logo

Şüphe duymayan hakikati bulamaz

YENİDEN DOĞMAK

I Got Attacked and Beaten Up Pretty Badly! – Conversion Story of Ameena Blake

Müslüman Olan Svetlana : Yaşadığım her şeyi ALLAH’ın bir sınavı olarak kabul ettim | Rusya

Müslüman olan Ukraynalı Olga Hatice : “Kimlerin arayış içinde olduğunu Allah görüyor” Ukrayna

İnternette İzlediğim Bir Video İle İslam’ı Araştırdım | Abdülkerim |1.Bölüm

İslam’da Tek Allah İnancı Olduğu İçin Müslüman Oldum | Abdülkerim 2.Bölüm

İslam’ı Yaşamayan Müslümanlar Büyük Bir İhanet İçerisindeler | Abdülkerim 3.Bölüm

Belçikalı Diplomattan İtiraf; Müslümanlar Benim İçin Teröristti, Ailem Ateistti Artık Müslüman Oldum

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Rusya | İlyas 1.Bölüm

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Rusya | İlyas 2.Bölüm

Bir zamanlar ateistti.. Yahya Dennis anlatıyor: “Müslüman olmayı nasip eden Allah’a şükürler olsun”

Dr. Kayyim Naoki Yamamoto’nun Hayat Hikayesi | Yüzler ve İzler (54. Bölüm)

Eski Misyoner Papaza Sorulamayanları Sorduk – “650 Papazı Müslüman Yaptım” | Musa Bangura

Müslüman Olan Fizik Profesörü Dimitri Vasilyeviç anlatıyor “Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz”

”FBI Is Here! What Have You Done?” – The Story Of An American Missionary Who Converted To Islam

“Sorularımın Cevabını İslam’da Buldum” Müslüman Olan Ukraynalı Hirhory’nin Hikayesi

Hollandalı Bakan Danışmanı Anna, Müslüman Olunca Hristiyanların Binasını Camiye Çevirdi!

İman Eden Koreli Youtuber Daud Kim’e Sorduk! – Ailenin Tepkisi Nasıl Oldu?

Why become Muslim? With an Ex-Atheist & Ex-Christian – Jenny Molendyk Divleli

Budist Keşiş Olacakken Müslüman Bir İmam Oldu! – Japon İmama Sorduk! l Sözler Köşkü

Sahneden Secdeye Bir Hayat Hikayesi: Rabia Chrıstıne Brodbeck | Yüzler ve İzler (40. Bölüm)

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Brezilya | Mansur Victor 1.Bölüm

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Brezilya | Mansur Victor 2.Bölüm

İslam’a Kavuşanlardan Amerika’lı Rachelle’nin İbretlik Müslüman Olma Hikayesi✨

Ünlü Eski Hristiyan Rapçinin İnanılmaz Müslüman Olma Hikayesi – Jae Deen

15 YAŞINDA MÜSLÜMAN OLAN POLONYALI JULIA GÖZYAŞLARINA HAKİM OLAMADI

Müslüman olan Meksikalı Rubin Franco anlatıyor : Kur’an’ın rehberliği ile hayat şeklimi değiştirdim

TEKSASLI YAZARIN MÜSLÜMAN OLMA HİKAYESİ – Najla Tammy Kepler

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Brezilya | Hodriquez 1. Bölüm

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Brezilya | Hodriquez 2. Bölüm

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Brezilya | Hodriquez 3. Bölüm

Katja Kamelia I Rusya I İslam’ın Batıdan Yükselişi

Nasıl Müslüman Oldum 🌙 Rus Rapçi Abdülalim Vijecislaw (Rusya) Gerçek Bir Hikaye – İslami Sözler

Vuslat | Hidayet Erenleri | Rusya | Nelya

Masasında gördüğü bir ayet ile Müslüman olan Japon Profesör

Fransız Eski Şarkıcı Julien Drolon’un Müslüman Olma Hikâyesi 

Müslüman Olan Fransız Yusuf Michael Jacobe : “Hayatımız İmtihanlarla Dolu Değil Mi ?” Fransa

Müslüman Olan Fransız Samir : “ALLAH Daima Yanımızda” Fransa

Müslüman Olan Fransız Silvain “Kendimi Hiç Bu Kadar İyi Hissetmemiştim” Fransa

Müslüman Olan Fransız İbrahim Boris : “Kur’an Bana Hayat Verdi”. Fransa

Çinli Ateist Kızın Müslüman Olması… – GERÇEK OLMUŞ İBRETLİK BİR HİKAYE !

İslam’a Yolculuğum [Hamza Andreas Tzortzis] [Türkçe Altyazılı]

Moldovalı Anastasia Müslüman Oldu “İslam Benim Hayatıma Şekil Verdi” 01

Moldovalı Anastasia’nın Hidayet Öyküsü “İslamda En Çok Sevdiğim Adalet”02

Babam Yahudi İdi Bunalıma Girip İntihar Etti | David Zeyer | 1.Bölüm

Yahudi Olarak Yetiştirildim Ama Kendimi Üstün Görmüyordum | David Zeyer | 2.Bölüm

Ukraynalı Rabia Anna’nın Müslüman Olma Hikayesi 1.Bölüm☪🌙🕋🎀

Hidayet Yolu | Yasin Tommy Stevefkovich 1.Bölüm

Hidayet Yolu | Yasin Tommy Stevefkovich 2.Bölüm

İslam’a Kavuşanlar | Ukrayna | Rayana Olga 1.Bölüm

İslam’a Kavuşanlar | Ukrayna | Rayana Olga 2.Bölüm

Eski papaz Müslüman oluşunu anlatıyor. İbret verici FULL izle

Müslüman Olan Moldovalı Anna : “Bu Yoldan Vazgeçmemin Asla Olanağı Yoktu” Moldova

KANADALI YAZARIN MÜSLÜMAN OLMA HİKAYESİ – Jenny Molendyk Divleli

Ünlü YouTuber Önce İman Etti Sonra Dünyaya İslam’ı Anlattı! Ali Dawah’a Sorduk! l Sözler Köşkü

“Kölelik ve Siyahiler” Sonradan Müslüman Olan Kendriana Anlatıyor (Amerika)

İslam Karşıtı Kitap Yazarken Müslüman Oldu! – Hollanda’lı Eski Milletvekili Joram Van Klaveren

Müslüman Olan Rus Elvira : “Türkiye uyanırsa, çevresinde olan başka ülkeler de uyanır” | Rusya

Ünlü İngiliz Youtuber Bakın Nasıl İman Etti! – “Tesettürlü Görünce Karşıya Geçerdim”

İngiliz Oyuncunun Müslüman Olma Hikayesi – Aisha Rosalie

Neden Müslüman Oldum?

