logo

Şiir ve sözler

İÇİNDEKİLER

Senden iz aradım kime baktıysam
Bulamadım niye yalan söyleyim
Yüreğim daraldı nere çıktıysam
Kalamadım niye yalan söyleyim

Özüme nakşolan o yare inat
Dedim güzellerle gönlünü donat
Ne bir keyif, ne bir lezzet, ne bir tat
Alamadım niye yaylan söyleyim

Ayrılıklar kolay gelse de dile
Çekilecek gibi değil bu çile
İçim sızlamadan bir türkü bile
Çalamadım niye yalan söyleyim

Hayale sığmayan halime bir bak
Düştüğüm her durum kendime tuzak
Ne sana tam yakın, ne senden uzak
Olamadım niye yalan söyleyim

Seni de çarkına aldı mı Dünya
Ne oldu özüne bu sen değilsin
Keskin bakışını çaldı mı Dünya
Baktım da gözüne bu sen değilsin

Bu muydu ahdimiz söyle seninle
Ya kalbin konuşsun ya da sus dinle
Aynıyım desen de bin bir yeminle
İnanmam sözüne bu sen değilsin

Tılsımlı bir cevher ayrılmış tenden
Sevdanın cezbesi gitmiş bedenden
Aşkın şefkatini bekleme benden
Dokunmam yüzüne bu sen değilsin

Mürekkep eyledin kanlı yaşımı
Ölmeden yazdırdın mezar taşımı
İhanete kurban giden başımı
Koyamam dizine bu sen değilsin

Sensizi unutmak
boşlukla avutmak
silinmez yazımsım
mümkün mü unutmak

Bu yolda vurgunum
sanma ki yorgunum
tek sana küsmedim
tek bana dargınım

Çırandım yakmadım
gözündüm bakmadın
can çıktı bedenden
bir tek sen çıkmadın

Başımın belası
ey gönül yarası
unuttum unutmayı
ömrümün cezası

Sırrını söylemesen de. Bende bir şey yok desen de. Sen ne kadar gizlesen de. Aşıklarda iz olur.

Bu yolda mecnun olduysam. Sen de leylasın sanırım. Ben aşıkların hasını Gözlerinden tanırım

Lügatın bittiği yerde. Ne söylense az olur. Kelâm hükmünü yitirir. Her bakış niyaz olur

Yedi ata, yedi kuşak
Aynı közle tüter ocak
Bu yürek nasıl sığacak
Bu dünya dar gelir bize

Aşkın olmadığı yerde
Derman mı bulunur derde
Ruhumuz hep ötelerde
Bu dünya dar gelir bize

Arşı dolaşır yayamız
Rengini gizler boyamız
Böyle çalınmış mayamız
Bu dünya dar gelir bize

Kor ehliyiz yakılırız
Ne düşer ne yıkılırız
Her mekânda sıkılırız
Bu dünya dar gelir bize

Ne mülâyim ne şâkiyiz
Aşk meclisinde sâkiyiz
Sonumuz yoktur bâkiyiz
Bu dünya dar gelir bize

Feleği görmez gözümüz
Âlemden âri özümüz
Meçhûle dönük yüzümüz
Bu dünya dar gelir bize

Verâların nefesiyiz
Kâlûbelâ’nın sesiyiz
Elest’in tecellisiyiz
Bu dünya dar gelir bize

Yıkıldı hayalim enkaza döndüm
Korktuğum başıma geldi bu akşam
Parlayan ışıktım bir anda söndüm
Umutlar mazide kaldı bu akşam

Aşıklar ağlasın
Karalar bağlasın
Aşk öldü bu akşam

Nağmelerin yerine bugün sala sesi var
Söyleyin aşıklara aşkın cenazesi var

Yükledim sırtıma derdi elemi
Kör oldu gözlerim görmez alemi
Gönül celsesinde kırdım kalemi
Sevdamın vadesi doldu bu akşam

UĞUR IŞILAK / Aşkın Cenazesi Var 

Kör Ettiler Gözlerimi
Gör Dediler Olmak İçin
Dinlemeden Sözlerimi
Sor Dediler Olmak İçin

Bil Haddini Gel Kendine
Her Nağmeyle Yanmaz Sine
Mızrabını Yüreğine
Vur Dediler Olmak İçin

Arzularsan Hak Katını
Yık Zahiri Gör Batını
Dergaha Doğru Atını
Sür Dediler Olmak İçin

Yok Olmadan Kalpte Güman
Belli Olmaz Yahşi Yaman
Bekle Hele Daha Zaman
Var Dediler Olmak İçin

Can Olmazsan Sultanına
Yetişmezler İmdadına
Serini Er Meydanına
Ser Dediler Olmak İçin

Arzularsan Hak Katını
Yık Zahiri Gör Batını
Dergaha Doğru Atını
Sür Dediler Olmak İçin

UĞUR IŞILAK

Zaman eski zaman değil Duman eski duman değil Katılacak toz kalmadı. Aklınızı vurun taşa Çözüm aramayın boşuna Sunulacak tez kalmadı. Gün tükettik rüyalarla İflas ettik riyalarla Verilecek poz kalmadı.

