çünkü klasik müziğin sakinleştirici etkisiyle, beyinde dopamin salgılanmaya başlıyor. Bu sayede stresle ilgili hormonların salınımı engelleniyor ve klasik müzik dinleyen kişi pozitif bir ruh haline bürünüyor. Yine klasik müzik etkisiyle zihnin çalışma kapasitesi artıyor. Bunun yanı sıra klasik müzik beyindeki soyut düşünce ile ilgili olan kanalları harekete geçiriyor. Bu sayede yaratıcılığın artmasına da yardımcı oluyor. Kısacası klasik müzik, insan beyninde bir dizi kimyasal reaksiyonun başlamasına ve kişinin kendisini hem fizyolojik hem de psikolojik olarak çok daha iyi hissetmesine yardımcı oluyor!

Özellikle de bebeklik döneminde! Yapılan araştırmalara göre klasik müzik, bebeklerin ritimleri hatırlama yetilerini geliştiriyor. Bunun sonucunda bebeklerin hafıza ve öğrenme kapasiteleri de artıyor. Bunların yanı sıra klasik müziğin sakinleştirici ve yatıştırıcı etkileri sayesinde bebek gelişimine önemli katkıları olduğu düşünülüyor.

Mozart etkisi

1993 yılında klasik müzik ve zekâ arasındaki ilişki üzerine oldukça ilginç ve tartışmalı bir deney yapıldı. Frances Rauscher ve arkadaşları tarafından hazırlanan deneye katılan denekler, 3 farklı gruba ayrıldı. İlk gruba belirli bir süre boyunca Mozart’ın K.448 isimli piyano sonatı, ikinci gruba ise farklı bir müzik türü dinletildi. Üçüncü gruba ise herhangi bir müzik dinletilmedi. Deney sona erdiğinde denek gruplarında yer alanların bilişsel yetenekleri ölçüldü. Ve Mozart dinletilen denek grubunun diğer gruplardan daha başarılı olduğu ortaya çıktı. Deney tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı ve “klasik müzik zekâyı artıyor” efsanesi tüm dünyada dolaşmaya başladı! Ancak bu deney ve deney sonunda ortaya çıkan sonuçlar, pek çok bilim insanı için tartışmalıdır. Şu an için klasik müziğin doğrudan zekâyı artırdığını söylemek mümkün değil. Ancak klasik müziğin insan beyni ve dolayısıyla bedeni üzerinde olumlu anlamda yadsınamaz etkileri var…

Listelist / Mehmet Can Demir

Johannes Brahms kimdir?

Alman besteci , 1833-1897 yılları arasında yaşamıştır.. Klasik biçimleri Romantizm’den etkilenmiş bir üslupla işleyerek 19.yy’ın yenilik arayışları karşısında, klasik tarzın ve geleneksel müziğin evriminin en son ve en yüksek noktasını oluşturmuştur. Babası Johann Jakob, belediye tiyatrosunda kontrbas çalan bir müzisyendi. Oğlunun müzik eğitimini önce kendisi üstlendi ama Johannes yedi yaşına gelince özel ders alması gerektiği anlaşıldı.

Çok geçmeden, Brahms, küçük besteler ve halk ezgilerinden derlemeler yapmaya başladı. Bu dönemde, bir yandan okul ödevlerini yapmak, öte yandan ailesinin geçimine katkıda bulunmak amacıyla konserlere katılmak, gece kulüplerinde, gemici meyhanelerinde çalışmak zorunda kalmış, sağlığı da bozulmuştu.
1850’de Yahudi asıllı Macar kemancı Eduard Remenyi ile tanışması ve daha sonra ise ünlü kemancı Joachim’i dinlemesi, yaşamının akışını derinden etkiledi.

Joachim, Brahms’ın önce Liszt’le, sonra da Schumann’la tanışmasını sağladı. Sanatçı, 1872’de Viyana Müzik Dostları Derneği’ne baş yönetici olarak atandı. Kentin bu en iyi müzik örgütünde üç yıl kadar çalıştı, koro yanında Viyana Filarmoni Orkestrasını da yönetti. Sol Majör Altılı, Pıyanolu Beşli ve ünlü Wiegenlied (“Ninni”) yarattı.

Yaşamının son on yılını oldukça tekdüze, olaysız geçirdi. Brahms , 1897’de karaciğer kanserinden öldü.

19. yüzyılın en önemli kadın piyanist ve bestecilerinden Clara Schumann, 13 Eylül 1819’da Almanya’nın Leipzig kentinde dünyaya geldi. Eğitimlerini piyanist ve soprano annesi Mariane Tromlitz ile piyano öğretmeni ve bir piyano fabrikasının kurucusu olan babası Friedrich Wieck’ten aldı.

Annesi ve babasının ayrılmasının ardından yasalara göre babasıyla kalmaya başlaması üzerine, Friedrich Wieck kızına beş yaşından itibaren kendi geliştirdiği metoda göre piyano çalmayı öğretti. Clara Schumann’ın ilk konseri, henüz dokuz yaşındayken Leipzig’de bulunan konser salonu Gewandhaus’taki dört el piyano konseriydi. 

10 yaşındayken Alman siyasetçi Goethe tarafından bizzat davet edildiği gösterisinde madalya ile ödüllendirildi. 19. yüzyıl şartlarına göre bir piyanist olarak ünlü olmak istiyorsa, Paris, Viyana ve Londra’da başarılı ve kabul edilmiş olması gerekiyordu. Clara Schumann, Eylül 1831’den Nisan 1832’ye kadar babasıyla birlikte Paris’i ve diğer Avrupa şehirlerini gezdi, konserler verdi. Bu konserlerinde sergilediği performanslar, çağdaşları piyanist ve besteci Franz Liszt, Felix Mendelssohn Bartholdy, Frédéric Chopin ile besteci ve keman virtüözü Niccolò Paganini’nin övgüsünü aldı.

15 Mayıs-15 Ekim 1838 tarihleri arasında Clara Schumann, ilk Viyana turnesine çıktı. 1838’de Avusturya Kraliyet’i tarafından “Kraliyet ve İmparatorluk Odası Virtüözü” unvanını aldı. Schumann, bu unvanı alan ilk kadın olarak tarihe geçti. Bu o dönemin şartlarında bir kadın, Protestan ve bir yabancı için büyük bir istisnaydı.

Clara Schumann, evlenene kadar hayatını konser turneleri, öğretmenlik ve beste yaparak geçirdi. Kraliyet saraylarında ve suarelerde çaldı. 19. yüzyılın başlarında piyano virtüözlerinin kendi eserlerinden oluşan konserler vermesi olağandışıydı. Küçük yaşlarında âşık olduğu Robert Schumann, babasından piyano dersleri alıyordu. 18 yaşına geldiğinde babasının tüm itirazlarına rağmen Robert Schumann ile evlendi. Bu evlilikten sekiz çocukları oldu. Çocuklarından biri henüz bebekken hayatını kaybetti.

Alman Markı’na resmi basıldı

Evlenmeden önce Clara’yı sürekli çalışması ve beste yapması için teşvik eden Robert Schumann, evlilikleri boyunca ise eşinin başarısını kıskandı ve çalışmalarını engelledi. Clara Schumann ise tam tersine eşinin en büyük destekçisi oldu, hatta Robert Schumann’ı ünlü eseri Piyano Konçertosu’nu yazmaya teşvik etti. Ancak Robert Schumann, kendisini bir müzisyen olarak eşinden daha aşağı hissettiği için Clara Schumann’a her fırsatta zorluk çıkardı.