 Neden Müslüman Oldum? | İsviçre | İbrahim Jeffrey 1. Bölüm

Neden Müslüman Oldum? | İsviçre | İbrahim Jeffrey 2. Bölüm

Neden Müslüman Oldum? | İsviçre | İbrahim Jeffrey 3. Bölüm

Müslüman Olan Maria “Anladım ki İslam benim Dinim” Ukrayna

BEN BU DÜNYAYA NEDEN GELDİM

Nasıl Müslüman Oldum 🌙 “Önce Hz.Muhammed’i Araştırdım” – Dirck (Almanya)

İslam’ın Doğru Bir Din Hakikat Olduğunu Anladım | Valeria | Ukrayna

Müslüman Olan Abdullah Patrice : “ALLAH bizden razı olursa her şey geçer” Fransa

Amerikalı Ünlülerin İslamı Nasıl Savunduğuna İnanamayacaksınız. Ağlayacaksınız !

The Purpose of Life – Jeffrey Lang

Bir Matematik Profesörünün Kur’an’a Analitik Bakışı | Prof. Jeffrey Lang [TR Dublaj]

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Ukrayna | Fatma Olga 1.Bölüm

Batıdan Doğan İslam Güneşi | Ukrayna | Fatma Olga 2.Bölüm

Aisha Rosalie, Türkiye gezisi sırasında Sultanahmet Camii’ndeki atmosferden etkilendi. İslam’ı araştırmaya başlayan ve Müslüman olan Rosalie, şimdi kendini İslam dinini tanıtmaya adadı. İngiltere’de dini hassasiyetleri az olan bir ailede dünyaya gelen 24 yaşındaki Rosalie, “en büyük hayali” aktris ya da yönetmenlik için lise yıllarından itibaren sinema sektöründe çalıştı. Birçok filmde rol alan, senaryo yazan ve uzun metraj filmde yönetmen koltuğuna oturan Rosalie, sinema ve oyunculuk için Los Angeles’ta eğitim gördü, bir süre ABD’de yaşadı.

Rosalie, 22 yaşında Türkiye’ye gelerek, kapsamlı bir İstanbul turu yaptı. “Hayatının dönüm noktası” olarak nitelendirdiği bir gün, İslamofobik söylemlerden dolayı “Belki bana bağırırlar ya da kötü davranırlar’ diye korkarak girdim” dediği Sultanahmet Camii’ni ziyaret eden Rosalie, ibadet eden Müslümanlar ile atmosferden çok etkilendi. Rosalie, bir yıllık araştırmanın ardından Müslüman olmaya karar vererek, sosyal medya hesaplarında İslam’ı anlatmaya ve İslamofobik söylemlere karşı mücadele etmeye başladı. “Camiye girince bana bağırırlar, kötü davranırlar diye korkuyordum”

“Türkiye’de bir dini bulmak gibi amacım yoktu” Google’dan gezilecek yerlere baktım. Sultanahmet Camii vardı. ‘Belki giderim’ dedim. Ama gerçekten korkuyordum. ‘Acaba bana bağırırlar mı, kızarlar mı?’ diye düşünüyordum. Çünkü Müslümanlar hakkında iyi fikirlerim yoktu. İslam hakkındaki bilgilerimin kaynağı da sadece medyaydı. Yine de camiye gitmeye karar verdim. Şimdi de taktığım eşarbı o gün satın alıp camiye gittim. Saygılı olmak istiyordum ve saçlarımla kimseyi rahatsız etmek istemiyordum.

Camiye gittiğimde insanlar namazı bitirmiş dua ediyorlardı. İnternetten ne dediklerine baktım, ‘Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber. Ben de onlarla söyledim. Ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordum aslında. Sonra caminin içine girdim ve ‘Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber’ diyerek, ben de tekrar etmeye başladım. Yarım saat kadar tesbihat yaptım. Etrafıma bakıyordum ve harika ve huzur dolu bir ortam vardı. İnanamıyordum. Etrafımda namaz kılanları izliyordum. Caminin içindeki güzellik ve huzurdan çok etkilendim. Kimse bana bağırmıyordu ya da kaba davranmıyordu, korktuğum gibi. Şoka girmiştim.”

Camide yaşadığı duyguların hayatında bir dönüm noktası olduğunu söyleyen Rosalie, cami çıkışında aldığı Kur’an-ı Kerim’i İngiltere’ye götürüp okumaya devam ettiğini dile getirdi. Rosalie, aynı dönemde İslam’la ilgili ciddi bir araştırma sürecine girdiğini ve İngiltere’de Müslüman olmaya karar verdi. “Müslüman olunca yeniden doğmuş gibi hissettim” Rosalie, yaşadığı birçok zorluğa rağmen İslam’ı yaşamaktan ve anlatmaktan vazgeçmeyeceğini, Allah’ın, İslam’la kendisini daha iyi ve mutlu bir insan olmasını sağladığını söyledi. “Biz kalbimizi eğlenceyle, popülariteyle, uyuşturucuyla doldurmaya çalışıyoruz ama kalbimizi huzurlu kılacak tek şey sadece Allah’tır”

“Şimdi Youtube kanalımda İslami içerikler üretiyorum. İnsanlara yardım etmek, dine yaklaşmalarını istiyorum. Sonradan Müslüman olan birçok kişinin hikayesini de paylaşıyorum. Din konusunda onlara yardım etmek, tek amacım bu. Umarım başarılı olurum. İstanbul’u ve Türkiye’yi çok seviyorum çünkü İslam’ı burada keşfettim. Ziyaret ettiğim ilk Müslüman ülke de Türkiye. Buraya eşime, Müslüman olduğum yeri, harika bir şehir olan İstanbul’u göstermek için geldim. İnsanlar burada gerçekten harika. Buradaki ortam ve ezan müthiş.” TRT HABER

