Duruş Bozukluğu Nasıl Düzeltilir?
Duruş bozukluğu, çoğu zaman gündelik hayattaki alışkanlıklar neticesinde gelişir. Duruş bozukluğu yaşayan bireylerin büyük bölümü daha ciddi sağlık sorunlarına yol açmadığı sürece bu durumu fark etmez. Basit önlemler alarak duruş bozukluğunu düzeltmek ve devamında gelişebilecek sağlık sorunlarından kaçınmak mümkündür.
Duruş Bozukluğu Nedir?
Duruş bozukluğu, çeşitli nedenlerden dolayı vücudun dengeli duruşunun bozulmasıdır. Hatalı duruş pozisyonları kaynaklı iskelet sistemi problemleri, kas ve eklem deformasyonları gelişebilir. Fiziksel aktivite yoğunluğu düşük hayat tarzına sahip olmak vücudu destekleyen kasların zayıflamasına neden olabilir. Ancak duruş bozukluğu bazı sporlardaki duruş pozisyonundan da kaynaklanabilir. Örneğin; kriket, beyzbol, yol bisikleti gibi uzun süre eğik duruş gerektiren sporlarla uğraşan kişilerde, çeşitli postür bozulmaları gözlemlenebilir. Kişinin gündelik yaşam rutini, genetik yatkınlık, anne karnındaki gelişim sürecindeki aksaklıklar duruş bozukluklarının meydana gelmesinde rol oynayan diğer faktörler olarak sıralanır.
Duruş bozukluğu semptomları kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Üst sırtta ağrı, boyunda ve omuzlarda yanma hissi en yaygın belirtilerdir. Ağrı, rahatsızlığın oluşumundan itibaren geçen süreye bağlı olarak vücudun alt kısımlarına yayılabilir. Bozukluğun meydana geldiği bölgelerdeki kas spazmları ile eşzamanlı yorgunluk hissi oluşabilir.
Duruş Bozukluğu Nasıl Meydana Gelir?
Duruş bozukluğuna sebep olan nedenler ağırlıklı olarak kişinin küçük yaşlardan itibaren edindiği alışkanlıklarla ilişkilidir. Uyku pozisyonu duruş bozukluğunun gelişmesinde rol oynayabilir. Örneğin yüksek yastık ile uyumak, boyun kaslarının normalden çok daha fazla baskıya maruz kalmasına yol açabilir. Baskı sonucunda boyun bölgesinde aşırı eğrilme ya da düzleşme gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Uyurken boynu destekleyen, yüksekliği kişiye uygun yastık kullanılması önerilir.
Vücudun üst bölümünün ileriye, kalça kısmınınsa geriye doğru çekilerek uzun süre ayakta durulması, çeşitli duruş bozukluklarının meydana gelmesindeki bir diğer nedendir. Zira dikey konumda olması gereken vücut çizgisi, kötü duruş nedeniyle bozulur. Benzer durum, ideal oturma pozisyonuna dikkat edilmemesi halinde de gözlemlenebilir. Çalışma sandalyesinde ya da koltuğunda saatlerce oturulduğu takdirde omurgada çeşitli sorunlar oluşabilir.
Günümüzde akıllı cihaz kullanımının beraberinde getirdiği duruş bozukluğu rahatsızlıkları da dikkat çekici boyutlardadır. Görüşme esnasında telefonu baş ve omuz hizasında tutmak için alınan pozisyon ya da tablete bakarken uzun süre kafayı öne eğmek kasların fazla gerilmesine neden olabilir. Bu tip hatalı duruşlar baş ağrısına ve omurga problemlerine neden olabilir. Bunların yanı sıra kas ya da kemik güçsüzlüğüne neden olan hastalıklar ve eklem hipermobilitesine neden olan bağ doku hastalıkları da duruş bozukluğunun gelişmesinde rol oynayabilir.
Yaygın Duruş Bozukluğu Türleri Nelerdir?
İş yerinde, evde ya da dışarıda yürürken farkında olmadan yapılan birçok hareket, duruş bozukluğuna sebep olabilir. Toplumda en sık karşılaşılan duruş bozukluğu türleri şunlardır:
Kifoz (Kamburluk)
Halk arasında kamburluk adıyla bilinen kifoz, omurganın anormal biçimde öne eğrilmesi durumudur. Eğrilme nedeniyle sırt olması gerektiğinden çok daha kavisli hale gelir. İleri yaş grubuna dâhil bireylerde görülme sıklığı daha fazladır. Osteoporoz, kamburluğa sebep olan etkenler arasında yer alır. Kemik erimesine ilaveten omurlardaki dejenerasyon da bu tür duruş bozukluğuna sebep olabilir. Daha genç kişilerde ise çocuk felci, enfeksiyon, Scheuermann hastalığı, kemoterapi ve radyoterapikaynaklı kifoz oluşumu gözlemlenebilir.
Hiper Lordoz
Bel bölgesinin içe doğru eğrilmesi durumunu ifade eder. Hiper lordoz tanısı koyulmuş kişiler, ayağa kalktıklarında geriye yaslanmış gibi görünür. Uzun süre hareketsiz kalmaktan dolayı sırtın alt bölgesindeki kasların zayıflaması bu duruş bozukluğunun ortaya çıkmasında etkilidir. Yetişkinlerde obezite, hamilelik ve çeşitli nöromusküler hastalıklar da bel çukurunun artmasının nedenlerindendir. Hiper lordoz, genç yaş gruplarında ağır sırt çantası taşımak gibi fiziksel nedenlere bağlı olarak da gelişebilir.
Boyun Düzleşmesi
Boynun doğal eğriliğini kaybetmesi sonucu oluşur. İleri yaş gruplarında gözlemlenen intervertebral disklerdeki dejenerasyonu nedeniyle gelişebilir. Boyun düzleşmesi ayrıca anne karnındaki bebeklerde gelişen omurga gelişim problemleri sonucunda meydana gelebilir. Osteoporoz, araba kazası ve spor yaralanmalarına bağlı gelişen şiddetli travmalar da en yaygın oluşum nedenleri arasındadır.
Skolyoz
Omurga eğriliği olarak da isimlendirilen skolyoz, gençlerde ve çocuklarda sık görülen bir duruş bozukluğudur. İlerleyen yıllarda ciddi hareket kısıtlılığına yol açabilen rahatsızlık, omurların sağa/sola eğrilmesi ya da kendi etrafında dönmesi ile gelişir. Skolyoz, omurga hattında asimetrik görünüme sebep olur. Bazı hastalarda erken dönemde hiçbir belirti göstemeyebilir. Doğumsal bozukluklarının yanı sıra müsküler distrofi gibi kas hastalıkları, Marfan ve Ehler Danlos sendromları, yaralanmalara bağlı travmalar da omurga eğriliğine yol açabilir.