Budadık yeşil dalları Yamulttuk bütün yolları. Yürüyecek iz kalmadı Adama düştü ürkeklik Madama kaldı erkeklik Paylaşacak koz kalmadı. Hak sözü işittik duyduk. Yinede şeytana uyduk El açmaya yüz kalmadı.

UĞUR IŞILAK

HA SENİN HA BENİM

Seyret doya doya, Güneşi ay’ı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki
Kimden esirgeriz, Fani dünyayı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Ne hayaller kurdu bak nice canlar,
Nice padişahlar, nice sultanlar,
Mademki yolcuyuz saraylar, hanlar,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Akibet belliyken bu telaş niye,
Şu kısa ömürden kim almış paye,
İki metre kefen en son sermaye,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Vefadan payını almayan dünya,
Hiç kimseye yaren olmayan dünya,
Sana da bana da kalmayan dünya,
Ha senin, Ha benim Ne fark eder ki

UĞUR IŞILAK

YAKINDIĞIM…

Bunca yıldır yürüdüğüm
Yollar beni avutmadı
Çilelerim düğüm düğüm
Kullar beni avutmadı

Serapmış asıl sandığım
Vesveselermiş kandığım
Aslı diyerek yandığım
Küller beni avutmadı

Perdelerden sakındığım
Dertlerimi yakındığım
Yıkıldıkça dokunduğum
Teller beni avutmadı

Gözüm gibi sakladığım
Her cürmünü akladığım
Çare diye kokladığım
Güller beni avutmadı

Ne var oldum ne de yoğum
Ne ölüm bu ne de doğum
Otuzbeşlik bir çocuğum
Yıllar beni avutmadı

UĞUR IŞILAK

Ey saki mey sun bize lalezar elden gider
Hazan faslı başlarsa bu bahar elden gider
Ey saki mey sun bize lalezar elden gider
Hazan faslı başlarsa bu bahar elden gider

Ne zaman ukba için terk eylesem dünyayı
Nigarı gördüğümde ihtiyar elden gider

Mağrur olma ey dilber sevene vefalı ol
Baki kalmaz kimseye gülizar elden gider

Ey saki mey sun bize lalezar elden gider
Hazan faslı başlarsa bu bahar elden gider

Toprak oldum aşk ile ahın badı sabadır
Toprak rüzgarla olur tarumar elden gider

Yar için ağyar ile mertçe ceng etmek gerek
Bertaraf olmaz ise rakip yar elden gider

Mağrur olma ey dilber sevene vefalı ol
Baki kalmaz kimseye gülizar elden gider

Gönül feryad ediyor karanlık gecelerde. Gamlıyam bir mah-cemal sultandan ayrı düştüm.

 Yavuz Sultan Selim

Yardım eyle bitap düştüm yollarda. Aşk aradım merhametsiz kollarda. Derman sende, vefa yokmuş kullarda Yıllar yılı dalgalandım duruldum, duruldum, duruldum. Ben kendimi aramaktan yoruldum, yoruldum, yoruldum

Yürüdüm olmadı, durdum olmadı. Olup bitenleri aklım almadı Sığınacak başka kapım kalmadı. Çepeçevre kuşatıldım sarıldım, sarıldım, sarıldım. Ben kendimi aramaktan yoruldum, yoruldum, yoruldum.

Özümden bağlandım ahile zara. Kapanmasın şahidimdir bu yara. Götürecek bir şeyim yok huzura. Tek amelim, bir güzele vuruldum, vuruldum, vuruldum. Ben kendimi aramaktan yoruldum, yoruldum, yoruldum

UĞUR IŞILAK

İkbalimi yakıp geçtim
Öylesine bakıp geçtim
Her engeli yıkıp geçtim
Bir tek senden geçemedim

Bazen gitse de zoruma
İsyan etmedim yarama
Bu dünyadan geçtim ama
Bir tek senden geçemedim

Yokluk badesinden içtim
Bu çileyi kendim seçtim
Bir düş gibi geldim geçtim
Bir tek senden geçemedim

Hayallerim hani nerde
Kayboldular perde perde
Her şeyden vazgeçilir de
Bir tek senden geçemedim

UĞUR IŞILAK

 

Kalbi kırık bir sevdakârım. Bir yanım tam, bir yanım yarım. Bitmiyor âh-û zârım.Belki yok, belki varım.

Mevsim hep hazan yıllarımda
Ben hâlâ baharın yolcusu
Yokluğun kollarımda
Hayaller kurdu pusu

Eski tadım yok artık, durgunum, duruldum. Belli etmedim ama incindim, kırıldım. Hep içime atmaktan inan ki yoruldum. Ne haldeyim farkında mısın….
UĞUR IŞILAK

Ne saygı ne sevgi ne hürmet kaldı
Vallahi dünyanın sonuna geldik
Vicdanın yerini cüzdanlar aldı
Vallahi dünyanın sonuna geldik
Billahi dünyanın sonuna geldik

Baba evladından çekinir oldu
Fazilete meydan okunur oldu
Şeytan bile bizden sakınır oldu
Vallahi dünyanın sonuna geldik
Billahi dünyanın sonuna geldik

Ezenle ezilen aynı saftalar
Adalet hak hukuk tozlu raftalar
Kıyamete süre biçen softalar
Vallahi dünyanın sonuna geldik
Billahi dünyanın sonuna geldik

Bir ihtar gizlidir sanki her yanda
Bir feryat yükselir dolaşan kanda
Şehit yatan da bir vatan satan da
Vallahi dünyanın sonuna geldik
Billahi dünyanın sonuna geldik

UĞUR IŞILAK

SOR ÖĞREN

Seyran ediyorum hangi alemde
Gözlerimden akan yaşa sor öğren..
Nasıl böyle derbederim her demde
Bırak vicdanını taşa sor öğren..