Müslüman Olduktan Sonra Hayatımda Neler Değişti? / Düştüğüm Boşluktan Nasıl Kurtuldum? / Belçika

Korkudan Titreyerek Şehadet Getirdim! / İslam’a Dönüş Hikayesi / Belçika

“ÇARŞAFLI GÖRÜNCE DAYANAMIYORDUM!” – İslam Karşıtıyken Müslüman Olan İş Adamının Muhteşem Hikayesi

Hollandalı CEO Sırf Müslüman Olduğum İçin Beni ÖLD*RECEKTİ! – 2. BÖLÜM

Avustralya’da Bir Gencin Müslüman Olma Hikayesi

From a Pastor’s Daughter to a Muslim Preacher (Revert Story)

Bir papazının kızından, İslâm’a dönüş hikayesi

“Bir Papazın kızı olarak büyüdüm.İslam’ı ve onun temel inançlarını öğrendim ve İslam’ın benim için doğru olduğunu biliyordum, ama doğru zamanın bunu resmi olarak ne zaman kabul edeceğini bilmiyordum”

Minnesota’da çoğunlukla beyaz bir topluluktan sarı saçlı, mavi gözlü, sarı gözlü bir kız olduğunu hayal edebiliyor musunuz , muhtemelen bir gün Müslüman olup, başörtü takıyor ve profesyonel yaşamını dini çalışmaya adadığını tahmin edemezsiniz.

Devam eden yolculuğumu sizinle paylaşmak istiyorum çünkü bugün çok inançlı Amerika’da din hakkında bazı önemli dersler öğrendim. Bir Papazın kızı olarak büyüdüm ve bir papaz soyundan geliyorum ve ailemin iki tarafına da Norveç ve Almanya’dan liderler bıraktım. Yani dini işler yapmak benim genimde büyüyor.

HIRİSTİYANLIK’TA BANA MANTIKLI GELMEYEN KAVRAMLAR VARDI

Hıristiyan topluluğuna çok karışmadım. Pazar okulu öğretmeni olarak görev yaptım, görev gezilerine çıktım ve kilisede solo şarkı söylerdim . Ancak yaşlandıkça inancımı sorgulamaya başladım. Hıristiyanlıkta bana mantıklı gelmeyen kavramlar vardı. Zaman geçtikçe memleketimden koleje gitmek için ayrıldım ve dünyanın önemli dinlerini inceledim. Dünyanın yeni bir bölümünü öğrenmek için bir İslam dersi aldım. İslam’ı ya da herhangi bir dünya dinini öğrenmek, sadece akademik bir çaba oldu. Ama hayatımın bu noktasında kişisel bir seviyede, belki de benim için en iyi seçim olduğuna karar verdim.

Bu yüzden eğitim kariyerime devam ettim ve yüksek öğrenim görmek için bir yüksek lisans okuluna gittim. Yüksek okuldaki ilk yılımda üniversitede yeni arkadaşlar edinmek istiyordum. Büyük bir uluslararası öğrenci nüfusuna sahiplerdi ve ben de bazı Somali ve Pakistanlı öğrencilerle arkadaş oldum.

MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLERİN CÖMERTLİĞİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ

Bu öğrencilerden aldığım misafirperverlik ve cömertlik seviyesi şaşırtıcıydı ve içten içe huzur ve mutluluğa sahip olduklarını fark ettim. Ben de buna bakmam gerektiğine karar verdim. Ortaokulda çalıştığım bütün akademik makalemi değiştirdi. İslam’ı ve onun temel inançlarını öğrendim ve İslam’ın benim için doğru olduğunu biliyordum, ama doğru zamanın bunu resmi olarak ne zaman kabul edeceğini bilmiyordum. Şu anda stresli olan yaz okulundaydım ve çok fazla mücadele yaşadım. Bir gece meseleler, gerçekten kötüye gitti ve bir molaya ihtiyacım olduğuna karar verdim .. bu yüzden yürüyüşe çıktım ve dua ettim. Tanrı’nın sesimi duyduğunu hissettim. Tanrı’nın hayatımda dönebileceğim bir kaynak olarak geri dönmesi harikaydı. Bu hayatımın en mutlu zamanlarından biriydi.

Mezun olduğum ikinci seneyi Müslüman bir kadın olarak yeni kimliğime yönlendirerek geçirdim. Mezun olduğumda rüya işimi aradım, ama aradığımdan emin değildim. Bunun yerine, çabalarımı öğrenci kredilerimi ödeyerek bir iş bulma hedefi üzerine yoğunlaştım.

İSLAM, AMERİKA VE DÜNYADAKİ EN HIZLI BÜYÜYEN İKİNCİ DİN

Bir Müslüman olarak, yeni iş yerimde, beni şaşırtan dua/ibadet edecek bir yerleri yoktu. Onları geçmişte çalıştığım birçok yerde yaşadıklarından, insanların İslam ve Müslüman kültürü hakkında temel bilgileri öğrenebilmeleri için bazı çeşitlilik eğitimleri düzenlemenin en iyi olacağına karar verdim. Bu eğitimi yapmak çok önemlidir, çünkü İslam hakkında düzeltilmesi gereken çok yanlış bilgi var; çünkü İslam dünyadaki en büyük ikinci din ve dünyadaki ve Amerika’daki en hızlı büyüyen din. İnsanların gezegeninizdeki bu kadar büyük bir insan popülasyonunu bilmesi önemlidir, böylece onlar için iyi bir komşu olabilirler.

İLK ÖNCE İŞYERİMDE İBADET EDEBİLECEK BİR YER İÇİN ÇALIŞMALARA BAŞLADIM

İbadet edebileceğim bir yer olmadığını ilk fark ettiğimde arkadaşlarımla konuşmaya başladım, sonra şefim İK Başkan Yardımcımızın yanı sıra CEO ve başkanımız hakkında konuşmaya başladım. Konuştuğum herkes olumlu bir müttefik olmayı kabul etti ve beni destekledi. Bu alanı kurarak her kökenden insanlara fayda sağlayabileceğimi düşündüm, o yüzden kasıtlı olarak o alan için laik bir isim seçtim.