İleri Kafa Duruşu
Akıllı cihaz ve bilgisayar kullanımındaki yoğunluk nedeniyle günümüzde sık gözlemlenen duruş bozukluklarından biridir. Baş, vücudun dikey orta çizgisinden önde konumlanır. Boyun kaslarında zayıflama, yüksek yastıkta uyumak, uzun süre araba kullanmak ileri kafa duruşunun gelişimini tetikleyebilir. Basit bir test yardımıyla kolayca tanı koyulabilecek bu bozukluk, boyun ve sırt bölgelerinde ağrıya ve baş ağrısına neden olabilir.
Duruş Bozukluğu Tedavisi
Duruş bozukluğu tedavisinin planlanabilmesi için doktor tarafından tanı konması gerekir. Tanı koyma aşaması, çeşitli görüntüleme yöntemlerinin kullanımını ve elle muayene prosedürlerini içerir. Kişide duruş bozukluğuna bağlı gelişen rahatsızlığın türü ve derecesi belirlendikten sonra ideal tedavi yönteminin uygulanmasına geçilir. Sürecin bu aşamasında, rahatsızlığın derecesine göre ileri rahatsızlıklarda cerrahi operasyon yapılabilir. Eğer rahatsızlık çok ileri değilse fizik tedavi uygulanabilir.
Duruş bozukluğuna bağlı kas ve eklem rahatsızlıklarının belirtilerini azaltmak için hayat tarzı değişiklikleri önerilir. Ayakta dururken, otururken veya yatarken omurganın kendine özgü “S” şeklini bozacak pozisyonlardan kaçınmak için doğru yastık ve yatak seçimi yapılmalı, ayak şekline uygun rahat ayakkabılar giyilmelidir. Çalışma alanını ergonomik hâle getirmek için bilgisayar ekranı yükseltilmeli, dik oturmayı destekleyen sandalye kullanılmalıdır. Akıllı cihaz ya da bilgisayar kullanımı esnasında başı uzun süre eğik pozisyonda tutmamaya özen gösterilmelidir. Yoga, pilates gibi sporlar kişinin vücut farkındalığını artırması ve kasların güçlenmesine yardımcı olması nedenleriyle özellikle erken dönem duruş bozuklukları için önerilir.
Doç. Dr. Adnan Altun Beyin ve Sinir Cerrahisi
MEDICANA SAĞLIK GRUBU
Boyun fıtığı nedir?
7 boyun omurundan ilki kafatasının hemen altında yer alır. C1 olarak ifade edilen bu omura “atlas” ismi verilmiştir. Altındaki C2 omuru ile yapışık şekilde bulunan atlas omuru başın rotasyon (dönme) hareketinde görev alır. Boyun bölgesinde bulunan toplam 7 omurun arasından 8 çift sinir kökü çıkar. Omur bölgesinde meydana gelen değişiklikler bu sinirlere direkt olarak veya kanal üzerinde baskı oluşturarak çeşitli belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Boyun fıtığı nedir?
Vertebra olarak isimlendirilen omurga kemiklerinin arasında, hareketler sırasında meydana gelen şok dalgalarının absorbsiyonundan sorumlu jelatinöz bir madde yer alır. Disk yapısındaki hasarlanma sonucu omurilik kanalına doğru bu maddenin yer değiştirmesi fıtıklaşma olarak tanımlanır.
Boyun bölgesindeki fıtıklaşma genellikle omurların destek yapısı olan anulus fibrozusun daha ince olduğu arka ve yan taraflarda meydana gelir.
Yaşlanma, boyun fıtığı gelişimine zemin hazırlayabilir. Kişinin yaşı ilerledikçe omurların arasında bulunan disklerinde dejenerasyon meydana gelebilir. Destek maddesinin jelatinöz özelliğinin zaman içerisinde kaybolması ile kişide fıtık gelişimi kolaylaşır.
Yaşlanmanın doğal bir parçası olarak meydana gelen uzun süreçte (kronik) boyun fıtığı gelişimi sonrasında ortaya çıkan belirtiler ilerleme eğiliminde olabilir ve genellikle sinsi başlangıçlıdır. Travma ya da diğer nedenlerle ani (akut) olarak oluşan boyun fıtığında ise belirtiler fıtığa neden olayın hemen sonrasında başlar ve kronik boyun fıtığı gelişimine göre daha ciddi belirtiler meydana gelir.
Boyun fıtığının belirtileri nelerdir?
Boyun bölgesindeki fıtıklaşma için hem kadınlarda hem de erkeklerde yaşla birlikte meydana gelen bir risk artışı söz konusudur. Boyun fıtığı özellikle 30 ile 50 yaş arasındaki yaş grubunda bulunan kişilerde tespit edilir. Kadınlarda erkeklere göre 1,5 kat daha fazla karşılaşılan bir durumdur. Boyun ağrısı toplumda sıklıkla görülür ve en büyük nedenlerinden biri de boyun fıtığıdır. Boyun fıtığı, sıklıkla 5. ve 6 omurlar arasında, ikinci sıklıkta ise 6. ve 7. omur arasında görülür. Bunun nedeni bu omurların çok hareketli olması ve strese daha fazla maruz kalmalarından kaynaklanır. Kişide boyun fıtığı gelişimi ile birlikte çeşitli belirtiler meydana gelebilir:
- Boyun, sırt, kol ve omuzlarda ağrı
- Kollarda uyuşma ve his kusuru
- Kollarda karıncalanma
- Kollarda güç kaybı
- Reflekslerde azalma
- Kollarda incelme
Radikülopati olarak ifade edilen belirtiler, fıtıklaşma sonrasında o bölgede başlayan ve vücudun alt kısımlarına doğru yayılan şikayetleri tanımlar. Boyun fıtığı sonrasında kişinin boynunda hissettiği ağrı omuz, kol ve eline doğru yayılım gösterebilir. Ağrı dışında servikal radikülopati tespit edilen kişilerde boyundan ellerine doğru yanma, karıncalanma ve güçsüzlük gibi belirtiler eşlik edebilir.
Müdahale edilmemiş ve ilerlemiş olgularda ise hastaların etkilenen bölgelerinde tamamen bir his kaybı ve felç gelişimi olabileceği için dikkatli olunmalıdır.
Boyun fıtığı nasıl teşhis edilir?
Hasta, hekime yukarıda sayılan şikayetler ile gittiğinde hekim önce detaylı fizik muayene yapar. Daha sonra, çeşitli biyokimyasal tetkikler ve MRI, bilgisayarlı tomografi ve EMG gibi radyolojik testleri isteyebilir. Bu tetkiklerde boyun fıtığının yeri, fıtığın şiddeti ve sinirlerin etkilenme oranı belirlenebilir. Biyokimyasal laboratuvar testleri boyun fıtığı şikayetleri ile başvuran kişilerde altta yatan herhangi bir romatolojik ya da kanser gibi kötü seyirli bir hastalık bulunup bulunmadığının ekarte edilmesinde etkili olabilir.