1850’de Robert Schumann, müzik direktörü olması için Düsseldorf’a çağrıldı. Çift, 1853’te Düsseldorf’ta yaşadıkları esnada kemancı Joseph Joachim ile besteci ve piyanist Johannes Brahms ile tanıştı. Böylece ikilinin arasında hayatlarının sonuna dek sürecek arkadaşlıkları başlamış oldu. Johannes Brahms, Clara Schumann’a bir müzisyen olarak hayranlık duyuyordu ve onun tarafından onaylanmak istiyordu. Clara Schumann, Brahms’ın ilk yıllarında kompozisyon danışmanı ve piyano öğretmeni oldu. Clara Schumann, eşi Robert Schumann’ın 1856’daki ölümünden sonra ara verdiği konserlerine yeniden devam etse de beste yapmayı bıraktı. Ailesine bakabilmek için ana gelir kaynağı konserleriydi. 

19. yüzyılın en önemli kadın piyanisti ve bestecisi olan Clara Schumann, pek çok kadın sanatçı gibi toplum tarafından engellerle karşılaştı. 10 yaşından itibaren tüm Avrupa’yı gezdi ve her yıl düzinelerce konser verdi. 1828-1889 yılları arasında Londra’dan Paris’e, Viyana’dan Berlin’e, Kopenhag’dan St. Petersburg’a verdiği tüm konserlerinde biletleri tükendi. Clara Schumann “kadınların beste yapmaması” gerektiğine inanılan bir dönemde, Frankfurt’taki Dr. Hoch Konservatuvarı’na “İlk Piyano Öğretmeni” olarak atandı ve 1989’dan 2002’ye kadar “100 Alman Markı” banknotunda resmi yer aldı.

Kariyeri boyunca sayısız öğrenciye ders veren Clara Schumann, 20 Mayıs 1896’da, 77 yaşındayken Frankfurt’ta hayatını kaybetti.

Schubert, Franz Schubert Hayatı, Franz Schubert Kimdir? (1797 – 1828)

Avusturyalı besteci. Yaklaşık 600’ün üzerinde şarkı, 9 senfoni (ünlü ‘Bitmemiş Senfoni’ nin de içlerinde bulunduğu), operalar, çok sayıda oda müziği ve piyano parçaları bestelemiştir. Schubert’in müziği, hümanist özelliğiyle insanları kucaklar. İnanılmaz bir melodi zenginliği vardır.

Sesinin güzelliği ve deşifraj yeteneği, çok genç yaşta imparatorluk kapellasma girmesini ve papaz okuluna (Konvikt) alınmasını sağladı, öğretmeni Salieri tarafından besteciliğe yöneltildi. On beş yaşına doğru sesi bozulduğu için, hayatını öğretmen yardımcısı olarak, bir yandan operalar, mis-salar, liedler (Kızılağaçlar Kralı [Erlkönig], Yolcu [Der Wanderer], An Schwager Kronos) besteleyerek kazanmak zorunda kaldı. Dostu Franz von Schober’in maddî yardımı sayesinde kendini tamamen müziğe verebildi ve lied’lerini okuyacak olan tenor Michael Vogl’u tanımak fırsatını buldu. Devamlı para sıkıntısı çekti. Esterhazy’lerde ressamlar, şairler, yazarlar tanıdı, Weber ile ilişkileri soğuk, Beethoven ile yok denecek kadar azdı. İki defa Macaristan’a, Esterhazy’lere gitti, evin kızlarına müzik dersleri verdi, Avusturya’ya birkaç kısa yolculuk yaptı; bunun dışında Viyana’dan hiç ayrılmadı ve dehasını bu şehre hiç bir zaman kabul ettiremedi. Hürriyet tutkusu yüzünden resmî görevlerden uzak kaldı; geçinmek için müzik yayınevlerinden gelen az buçuk paradan başka geliri yoktu.

Eserlerinin yer aldığı ancak bir tek konser düzenlenebildi. Otuz bir yaşında tifüsten öldü; bir kısmı basılmamış bir sürü beste bıraktı: altı yüzden çok lied, dokuz senfoni, yirmi kadar dörtlü, bir o kadar sonat, piyano için birçok parça, yirmi iki opera, koro eserleri, mis-salar. Viyana anlayışına bağlı kalan kısa parçalarla, meselâ lied’lerle büyük bir rahatlık içinde şaheserler veren Schubert’in her bestesinde, irticalin cana yakınlığı ve büyüleyici güzelliği vardır.

Lied bestelemeğe, şaşılacak kadar küçük yaşta başladı: on dört yaşında Hacer’in Ağıtı, on yedisinde Gretchen Çıkrık Başında (Gretchen am Spinnrad), daha sonra Kızılağaçlar Kralı (1815), Thule Kralı Mignon (1816), Alabalık (Die Forelle), ölüm ve Genç Kız (Der Tod und das Mädchen) [1817], Güzel Değirmenci Kız, (Die Schöne Müllerin) [çevrimsel melodiler] [1823], Ave Maria (1824), Kış Yolculuğu (Die Winterreise) [çevrimsel melodiler] (1827), Kuğunun Şarkısı (Schwanengesang) [1828] adlı eserlerini besteledi. Birkaçı dışında (Heine), bu lied’lerin sözleri amatör işi, çoğu zaman seviyesi düşük eserlerdi; aydın bir kişi ve estetikçi olmayan Schubert bu şiirleri, bestelediği melodiler için sadece birer bahane olarak alıyordu. İtalyanların bel canto’suy-le hiç bir yakınlığı bulunmayan lied’lerin-de olduğu gibi, çalgı müziğinin de baş köşesini gene kendi toprağının meyvesi olan melodiler süsler.

Piyano sonatları klasik kuruluştadır, fakat uzunluklar ve tekrarlardan kaçınamamıştır (senfonilerinde olduğu gibi). Bazı kısa parçalarında (impromptus ve «Momens Musicals») irticalî havasıyle ve «duygusal renklendirme»siyle dehasını gösterir; bu parçalar XIX. yy. boyunca «yeni tarz» veya «karakter» parçaları adı altında yazılacak bir sürü besteye örnek oldu. 4 El için yazdığı piyano parçalarında şiir, şaka ve halk türküleri havası vardır: Marşlar, Çeşitlemeler, Polonezler, Rondolar, Macar Tarzı Diver-timentolar v.b. Schubert 1811’den sonra babası, iki kardeşi ve kendisinden kurulu topluluk için dörtlüler yazmağa başlamıştı. Re minör dörtlüsüne ölüm ve Genç Kız adının verilmesine sebep, andante’-nin tema’sıyle, aynı sözler üstüne bestelenmiş lied’lik tema’smın aynı olmasıdır. Yolcu başlığını taşıyan piyano Fantezi’sinde ve Alabalık piyanolu beşlisinde (1819) daha önce yazdığı lied’lerin melodileri tekrarlanmıştır. Oda müziği eserleri arasında bir de 2 viyolonselli beşlisi vardır (1819). Senfonilerinden ancak dokuzu ele geçmiş bulunmaktadır. Bunların en önemlisi, belirli bir sebep olmaksızın üçüncü bölüm başlamadan yarıda kalan ve ancak 1865’-te ilk defa çalman Bitmemiş Senfoni’dıı (Die Unvollendete) [1822]; do majör «Büyük» senfonisi, Schumann tarafından 1828’-de bulundu ve ilk olarak 1839’da Mendelssohn tarafından çaldırıldı.