Eskiden ateist ve hayatımın bir noktasındaydım ve hiçbir dini uygulamak istemedim. Ateistler için odayı kullanmak için güvenli bir yer istedim ya da kaçmak için sessiz bir yer buldum, ayrıca ibadet etmek ve meditasyona ihtiyacımız vardı, ben de “sessiz yer” olarak adlandırdım. Bir engel vardı ve bu da alanın nerede olacağını bulmaktı. Müslümanların ibadet etmeleri için ideal olan ve temiz, özel ve sessiz olmayı içeren bir yer bulmak için araştırma yapmak biraz zaman aldı. Sonunda, tüm bu kriterlere uyan bir yer buldum. İnşa etmem iki yıl sürdü, ancak şimdi insanların ibadet etmesi, meditasyon yapması ve yansıtması için belirlenmiş bir yer var.

İSLAM, KADINLARI LİDER OLMAYA TEŞVİK EDİYOR

Maalesef kültür, kadınlar için liderlik fırsatlarını sınırlamak için kullanılıyor. Bu, laik dünyada olduğu kadar dini bağlamlarda da geçerlidir. Ancak, araştırmamda İslam’ın aslında kadınları lider olmaya teşvik ettiğini buldum.

Hazreti Muhammed (s.a.s), eşleri Hz. Hatice (r.a.) ve Aişe (r.a.) de dahil olmak üzere birçok güçlü kadını kutladı. Hayatımın eşsiz arka planımla çok inançlı çalışma yapma çağrısını buldum. İnsanların İslam’ın olumlu bir din olduğunu ve Müslümanların normal insanlar olduğunu anlamalarına yardımcı oldum. İslamı, yaşayarak tanıtmak benim için en büyük mutluluk ve görevdi. Nefes aldığım sürece bu görevi yerine getirmek, İslam’ı tebliğ etmek için yaşayacağım. 

Zan Christ, Hamline Üniversitesi Wesley Maneviyat, Hizmet ve Sosyal Adalet Merkezi’ndeki Dini ve Manevi Yaşam Programı Koordinatörü. Dini ve Spiritüel Yaşam programlarının lojistik, tanıtım ve iletişimini öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve çalışanların dini ve manevi hayatlarını beslemek amacıyla organize ediyor.

Multifaith Alliance, Yahudi Öğrenci Hayatı, Farkındalık Meditasyonu, Dinlerarası Gençlik Çekirdeğinin Daha İyi Birleşmesi ve Müslüman Öğrenci Birliği gibi RSL gruplarındaki öğrenci işçilerini denetliyor. Ayrıca, dini çeşitlilik, dinler arası okuryazarlık ve kampüste ve toplulukta işbirliği konusunda eğitim kaynağı olarak hizmet vermekte. Hamline Üniversitesi’nden Dünya Dinlerinde Lisans Derecesi derecesi ve Mankato Minnesota Eyalet Üniversitesi’nden Üniversite Öğrenci İşleri Bölümü’nden (Danışmanlık ve Öğrenci Personeli) mezun oldu. Zan, MSU’da iken, Kariyer Gelişim Merkezi, Akademik Danışmanlık ve Kayıt Yönetimi’nde staj yaparken geniş bir bakış açısı kazandı.

Zan, son beş yıl boyunca Orta Batı kolej panelleri ve İslam İçinde Sosyal Adalet, Amerikan İslâm’a İslam’a Yolculuk, İslamofobiyi Durdurma, Amerikan Müslümanlarına Danışmanlık ve Çeşitli Topluluklarda Kadınların İnanç Deneyimleri gibi konularla ilgili olarak dinler arası bir kaynak olmuştur. En son üç yıl boyunca Minnesota Bilim Müzesinde İlerleme Operasyonları Koordinatörü olarak çalıştı ve aynı zamanda müze personeli için çeşitlilik ve dinler arası eğitimler geliştirmede aktif rol aldı. Orada ibadet etmek, meditasyon yapmamak veya sessiz bir mola vermek için kullanabileceği belirlenmiş bir sessiz alan inşa etti.
Zan uzun yıllar boyunca, Kur’an ve İslami çalışmalar öğretmeni, Convert ve Yeni Müslümanlar Mentorluk Koordinatörü ve Young Sister’ın En İyi Ödülü’nü kazandığı Genç Kız Kardeşi Al Isra Retreat’teki Kamp Danışmanı gibi birçok projede İslam Yapı Blokları’nda liderlik ve strateji sağladı.

TIMETURK

Ateist Bilim Adamlarının Sorularını Müslüman Bilim Adamına Sorduk! l Sözler Köşkü

Orta Batı Amerika’da Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Atalarım bu topraklara ilk yerleşenlerdendi. Yaşadığımız çevrede hayır işleriyle, özellikle çok sayıda okul ve kilise yaptırmakla tanınan insanlardı. Biz de ailece onların izinden gitmeye özen gösterdik. 1949 yılında ilkokul öğrencisi iken, Teksas Houston’da yaşıyorduk. Kiliseye bağlı bir aileydik. Her hafta kiliseye giderdik.

Genç bir delikanlı olunca, inancım hakkında daha çok şey öğrenmek istedim. Bu amaçla, elimden geldiğince kiliselerin temsilcileriyle görüşüp onlardan bilgiler edinmeye çalıştım. Fakat din konusundaki araştırmalarımı sadece Hristiyan mezheplerle sınırlı tutmadım. Hinduizm, Budizm, Yahudilik, hatta Amerika’nın yerli inançlarını bile araştırmaya gayret ettim. Belki size garip gelebilir ama o dönemde ciddi olarak incelemediğim tek din, İslâm’dı.