Müptelayım, elden birşey gelmiyor
Gönül aşktan gayrısını bilmiyor
Baharların yüzü neden gülmüyor
Sensiz yaşadığım kışa sor öğren..

Derde talip olmak vardır bu yolda
Yüreğin yeşersin, bir lahza sol da
Sevmek ne demekmiş celladım ol da
Uğruna serdiğim başa sor öğren…

UĞUR IŞILAK

Her gelişin dönüşü var Gidiyorum vakit tamam
Sizde kalsın hatıralar Gidiyorum vakit tamam..

Fani olan bedenimi soyup yıkayayım bedenimi
Hazırlayın kefenimi Gidiyorum vakit tamam …

Değişmez yazılan yazı Bağrımda bir ince sızı
Helal edin hakkınızı Gidiyorum vakit tamam

Yolculuk var öz sılaya Ne atlı nede yaya
Azrail’le buluşmaya Gidiyorum vakit tamam
Ulu yerde duruşmaya Zamanım kalmadı daha
Ne söyliyem nidem daha Beklediğim bir fatiha
Gidiyorum vakit tamam


Değişmez yazılan yazı Bağrımda bir ince sızı
Helal edin hakkınızı gidiyorum vakit tamam

UĞUR IŞILAK

BEZMİŞİM

Bu gidişle aram yok bundan böyle
Hedefi olmayan yoldan bezmişim

Korkarım felaket hak bundan böyle
İblise dost olan kuldan bezmişim
Kuldan bezmişim

Nasıl mutlu olam viran halimden
Mazlum, yoksul sille yerken zalimden
Sahtekâr beylerden, sahte âlimden
Riyakâr konuşan dilden bezmişim
Riyakâr konuşan dilden bezmişim

Şarlatanlar işgal etti meydanı
Kanımıza girdi soysuzun kanı

Sırıtan kırıtan sardı dört yanı
Baldırdan, bacaktan, belden bezmişim

Mutlu azınlığa çanak tutulur
Anadolum lokma, lokma yutulur
Bu pazarda şeref, namus satılır
Arsızdan, hırsızdan, elden bezmişim
Arsızdan, hırsızdan, elden bezmişim

Özünden bihaber nesil perişan
Suratlar maskeli asıl perişan
Özünden bihaber nesil perişan
Suratlar maskeli asıl perişan

Türküler yapmacık usul perişan
Şinanaylar çalan telden bezmişim
Telden bezmişim

Gördüğüm manzara yakar sinemi
Yok mu hesap soran batıyor gemi
Adamlık yoluna koydum kellemi
Bu rezil kepaze halden bezmişim

UĞUR IŞILAK

Parçalandı sabır taşı,
Gelsen de bir gelmesen de.
Kurudu gözümün yaşı,
Silsen de bir silmesen de.

Yaşadığım bir beladır,
Failin gözü eladır,
Şahidim Arş`ı aladır,
Bilsen de bir bilmesen de.

Gah ağladım, gah inledim
Gönlün sesini dinledim.
Ben sevdamı kefenledim
Ölsen de bir ölmesen de.

İster parla, ister sabret
İster boşver, ister cebret
Olan oldu artık, ibret
Alsan da bir almasan da.
Giden gitti artık, ibret
Alsan da bir almasan da.

Bilmedin kar, zararını
Bugüne sattın yarını.
Pişman olup saçlarını
Yolsan da bir yolmasan da.
Eyvah deyip saçlarını
Yolsan da bir yolmasan da.

Gah ağladım, gah inledim
Gönlün sesini dinledim.
Ben sevdamı kefenledim
Ölsen de bir ölmesen de.

UĞUR IŞILAK

Aklını al başına
Geçen gün ömürdendir
Oyalanma boşuna
Geçen gün ömürdendir

Yürüsen de, dursan da
Türlü hayal kursan da
Saati durdursan da
Geçen gün ömürdendir

Yanma gaflet narına
Sadık ol kararına
Erteleme yarına
Geçen gün ömürdendir

Ne sultana, ne şaha
Kalmadı dünya aha
Ele geçmez bir daha
Geçen gün ömürdendir

Gönül akıla şaştı
Hatalar doldu taştı
Hesap günü yaklaştı
Geçen gün ömürdendir

İbretin olsun dünün
Hakkını ver bugünün
Belki yarın son günün
Geçen gün ömürdendir

Unutmadan gayeyi
Al zamandan payeyi
Tüketme sermayeyi
Geçen gün ömürdendir

UĞUR IŞILAK

Zaman geçmez, saat durur
Bedene yük olur canın
Ne şan kalır ne gurur
Sillesi serttir sevdanın