Gelişen Beyin

Yiruma
Sahne adı Yiruma olan Lee Ru-ma,15 Şubat 1978 de doğdu.Dünyaca ünlü Güney Kore’li besteci ve piyanisttir. Piyano çalmaya beş yaşında başlamıştır,1988’de The Purcell School Of Music okulunda okumak için on yaşındayken Londra’ya taşınmıştır. 2006 yılında Güney Kore Deniz Kuvvetleri’nde görev yapmak için İngiltere vatandaşlığından vazgeçene kadar Güney Kore ve İngiltere çifte vatandaşlığı bulunmaktaydı. Eğitimini Londra’da King’s College’da almıştır. En önemli eserleri “River Flows in You”, “Kiss the Rain” ve “May Be” dir. En ünlü albümü First Love 2001’de yayınlanmıştır.

Geceleri bana yarenlik eden, eşsiz piyano ezgileri, kulağımda kulaklığım, uykum daha gelmemişken ona yavaşça eşlik ederim, parmaklarım havada sanki piyona çalıyormuşçasına savrulur.

Sonra yavaşça uykum gelir, bilmem nerde başka başka hayallerde yüzerim, içime bir umut dolar, sanki yatakta değilmişim de, Himalaya Dağlarının eteğindeymişim, sanki odamda değilmişim de, bulutların arasından sızan gün ışığının içine yolculuk ediyormuşum gibi, ben o anda ne ben olurum, ne de başka bir şey… Ah! Şu ezgiler, inişler çıkışlar, duygularıma dikte eden armoniler, Ah! Clayderman. Ah! Eşsiz Piyanonun, eşsiz üstadı.

Ansiklopedik bilgilere fazlaca girmek istemiyorum. Gözlerimi duygu yoğunluğuyla yaşartabilen eşsiz parmakların sahibi, Richard Clayderman’ı kuru bilgilere sığdırmak, sıkıştırmak istemiyorum. Fakat tanımayanlar için kısaca bir değineceğim. Richard 28 Aralık 1953 günü Paris’te doğar. Babası da bir piyano eğitmenidir ve küçük yaştan itibaren dersler almaya başlar. On iki yaşında Paris Konservatuarı

Müzik Bölümü girer. Fakat babası aniden hastalanır ve hayatını idame ettirmek için banka memuru olarak çalışmaya başlar. Çok geçmez, kapı kapıyı açar, Ballade Pour Adelina adlı eseriyle dünyayı kasıp kavurur. 38 ülkede 22 milyon adet satar. Clayderman için bu daha başlangıçtır. İlerleyen kariyerinde 90 milyon satış rakımına, 267 altın 70 platin plak ödülünün de sahibi olacaktır. Şu anda sakin ve melankolik Normandiya kıyılarında ailesiyle birlikte yaşıyor.

Clayderman bir virüs gibi yayılıyor. Ben kendisini 3 yıl önce tesadüfen keşfettim. İlk önce Youtube’tan Ballade Pour Adeline’sını dinledim. Hayatımda ne yalan söyleyeyim, çok az sanatçının albümünü almışımdır. O günün ertesi günü çıktım ve Taksimden albümünü edindim. Önce kuşku duydum, bazı sanatçılar vardır, bir eser meydana getirirler, daha sonra yaptıkları vasat düzeyde kalır. Fakat Clayderman’ın her icrasından farklı bir lezzet sunmasını çok iyi biliyor. Üç senedir, usanmadan hala onu dinliyorum. Elime bir fırsat geçerse en kısa müddette Fransa’dan Türkiye’de bulunmayanları da edinmek isterim.

Clayderman’ın kendine ait beste sayısı onca icrası içinde az kalır. Genellikle yorumu ile öne çıkar Richard. Schubert’in Serenada’sını ondan güzel yorumlayan yoktur. Aynı zamanda geçmiş yıllarda klasik eserler kadar sevilen, hit parçaları da ona özgü yorumuyla dinleyicilerine sundu. Mesela Willie Nelson’ın Always On My Mind eserini, mesela Sting’in Everything I Do It for You… İnanının bana, hepsi birbirinden başarılıydı bu yorumların. Gerçekten yorumu ve tarzı, yaratıcılığı kadar Calyderman’ı Richard Clayderman yapan unsurlardan sadece birkaçı.

Onu tanımıyorsanız, sizin için iyi bir iş yapmanın tatmin edici duygusuyla yazımı sonlandırıyorum. Youtube’tan bazı icralarına ulaşabilirsiniz. Sizleri Richard’ın eserini icra ettikten sonra tebessüm ederek dinleyenlerini selamlaması gibi bende klavyemi bırakarak Claydermanvari bir tebessümle sizleri selamlıyorum. İyi dinletiler…

Piyanist Helene Grimaud: Arzum duyguyu zamanı durduracak kadar güçlü şekilde iletebilmek

Ünlü piyanist Helene Grimaud, Los Angeles’ta ikonik Fransız besteci Maurice Ravel’in Sol Majör Piyano Konçertosu’na hayat verdi. Walt Disney Konser Salonu’nda gerçekleşen konserde Grimaud’ya Los Angeles Filarmoni Orkestrası eşlik etti. Orkestrayı ise ünlü maestro Lionel Bringuier yönetti

Aslen Fransız olan piyanist, Ravel’in bu eserin ilk bölümünü trendeyken yazdığını anlatıyor: “Trenin hareketi onun ilham kaynağı oldu. Kinetik bir güç, mekanik bir tını var, ruhu olan bir makine gibi.”

Robert Schumann kimdir, Besteci ve müzik eleştirmeni

Almanya’daki Romantik hareketin öncülerinden birisi olan besteci ve müzik eleştirmendir.

Robert Schumann, 8 Haziran 1810 tarihinde Almanya, Bonn kentinde bağlı Zwickau bölgesinde doğmuştur. August Schumann ile Johanna Christiane Schnabel’in beş çocuğundan en küçüğüdür.

Küçük yaşta piyano dersleri aldı ve babasının teşviğiyle küçük parçalar bestelemeye başladı. 1826 yılında 16 yaşında iken babası öldü. 1831 yılında annesinin ısrarıyla Leipzig’e gitti, Hukuk fakültesine girdi. Fakat orada zamanını müzik, edebiyat ve çeşitli sosyal faaliyetlerle geçirdi. Piyano dersleri aldı ve besteler yaptı. Annesini piyanist olma konusunda ikna etti. Yoğun bir çalışma sonucu piyanoda virtüöz seviyesine ulaştı.

Ama bir hastalık neticesinde ellerini kullanamaz duruma geldi. Bu durumda o da besteci-piyanist yerine besteci-eleştirmen kimliğine büründü ve kararlılıkla beste yapmayı sürdürdü. 1834 yılında “Neue Zeitschrift für Musik” adında bir müzik gazetesi çıkardı.