X-ray (düz grafi), boyun fıtığı tanısı amacıyla istenebilecek ilk radyolojik tetkiktir. Omurgayı oluşturan kemiklerin dizilimi ve bu kemiklerde herhangi bir dejenerasyon olup olmadığı konusunda x-ray grafiler fikir verebilir. Kemiklerin yapısı için en hassas radyolojik tetkik bilgisayarlı tomografidir (CT). Bilgisayarlı tomografi ile aynı zamanda fıtıklaşan bölgedeki kalsifikasyon (kireçlenme) gibi kimyasal değişiklikler de tespit edilebilir.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), özellikle fıtıklaşmanın meydana geldiği bölgedeki yumuşak doku değişiklikleri ve fıtığın tam olarak görüntülenmesi için ideal radyolojik tetkiktir. Sinir kökünün çıkış noktasının da incelenmesine imkan sağlayan MRI, fıtığın detaylı analizi için önemli bir radyolojik inceleme yöntemidir.
Radyolojik yöntemler dışında elektro tanısal işlemler olarak sınıflandırılan elektromiyografi (EMG) ve sinir iletim çalışmaları adı verilen tetkiklerden de boyun fıtığı tanısında yararlanılabilir. Bu testler özellikle servikal radikülopati gelişen hastalarda tanısal öneme sahiptirler.
Boyun fıtığına tanısal yaklaşımın ilk aşamasında, hastanın şikayetlerinin ne olduğunun irdelenmesi, bu şikayetlerin ne zaman başladığı, belirtileri arttıran ve azaltan faktörlerin neler olduğu, kişinin şikayetleri arasında radiküler (yansıyan) ağrı belirtilerinin olup olmadığı ve geçmişte bu konuda herhangi bir tedavi alıp almadığı sorgulanır.
Hekimin gerçekleştirdiği fizik muayene ile hastanın eklem hareket genişliğinin ne derece etkilendiği ve hareketlerle şikayetlerin nasıl etkilendiği incelenir. Şikayetlerin bazıları belirli sinir kökleri ile ilişkili olup bu belirtiler radyolojik tanısal girişimlerin öncesinde hastanın lezyonunun omurganın hangi bölgesinde olduğuna dair fikir verebilir:
- C2 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Göz ve kulaklarda ağrı hissi ve baş ağrısı boyun fıtığı gelişimi sonrasında c2 sinir kökünün etkilenmesine bağlı olarak oluşabilecek belirtiler arasında yer alır. Bu bölgenin lezyonları özellikle romatoid artrit gibi romatizmal hastalığa sahip kişilerde kafatası ile birinci omur olan atlas arasındaki bir probleme işaret ediyor olabileceği için önem arz eder.
- C3, C4 Sinir Köklerinin Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Belirgin olmayan boyun, omuz ve sırt kaslarında hassasiyet ve spazm, boyun fıtığı hastalarında c3 ve c4 sinir kökleri üzerindeki baskıya bağlı olarak meydana gelen hafif şikayetlerdendir.
- C5 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Boyun fıtığı nedeniyle c5 sinir kökü etkilendiğinde kişide boyun ve omuz ağrısına ek olarak kolların yan taraflarında his kaybı gibi belirtiler meydana gelebilir. Omuzları yukarı kaldırma ve kolu dirsekten kırma gibi hareketler de etkilenebilir ve hastadan bu hareketleri yapması istendiğinde yapamayabilir. Hastanın biceps (dirseğin iç tarafı) refleksi incelendiğinde azalmış olarak tespit edilir.
- C6 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
C5 sinir kökünde olduğu gibi kişide boyun fıtığı gelişimi sonrasında c6 sinir kökü etkilendiğinde boyun ve omuz ağrısı şikayetleri meydana gelir. Kolların ve ellerin yan tarafları ile elin son 2 parmağında his kaybı meydana gelebilir. Dirsek ve el bileğini içeren bazı hareketler etkilenmiş olup hasta bu hareketleri gerçekleştirmede zorlanabilir. Refleks muayenesinde hastanın brakioradial (bileğin yan tarafı) refleksi azalmış olarak tespit edilir.
- C7 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Omuriliğin boyun bölgesinde yer alan diğer sinir köklerinde olduğu gibi boyun fıtığına bağlı olarak c7 sinir kökünün etkilenmesi kişide boyun ve omuz ağrısı şikayetine neden olur. Ön kolun arka kısmı ve orta parmakta his kaybı ve el bileği ile dirsek hareketlerinin kısıtlanması bu hastalarda meydana gelen diğer belirtiler arasında yer alır. Triceps (arka kol) refleksi bu kişilerde azalmış olarak tespit edilir.
- C8 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Boyun ve omuz ağrısına ön kolun ve elin orta kısmında his kaybının eşlik etmesi c8 sinir kökünün etkilenmesine bağlı oluşan belirtiler arasında bulunur. Bu hastalarda aynı zamanda başta baş parmak olmak üzere diğer bazı parmakların hareketleri ve elin kavrama hareketi etkilenmiş olarak tespit edilir.
- T1 Sinir Kökünün Etkilenmesine Bağlı Oluşan Belirtiler
Boyun bölgesindeki sinir köklerinin en alt segmentinde yer alan t1 sinir kökü etkilendiğinde diğer boyun bölgesi sinir köklerinde olduğu gibi boyun ve omuz ağrısı temel şikayetler olarak karşımıza çıkar. Bu şikayetlere el parmağı hareketlerinde güçsüzlük ve ön kolun orta kısmında his kaybı eşlik edebilir.
Kişilerde en sık olarak tespit edilen belirtilerin başında boyun ağrısı ve tek taraflı kola doğru yayılan uyuşma, hissizlik ve karıncalanma gibi şikayetler yer alır. Boyun fıtığı hastalarında boyun ağrısı ve diğer şikayetlere eşlik eden bazı belirtilerin altta yatan bir malignensi (kanser) ya da enfeksiyon hastalığına işaret edebileceği için önemli kabul edilir.
Boyun fıtığında alarm belirtiler olarak isimlendirilen çeşitli durumlar mevcuttur:
- Ateş, üşüme, titreme
- Gece terlemeleri
- Açıklanamayan kilo kaybı
- Hastanın öyküsünde kanser, eklem iltihabı ya da tüberküloz, HIV gibi bir enfeksiyon hastalığının bulunması
- Çeşitli sağlık sorunları ya da organ nakilleri sonrasında kullanılan bağışıklığı baskılayıcı ilaçların kullanımı
- Ağrının hiçbir şekilde hafiflememesi
- Fizik muayene esnasında hekimin vertebralar üzerine dokunması sonrası hassasiyet hissedilmesi
- Boyun bölgesinde yer alan lenf bezleri ile ilgili problemlerin eşlik etmesi (servikal lenfadenopati)
Sizde de yukarıda sayılan belirtilerin bulunması halinde en yakınınızdaki sağlık kuruluşuna başvurarak beyin cerrahisi ve fizik tedavi uzmanı hekimlere başvurmanız önerilir.
Boyun fıtığı tedavisi nasıl yapılır?