Aynı zamanda, klasik müzik ve ilahilerle ilgilendim. Bu alana yönelmemde dindar ve müzikle ilgilenen bir ailenin çocuğu olmam etkili oldu. O yüzden, ne zaman kilise faaliyetlerine katılsam, piyanonun başına ben oturuyordum. 1960 yılında klavyeli enstrüman hocalığı yapmaya başladım. 1963’te Maryland’de “Estes Müzik Stüdyoları” adıyla kendi işimi kurdum. Bundan sonraki otuz yıl boyunca babamla birlikte pek çok iş yaptık. Çok sayıda program ve şov yaptık. Teksas ve Oklahoma’dan Florida’ya kadar pek çok yerde piyano ve org satış dükkânları açtık. Çok yoğun ve hareketli geçen bu yıllarda çok para kazandım. Fakat hakikati bilmenin veya selametli bir yola girmenin vereceği huzuru hiç duymadım.

Kafamda dinî konularla ilgili pek çok soru vardı: “Tanrı beni niçin yarattı?”, “Tanrı benden ne yapmamı istiyor?”, “Tanrı kim?”, “Niçin ilk günah fikrine inanıyoruz?” ve “Neden Âdemoğulları bu günahları yüklenmeye zorlandı, neden sonsuza kadar cezalandırıldılar?”

Kafamda bu sorular vardı, ama cevap almak umuduyla bu soruları birisine sorduğumda, “Bu konular çok fazla sorgulamadan inanılması gereken konulardır.” şeklinde cevaplar alıyordum. Ve her şey, benim için bir sır perdesinin arkasında kalıyordu.

1991 yılı, dinî serüvenim açısından benim için önemli bir yıldı. Bir vesile ile, Müslümanların da Kitab-ı Mukaddes’e inandıklarını öğrendim. Bu beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Bu nasıl olabilirdi? Dahası, Müslümanlar Hz. İsa hakkında da benim aklıma bile gelmeyecek bir inanışa sahiptiler. Onlar için Hz. İsa, Tanrı’nın bir elçisi ve peygamberiydi. Mucizevî bir şekilde babasız olarak dünyaya gelmişti. Mesih veya “müjdeci” olarak kabul ediliyordu. Tanrı’nın katına alınmıştı; ve Kıyamete yakın zamanlarda tekrar yeryüzüne dönerek inançsızlarla mücadele edecekti.

Bütün bunları ilk duyduğumda, “Hayır, bu işte bir yanlışlık var!” diye düşündüm. Çünkü yıllardır tanışıp görüştüğümüz Evanjelistler İslâm’dan ve Müslümanlardan nefret ediyorlardı. Hatta İslâm hakkında yalan yanlış şeyler söyleyerek, pek çok kişinin İslâm’dan korkmasına sebep oluyorlardı. Onların bu olumsuz bakış açılarından etkilenerek Müslümanlarla ortak noktalarımızın olabileceğine ihtimal vermemiştim. Ama öğrendiklerim, bunun böyle olmadığını söylüyordu.

1991 yılında babam Mısırlı bir adamla iş yapmaya başladı. Benim de bu şahısla tanışmamı istedi. Hoşuma giden bir teklifti bu. Çünkü bu sayede Nil Nehri’ne, piramitlere ve daha pek çok yere seyahat edebilirdim. Fakat babam o kişinin bir Müslüman olduğunu söyleyince, bütün hevesim kursağımda kaldı. Kulaklarıma inanamadım. Önce babama çıkıştım. Ona bu insanlar hakkında bildiklerimizi hatırlattım. Onlar terörist, bombacı, uçak ve insan kaçıran kötü kimselerdi. Ayrıca, Tanrı’ya inanmıyorlardı. Günde beş kez yeri öpüyorlar; ve çölde siyah bir kutuya tapıyorlardı. Böyle bir insanla ben nasıl iş yapabilirdim?

Babam tüm itirazlarımı dinledi ve hepsini reddetti. Görüşmeye eşim ve iki kızımla birlikte gittim. Kendimce yaptığım manevî hazırlıklardan sonra, Müslüman birisiyle karşılaşmaya hazırdım. Şirkete vardığımda babama bahsettiği kişinin nerede olduğunu sordum. O da eliyle işaret ederek, “İşte, hemen orada.” cevabını verdi. Gözlerimi çevirdiğimde şaşırmıştım. Çünkü gördüğüm kişi, hiç de zihnimde canlandırdığım Müslüman tipine uymuyordu. Ben zihnimde canlandırdığım haliyle, başında sarığı ve savrulan uzun entarisiyle iri yarı bir adamla karşılaşacağımı umuyordum. Onun göğsüne kadar inen sakalı ve neredeyse tüm alnı boyunca uzayıp giden kalın kaşları ile kaba bir görünüme sahip olacağını düşünmüştüm.

Oysa, bu adamın sakalı yoktu. Hatta kel denilecek kadar saçı azdı. Tahmin etmediğimiz bir kibarlıkla bizi selamladı ve tokalaştık. Bu tavırlarına yine de temkinli yaklaşmaya çalıştım. Sonuçta bu insanlar terörist ve bombacı idiler. Fakat kendi kendime, “Öyleyse bütün bunlar neyin nesi?” diye sormadan da edemedim. Ve içimden, bu adam üzerine çalışmaya ve onun hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya karar verdim.

Çünkü o “kurtarılması” gereken biriydi. Tanrı bunu benim elimle gerçekleştirmek için bana bir fırsat sunmuştu. Hızlı bir tanışma faslından sonra, sorular sormaya başladım ve aramızda bir diyalog başladı:

“Tanrı’ya inanıyor musun?” “Evet.” “Adem ve Havva’ya inanıyor musun?” “Evet.” “Peki İbrahim’e ve O’nun Tanrı için oğlunu kurban etmesine inanıyor musun?” “Evet.” “Musa hakkında ne dersin? On Emir? Denizin yarılması?” “Evet.” “Diğer peygamberler. Davut, Süleyman, Yahya?” “Evet.” “Kitab-ı Mukaddes’e inanıyor musun?” “Evet.” Sıra asıl soruya gelmişti.“İsa’ya inanıyor musun? O Mesih midir?” “Evet.”