Robert Schumann, 1937 yılında piyano öğretmeni Friedrich Wieck’in kızı Clara’ya aşık oldu.ama kızın babası zorluk çıkardı evlenmelerine razı olmadı. Robert Schumann, 1838-1839 yıllarında Clara’nın çalması için “C Major Arabesk, Op. 18” adlı piyano eserini besteledi. 1840 yılında evlenebildiler. 148 eser bestelemiş olan Robert Schumann’ın en ünlüsü Dichterliebe ‘dir. Bir piyanist-besteci olan Schumann, şarkılarındaki duyugunun anlatımında piyanoya büyük rol verdi. 1840 yılına kadar enstrümental müziğin vokal müzikten daha üstün olduğunu savunan Schumann’ın, fikir değiştirererek vokal eserler bestelemeye başlamasının arkasında Dichterliebe’nin şairi Heinrich Heine’a duyduğu hayranlık ve gün ışığına çıkardığı besteci Schubert’in eserlerini onun şarkılarından etkilenmesi vardır. Ayrıca Clara’ya söylemek istediklerini şarkılarla doğrudan söyleyebilmek için şarkı bestelemeyi seçmiştir. Ancak piyano alanındaki yeteneği ile besteciliğini birleştirerek insan sesi ile piyanonun eşit önemde olduğu eserler besteledi.

Robert Schumann, 1840 yılında Clara Wieck ile evlendi. Felix ve Julie adında iki çocuğu oldu.

Ruhsal hastalığı nedeni ile halüsinasyonlarının artması sonucu 1854’te bir intihar girişiminde bulundu. Başarısız olan bu girişimden sonra bir akıl hastanesine yatırıldı. Robert Schumann, bu hastanede 29 Temmuz 1856 tarihinde Almanya, Endenich’de 46 yaşında ölmüştür.

Piyanist. 21 Kasım 1941, Ankara doğumlu. Müziğe olan ilgisi iki yaşında başladı. Dört yaşında Bach’ın prelütlerini çalmaya başladı. İlk derslerini Mithat Fenmen’den aldı. 1948 yılında, henüz yedi yaşındayken, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Biret’in yurtdışında eğitim görmesi için TBMM’ye bir yasa teklif verdi. Bu öneri üzerine İdil Biret gibi yetenekli çocuklar için “Harika Çocuklar Kanunu” çıkarılarak yurtdışında devlet bursuyla okutulmaları sağlandı. Bu kanun çerçevesinde eğitimi için ailesiyle birlikte Paris’e gönderilen İdil Biret, Paris Ulusal Konservatuarı’nda XX. yüzyılın önemli pedagoglarından Nadia Boulanger ile çalıştı ve sekiz yaşında Paris radyosunda ilk konserini verdi. Fransız piyanist Alfred Cortot’dan dersler aldı. İdil Biret’ten, ömrü boyunca “en değerli öğrencim” olarak söz eden hocası Alman piyanist Wilhelm Kempff, onunla müzikal ilişkisini hayat boyunca sürdürdü. Biret, on bir yaşındayken Kempff ile Mozart’ın “İki Piyano İçin Konçertosu”nu Paris Champs-Elysees Tiyatrosu’nda seslendirdi. Zaman zaman Kempff’in Positano’da verdiği “master class”lara katıldı, Kempff’in 90. yaşı için düzenlenen konserde çaldı.

İdil Biret, Paris Ulusal Konservatuarı’nı yüksek piyano, eşlikçilik ve oda müziği dallarında birinci olarak bitirdiğinde on beş yaşındaydı. On altı yaşından itibaren çeşitli dünya sahnelerinde yer almaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk konserini yirmi bir yaşında verdi. Bu konserde Rachmaninoff’un “Üçüncü Piyano Konçertosu”nu, Boston Filarmoni Orkestrası ile Erich Leinsdorf yönetiminde çalmıştı. İlk Rusya turnesini piyanist Emil Gilels’in çağrısı üzerine yaptı ve bu ülkede büyük başarı kazandı. Yıllar içinde Rusya’da yüze yakın konser verdi. Biret, beş kıtayı kapsayan konserlerinde Atzmon, Copland, Kempe, Keilberth, Sargent, Monteux, Fournat, Leinsdorf, Pritchard, Scherchen, Rozhdestvensky, Mackerras gibi ünlü şeflerle sahne aldı. Montreal, Berlin, Montpellier, Nohant, Royan, Dubrovnik, Atina, Ankara ve İstanbul festivallerine katıldı. Boston Symphony, Orchestre National de France, Orchestre Suisse Romande, London Symphony, Leningrad Philarmonic, Leipzig Gewandhaus, Dresden Staatcapelle, Tokyo Philarmonic, Sydney Symphony ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde dünyanın her yerinde konserler verdi.

Kraliçe Elisabeth (Belçika), Van Cliburn (ABD), Busoni (İtalya), Liszt (Almanya) gibi birçok uluslararası piyano yarışmasında seçici kurul üyeliği yapan İdil Biret’in aldığı ödüller arasında Lili-Boulanger (Boston), Harriet Cohen/Dinu Lipatti (Londra), Polonya hükümetinin Kültür Liyakât ve Fransız hükümetinin Chevalier de I’Ordre National de Merite nişanları da bulunmaktadır. İdil Biret, 1971 yılından Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanıyla onurlandırıldı.

İdil Biret’in bugüne kadar çıkardığı plak ve CD’lerin sayısı 100’e yakındır. 1960’lar ile 1970’lerde Atlantik ve Finnadar için yaptığı kayıtlar romantik repertuardan çağdaş bestecilere uzanan bir yelpazededir. Sanatçı 1980’lerde plak tarihinde ilk kez Beethoven senfonilerinin Liszt tarafından yapılan uyarlamalarının tamamını seslendirmişti. Daha sonra Frederic Chopin’in bütün piyano eserleri, Johannes Brahms’ın bütün solo piyano eserleri ile konçertoları, Sergei Rachmaninoff’un bütün piyano eserleri Biret tarafından kayda alındı. Bu çalışmaları pek çok eleştirmenin hayranlığı ile karşılanmış ve sanatçının “çağımızın en önde gelen piyano ustalarından biri” olarak nitelenmesine yol açmıştır. 1995 yılında, Chopin’in bütün eserleri dizisi Varşova’da yapılan “Chopin Plakları Büyük Ödülü” yarışmasında jüri özel ödülünü aldı. Aynı yıl kaydettiği Fransız besteci Pierre Boulez’in üç sonatını içeren CD Paris’te yılın “Altın Diyapozon” ödülünü aldı ve “Le Monde” gazetesi tarafından 1995 yılının en iyi plakları arasına gösterildi. Biret, 1997 yılında, 100. Ölüm Yıl Dönümü nedeniyle Brahms’ın tüm solo piyano eserlerini beş konserlik bir dizide seslendirdi. Ayrıca 2002 yılında Ligeti’nin etüdlerini kayda aldı. Biret, dünyanın en geniş repertuarlı piyanisti unvanını taşımaktadır. Onun Stravinsky’nin “Ateş Kuşu” süiti uyarlaması, hocası Kempff’in uyarlamalarını çaldığı plaklar da önemli kayıtlardandır. Biret, 2007 yılında Chopin yorumları nedeniyle Polonya Cumhurbaşkanı tarafından Üstün Hizmet Nişanı ile onurlandırılmıştı.  Daha önce tamamını plak haline getirdiği ve konserlerde seslendirdiği Beethoven senfonilerinin Liszt uyarlamaları dizisine 2000’lerde bestecinin tüm konçerto ve sonatlarını kayda alarak devam etti. Aralık 2008 ayında beş kıtada piyasaya çıkan “Beethoven Edisyonu”, bestecinin konçerto, sonat ve senfonilerinin ilk toplu sunumu olmaktadır. Bu dizinin tümü sanatçıya ait bir etiketle çıkmıştır…