Tedavinin ilk önceliği hastanın eğitimidir. Hastaya doğru duruş ve oturma pozisyonu öğretilir. Ağır yük taşımaktan kaçınmak gereklidir. Hastalar tedavi süresince lokal ısı tedavisinden büyük fayda görürler.
İlaç tedavisi olarak ağrı kesiciler ve kas gevşeticiler kullanılır. Seanslar halinde fizik tedavi de konservatif (ilerlemeyi engelleyici) tedavi planlaması içerisinde yer alabilir. Akut (ani başlangıç) dönemde ilk üç gün, boyunluk kullanımı hastayı rahatlatabilir. Daha uzun süre boyunluk kullanımı boyun kaslarını zayıflatabileceği için tavsiye edilmez. Deneyimli fizik tedavi uzmanları ile boyunda itme, çekme ve germe egzersizleri yapılabilir. Boyun omuru çevresindeki kasları güçlendirmek için boyun fıtığı egzersizleri önerilir.
Bu egzersizlerin hekimin bilgisi ve önerisi olmadan gerçekleştirilmesi, mevcut problemi kötüleştirebileceği için bilinçsizce uygulanmamaları önerilir:
- Boyun Germe Egzersizi
Yatak gibi düz bir zeminde sırt üstü uzandıktan sonra başın yavaş ve nazikçe arkaya doğru hareket ettirilmesi ile gerçekleştirilir. Baş arkaya uzatılıp boyunda gerginlik meydana geldikten sonra kişi bu pozisyonda 1 dakika süre ile tutulur ve ardından 1 dakika dinlendirilir. Yaklaşık 5-15 tekrardan meydana gelen bu egzersiz sırasında kişinin belirtilerinin şiddetlenmesi egzersizin kesilmesi gerektiğine işaret eder.
Boyun germe egzersizi yüz üstü yatarken başın yukarı doğru hareket ettirilmesi ile de gerçekleştirilebilir. Bu şekilde yapılan egzersiz için süre 5 ile 10 saniye arasındadır ve 15-20 kez tekrarlanır
- Boyun Retraksiyon (Çekme) Egzersizi
Kollar iki yanda olacak şekilde sırt üstü yatılan pozisyonda gerçekleştirilen retraksiyon egzersizi, çenenin göğüse doğru hareketi ile yapılır. Çene göğüse ulaştıktan sonra 5-10 saniye bu pozisyonda tutulan hastaya bu egzersiz yaklaşık olarak 15-20 kez tekrarlatılır.
Bu egzersizlerin amacı fıtıklaşma bölgesindeki kan akımını arttırmak, stresi azaltmak ve güçlenmeyi sağlamaktır. Bu egzersizler dışında boyun bölgesinde aşırı bir baskı oluşturacak koşma, zıplama, ağır kaldırma ve ani hareketler içeren aktivitelerden kaçınmak da boyun fıtığı hastalarında iyileşme sürecinin olumsuz etkilenmemesi için önem arz eder. Bu tarz zararlı aktivitelerin sonuçlarını kişi ömrü boyunca yaşayabileceği için dikkatli olunmalıdır.
Boyun fıtıklarının büyük çoğunluğu ameliyatsız iyileşir. Hastanın kol ve ellerinde ilerleyici güç kaybı varsa ve hasta diğer tedavilere cevap vermiyorsa cerrahi düşünülebilir. Boyun fıtığı ameliyatı, beyin cerrahları tarafından yapılan bir ameliyattır.
- Boyun Fıtığı Tedavisinde Spinal Enjeksiyon Yöntemi
Çok şiddetli kol ağrıları varsa ağrıyı hafifletmek için hekim omurilik içindeki epidural boşluğa kortizon ilaçlar enjekte edebilir. Spinal enjeksiyon yöntemi radyolojik görüntülemelerden faydalanılarak direkt olarak fıtıklaşma bölgesine gerçekleştirilen tedavi uygulamasıdır. Bu tedavi, sinir ve diskteki ödemi ve inflamasyonu azaltmaya yöneliktir. Kortizon enjeksiyonları ile kişinin bazı şikayetlerinde uzun bir süre boyunca rahatlama sağlanabilir.
- Boyun Fıtığı Ameliyatı Hakkında Genel Bilgiler
Boyun fıtığı hastalarının yaklaşık olarak %10’unda cerrahi müdahale gereksinimi meydana gelebilir. Bu ameliyatta amaç diskin sinire baskı yapan kısmının çıkarılmasıdır.
Uygulanan prosedüre göre bu ameliyat laminektomi ya da diskektomi olarak isimlendirilir. İlerlemiş ve nörolojik problemlerin eşlik ettiği olgularda veya diğer tedavi yöntemlerine rağmen hastanın şikayetlerinin kontrol altına alınamaması halinde başvurulan diskektomi ameliyatında diskin çıkarılarak tekrar fıtıklaşmanın önüne geçmek amaçlanır. Laminektomi işleminde ise cerrah sinir köklerinin çıktığı bölgeyi genişleterek, bu alandaki baskıyı azaltır. Küçük bir kesiden girilerek yapılan bu işlemi cerrah mikroskop kullanarak gerçekleştirir.
Günümüzde özellikle bel bölgesinde yer alan fıtıklaşmış diskler, cerrahi olarak tamamen çıkarılmakta ve yerine protezler konulabilmektedir. Bu işlem hasta genel anestezi altındayken gerçekleştirilir. Ancak protez uygulaması her hasta için uygun değildir. Özellikle fıtıklaşma ile birlikte çeşitli eklem iltihabı veya osteoporoz (kemik erimesi) hastalığı bulunan kişilerde fıtıklaşmanın sadece bir bölgede değil, omurganın birçok bölgesinde dejenerasyon meydana gelmesi nedeniyle bu kişilerde protez kullanılan girişimler tercih edilmez.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.
MEDICALPARK
DAHA GÜÇLÜ BİR HAFIZA İÇİN NE YAPMALI?