Hatıralar perde perde
İz bırakır derinlerde
Yarin olmadığı yerde
Gurbete döner vatanın

Ayrılık bir zemheridir
Hasret vurur, donar kanın
Kara kışın ayazında
Yanar sol yanın

UĞUR IŞILAK

Miadım dolmaya fırsat beklerken
Tükenen ömrüme candı gözlerin
Yarına umudum kalmadı derken
Hayata döndüğüm andı gözlerin

Gözlerin olmadan boş bir izahtım
Bir anda değişti kör olan bahtım
Sarsıldı makamım sarsıldı tahtım
Şöhretimi yıkan şandı gözlerin

Ne vahşeti vardı ne de çilesi
Emsalsizdi bu savaşın hilesi
İçten kuşatıldı gönül kalesi
Sanki Fatih Sultan Handı gözlerin

Nazarın mıh gibi çakıldığı an
Adeta can buldu cananda bu can
Bir yanım kesilse sendin damlayan
Damarıma giren kandı gözlerin

Ne kadeh kaldırdım ne şarap içtim
Sarhoş olmak için ben seni seçtim
İçtikçe aşkını kendimden geçtim
Halimi ayık mı sandı gözlerin

İnsaf eder alev alev yakmazdın
Hedef alıp can evimi yıkmazdın
Bir ışık görmesen böyle bakmazdın
Demek ki gözüme kandı gözlerin

UĞUR IŞILAK

22.10.2023

Meylim yoktur aşikara
Sır olana bağlanmışım
Karanlığı yara yara
Nur olana bağlanmışım

Ne açlığa ne tokluğa
İstikametim yokluğa
Sırtımı dönüp çokluğa
Bir olana bağlanmışım

Fuzulidir aşkı beyan
Sevilene her şey ayan
Sevdiğini unutmayan
Yâr olana bağlanmışım

Ne açlığa ne tokluğa
İstikametim yokluğa
Sırtımı dönüp çokluğa
Bir olana bağlanmışım

Yaradan göz vermiş niye
Tecellimi görsün diye
Hak’tan gayrı her bir şeye
Kör olana bağlanmışım

Ne açlığa ne tokluğa
İstikametim yokluğa
Sırtımı dönüp çokluğa
Bir olana bağlanmışım

UĞUR IŞILAK

Seyret doya doya, Güneşi ay’ı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki
Kimden esirgeriz, Fani dünyayı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Ne hayaller kurdu bak nice canlar,
Nice padişahlar, nice sultanlar,
Mademki yolcuyuz saraylar, hanlar,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Akibet belliyken bu telaş niye,
Şu kısa ömürden kim almış paye,
İki metre kefen en son sermaye,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Vefadan payını almayan dünya,
Hiç kimseye yaren olmayan dünya,
Sana da bana da kalmayan dünya,
Ha senin, Ha benim Ne fark eder ki

UĞUR IŞILAK

Dilini kana bulama
Sus da öldür beni nolur
Gönlünün darağacına
As da öldür beni nolur

Dolaştır donan kanımı
Ruhun ile yak canımı
Körükleyip yangınımı
Es de öldür beni nolur

Sevdam nasip alacaksa
Hasret yetim kalacaksa
Sonu vuslat olacaksa
Küs de öldür beni nolur

Hasretinle yana yana
Ömrü tükettim uğruna
Bir taş misali bağrına
Bas da öldür beni nolur

UĞUR IŞILAK

YAR GÖRÜNDÜ

Damla damla yar göründü
Gözden öze aktı gitti
Bir göründü, pir göründü
Canevimi yaktı gitti

Boşluğumu fırsat bildi
Namımı defterden sildi
Hasreti aslan kesildi
Pençesini taktı gitti

Ben sevdaya kanmaz idim
Yar ismini anmaz idim
Bileğime yanmaz idim
Yüreğimi büktü gitti

Anlamadım yar neyledi
Gaiblerden ne söyledi
Gönlümü çarmıh eyledi
Nazarını çaktı gitti

UĞUR IŞILAK

Yüreğimi görmek için
Yüreğini yak bu gece
Sana bende ermek için
Benden sana bak bu gece

Gel destursuz, gir haneme
Yakın deme, uzak deme
Gözyaşını dök içime
Ilık ılık ak bu gece

Ha var, ha yok olmuş tenim
Nasıl olsa ben hep senim
Ya aklımı oynat benim
Ya aklımdan çık bu gece

Bahtım sararıp solmaksa
Dertle, matemle dolmaksa
Vuslatım hüsran olmaksa
Dağıt beni yık bu gece

UĞUR IŞILAK

Attığım her adım benden uzakta
Bastığım her yerde yokmuşum meğer
Çırpınırken “ben” denilen tuzakta
“Ben” bana saplanan okmuşum meğer…

Aklım kumsal iken ben toz paresi
Çıktıkça yükseğe alçalır oldum..
Düşündüm, derdimin nedir çaresi
Susarak konuşmak sonunda buldum…

Esrarlı vuslata bir adım kala
Hasretin vecdiyle ben kement attım
Yürekte boğulmak ne güzel bela
Battıkça kurtuldum çıktıkça battım…