Fransız yazar Xardel’in Biret’in hayatını ve görüşlerini anlatan “İdil Biret-Une pianiste Turque en France” (Fransa’da Bir Türk Piyanist İdil Biret) kitabı 2006 yılında Fransa’da yayınlandı. Bu kitap 2007 yılında “Dünya Sahnelerinde Bir Türk Piyanisti: İdil Biret”  adıyla Türkçe olarak da yayınlandı. İdil Biret’in de yer aldığı “Piyanistler” adlı ve birçok piyanistle yapılan söyleşilerin yer aldığı kitapta yazar Dominique Xardel, yalnızca İdil Biret’i anlatan yeni kitabında sanatçının hayatı ve kariyerinin yanı sıra birçok değişik konudaki düşüncelerini de yer vermektedir. Kitap 2007 yılında Stacatto-Verlag tarafından Almanya’da “Idil Biret: Eine Türkischen Pianistin auf den Bühnen der Welt” adıyla yayınlandı. Sanatçı hakkında ayrıca Üner Birkan’ın yazdığı “Piyanodaki Harika” adlı bir kitap bulunmaktadır.

Dünyanın en ünlü piyano sanatçılarından biri sayılan İdil Biret; 1957 Paris Konservatuarı Bitirme Birinciliği, 1954 -1964 Lily Boulanger Memorial (ABD Boston), 1961 Harriet Cohen – Dinu Lipatti Altın Madalyası (Londra), Adelaide Ristori Nişanı (İtalya), Chevalier de l’Ordre du Mérite (Fransa), 1971 Devlet Sanatçısı (Türkiye), 1974 Kültür Liyakat Nişanı (Polonya), 1988 Boğaziçi Üniversitesi Onursal Doktora (Türkiye), Anadolu Üniversitesi Onursal Doktora (Türkiye), 1995 Uludağ Üniversitesi Onursal Doktora (Türkiye), 1995 Grand Prix du Disque Chopin (Varşova), 1995 Altın Diyapazon (Fransa), 1996 Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası (Türkiye), 2003 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Onursal Doktora (Türkiye),  2007 Chopin Üstün Hizmet Madalyası (Polonya), 35. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’ Onur Ödülü (2007) sahibidir.

HAKKINDA: Cemil Yener / Müzikte Kim Kimdir? (1987), Üner Birkan / İdil Biret Piyanodaki Harika (söyleşi ve hakkında çıkan yazılar, 1997), Şefik Kahramankaptan / İsmet İnönü ve Hârika Çocuklar İdil Biret Suna Kan  (1998), Vural Sözer / Müzik Ansiklopedik Sözlük (2005), Xardel / İdil Biret-Une pianiste Turque en France (2006), Dominique Xardel / Idil Biret: Eine Türkischen Pianistin auf den Bühnen der Welt (2007), İlke Boran – Kıvılcım Yıldız Şenürkmez / Kültürel Tarih Işığında Çok Sesli Batı Müziği (2010).

Dünyaca ünlü Polonyalı sanatçı, piyanist ve besteci olarak tanınan Frederic Chopin (Frédéric Franciszek Chopin), 1 Mart 1810 yılında Polonya’nın Żelazowa Wola köyünde dünyaya gelmiş ve 1849’un Ekim ayının 18’inde ise daha 39 yaşındayken Fransa’da hayata veda etmiştir.  Babasının Fransız ve annesi Polonyalı olan Frederic Chopin, Avrupa romantik dönemin en önemli klasik müzik bestecileri arasında gösterilir. Klasik müzikte devrim yaratmış bir isim olarak öne çıkan sanatçı, her ne kadar hayata erken veda etse de, yüzlerce esere imza atmış ve Polonya kültürü üzerinde tartışmasız önemli bir etki bırakmıştır.

Frederic Chopin Kimdir?

1810 yılında dünyaya gelen Frederic Chopin, Varşova yakınlarında yer alan Żelazowa Wola isimli köyde dünyaya gelmiştir. Fransızca öğretmeni olan babasından çocukluğunun ilk yıllarında Fransızca dersleri almış olan sanatçı, müzisyen olan annesinden de erken yaşlarda piyona dersleri almıştır. Doğumundan kısa süre sonra da ailesi ile Varşova’ya taşınmasıyla beraber şehir hayatına başlayan Chopin, aile içinde iyi bir eğitim görmüş ve henüz 8 yaşındayken konserler vermeye başlamıştır.

Kendini bildiği andan itibaren klasik müziğe ve piyanoya karşı ilgi besleyen Frederic Chopin, müzik konusundaki yeteneğinden dolayı erken yaşlarında üstün yetenekli çocuk olarak tanınmaya başlar. Henüz 4 – 5 yaşlarında iken annesinden aldığı piyano eğitimi sayesinde 8 yaşına geldiğinde dönemin duayeni olarak bilinen Çek piyanist Wojciech Żywny’nin öğrencisi olmuştur. Chopin’in piyanoya dair çok şey öğrenmesine yardımcı olan Żywny, Frederic Chopin henüz 12 yaşındayken ”Benim Chopin’e öğreteceğim bir şey kalmadı.” diyerek piyano derslerini sonlandırmıştır. Bu zaman zarfında müzik eğitimine ve akademik eğitimine oldukça büyük önem veren Frederic Chopin, özellikle klasik müzik ve piyano alanında kendini geliştirmeyi sürdürdü. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Varşova Üniversitesi’nde konservatuar bölümüne yazıldı. 

Beethoven’in öldüğü yıl ise, dönemin saygın sanat ve müzik insanlarından biri olan Profesör Joseph Elsner, Chopin’in eğitimini üstlenerek başta Polonya olmak üzere tüm Avrupa çapında ünlenmesinde büyük rol oynadı.

Üniversitedeki konservatuar eğitimi boyunca; Bach, Beethoven, Mozart gibi efsanelerin bestelerini inceleyen Frederic Chopin; klasik müziğe dair farklı bir bakış geliştirdi. Sonradan onun sanat ve müzik anlayışının temelini oluşturacak bu iç görü odaklı bakış sayesinde Chopin, kendine özgü ve çığır açan bir stil yaratacaktı.

İlk bestelerini 16 yaşında aşık olduğu kız olan Constantia’ya yaptı.  Bu dönemde hocasının da desteğiyle beraber Viyana’da konserler vermeye başlayan Frederic Chopin, şehrin klasik akımın merkezi olması nedeniyle ilk zamanlar kendi tarzını benimsetmekte zorlandı. Tamamen özgün ve yaratıcı bir forma ulaşan müziği olduğu için klasik müziğin sınırlarını temelden sarstı. Sonrasında Paris’e yerleşen sanatçı, babasının da Fransız asıllı olmasından dolayı şehre alışmakta zorlanmadı.