PROF. DR. İLHAN ELMACI
CEVİZ TÜKETİMİNİN BEYİN SAĞLIĞINA FAYDASI
Ceviz beyin için gerçekten faydalı bir besin, yapısının %15’ini proteinler, %65’ini yağlar ve takriben %15’ini de karbonhidratlar meydana getiriyor. Cevizdeki yağlar koroner kalp hastalıklarına yol açan doymuş yağlardan fark arz ediyor. Bunun dışında içerisinde polifenol denilen daha basit yapılı moleküller var. Ferulik ve vanilik asit gibi. Bu polifenollerin özelliği antioksidan olmaları. Her hücre solunum yaparken kullandığı oksijenin takriben %1’i kendisine zarar veren oksijen radikallerine dönüşüyor. Antioksidan polifenoller ise bu zararlı oksijen radikallerinin oluşmasını engelliyor. Vücut ağırlığının takriben %2’sini teşkil eden beyin dokusu hızlı metabolizması nedeni ile vücut oksijeninin yaklaşık %20’sini tüketiyor. Dolayısı ile hatalı oksijen radikallerini durduracak polifenollerden zengin bir yemiş olan ceviz gerçekten faydalı denilebilecek bir besin.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BEYNİ GÜÇLENDİREN, ZİNDE TUTAN VE MUTLAKA TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER
BEYNİ GÜÇLENDİREN, ZİNDE TUTAN VE MUTLAKA TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER
Beynin enerjisi için doymamış yağları ve rafine edilmemiş meyve kaynaklı şekerleri tercih etmek gerekir. Glukoz beyine hızlı enerji girişi sağlıyor ancak diğer yandan uzun vadede insülin direncine sebep olarak hücre metabolizmasının bozulmasını tetikleyebiliyor. Bunun dışında bizzat enerji molekülü olmasalar da enerji üretimini hızlandıran B vitaminleri de gerekli. Birebir enerji üretimine katılan B vitaminleri tiamin, riboflavin ve niasin ya da basit sıralama ile B1, B2 ve B3 vitaminleri. Hep söylendiği gibi sağlıklı ve dengeli beslenme beyin sağlığı açısından yeterli sayılabilir. Ancak zihin yoğun işlerde çalışan kişiler için takviye olarak B vitaminleri ve balık yağı alınabilir. Bazı vitaminlerin içerisine Uzakdoğu
kaynaklı Ginseng denilen bir bitki katılıyor, farklı tipte bitkilere Ginseng denilebiliyor, bunların etkinliği henüz kanıtlanmış değil ve kullanılan başka ilaçlarla istenmeyen etkileşimler gösterebiliyor. Nootropik yani hafıza kuvvetlendirici denilen bitkiler var, örneğin Alzheimer’da denenen Gingko bitkisi böyle bir bitki, fakat bu tarz bitkilerin de hekim bilgisi ve gözetiminde kullanılması gerekli. Son olarak en az yan etkisi olabilecek, ancak bilimsel olarak hafıza arttırıcı özelliği gösterilmiş bir bitki var, o da biberiye ya da bilimsel adı ile rosmarinus bitkisi. Akdeniz havzasında bol olarak bulunuyor ve dekoksiyonu (kaynatılması) ile yapılacak çay aşırıya kaçmamak kaydı ile beyin ve zihin sağlığı için kullanılabilir. İnsan beyni için gerekli besinlerin başında omega-3 denilen yağ asitlerinden ve fosfordan zengin balıkların tüketilmesi önemli. Ancak balıkların içinde kurşun birikimi gibi ağır metallerin de toplanması olabileceğinden derin dip balıklarının tüketilmemesi ve açık deniz kaynaklı balıkların tüketilmesi tercih edilmeli. Bunun dışında kuruyemişler de içerdikleri yağ asitleri ve tokoferol denilen E vitamin nedeni ile beyin işlevleri açısından faydalı.
BEYİNCİK SARKMASI
Bu rahatsızlığın saptandığı çoğu olguda beyinciğin, kafa çukurundan omurilik kanalına hafif sarkması vardır ancak belirgin sıkışma yoktur. Bu durumda bahsettiğimiz belirtilerde henüz oluşmamıştır. Bu kişiler cerrahi tedavi gerekmeden takipte kalabilirler. Cerrahi tedavi kişinin muayenesinde ya da tetkiklerinde sıkışıklık belirtisi gösteren hastalara uygulanır. o Cerrahideki temel prensip, sıkışan bölgenin rahatlatılmasıdır. Bunun için ense kökü ve boyun omurunun üst iki arka kemiği alınır, beyin ve omuriliği saran zar yama ile genişletilerek sıkışıklık giderilir. Bu işleme “dekompresyon” adı verilir.
Bu tedaviye rağmen beyinde veya omurilikte sıvı birikmesi (hidrosefali & siringomyeli) devam eden hastalara sıvıyı vücut boşluklarına tahliye eimeye yarayan “şant” denilen sistem yerleştirilir.
Hastalığın ilk belirtileri dikkat çekici olduğundan genellikle erken teşhis edilir ve hastalar fonksiyon kaybı yaşamadan normal hayatlarına devam edebilirler. Bir nedenle tedavisi geciken ve ilerleyen olgularda ise ciddi yürüme bozukluğu, elin ince becerilerinde kayıp, yutma bozukluğu gibi ağır nörolojik tablolar ortaya çıkabilir.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BEYİN, OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ
BEYİN, OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ BÖLÜMÜNDE VERİLEN HİZMETLER
BEYİN DAMAR HASTALIKLARI
Beyin damar hastalıklarının tedavisi için endovasküler yani girişimsel nöroradyoloji ve cerrahi (mikroşirürjikal) çalışma grubu bulunmaktadır. Tedavi metodları hastanın durumuna göre ayrı ayrı veya birlikte uygulanabilmektedir.
*Beyin Damarı Anevrizmaları: Beyin damarlarında baloncuk şeklinde ortaya çıkan, kanama ile ani kötüleşme ve ölümlere sebep olabilen beyin damar hastalığıdır.
*Arterio-Venöz Malformasyon: Atar ve toplardamarların beyinde bir yumak şeklinde izlendiği, kanamaya eğilimli bir damar hastalığıdır.
*Karotis Stenozu: Şah damarının boyun veya beyin içerisindeki kısımlarının daralması ve tıkanmasıdır. Pıhtı oluşumu ile inme (felç) ortaya çıkar ve tedavinin saatler içerisinde yapılası gerekir.
*Beyin Kanamaları: Beyin zarları veya beyin dokusu içerisine kan sızması durumudur.
*Beyin Damar Tıkanıklığı: (Beyin odaman tıkanıklığına bağlı olarak beyne giden kan akımının aniden kesintiye uğraması durumudur. Bu tablo inme ya da felç olarak bilinmektedir ve hızla tedavi edilmelidir. Tıkanan damarın endovasküler yöntemlerle açılması veya mikrocerrahi ile yeniden beyin kanlanmasının sağlanması ya da sıkışan beyin dokusunun rahatlatılması mümkün olabilmektedir.
BEYİN VE OMURİLİK TÜMÖRLERİ
Hem erişkinlerde hem de çocukluk çağı beyin ve sinir tümörlerinde mikrocerrahi ve endoskopik tekniklerle cerrahi girişim uygulanmaktadır. Hastalar beyin ve sinir cerrahı, radyasyon onkoloğu, tıbbi onkolog ve nöroradyologdan oluşan konsey tarafından değerlendirilir. | Bazı otümörlerJle uzun dönemli kemoterapi |ilaç tedavisi) ve/veya radyoterapi (ışın tedavisi) planlaması yapılır. Özellikle hipofiz tümörleri başta olmak üzere kafa kaidesi tümörlerinde de ameliyatlar cerrahi ekip içinde yer alan KBB uzmanının katılımı ile gerçekleştirilir.