Görünmez cevheri buldum diyerek
Körlüğü kör ettim deli bir taşla
Bilmeyi bilmeden bildim diyerek
Boşluğu doldurdum dolu bir boşla…

Nasılların sebebini sorarken
Sualimi cevapladım ‘niçin’de
Çokluğumda yokluğumu ararken
Yalnız kaldım yığınların içinde…

Satır satır böldü beni heceler
Her kırkımı kırka yardım savuştum
Boşluğumu kucakladı geceler
Sessizlikte gürültüyle boğuştum…

Var’da yoku haykırırken her seda
Aklım ki, aklımı başımdan aldı
O’na gidiyorum bana elveda
Sonsuz olan sona bir nefes kaldı…

UĞUR IŞILAK

Kırksekiz Saat Boyunca
Ararsın Diye Bekledim
Kısa da Olsa Bir Hatır
Sorarsın Diye Bekledim

Gece Diye Verdin Sözü
Gündüze Kapadım Gözü
Tam İki Gündür Gökyüzü
Kararsın Diye Bekledim

Sen Tutuşturdun Çırayı
Sonra Uzattın Arayı
Kendi Açtığın Yarayı
Sararsın Diye Bekledim

Dost O Ki Dostu Kayıra
Akı Karadan Ayıra
Şer Bildiğini Hayıra
Yorarsın Diye Bekledim

Yeşertip Gönül Bağını
Delip Feleğin Ağını
Kör Şeytanın Bacağını
Kırarsın Diye Bekledim

Her Kim Ki Sözünün Eri
Konuşmaz İleri Geri
Şayet Varsa Engelleri
Yararsın Diye Bekledim

UĞUR IŞILAK

Kelam eyle varsın gerçek olmasın
Sen seviyorum de yalan da olsa
Söyleyecek başka sözün kalmasın
Sen seviyorum de yalan da olsa

Güller mi dalında solmadı sanki
Ecel mi kapıyı çalmadı sanki
Hangi gerçek yalan olmadı sanki
Sen seviyorum de yalan da olsa

Senden gelir geri sana giderim
Senle başlar senle biter kederim
Bir söze bir ömür feda ederim
Sen seviyorum de yalan da olsa

Hiç merak etme sen sevinirim ben
Sen söyle yeter ki avunurum ben
Yalanını bile savunurum ben
Sen seviyorum de yalan da olsa

UĞUR IŞILAK

HAYELLER HER ZAMAN YARIDA KALIR

Bu dünyanın makus talihi böyle
Hayaller her zaman yarıda kalır
Tamamlanmış olan var mı sen söyle
Hayaller her zaman yarıda kalır

Kâh olur yürekte aşkı var etmez
Kâh olur aşkını sana yâr etmez
Kaderin işine akıl kâr etmez
Hayaller her zaman yarıda kalır

Ne çılgınlık ne de cinnet olurdu
Sanma aşıklarda minnet olurdu
Aksi halde dünya cennet olurdu
Hayaller her zaman yarıda kalır

Ezelde yazılan alında yafta
Bir meçhul bekliyor bizi Araf’ta
Tamamlansın diye öbür tarafta
Hayaller her zaman yarıda kalır

UĞUR IŞILAK

GİDECEKSEN SEN BİLİRSİN

Kapı açık, yol senindir
Gideceksen sen bilirsin…
Bu yol senin tercihindir
Gideceksen sen bilirsin…

Korkma ben beddua etmem
Garezi bilmem, kin gütmem
Aşkın hatrını çiğnetmem
Gideceksen sen bilirsin…

Kimler kimi terk etmedi
Kimler geldi, kim gitmedi
Kimine sevda yetmedi
Gideceksen sen bilirsin…

Rahat ol nefsime uymam
Öfkemin sesini duymam
Gönülsüze gönül koymam
Gideceksen sen bilirsin…

Merak etme soru sormam
Mevzunun üstünde durmam
Eyvallah etmem yalvarmam
Gideceksen sen bilirsin…

Kimler kimi terk etmedi
Kimler geldi, kim gitmedi
Kimine sevda yetmedi
Gideceksen sen bilirsin…

UĞUR IŞILAK

UÇUR BENİ

Neredeysen ben gelirim
Yaz fermanı gel de yeter
Aşkın yolunu bilirim
Dağı taşı del de yeter

Ben tanımam keder tasa
Yılgınlığı boğdum yasa
Sevdanı at okyanusa
Beni ara bul de yeter

Uçur beni kanadım ol
Gel bu yolda inadım ol

İster isen celladım ol
Başım feda öl de yeter

Mecalim yok yarsızlığa
İşi döktüm arsızlığa
Hayır demem hırsızlığa
Yüreğimi çal de yeter

Sevdam bütün kalbim yarım
Sanadır bu satırlarım
Yıllar geçse hatırlarım
Nasibini al de yeter

UĞUR IŞILAK

Deprem oldu yüreğimde
Gözlerine baktığım an
Sığındım gönül hanene
Can evimi yıktığın an

Her yolda sana giderim
Gönlündür meskenim yerim
isyan etti gecelerim
Kabus gibi çöktüğün an

Senle her an yandı bu can
Anladım uslanmaz yanan

Sanki gönlüm viran yurdu
Ne gün bitti ne gün durdu
Sanma ondörtlü yarası
Beni o gözlerin vurdu

Türküler yaktım inledim
Çok aşk öyuküsü dinledim
Sevda ne imiş anladım
Çıra gibi yaktığın an

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.

Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yasamak ne, top yekun?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.

Ne okudun ,ne öğrendin, ne bildinse berhava;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız Onda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,

Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

Yahya Kemal BEYATLI

Savaştayım 50 yıldır
Ömrüm geçti boşalt doldur

Anlamadım bu ne hâldir
Bir gün silah çatamadım
Suları ıslatamadım

Ekin ektim, başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan
Bir gün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım

Yolum yokuş, izim ayrı
Dilim yağsız, sözüm ayrı

Bedenimden özüm ayrı
Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım

Ne payem oldu sermayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur, satamadım
Suları ıslatamadım

Düşüncemdir tek sermayem
Alan yoktur, satamadım
Suları ıslatamadım

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Sular aşka gelir, coşar Hak diye
Başın taşa vurur vurur hû çeker.
Rüzgâr dağdan dağa koşar Hak diye
Arada bir durur durur hû çeker.

Otlar bile Hak diyerek bitermiş
Yağmur Hak’tan gelir, Hakk’a gidermiş
Hak âşığı âmâ gözlü bir derviş
Hak yolunda yürür yürür hû çeker.

Ağaç dal dal, Hakk’a açar kucağı
Acı vermez Hak emrinin bıçağı
Gökte güneş Hakk’ın sönmez ocağı
Dağdaki kar erir erir hû çeker

Gökgüvercin Hak der uçar seherde
Balık suda Hakk’ı içer seherde
Kırmızı gül Hak der açar seherde
Kokusunu verir verir hû çeker.

Hakk’ın yolcuları Hak’ta buluşur
Varlık zerre, zerre Hakk’ı bölüşür
Kalp bedende Hak Hak diye çalışır
Kan damara varır varır hû çeker.

Hak mührü var ceylanların gözünde
Hak yazılı kâinatın yüzünde
Hak Resulü Muhammed’in(s.a.v.) izinde
Gönül Hakk’ı görür görür hû çeker.

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanununu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler, suyundan içer
Bağrında ay doğar, zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın
Sen varsın, sen varsın

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin, gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen, ‘sen’i gel benim içimde ara
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın
Sen varsın, sen varsın, sen varsın

Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın.
Aşk yolunun kanununu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın
Ah sen, sen, sen
Sen, sen, sen
Madde madde yokuşunda sen varsın
Madde madde yokuşunda sen varsın
Yar, yar, yar, yar, yar

Abdürrahim Karakoç

Sen doğduğunda oğlum seksenbir yazıydı, Yani olan olmuştu. Kuşlar çoktan uçmuştu göğümüzden, Mısır tarlaları ve buğdaylar Kavrulmuştu şerha sıcaktan, Yani olan olmuştu. Duvarlarda yazılar solmuştu bir bir, Dayın, içerdeydi artık. İsmail abin kahvede çay içerken vurulmuştu, Bir yaprak daha düşmüş, Bir şarkı daha susmuştu.

Bulanıktı herşey, Televizyonda haberler, Radyoda yurttan sesler, Sinemalarda filmler, Gazetelerde ölüm ilanları vardı. Boştu kitaplığımızın rafları, Bütün kitapları Ve bütün yazıları kaldırmıştı annen. Kuşkuluydu, terliyordu konuşurken Ve ağlıyordu Bütün anneler gibi Memleket isimli yavrularının ardından ah ederken.

Sen doğduğunda oğlum Mevsim yazdı, hava sıcaktı. Susmuştuk, susulmuştu, Demir lokma gibi boğazımıza kan oturmuştu. Ekmek yine pahalı Ve aslanın ağzındaydı. Erol dayın hala tornacı yanında çıraktı, Ferdi Tayfur dinliyor, Kötü kötü öksürüyordu uyurken. Kemah’ın kapanıyordu yolları Kar inince gökten Ve utanıyordu mahalle bakkalımız İhsan efendi Bir kuru selamı bile vermekten.

Sen daha yoktun Bir sabah namazı vaktinde Açtık ki radyoyu marşlar çalmakta Adlar okunmakta Çanakkale türküleri söylenmekte Hani bir dedenin Sarıkamış’ta Bir dedenin Sina çölünde verdiği can ansızın sokak aralarından boşanan ihanetler gibi Canlı yayındaydı radyomuz.

Sonra günler geçti, Haftalar ve aylar, Mevsim değişti. Seksenin kışı zor oldu, Bir yandan acılara alışmak Bir yandan beklemek seni Bir yandan verilen kararları Kesilen cezaları okumak gazetelerde Bir yandan annenin patik örmesi Ayağına giyesin diye.