Fransa’ya yerleştiğinde kısa süre içerisinde Cherubini, Mendelssohn, Liszt, Meyerbeer ve Berlioz gibi dönemin önemli isimleriyle tanıştı. Böylelikle Avrupa sanat camiasındaki ününü daha da pekiştiren Frederic Chopin, dönemin ünlü yazarlarından George Sand ile tutkulu bir aşk hayatı yaşamaya başladı. Chopin, hayatı boyunca çeşitli sağlık sorunları yaşamıştı. 39 yaşına girdiği 1849 yılında Paris’te hayatını kaybetti. Ölüm nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber, verem üstünde durulmaktadır.

Chopin kendi cenazesinde ise kendisinin bestelediği Marche Funébre-Cenaze Marşının (2. Piyano Sonatı – 3. Bölüm) değil, Mozart’ın Requiem’inin çalınmasını istedi. Chopin’in mezarı Paris’te Pére-Lachaise Mezarlığında iken, kalbi ise Varşova’da bir kilisede bulunmaktadır.

O sahnede olduğu kadar, özel hayatında da esrarengiz, korkusuz, öngörülemez bir kadın ve efsanevi bir piyanist. Roma’da, Antonio Pappano yönetimindeki Santa Cecilia orkestrası eşliğinde Schumann’ı yorumlayan Martha Argerich ile prova esnasında görüştük. 71 yaşındaki Arjantinli piyanist Martha Argerich, Santa Cecilia orkestrasının müzisyenleriyle çalışmanın heyecan verici olduğunu dile getiriyor: “Onları her açıdan heyecan verici buluyorum. Müzikal olduğu kadar ruhsal açıdan da olağanüstüler!”

Müzik kariyerinde hep özgür ruhunu koruyan, profesyönel dünyanın tüm kurallarına karşı başkaldıran Argerich, müziği yorumlamanın ötesine geçerek müziğe bürünüyor. Orkestra şefi Antonio Pappano, Argerich’in özelliğini şu sözlerle ifade ediyor: “Karakteri müzisyenden ayırmak mümkün değildir. Martha Argerich müziğin ta kendisi. Nasıl bir enerjisi var! Yorumundaki tüm bu enerji ve değişkenlikle her bir ayrıntıyı ortaya koyuyor. Bunu yapabilen çok az piyanist var. Onu kafese kapatamazsınız, bir kalıba sokamazsınız, onun özgür bir ruhu var. Öyle eski usül bir zerafete ve şıklığa sahip ki! Neredeyse başka bir zamandan gelmiş diyebiliriz. Mükemmel!”

Olağanüstü tekniği ve esrarlı müzikalitesiyle Argerich, Schumann’dan bahsederken duyarlılığını ortaya koyuyor: “Onun ızdırabı beni çok etkilemiştir. Onun meslektaşlarına karşı cömert bir tavrı vardı. Herkese muazzam bir sevgi veriyordu. Chopin’i de… Ve bu karşılıklıydı.”

Argerich’e göre müzik, yalnızca sınırlar ve korkulardan arındırılarak paylaşıldığında bir anlam ifade ediyor. Kendisi ise yaşam boyu yalnızlığıyla boğuştuğunu dile getiriyor: “Bana çok şey öğreten Friedrich Gulda, bir keresinde şöyle dedi: “16 yaşına gelmeden her şeyi öğrenmelisin, çünkü insan sonrasında aptallaşıyor.” 16 yaşıma geldiğimde 40 yaşında gibi yaşamaya başladım. Ama hep özgür olan, yaptığı işten keyif alan ve sahne korkusu olmayan akranlarım gibi, genç bir öğrenci hayatı yaşamak istedim. Yaşamımın hüzünlü olduğunu düşünüyordum. Tek başıma seyahat ediyordum. Çok utangaçtım, hala da öyleyim, çünkü sanırım bu hiç değişmeyen bir özellik. Gerçek şu ki, şimdi her yerde arkadaşlarım var ve benimle ilgileniyorlar.”

Pappano, Argerich’in müziğiyle, geniş bir kitleyi etkilemeyi başardığına vurgu yapıyor: “Onun müziğinden etkilenip büyüsüne kapılmanız için müzik hakkında hiçbir şey bilmenize gerek yok. Yalnızca enerjisi bile sizi sarsmaya yetiyor. Aslında yaptığı şey çok doğal, sanki müzik başka türlü ilerleyemezmiş gibi.”

Martha Argerich zamanının en büyük piyanistlerinden biri olarak tanınıyor.

euronews

Wolfgang Amadeus MOZART

( 27 Ocak 1756 yılında Salzbug’da doğmuş, 5 Aralık 1791 yılında Viyana’da ölmüştür).

Salzburg’un Getreidegasse sokağında bulunan bir evin loş bir odasına Leopold Mozart’ın Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus adlı oğlu dünyaya geldiği zaman bu evin üzerine gökten bir nur inmişti. Sonradan kendisini Wolgang Amadeus adıyla tanıtan bu çocuğun babası Salzburfg’da orkestra şef muaviniydi. ‘Asıl Şef’ olmadığından daima şikayet eden baba Mozart Schwaben eyaletinden Salzburg’a meyleden bir müzisyendi. Aydınlık devrinin hayalden uzak temkinli karakterini taşıyan bu adam mucizelere hiç inanmazdı.

Lakin küçük çocuğun yaptığı ilk besteleri görünce o bile gözyaşlarını gizleyemedi. Harika çocuk Mozart, kendisiyle haklı olarak iftihar eden babası tarafından dünyanın büyüklerine takdim edildi. Onların takdirini kazandı. İmparatorlar, krallar, musikişinaslar ve daha önce şüphe etmiş olanlar bile bu çocuğun önünde hayranlıkla eğildiler. Fakat kısa zaman sonra çocukluk devrini geride bırakan genç Mozart, aynı çevreden eski ilgiyi beklediği halde, daha önce harika merakı ile bol bol bahşedilen saygı ona tekrar gösterilmedi. 30 yaşında iken olgunluk çağına eren Mozart, seviyesine uygun itibarı görmek istedi. Fakat dünya buna aldırmayarak maddi sıkıntı içinde kıvranan ve ölüm derecesinde hasta olan Mozart´ı yalnızlığa terk etti.

Kendisinden sonra gelen nesiller onu yanlış anlaşılan ‘rokoko tezniyatı’ ile süslemiş bir ‘ideal’ şeklinde gösterip daima ‘harika çocuk’ olarak andılar. Onu sevdiler ama gerçek büyüklüğünü anlayamadılar. Küçük Mozart’da harikulade olan şey izah edilemeyecek şekilde kabiliyetli oluşu değildir. Evet, daha beş yaşında iken ilk Menuetini yazan bu çocuk, hiç yanılmayan işitme kabiliyeti, çeşitli enstrümanlardaki virtüözlüğünü ve irticalen çalma kudretiyle insanları teshir ediyordu. Fakat ‘harika´ olan tarafı başka sanatkarların (Goethe de dahil olmak üzere) hedefe giden yola başladığı yaşta onun kemale ermiş olmasıdır.