OMURGA HASTALIKLARI
Omurganın; kaza ve yaralanmalar gibi travmatik, omurilik kanalı daralması ve belde kayma gibi yaşlılık süreci ortaya çıkan ayrıca doğumsal olan hastalıklarında cerrahi girişim uygulanır. Bunun yanı sıra bel ve boyun fıtığı gibi hastalıklar beyin ve sinir cerrahları tarafından tedavi edilir. Bel fıtığı, boyun fıtığı ve omurgaya yapılan sağlamlaştırma (enstrumentasyon| ameliyatlarının mikroşirürjikal ve endoskopik cerrahi yöntemlerle uygulandığı “Minimaliy invasive spine center” da ayrıca rehabilitasyon hizmetleri fizik tedavi bölümü ile birlikte planlanır. Minimal invaziv ağrı girişimleri yani ağrı için uygulanan ameliyat dışı girişimsel tedaviler de bu disiplin içerisinde sürdürülür.
ÇOCUKLUK ÇAĞI BEYİN VE SINIR HASTALIKLARI (PEDİATRIK NOROŞİRURJİ)
Doğumsal ve sonradan kazanılan kafa ve omurga hastalıklarına cerrahi girişim uygulanır.
Bunlar arasında tümörler, damar hastalıkları, kafa içinde beyin suyu toplanması olarak tanımlanan hidrosefali ve özellikle yeni doğan döneminde daha sıkça karşılaşılan “spinal disrafizm” yani bel açıklığı ağırlıklı olarak sayılabilir.
TRAVMALAR (DARP VEYA KAZA SONUCU BEYİN YARALANMASI)
Kafa travması olan hastalara vakit kaybedilmeden acil girişimler uygulanmaktadır. Hastalar yoğun bakım ünitesi ile birlikte tedavi edilirler. Ayrıca eş zamanlı olarak fizik tedavi ve rehabilitasyon programlarına yönlendirilirler. Amaç hayati riskin ortadan kaldırılması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Çeşitli kazalara bağlı olarak gelişebilen her türlü travmanın (kafa travması, omurga travması vs.) hızlı tanı, teşhis ve bakımı acil servis ve yoğun bakım ünitesi ile birlikte 24 saci boyunca koordineli çalışan beyin, omurilik ve sinir cerrahisi bölümü tarafından gerçekleştirilebilmektedir.
FONKSİYONEL HASTALIKLARIN TEDAVİSİ
Parkinson ve benzeri istemsiz hareket bozuklukları gibi yaşam kalitesinin düştüğü hastalıklarda, özellikle beyin içine pili takılması olarak bilinen cerrahi girişimler uygulanır. Doğumsal nedenlerle ya da ağır kafa travması sonucu sonradan ortaya çıkan spastisitenin tedavisi “selektif dorsal rizotomi” ya da “baklofen pompası yerleştirilmesi” ameliyatları ile yapılır. İlaç tedavisi ile başarı sağlanamayan epilepsi yani sara hastalığı durumlarında epilepsi cerrahisi ameliyatları planlanır. Tüm fonksiyonel hastalıklar için cerrahi tedavinin gerekliliği ya da faydalı olup olmayacağı konusunda nörolog, psikiyatrisi ve fizik tedavi uzmanlarının katılımı ile oluşturulmuş olan çalışma grubu gerekli değerlendirmeleri yaparak karar verir.
AMELİYAT SIRASINDA DEĞERLENDİRME YAPILIP DOĞRU YÖNTEM UYGULANIYOR
Beyin ve omuriliğin hassas bölge ameliyatlarında fonksiyonları korumak ve hastaya zarar vermemek amacı (o ile O nöromonitörizasyon © yapılmaktadır. Nöromonitorizasyon sayesinde ameliyat esnasında nörolojik fonksiyonlar takip edilmektedir. Ameliyat boyunca beynin elektriksel ( fonksiyonlarını o ve çalışma ritmini bu konuda deneyimli bir nöroloji uzmanı takip etmektedir. Bu yöntem yüksek hasta güvenliğini o sağlamaktadır. e Ameliyat ( esnasında değerlendirme yapmak ve süreci takip etmek amacı ile Nöronavigasyon, Bilgisayarlı tomografi, Ulirasonogrefi gibi görüntüleme metotları kullanılmaktadır. Tüm bunların değerlendirmesinde bir Nöroradyolog ile çalışılmaktadır.
KULLANILAN İLERİ TEKNOLOJİ HASTA KONFORUNU ARTIRIYOR
Nöronavigasyon: o Ameliyat öncesi ileri Manyetik RezonansiMR) O veya ( Bilgisayarlı o Tomografi(BT) görüntüleri | alınmaktadır. Elde edilen 3 boyutlu görüntüler üst üste konularak ameliyatta kullanılan “Nöronavigasyon” cihazına yüklenmektedir.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BEYİN TÜMÖRÜ BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ
Beyin Tümörü Çeşitleri
Beyin tümörleri iyi ve kötü olmak üzere ana hatları ile iki kısma ayrılıyor. Birinci beyin tümörüne neden olan hücreler habis yani kanserli beyin tümörü ya da iyi huylu olmaktadır. İyi huylu beyin tümörlerinde kanserli hücre oluşmasa da beyin gibi hassas bir bölgede bulundukları için hayati tehlikesi riske atılmamalıdır.
İyi huylu beyin tümörleri: İyi huylu beyin tümörleri beyin hücresi kaynaklı değildir. Oldukça yavaş üreme hızına sahip olan iyi huylu beyin tümörleri beyin dokusundan kolaylıkla ayrılabilir özelliktedir. Böylece iyi huylu tümörlerin tümü veya tümüne yakın kısmı çıkarılabilir. Ameliyat sonrası sonuçları çok iyidir.
Kötü huylu beyin tümörleri : Kötü huylu beyin tümörleri beyin hücresinin kendi ürettiği tümörlerdir ve genellikle üremeleri çok hızlıdır. Bu nedenle de ameliyatla tamamen alınmaları çok zordur. Çünkü kötü huylu beyin tümörlerinde tümörleşen doku beyin fonksiyonlarını gerçekleştiren dokulardır ve cerrahi olarak alınan her doku fonksiyon kaybı demektir. Kötü huylu beyin tümörlerinde ameliyat sonrası tümörde yeniden büyüme söz konusu olabilir. Aynı zamanda vücudumuzun farklı bir bölgesinden beyin dokusuna yayılan merastatik tümörler de kötü huylu tümörler olarak kabul edilir.
Beyin Tümörü Nasıl Anlaşılır?