İçimden “Bu, düşündüğümden de kolay olacak! Çünkü karşımdaki insanın sadece vaftiz edilmeye ihtiyacı var. Ancak kendisi bunun farkında değil. İşte bu eksiği tamamlayacak olan da benim.” diye geçirdim. Büyük bir başarıya imza atmak üzereydim. Bir Müslümanı Hristiyan yapma başarısını göstermem an meselesiydi.

Babama, “Bu adamla iş yapmalıyız; hatta kuzey Teksas’taki iş gezilerimde bana eşlik etmesi için onu cesaretlendirmeliyiz.” şeklinde bir teklif götürdüm. Böylece birlikte daha çok zaman geçirebilecek ve görüştüğümüz insanların inançlarıyla ilgili farklı konularda çokça konuşma fırsatı bulacaktık. Ayrıca yolculuk süresince bu zavallı kişiye ibadetle ilgili radyo programlarım vesilesiyle etkili bir tebliğ imkânım olacaktı. Gerçekten de yolculuk sırasında Tanrı kavramı, hayatın anlamı, yaradılışın gayesi, peygamberler ve misyonları, Tanrı’nın buyruklarını insanlığa nasıl ulaştırdığı gibi pek çok konu üzerinde konuştuk.

Bir gün, adı Muhammed olan bu kişinin arkadaşıyla paylaştığı evden ayrılacağını ve bir süre caminin misafirhanesinde kalacağını öğrendim. Babama, Muhammed’in kalıcı bir yer bulana kadar şehir dışındaki büyük evimizde bizimle birlikte kalıp kalamayacağını sordum. Böylece, hem işleri hem giderleri paylaşabilirdik. Ayrıca, seyahate çıkmamız gerektiğinde, onu aramak zorunda kalmayacaktık. Babam teklifimi kabul etti ve Muhammed bize taşındı.

Bu arada, Teksas civarında yaşayan evanjelist rahip arkadaşlarıma ziyaretlerim devam ediyordu. Onlarla dinî konularda sohbet ediyorduk. Bu arkadaşlarımdan biri bir gün ciddi bir kalp krizi geçirdi ve uzun bir süre hastanede yatmak zorunda kaldı. Rahip olan bu arkadaşımın gideceği bir yeri olmadığı için evimize yerleşip bizimle yaşamasını teklif ettim. Eve dönüş yolunda, arkadaşımla İslâm inancıyla ilgili farklı konular hakkında konuştuk. Onunla pek çok konuda hemfikir olduğumuzu görmek, benim için ilginç bir deneyimdi. Katolik rahiplerin İslâm hakkında akademik çalışmalar yaptıklarını ve bazılarının doktoralarını bu konu üzerine sürdürdüklerini söylediğinde, şaşkınlığım daha da arttı. Bu rahipten İslâm hakkında duyduğum şeyler benim için epey aydınlatıcı olmuştu; ve daha öğrenmem gereken çok şey olduğunun farkına vardım.

Evde belli bir süre yerleşme düzenimizi sağlamakla uğraştık. Zamanla her şey yerli yerine oturdu. Birlikte yediğimiz akşam yemekleri sonrası masa etrafında oturup dinî meseleler hakkında konuşmayı âdet haline getirdik. Fakat her birimizde farklı İncil çevirileri mevcuttu. Babam sohbete Kral James İncil’i ile katılıyordu. Ben ise Standart İncil ile katılıyordum. Yine, eşim başka bir İncil ile, rahip arkadaşım ise Katolik İncili ile katılıyordu. Bu nedenle, zamanımızın çoğunu, Muhammed’i Hristiyan olmaya ikna etmek yerine, hangimizin elinde tuttuğu İncil’in hakikate daha yakın olduğunu konuşmakla geçiriyorduk.

Bir gün, Muhammed’e Kur’an hakkında bir soru sordum; ve Kur’an’ın indiği zamandan bu yana kaç uyarlamasının yapıldığını öğrenmek istedim. Bana, sadece bir tek Kur’an olduğunu ve hiçbir değişikliğe uğramadan bugüne kadar geldiğini söyledi. Dahası, Kur’an’ın tamamının yüz binlerce insan tarafından ezberlendiğini ve dünya üzerinde pek çok ülkeye dağıtıldığını ekledi. Yüzyıllar boyunca milyonlarca insan, Kur’an’ı harfi harfine ezberlemişler ve başkalarına öğretmek suretiyle nesilden nesile bir harfi bile değişmeden aktarılmasını sağlamışlardı.

Muhammed’in bu anlattıkları, bana pek mümkünmüş gibi gözükmüyordu. O kadar eski bir zamandan bugüne bir kitabın orijinal haliyle kalabilmesi, kendi kutsal kitabımızın tarihçesini düşündüğümde bana hiç makûl gelmiyordu. Kitab-ı Mukaddes’in orijinal dili, yüzyıllardır kullanımdan kalkmıştı. Bizim kitabımız bu halde iken, bir başka dinin kutsal kitabı nasıl olur da orijinalliğini yitirmeden bugüne gelebilirdi?

Ben zihnimde bu tür sorularla uğraşırken, evde misafir ettiğim rahip arkadaşımın dünyasında başka şeyler oluyordu. Adı Peter olan bu arkadaşım, bir gün Muhammed ile birlikte camiye gitmek ve caminin nasıl bir yer olduğunu görmek istediğini söyledi. Birkaç saat sonra eve döndüklerinde Peter, hâlâ, yaşadığı tecrübenin etkisindeydi ve Muhammed ile orada şahid oldukları hakkında konuşuyorlardı. Ben de, rahip arkadaşımın cami izlenimlerini öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

Peter, sözlerine, Müslümanların camide aslında “hiçbir şey” yapmadıklarını söyleyerek başladı. İnsanların sadece camiye geldiğini, namaz kıldığını ve sonra da ayrıldığını belirtti. Bu sözler karşısında, ben “Ne, ayrılıyorlar mı? Yani, hiç konuşmadan ve şarkı söylemeden mi?” demekten kendimi alamadım. Fakat, Peter cevabında bir değişiklik yapmadı.