Hayatının son 10 yılı yaratma kudretinin akla sığmaz derecede verimleşmesinden önce ‘İdomeneo’ operasıyla başlayan bu devre, ‘sihirli flüt’, ‘Requiem’ eserleriyle sona ermektedir. Mozart’ın hayatı ve çalışmaları fani hayatının kısalığı ile karşılaştırılırsa bu son devrede geçen ayların seneler kadar verimli oluşu olağan üstü bir gerçektir. Mozart’da bir ‘ölçme’ duygusu, dış ve iç düzeni daima koruyan ve gerçeğin sınırlarını hiçbir zaman aşmayan bir itidal ve estetik bir güzellik şuuru vardı. Kendi deyimiyle, ‘ihtirasları tiksintiye varırcasına ifade etmekten’ onu her zaman koruyan bu vasıflar olmuştur. Goethe gibi, büyük bir hayatiyetle kendi zamanına bağlı olan Mozart´ı yaşadığı devrin üstünde edebi bir varlık seviyesine yükselten işte budur.

Fakat daha doğduğu anda kendisine deha olmak inayeti bahşedilen Mozart bile, bütün dikkatiyle öğrenmek ve yolunu aramak zorundaydı. Babası tarafından Ph. E. Bach’ın ve Telemann’ın zihniyetine göre yetiştirilen ve Salzburg’da tatbik edilen Barok müziğini öğrenen harika çocuk, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere ve İsviçre gibi memleketlere yaptığı seyahatlerinde zamanında olup bitenleri opera sahasında günün modasını Mannhein ekolünün inkılapçı bestecilerinin cüretli hamlelerini , Joh. Christian Bach’ın eserlerindeki müstakbel stilin alametlerini, Gluck’un ve Shakespeare’in dramatikliğini dinledi ve gördü. Bütün bu unsurlardan farklı olarak çalıştı ve her ‘etüt’ünde ‘asıl Mozart’ kat kat yükselerek çıktı. Zamanın adetine göre, saray hizmetinde çalışarak hayatını emniyet altına almaktan vazgeçip serbest sanatkarın sağlam bir temele dayanmayan yaşayış tarzını benimseyen Mozart Viyana’da Haydn ile dost oldu. Ve onun sanatından da faydalanmaya çalıştı. Daha sonra kemale ermiş büyük bir besteci olduğu halde Viyana’da oturduğu sırada ve gerekse Kuzey Almanya’ya yaptığı seyahat esnasında Leipzig’de o zamana kadar hiç tanımadığı Heandel ve Bach´ın stillerini kendine mal etmek için büyük gayretler sarf etti.

Özet olarak, Mozart asrileştirdiği ‘Opera Seria’nın üstadı (‘Tito’ operasına kadar), ‘Opera Buffa’yı dahiyane bir şekilde en yüksek zirvesine getiren, (‘Figaro’, ‘Don Giovanni’ ve ‘Cosi fan tutte’ operalarının yaratıcısı), Alman ‘Müzikli piyesinin’ klasik bestecisi (‘Saraydan Kız Kaçırma’, ‘Sihirli Flüt’), dini eserlerin, liedlerin ve pek çok senfonilerin bestecisi olarak karşımızdadır. Bu senfonilerde Mozart kendi devrini aşmıştır. Oda müziğinde Haydn’ın tekniğini o kadar geliştirmiştir ki, ihtiyar Haydn genç dostundan yeniden öğrenmeye başlamıştır. Mozart harika çocuk, pembe ışıklar altında görülen masal prensi değil, bilakis çok cepheli yaratma kudretini zenginliği bitmek tükenmek bilmeyen bir sanatkar ve Goethe’nin deyimiyle, ‘hayretle seyrettiğimiz ve nereden geldiğini, nasıl zuhur ettiğini kavrayamadığımız kimselerden’ biridir.

T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Mozart’ın en ünlü eserlerinden bazıları aşağıdaki gibidir;

Operalar: Saraydan Kız Kaçırma (Die Entführung aus dem Serail) 1782, Figaro’nun Düğünü (Figaros Hochzeit) 1786, Kahire Kazı, La Clemenza di Tito, Don Giovanni 1787 , Sihirli Flüt Operası(Die Zauberflöte) 1790

Piyano Konçertoları: No.15, No.17, No.18, No.19, No.20, No.21, No.22, No.23, No.24, No.25, No.26, No.27

Serenatlar: Küçük Bir Gece Müziği (Eine Kleine Nachtmusik) (1787), Haffner Serenadı (1776)

Sonatlar: La majör piyano sonatı (KV 331) ünlü Türk Marşı ile (Allaturca Marsh)

Senfoniler: No. 31-Paris, No.35-Haffner, No.36-Linz, No.38-Prag, No.39, No.40, 1788 No:41-Jüpiter

Ludwig van Beethoven (16 Aralık 1770 – 26 Mart 1827), Alman besteci.

Ludwig van Beethoven Bonn’da 8 oğlu olan, fakat bunların hepsinin de kendisi gibi engelli olduğu bir ailenin çocuğudur. İlk müzik öğretmeni babasıdır. Alkolik bir müzisyen olan babasının Beethoven’a piyano eğitiminde çok sert ve acımasız davrandığı bilinir. Mutsuz bir çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır.

1787 yılında Mozart’la çalışmak umuduyla Viyana’ya gitti. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı bulsa da annesinin hastalığı nedeniyle Bonn’a döndü. Annesinin ölümünden sonra 1792’de Viyana’ya geri döndüğünde Mozart’ın ölmüş olduğunu öğrendi.

1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi.

Beethoven’ın dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 3. senfonisini, Eroica olarak da bilinir, Napolyon’a Avrupa’ya demokrasi getirdiği için adamıştır. Ancak daha sonra Napolyon kendini İmparator ilan ettiğinde bu adamayı geri almıştır. 9. senfoni ise en çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir.

Beethoven çok titiz çalışan bir müzisyendi. Müziği, ifade gücü ve teknik olarak çok üst seviyedeydi. Beethoven, Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi, daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır.

Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.

1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak siroz hastalığı nedeniyle vefat etmiştir ve cenazesine otuz bine yakın insan katılmıştır.

1- Piyano Konçertosu No. 2: 1795’te genç  beethoven memleketi Bonn’dan Avrupa’nın müzik merkezi Viyana’ya taşınmıştı. İlk birkaç yılını Joseph Haydn ile çalışarak ve özel salonlarda soylulara çalarak geçirdi. Ancak dünya, virtüoz piyanist ve besteci Beethoven’ı 2 numaralı Piyano Konçertosu ile tanıdı. 24 yaşındaki Beethoven Viyana’daki Burgtheater’da ilk kez sahneye çıktı, bu eserini seslendirdi, büyük başarı sağlayarak herkesi konuşturdu. Böylece etkili bağlantılar sağladı ve eserleri yayınlanmaya başladı. Viyana ve tüm klasik dünya bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı.

2- Piyano Sonatı No. 14, “Ay Işığı” : Beethoven, tüm piyano sonatlarında teknik yapısı hızla gelişen fortepiyanonun sınırlarını zorlarken, klasik gelenekteki hızlı-yavaş-hızlı bölüm sıralamasını alıp ay ışığının aydınlattığı bir pencereden dışarı attı! Ludwig bu sonatı yavaş, genişleyen, karamsar bir ilk bölümle başlattı. Ayrıca piyaniste uzatma pedalını farklı bir şekilde kullanması talimatını verdi ve bu bölüm boyunca daha sonra “Ay Işığı” ile ilişkilendirilecek yeni sesler yarattı. Bu ilk bölümün erişim ve etkisini abartmak imkansızdır. Sonat çok farklı bir ruh halinde sona erer. Finale arpejler ve akorların nefes kesen bir telaşıyla girilir. On yıllar sonra piyano virtüozlüğünü başka bir düzeye taşıdığı için Frédéric Chopin’e ilham verdiği söylenir. 1801’den 2020’nin TikTok’larına kadar, bu parçanın kendine ait bulaşıcı bir enerjisi ve büyüsü var.