Sen daha yoktun Hep tanıdıklar, hep bildikler Birer birer götürüldü Yüreğimizle beraber. Annen ve ben Kulağımız kapıda Bekledik ve bekledik Ha geldiler, ha gelecekler Ha geldiler, ha gelecekler

Sen doğduğunda oğlum Seksenbir yazıydı, Yani olan olmuştu. Kuşlar çoktan uçmuştu göğümüzden, Mısır tarlaları ve buğdaylar Kavrulmuştu şerha sıcaktan Ağzımız, dilimiz kavrulmuştu

Hayat sürüyordu Sinemalar oynuyor Gazeteler çıkıyor Televizyonda komikler güldürüyordu Bıçak değmez, kurşun kar etmez acılarla Dolup boşalıyordu cezaevi kapıları.

Ve alışılıyordu oğlum İhsan efendide artık Maltepe sigarası bulunuyordu Tüpgaz için sıra beklemek gerekmiyordu Sonra sen vardın artık, gülüyordun

Sen doğduğunda oğlum seksenbir yazıydı Adını İsmail koyduysak, Elbet bir hatırası vardı, Elbet bir hatırası vardı…

İbrahim Sadri
( 1963 –      )

Vareden’in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım.

Hasretin alev alev içime bir an düştü,
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü,
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde,
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü.

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin,
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla,
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin,
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla,
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak,
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak.

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım,
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım.

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü,
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü,
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe,
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü.

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden,
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına,
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden,
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına,
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin,
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin.

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım,
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım.

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü,
Göğsümüzden umutlar bican düştü,
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin,
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü.

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan,
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar,
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıradan,
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar,
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri,
Paramparça, ateşler şahının hayalleri.

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım,
O mücella çehreni izleseydim ebedi,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım.

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü,
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü,
Katil sinekler deldi hicabın perdesini,
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü.

Dolaşan ben olsaydım Save’nin damarında,
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin,
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında,
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin,
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü,
On asırlık ocağın savururdum külünü.

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım,
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım.

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü,
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü,
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara,
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü.

Badiye yaylasında koklasaydım izini,
Kefenimi biçseydi Ebva’da esen rüzgar,
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini,
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar.
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya,
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya.

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım,
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu,
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım.

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü,
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü,
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi,
Hakların temeline sanki bir volkan düştü.

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri,
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir,
Erdemin, bereketin doldurur haneleri,
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir,
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların,
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların.

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım,
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım.

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü,
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü,
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer,
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü.

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir,
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini,
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir,
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından,
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından.

Madeni arzuların ardında seyre daldım,
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım.

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü,
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü,
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali,
Hazindir ki; dertleri aşmaya umman düştü.

Ay gibisin, güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra’yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir, mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin.

Yağmur, bir gün elini ellerimde bulsaydım,
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş te ben olsaydım.

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü,
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü,
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan,
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü.

Islaklığı sanadır ahımın, efganımın,
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler,
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın,
Nazarın ok misali karanlıkları deler.
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin,
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin.

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım,
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım.

Yağmur, ayrılığıma seninle derman düştü,
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü,
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün,
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü.

Nefesinle yeniden çizilecek desenler,
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek,
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler,
Anneler çocuklara hep seni içirecek,
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin,
Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin.

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü,
Zedelendi sağduyu; körleşen iz’an düştü,
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın,
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü.

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım… 

NURULLAH GENÇ

Size Bıraktım – Abdurrahim Karakoç

Bana Mevlana’yı, Yunus’u verin
Mecnun’u, Leyla’yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım

Talipli değilim şöhrete, şana,
Makamı, rütbeyi yük etmem cana
Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana,
Dövüşü, kavgayı size bıraktım.

Zaman yoktur ekip, biçip, sürmeme
Ham topraktan haram mahsul dermeme
Bir tek gönül kâfi gelir girmeme
Konağı, sarayı size bıraktım.

Çokta değil, hakta buldum huzuru,
İstediğim alınteri, göznuru
Benliği, kibiri, iğrenç gururu
Faizi, bankayı size bıraktım.

Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa, taşa..
Beni inancımla koyun başbaşa..
Topyekün dünyayı size bıraktım

ibrahim sadri ben seni hiç sevmedimki

Ben seni hiç sevmedim ki
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular
Ben seni hiç sevmedim ki;

Beni yola koyduğunda ayrılmanı sevdim
Kurşunları sevdim beni vurduğunda
Ağlamayı sevdim, unuttuğunda
Yalnız olduğumu anladığımda, ayakta kalmamı sevdim
Yıkılmamı sevdim, seni her hatırladığımda

Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini
İkindide yağmur gibi,
Geceleyin rüzgar gibi sevdim, seni sevdiğimi
Ben seni hiç sevmedim ki

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı, nisanı hatırlatmanı
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman
Sakız satan çocukları, yeni çıkan şarkıları

Her kaybettiğimde, kazanan yanlarını sevdim
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim ki

Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim.
Ben seni hiç sevmedim ki
Ben yangını sevdim
Ben seni hiç sevmedim ki
Ben sevdim mi adam gibi severim

Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine

Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde
Alemin ortasında kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın
Acımasızlığında bir ahın
Ağlayan yüzünde insanlığın,
Ferahlatan gücüyle duanın
Korkutan yanıyla narın
İncirin, zeytinin ve kalbin üstüne
Gülün üstüne tutunduğum umudun üstüne
Korkunun üstüne, senin üstüne
Hep Senin üstüne, hep senin üstüne
Ben seni hiç sevmedim ki

Gittiğin zaman, gitmeni sevdim,
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevmedim,
Korkuyordum sana alışmaktan
Yine de sevdim gülümsemeyi
Mendilimi sallarken seni götüren trenin ardından
Kırlara ilk kar düştüğü zaman
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim
Seni içimde öldürdüğüm zaman
Ben seni hiç sevmedim ki

Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular
ben seni hiç sevmedim ki;
Ben sevdim mi adam gibi severim.

Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim.
Ben seni hiç sevmedim ki
Ben yangını sevdim
Ben seni hiç sevmedim ki
BEN SEVDİM Mİ ADAM GİBİ SEVERİM !!!

ADIN BATSIN / İbrahim Sadri

yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile yaktın beni küle döndüm dumana döndüm nasıl edem nere gidem dertli baş ile bilemedim teli kırık kemana döndüm canım aldın, can evimden vurdun ya sende küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın

zaman ola devran döne sen de çekesin yitiresin umudunu heder olasın aşka düşe kahrolasın candan bıkasın ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin sen ki beni rezil ettin yedi cihanda yalan oldum talan oldum senin sayende sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın

beni özleyince bir nehir yatağını bulsun kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin sesime bakıpta ağlıyorum sanma seni özleyince böyle olsun birazda ayrılıversin yaprak dalından insan sevdiğinden ayrılıversin kan damarımdan can pazarından adam baharından ayrılıversin

dağda dört mevsim erimeyen kar varya yokluğum öyle erimesin sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın

İBRAHİM SADRİ

Ben Yoruldum Hayat

yoruldum hayat
yoruldum
yeter artık gelme üstüme,
sıralanmış vefasızlar peş peşe
yüreğimden düşen düşene
aslında unuttuğum kimseler yok silinip giden değerler var sadece
bu kadar ihanet
bu kadar namertliğe gücüm yetemiyor artık
itiraf ediyorum hayat
ya anlat bana kendini.ya da her defasında takma çelmeni
sana söylüyorum…
hayat.!
yalansan eğer, tuzaksan eğer, geçip gidiyorsan eğer aldıkların yetmedi mi
yeter artık ne olur hayat yeter artık gelme üstüme…

ey hayat
aşkı anlat diyorsan bana
ne sen sor, ne de ben anlatayım.
her aşk yarımdır aslın da
ilk yanılan ben değildim
sonuncuda olmam hani
herkesin bir derdi var,her derdin bir sancısı
yol verdim artık yüreğimden gitmek isteyenlere
sevda celladı olmuş bir toplumun
aldıklarına yetemiyorum artık
ne olursun hayat yeter artık acılarını kusma üstüme

buz tutmuşsa hayat, güzü de aynıdır baharı da
yüreğimizin şafaklarına vuran güneş
er geç bir gün hesap sorar elbet
satır aralarına sığdırdığımız garipliğimizin
yağmalanan hayatın orta yerinden kırılan hecelerin
virgül ve noktanın olmadığı satırların
ve ellerinizden kayıp giden sevgi tabutunu
hırsla deşilmiş topraklara saldığımız gün
hayatın alacağı bir şey kalmadığında
tek istediğim hayat
topraktaki kimsesizliğime dokunma hayat
dokunma yeter.. / Ömer Hançeri

Bazen Yoruluyor İnsan

Bazen öyle bir umutsuzluğa düşüyor ki insan
Eline dünyaları versen umurun da olmaz
Çünkü Kırgındır hayata karşı
Kırgındır insanlara etrafında olanlara
Kırgındır yaşamak zorunda kaldıklarına
Elinden bir şey gelmemesine kırgındır
Boşa giden çabalarından
Hayallerinin sürekli yıkılmasından
Hep yanlış anlaşılmaktan yorgundur insan

Bazen de susar insan
Hani dile gelse dertler dayanmaz yürekler
Öyle bir gün gelir ki
Dostun bir tebessümü Yeter aslında
Ama bunu bile çok görürler cana
O yüzden susar, sadece susar bazen insan
Uzun uzun anlatmaya kalksa
Anlayanı olmaz zaten
Bu yüzden umutsuzluğa
Çaresizce sarılır bazen insan
Bu yüzden yalnızlığa
Umutsuzca gömülür gider insan

Bazen de uzaklaşır insan
Sığındığı limanlardan çok uzaklara
Öyle bir dalıp gidiyor ki
Uçsuz bucaksız bu dünyanın ortasında
Kocaman bir mutsuzlukla
Tek başına kalıyor insan
Canından bıkmışçasına ölürcesine
Arkasına bakmadan gitmek istiyor bazen insan
Uzun uzun anlatmak değil
Sessizce uzaklaşmak
Hem de her şeyden herkesten
Kendi taşıdığı candan bile
Sıyrılıp gitmek istiyor bazen insan
Yaman Karaca

Comments are closed.