Beyin tümörlerinin nasıl anlaşıldığı konusu oldukça önemlidir. Tam donanımlı bir hastane tercihi hem tanı hem de tedavide başarıyı etkiler. Beyin tümörü tanısında altın standart olan MR ile beyin tümörünün türü hakkında kabaca bir fikir elde edilir ve sonrasında patoloji laboratuvar incelemesi ile beyin tümörü olup olmadığı net olarak anlaşılır. İleri radyolojik görüntüleme yöntemleriyle beyin tümörlerinin detaylı bir şekilde gösterilmesi ve tanımlanması tedaviyi planlama açısından son derece önemlidir. Teknolojik gelişmeler tanı konulması ve patolojilerin tanımlanmasında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Hastaya kontrast madde verilerek gerçekleştirilen “BT anjiyo”, beyin damar hastalıklarının tanısında önemli yer tutmaktadır. Bu sayede damarların yapısı rahatlıkla görüntülenebilmektedir. Beyin dokusunun ve hastalıklarının değerlendirilmesinde ise ön plana çıkan görüntüleme yöntemi MR yani “Manyetik Rezonans”tır. Standart MR görüntüleme ile beynin sadece anatomik ve yapısal durumu hakkında bilgi elde etmek mümkün iken, yeni teknolojiler ile beynin metabolik, biyokimyasal ve hemodinamik yapısı hakkında da bilgi sahibi olunabilmektedir. Beyinde bulunan lezyonlar hakkında bilgi sahibi olmak için bilinen yöntemlerle biyopsi yapmak zor, riskli ve zaman alıcı olabilmektedir. İleri MR görüntüleme yöntemleri ile beyinde şüphelenilen lezyonun tümör olup olmadığı belirlenebilir. Difüzyon MR, DTI MR, Fonksiyonel MR, Perfüzyon MR ve MR spektroskopi gibi ileri MR görüntüleme yöntemleriyle tümörün yaygınlığı, türü, metabolik- biyokimyasal yapısı, konuşma, görme ve hareket etmeyi sağlayan alanlar ve yolaklar ile olan ilişkisi değerlendirilebilir. İleri MR görüntüleme yöntemleriyle elde edilen veriler, tedavi yaklaşımlarının belirlemesini sağlamaktadır. (Radyoloji uzmanı Özdil Başkan’ın yazısı link verilebilir)
Beyin Tümörü Tedavisi
Beyin tümörü tedavisinden en önemli kısımlardan biri tedavinin kişiye özel olmasıdır. Beyin tümörü tedavisinin amacı hastanın yaşam kalitesini bozmadan tümörle savaşmak ve yaşam ömrünü olabildiğince uzatmaktır. Beyin tümörü ameliyatında en önemli faktörler tümörün tip, yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve hastada operasyon kararını etkileyebilecek ek problemlerin olup olmamasıdır. Bu nedenle kişiye özel bir tedavi uygulanır ve başarı riski artar. Kötü huylu beyin tümörlerinin tedavisi genellikle cerrahi olarak yapılır. Beyin tümörü ameliyatına ek olarak bazen kemoterapi kimi zaman radyoterapi bazen her ikisi ile kombine tedavi yapılır. Beyin tümörü ameliyatlarında en önemlisi ameliyatın beyin tümörlerinde uzman ekipler tarafından gerçekleştirilmesidir. Stereotaksik hedefleme sistemleri ile donatılan radyoterapi cihazları bir yandan beyin tümörü ameliyatının olası yan etkileri azaltırken tedavinin etkinliğini önemli ölçüde artırabilmektedir.
Beyin tümöründe cerrahi tedavi için iki seçenek var. Bunlar beyin biopsisi ya da mikrocerrahi yöntemidir.
Beyin biopsisi yönteminde derin yerleşimli olan ve kafa içi basınç artışına neden olmayan fakat tedavinin nasıl olacağını belirlemek için tümörün türünü öğrenmemiz gereken durumlarda biopsi yapılır. Buna göre tümöre yakın yerden açılan küçük bir delikten, tümörün 3 boyutlu koordinatları hesaplanır ve iğne yardımıyla alınır. Ortalama 1 gün sonra taburcu olunur.
Mikrocerrahi yöntemi ise tümörün tamamını çıkarmaya yönelik bir işlemdir. Mikrocerrahi yöntemi ile kafa iç basıncı düşürülür ve beyin tümörünün bölgesel etikleri sıfırlanabilir. Aynı zamanda Mikrocerrahi, beyin tümörü konuşmamızı, görmemizi ya da hareket etmemizi sağlayan bir bölgede ise ameliyat sırasında bu bölgelerin zarar görmemesini sağlar ve gelişebilecek riskleri en aza indirir. Bu nedenle beyin tümörü tedavisi için seçilen hastanenin ileri teknoloji kullanıyor olması oldukça önemlidir.
Sağlam beyin dokusunu koruyarak, beyin tümörünü tamamen çıkartabilmek ve kalıcı sakatlıklar ve risklerin önüne geçebilmek uygulanan diğer yöntemler ise şöyle;
Nöronavigasyon;
Beyin tümörü tedavi seçeneklerinden biri olan Nöronavigasyon ile hastanın filmi sisteme yüklenir ve ameliyat öncesinde tümöre en doğru yönelim anlaşılır. Aynı şekilde ameliyat sırasında yakınında bulunulan yapıların lokalizasyonu da belirlenir.
Nöromonitorizasyon: Beyin tümörü ameliyatı sonrasında oluşabilecek yüz ya da kol ve bacak felcini büyük oranda azaltmaya yarar bu yöntem. Beyin ameliyatı başlamadan önce Nöroloji uzmanı tarafından hastanın yüzüne, kol ve bacaklarına yerleştirilen elektrotlardan ameliyat boyunca sinyal alınır. Sinyalde düşme olduğunda cerrah bilgilendirilir ve hassas bölgede olduğu uyarısı verilir.
İntraoperatif Ultrasonografi: Beyin tümörü ameliyatı esnasında beyin ultrasonu yapılır ve ne kadar tümör çıkartıldığı hesaplanır. İntraoperatif Ultrasonografi özellikle beyin dokusundan zor ayır edilen tümörlerde rezidü kalma riskini azaltır.
Endoskopi: Beyin tümörü ameliyatında dar koridorların kullanıldığı alanlarda özellikle hipofiz tümörleri ve ventrikül içi tümörlerinde küçük bir bölgeden geniş bir görüş açısı sağlamaya yarar.
Gliolan Boyama Tekniği: Hastaya ameliyat öncesi bir sıvı içirilir. Ameliyatta cerrahi mikroskobun özel filtresi ile normal beyin dokusuyla tümör dokusu farklı renklerde görülür. Bu yöntemle normal beyin dokusu hasarı en aza inerken, tümör çıkarımı maksimum seviyede olmakta, hastanın nörolojik kayıpla çıkma riski azalmaktadır.
Uyanık kraniotomi: Konuşma merkezi, “motor alan” adı verilen kol, bacak hareketlerinden sorumlu hassas bölgelerin cerrahisinde hasta uyanık tutularak ameliyat edilmektedir. Bu sayede kişinin konuşma ve kol-bacak hareketleri anı anına kontrol edilebilmektedir. Bu sayede ameliyat başarısı artmaktadır.
İntraoperatif BT: Ameliyat sırasında bilgisayarlı tomografi çekilip, ameliyatta gelinen durum görüntülenebilmektedir. Bu teknoloji tekrar ameliyat riskini azaltmaktadır.