3- Senfoni No. 3: 1803’teki çoğu senfoni yaklaşık 25 dakika sürerdi. Beethoven, ‘Eroica’ olarak bilinen epik Senfoni No. 3 ile onları üfleyip geçiverdi. Senfoni çellolarda nefis bir melodi ile başlar ve ardından acı veren kromatik bir Do diyeze geçerken, yeni bir dünyaya adım attığınızı hissedersiniz. Senfoni boyunca, ilk bölümün geliştirme bölümündeki ünlü yıkıcı korno girişi gibi, bir senfonide neler olabileceğini göstermiştir. Yaklaşık 48 dakika süresiyle ilk büyük ve romantik senfonidir.

4- Senfoni No. 5: Bu senfoni dört koyu, yumruk sallayan nota ile başlar. Muhtemelen tüm müzikteki en ünlü dört nota, şimdi kültürümüze ve bilincimize derinlemesine yerleşmiş durumda. Senfoni bizi, ıstırap, mücadele ve sonra kararlılık ve zafere de götürse, ‘kaderin kapıyı çalma’sıyla başlar. Beethoven’in sağırlığını kabul ettiği 1804 ile 1808 yılları arasında yazılanlar, müzikte derin bir duygusal yolculuğun başlangıcıdır. Senfoni Do minör’ün karanlığında başlar, Do majör’ün ışığında biter. Umutsuzluk yine de ümide gidebilmiştir. Bunların hepsi, bugün dünyanın dört bir yanında milyarlarca insan tarafından bilinen o dört notalı cümleden kaynaklanıyor.

5- Keman Konçertosu: Dum, dum, dum, dum. Hayır, Beethoven’ın 5. Senfoni’sinin girişi değil, bu kez çok başka bir müzikal karışıklık için timpaninin vuruşları … Bu sefer motif onun tek keman konçertosuna aittir. Gerçek Ludwig tarzında, açılış sinyalleri her şeyin farklı olduğunu gösterir. Eser solo konçertolara yeni bir ses, stil ve ölçek getirdi. Bestecinin yaşamı boyunca pek sevilmiyordu, ancak 19. yüzyılda popülerliği arttı, Brahms’a ilham verdi ve solo konçertonun modeli oldu.

İlginç bir şekilde, heavy metal gitarın kökleri, romantik keman konçertolarında ve dolayısıyla bu eserin kemiklerindedir. Yani, bu mega Beethoven olmadan Megadeth olmazdı!

6- Senfoni No. 6: Dünyamız programlı müziklerle dolu. Filmlerde, video oyunlarında, tiyatrolarda, Netflix dizilerinde ve konser salonlarında bir sahne veya ruh halini resmetmek için yazılmış müzikler duyuluyor. Beethoven’in 6. Senfonisi beş bölümle, bülbüllerin, bıldırcınların ve guguk kuşunun müzikal sesleriyle, kırsal bölgenin güzelliğinde akan bir dereye kadar pastoral sahneleri; bir kır dansı, bir fırtına ve sonra nihayet güneş ışığıyla doğayı anlatır. Programlı müzik daha önce de vardı, ancak 1808’de hayat bulan müzikal imgenin derinliğiydi. Müzik ve drama arasındaki ilişkiyi sonsuza dek değiştiren dönüştürücü bir çalışmaydı bu.

7- “Für Elise”, Bagatelle: Beethoven’in bu “mamut” eserleri listesinde, şimdi Rondo formunda solo piyano için basit bir Bagatelle’e dönmemiz ne kadar garip değil mi? 1810’da, bu çalışma bir daha asla görülmeyecek şekilde kanepenin yan tarafına kayıp kaybolabilirdi. Ama Beethoven olduğu için, kendine özgü dönüştürücü ve güçlülüğüyle bizimle birlikte kalıdı. “Für Elise” seçkin bir piyanizm ve çekiciliğin minyatürüdür. Aslında bestecinin ölümünden on yıllar sonrasına kadar yayınlanmadı, ancak o zamandan beri popülaritesi arttı. Eski bir müzik kutusundaki parça veya çoğu öğrencinin piyanoda öğrenmek istediği ilk ‘gerçek’ parça. Bu kırık akorlar sayısız genç piyanistin parmaklarından derslerde, müzik sınavlarında ve mini resitallerde dünyanın her yerindeki büyükanne ve büyükbabalara doğru aktı. Yüzyıllar boyunca kaç tane müzikal zihne ilham verdiğini ve yarattığı dalgaları bir düşünün. Teşekkürler Beethoven!

8- Piyano Sonatı No. 29, “Hammerklavier” : Bu eser, piyano için yazılmış en zor parçalardan biri olarak kabul edilir. Başta kısacık bir notadan önce gelen akorların açılış sekansı, Beethoven’in notadaki işaretli hızında çalması insanca imkansız olan çok oktavlı bir sıçramaya sahip. Bu destan, kabarcıklı kontrpuan, şeytani çift trilleri ve anıtsal olarak zorlu pasajları ve sonuna kadar kesinlikle çılgınca bir füg. Bu sonatta Beethoven, klasik sonatın müzikal biçimini alarak onu büyük ölçüde genişletti. Bu çalışma Beethoven’ın klasik formları keşfetmeye devam eden ve onları yeni virtüoz ve ifade yönlerine iten Brahms gibi bestecilere örnek olan işlerinin zirvesidir.

9- Senfoni No. 9, “Koro”: İlk bölümün katıksız gücü ve ağırlığı size bunun eşi benzeri olmayan bir senfoni olduğunu söylüyor. Beethoven’in en zarif yazısının 40. dakikasından sonra, bir senfoni için tamamen yeni bir şeyle son bir bölüm patlak verir: bir şiir sahnesi. Büyük, ahenksiz bir akor, evrensel kardeşliğin neşeli bir kutlamasında solistleri ve koroyu müjdeler. 1824’te, bu şiir ve senfonik müziğin bu birlikteliği müzikte bir devrimdi. Bunu Mahler ve Wagner benimseyerek sürdürmeye çalıştı.

10- Yaylı Çalgılar Dörtlüsü, Op. 130 : Beethoven’in geç yaylı dörtlüleri, tamamen sağır ve izole olduğu, fiziksel ve duygusal olarak boşaldığı zamanlarda yazılmıştır. Bunların son günleri olduğunu biliyordu ve bu müziği saf ifade ve duygu için yazdı. Op. 130’daki Cavatina bölümündeki acı ve çaresizliği dinleyin. Üç alt telde hafif bir vuruşla, birinci keman hıçkırır. Bu esrarengiz, kişisel ve sorgulayıcı yazı, müzikte, yaratımda ve anlatımda her şeye kapı açtı. Daha önce buna sahip olmasaydık bugün sevdiğimiz müziğin yarısına sahip olamazdık.

TÜRKİYE’NİN SANAT PORTALI

İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde, ne büyük sanatçı, ne de büyük mücadele adamı vardır. …

Comments are closed.