Bana ilginç gelen bu izlenimlerden sonra, Peter birkaç gün sonra, Muhammed’le birlikte tekrar camiye gitmek istedi. Ancak bu kez durumunda bir değişiklik var gibiydi. Ben evde onları bekledim. Fakat akşam karanlığı basmasına rağmen, eve dönmediler. Başlarına bir şey geldiği fikriyle endişelenmeye başladım. Neyse ki, bir süre sonra geldiler. Kapıdan girerken Muhammed’i tanıdım, ama yanındaki beyaz takkeli, beyaz cübbeli adamı ilk anda tanıyamadım.

Biraz dikkatli bakınca, onun Peter olduğunu anladım. Evet, Peter idi. O Müslüman kıyafetine bürünmüş olan kişi, daha düne kadar rahip olarak bilinen bir insandı.

Peter, “Bugün gerçekten Müslüman oldum, elhamdülillah.” diyerek selamladı bizi. Ben ise hâlâ şaşkın bir vaziyetteydim. Eşimle konuşup rahatlama amacıyla üst kata çıktım. Ama gün “sürprizler günü”ydü ve sürprizler bitmek bilmiyordu. Bu sefer de, eşim İslâm’ın hak din olduğuna inandığını ve Müslüman olmak istediğini söyledi. Muhammed ile konuşmak üzere tekrar aşağıya indim.

Tüm geceyi konuşarak geçirdik. Sabah namazı vakti girdiğinde, Muhammed namaza hazırlanmak için yanımdan ayrıldı. Onunla konuşmalarımız sonunda hakikat kendini o kadar belli etmişti ki, artık buna ben de kayıtsız kalamazdım. Bu düşüncelerle evin arka tarafına geçtim. Burada bulduğum bir kontraplağın üzerinde Müslümanların günde beş kez yöneldikleri tarafa dönerek alnımı onlar gibi yere koydum. Tamamen yere kapanmış ve secde eder vaziyetteyken “Ey Tanrım, eğer oradaysan lütfen beni duy ve lütfen bana yol göster!” diye yalvardım.

Bir süre sonra başımı kaldırdığımda bir şey fark ettim. Hayır, gökten inen kuşlar ya da kanatlı melekler görmedim. Sadece içimde, ruhumun derinliklerinde bir tazelik hissettim. Artık o dakikadan sonra, samimi olmadığım bir inanç üzere hayatımı devam ettiremezdim. Hakikate dayalı bir hayat sürmem gerektiğini her zamankinden daha fazla fark etmiştim. Ve ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum.

Hemen yukarı çıkıp yıllar boyu sırtıma yüklediğim günahlardan temizlenmek adına ve buna başlangıç olsun diye duş aldım. Benim için yeni ve hakiki bir hayat işte bu şekilde başladı.

Sabah saat on bir civarında Peter ve Muhammed’in şahitliğinde, kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldum. Birkaç dakika sonra, eşim de yanımıza geldi ve o da aynı sözleri tekrarladı. O da Müslüman oldu.

SERDAR ÇINAR

Cat Stevens veya Yusuf İslam doğum adı Stephen Demetre Georgiou, 21 Temmuz 1948 senesinde Londra’da doğdu. Kıbrıslı Rum bir babanın ve İsveçli bir annenin üçüncü çocuğu olan Cat Stevens’ın gerçek adı Steven Demetre Georgiou’dur. Babası Yunan Ortodoks’u olmasına rağmen Steven bir Katolik okuluna eğitim gördü. 8 yaşındayken annesi babası boşandı, bir süre beraber yaşadılarsa da annesi oğlunu alıp İsveç’e geri döndü. 16 yaşındayken okulu yarım bıraktı. Cat Stevens, daha sonra sanat okuluna başladı ama oradan da ayrıldı.

Cat Stevens, ilk hit parçasını ve albümünü 18 yaşındayken hayata geçirdi. “I Love my Dog” şarkısı Cat Stevens’ın doğuşu anlamını taşıyordu. 1966 yılında Matthew and Son albümünü tanıttı. Bu dönemde Cat Stevens ismini aldı. 1967’de yayımlanan New Masters albümü fazla tutulmasa da bu albüm sonradan birçok kişi tarafından yorumlanan The First Cut Is the Deepest parçasıyla bilinir.

Cat Stevens, 1968’in başında 19 yaşındayken tüberküloza yakalandı ve uzun bir süre hastanede yattığı için müziğe tekrar dönmesi 1970’i buldu. 1970’te yayımladığı folk müzik temeli oluşturulmuş, önceki albümlerinden de biraz farklı sayılan Mona Bone Jakon piyasaya sürüldü. Bu albümde o dönemki aşkı Patti D’Arbanville için yazılmış (daha sonra bir klasik halini alan) “Lady D’Arbanville” parçası da bulunur.

Cat Stevens, 1970’in ikinci yarısında yayımladığı uluslararası bir başarı yakalayan Tea for the Tillerman albümüyle kariyerine devam etti. Wild World parçası bu albümdeki en beğenilen ve popüler şarkı oldu. Kendine has bir müzik oluşturan Stevens 1971 tarihinde çıkardığı Teaser and the Firecat albümüyle başarının tadını sürdürmeye devam etti. Bu albümde “Peace Train”, “Morning Has Broken” ve “Moonshadow” gibi birçok hit parça bulunuyordu. 70’li senelerde yeni albümler yapmaya devam etti.

Cat Stevens nasıl Müslüman olup Yusuf İslam ismini aldı?

1976 senesinde bir kaza sonrası boğulmak üzere olan ve Tanrı’ya yakaran Cat Stevens, yıllar sonra VH1 kanalında o anda aklından bunları geçirdiğini söyler: “Oh God! If you save me I will work for you,” (Tanrım, eğer beni kurtarırsan senin için çalışacağım). 

Bu ölüme yakın deneyim, onun ruh halinde büyük bir değişim yaptı. Kardeşi David, Kudüs’te bir camide görüp, içini rahatlattığını düşündüğü için aldığı Kur’an-ı Kerim’i Cat Stevens’a armağan etti. Bu  onun İslamiyet‘e geçişini başlatmış oldu. Cat Stevens, 1977 senesinde Müslüman oldu. İsmini Yusuf İslam olarak değiştirdi.