Beyin Tümörü Ameliyatı Sonrası
Beyin tümörü ameliyatı sonrasında beyin tümörlerinin yerleşimleri nedeniyle hem ameliyat öncesinde hem de ameliyat sonrasında fonksiyon kayıpları olabilir. Beyin tümörü ameliyatı sonrasında fizik tedavi ve rehabilitasyon programları uygulanması tavsiye edilir. Ayrıca beyin tümörü olan hastaların hem beyin tümörü ameliyatı öncesi hem de sonrası için psikolojik destek almaları çok da önemlidir. Beyin tümörü ameliyatı sonrasında hastalığa bakış açısızı ve özen en az ameliyat kadar önemlidir.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BEYİN KANAMALARI
HİPERTANSİYONA BAĞLI BEYİN İÇİ KANAMALAR
* Kişilerde damarsal bir patoloji olmaksızın yüksek tansiyona bağlı oluşan beyin içi kanamalardır.
*Genelde orta yaş üzerinde görülür.
* Uzun süreli yüksek tansiyon, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, sigöra ve alkol kullanımı kanama riskini artıran başlıca faktörlerdir.
*Ani gelişir.
* Kanamanın beyin içindeki yerine göre şiddeili baş ağrısı, vücut bir tarafında güçsüzlük, konuşma bozukluğu, nöbet geçirme, hırılılı solunum, koma haline sebep olabilir
* Baş ağrısını hastanın “hayatının en şiddetli ağrısı olarak tariflemesi tipiktir.
* Kişinin nörolojik durumu ve kanamanın yeri ve miktarına göre ameliyat ya da ilaç tedavisi uygulanır.
* Ameliyatta amaç kanama ile sıkışan beyni rahatlatmak amaçlı kanı boşaltmaktır Buna dekompresyon işlemi adı verilmekidir.
* Tedavi sonrasında fonksiyon kaybı olan hastaların uzun süre fizik tedavide rehabilitasyon görmesi gerekebilir.
* Kanama genelde anlık olur ve hasta acil servise geldiğinde durmuştur.
* Hastaların yaklaşık W’ünde ilk gün kanama boyutunda genişleme görülebilir.
* İlk atak atlatıldıktan sonra tekrarlama riski son derece düşüktür.
DAMARSAL NEDENLİ BEYİN KANAMALARI
*Kavernom, AVM diye adlandırılan damar yumakları ve bazen de “anevrizma “denilen damar baloncuklarından kaynaklanır.
* Genelde daha genç kişilerde görülür, belirtileri yüksek tansiyona bağlı olan beyin kanamaları ile benzer ve anidir.
*Altta yatan patolojinin tedavi edilmesi gerekir, tedavi edilmediği durumlarda kanamanın tekrarlama riski yüksektir.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BEYİN ANEVRİZMASI
Tedavi:
Anevrizma tedavisi açık cerrahi veya endovasküler yöntemlerle yapılabilmektedir. İki yöntemin de kullanımının avantajlı olduğu durumlar ve kendine ait riskleri mevcuttur. Anevrizmanın tipi, hastanın yaşı, genel durumu, eşlik eden beyin hasarı ve kanamanın derecesi gibi faktörler hesaba katılarak hasta için en uygun yöntem tespit edilir. Bir yöntem diğerine mutlak üstün değildir.
Cerrahi tedavi:
Kafatasında açılan küçük bir açıklıktan girilerek mikroskop, endoskop ve floresan anjiografi gibi tekniklerin de yardımıyla anevrizmaya ulaşılır ve anevrizmanın köküne kalıcı “klip” denilen mandal benzeri bir alet yerleştirilir. Böylelikle anevrizmanın tekrar kanama ihtimali ortadan kaldırılır. Bu ameliyat öncesinde bazı durumlarda belden bir katater yerleştirilerek omurilik sıvısının bir miktarının dışarıya tahliye edilmesi gerekebilir.
Endovasküler tedavi:
Uygun hastalarda tercih edilebilecek bir yöntemdir. Anevrizmanın bulunduğu beyin damarına kasıktan anjiografi ile girilerek ulaşılır ve anevrizmanın kendisi veya bağlı bulunduğu damar çeşitli maddelerle doldurularak tıkanır. Bazen de anevrizmanın uzun vadede kendiliğinden küçülmesini sağlayacak bazı akım yönü değiştirici tüpler yerleştirilebilir. Avantajı, kafatasının açılmaması ve anestezi risklerinin daha az oluşudur. Dezavantajı ise işlem sırasında oluşabilecek ani kanama veya hayati damarların tıkanması gibi durumlara karşı çoğunlukla yapılabilecek bir tedavinin mümkün olmayışıdır.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
BAŞ AĞRISI TEHLİKENİN SİNYALİ OLABİLİR
Tedavi rahatsızlığa göre değişiyor
Baş ağrısından yakınan hastaların büyük kısmı ilaç tedavisiyle rahatlamaktadır. Ancak tehlikeli denilebilecek rahatsızların neden olduğu baş ağrılarında ilaç tedavisi işe yaramamaktadır. Bu durumlarda kullanılan ağrı kesici tarzda ilaçlar ağrı şiddetini azaltarak kişinin doktora gitmesini geciktirebilmektedir. Beyinde görülen tümör, kanama, apse veya damarsal problemlerin tedavisi beyin cerrahisi tarafından yapılmaktadır. Bu tür rahatsızlıklarda tedavi oldukça karışık ve hastadan hastaya değişen bir durumdur. Bazı ilaçların kanı sulandırıcı etkisi olması nedeniyle, özellikle beyin kanaması geçiren kişilerde kanamayı şiddetlendirebilmektedir. Baş ağrısı çeken kişilerin kendilerince çözüm arayışına girmek yerine bir an önce doktora başvurmaları gerekmektedir.
PROF. DR. İLHAN ELMACI
B VİTAMİNİ VE BEYİN SAĞLIĞI
B12’DEN UZAK BİR BESLENME BEYNİMİZE NE YAPIYOR?
B12 vitamini ya da bilimsel adıyla kobalamin sinir hücrelerinin işlevlerinin düzenli yapılabilmesi için gerekli. Vegan ya da vejeteryan dietle hayvansal proteinlerden uzak durulması B12 vitamin düzeylerini azaltıyor. Alkol de beyinde B12 vitamini düzeyini azaltan ve Wernicke ansefalopatisi denen bir beyin hasarı ve küçülmesine yol açan bir faktör. Vegan diyet adeta aşırı alkol tüketimi gibi B12 vitamin düzeylerini azaltıyor. Vitamin B12 bir yandan folik asit gibi hücrede DNA sentezinde görev alırken, diğer yandan sinir hücrelerinin birbiri ile haberleşmesini sağlayan nörotransmitter adındaki moleküllerin sentez edilmesi için de gerekli. Bu nedenle ileri B12 eksikliği hafıza kaybı ve depresyondan, psikoza kadar varan bilişsel ve psikiyatrik hastalıkların da gelişimine meyil hazırlıyor. Bunun dışında vejeteryan beslenme, D vitamini ve çinko düzeylerinin de olması gereken seviyelerin altına inmesine neden olabiliyor.
PROF. DR. İLHAN ELMACI