TRT HABER

Dünya Bizim’den Gülsün Uçar, Yusuf İslam’ın hayat hikayesini anlattığı ‘Neden hala gitar taşıyorum?’ eserinden anekdotlar paylaştı.

Yusuf İslâm’ın kendi dilinden kaleme aldığı ünlü hayat hikâyesi, 2017 yılında Türkçe’ye çevrilerek okura sunuldu: Neden Hala Gitar Taşıyorum. Eser, Steven Grougiou’nun Yusuf İslâm olana kadarki hayatına ve sonrasına dair birçok çarpıcı ve etkileyici anlara sahne olması yönüyle oldukça dikkat çekici ve akıcı bir niteliğe sahip.

Yusuf İslâm, 2 Haziran 1948 yılında Katolik Hristiyan bir ailenin üyesi olarak Londra’da doğar. Adı Steven Georgiou iken on sekiz yaşında Cat Stevens olarak girdiği müzik piyasasında milyonlarca kişi tarafından dinlenen, zengin, ünlü ve başarılı bir pop yıldızı olur. Geniş hayran kitlesi, standartların üzerindeki imkânları ve başarısıyla hedeflediği her şeye sahiptir. Fakat eksik olan şey bunların dışında, Cat Stevens’ın en derininde saklı bir şeydir…

“Kur’an üzerinde çalışırken yaşadığım en muhteşem anlardan biri”

Sahip olduğu her hissin doruğundayken tüberküloz hastalığına yakalandı, belki de ilk kez kendisini ölüme bu kadar yakın hissetmişti. Tedavinin ardından tehlikeyi atlatmış olsa dahi eskisi kadar sağlıklı değildi. Zihni ise sayısı artmış sor/g/ularla doluydu… Dünyada var olmasının, sahip olduklarından başka bir nedeni olması gerektiğini sürekli sordu; çünkü içinde olduğu hayat onun, hayata sağlam bir bağla tutunmasına yetmiyordu.

Abisi David, Yahudi bir kızla evlenmesi nedeniyle Filistin’i ziyaret eder ve Yahudi, Hristiyan din adamlarının diyalogları ve çekişmeleri onu fazlasıyla etkiler. Mescid-i Aksa’yı ziyaretinin ve gözlemelerinin ardından İslâm’a dair güçlü bir sempati duygusu ve kardeşi Steven’a aldığı bir Kur’an ile Londra’ya döner. Türklerden nefret eden Kıbrıslı Katolik bir Rum babanın oğlu olan Steven Georgiou’nun ise Müslümanlığa karşı bir önyargısı vardır. Yusuf İslâm, bir sene boyunca Kur’an üzerinde yoğunlaşır, okudukça eksik olana yakınlaşmaktadır. Kur’an’ı hata arayarak okuduğunu, ancak okudukça hatanın Kur’an’da değil kendisinde olduğunu fark ettiğini söyler.

Birçok surede, hayretler içerisinde kalır ancak kim olduğunu anladığı andan ise şu şekilde bahseder: “Kur’an üzerinde çalışırken yaşadığım en muhteşem anlardan biri, Yusuf’un hikâyesini okuduğum zamandır; İncil’dekine çok benzer. En çok surenin sonuna doğru sarsıldım: Orada Yusuf’u daha önce kuyuya atmış olan kardeşleri, onunla karşı karşıyadır ama hakkında kötü konuşup ona iftira ederler. Oysa Yusuf, orada sabırla bekler. Aman Allah’ım! Bu beni çok etkilemişti; “Father & Son” şarkım için yazdığım sözlerim gibiydi: “All the times that i’ve cried, keeping all the things ı knew inside” (Bildiklerimi kendime saklayıp da ağladığım bütün o zamanlar…)

İşte o an ağladım ve gerçekten kim olduğumu anladım: Ben bir Müslüman’dım, Allah’a teslim olmuştum ve Kur’an da benim, okyanusta verdiğim sözü tutmam için benim anahtarımdı.”

Neticede Regent’s Park’ta yeni bir cami yapıldığını öğrenir ve getirdiği kelime-i şahadetten sonra kendisini karmaşıklıktan uzağa taşıyan bir merhamet bulutunun üzerinde uçmaya başladığını söyler.

Gerçek İslâm’ın ve Müslüman’ın sesini özgürce duyurmak istedi

Bunun ardından medya tarafından manevi saldırılara maruz kalsa da o, hayatını değiştirmekten vazgeçmedi. Hâlihazırda aktivist ve eğitmen olan Yusuf İslâm, 1977 yılında İslâmiyet’i kabulünün ardından İngiltere’de İslâmî eğitimin destekçilerinden biri oldu. Aynı zamanda bir yardım kuruluşu olan Muslim Aid’in de kuruculuğunu üstlendi. İngilizce ilahilere ve üreticilerine öncülük etti. Tebliğ maksadıyla çıktığı yollarda Allah’ın yardımını hep hissetti. Yoğun ısrarları neticesinde İngilitere’deki ilk Müslüman okuluna, hükümet tarafından destek ve güvence verilmesinin sağlanmasını başardı. Yine İngiltere’de kurduğu İslamic Circle grubunun çalışmaları neticesinde birçok insan Müslüman oldu.

11 Eylül ve sonrası yaşananlar üzerinden medya tarafından sürdürülen İslâm’a saldırılara bir tepki olarak, 1994 yılında Mountain of Light (Nur Dağı) adlı bir plak şirketi kurdu ve gerçek İslâm’ın ve Müslüman’ın sesini özgürce duyurmak istedi. Bu stüdyoda ‘Son Peygamberin Hayatı’ adıyla okuduğu ilahi büyük bir kitleye ulaştı.

Sadece müziğiyle değil kalemiyle de İslam’a çağırıyor

Yusuf İslam, tüm içtenliğiyle aktardığı hayat hikâyesinde tutkunu olduğu müziği Müslüman olduktan sonra bir çağrı aracı olarak kullandığını ifade eder. Ancak İslâm’da müziğin caiz olup olmadığı konusunda aldığı tepkiler ve zihnindeki kafa karışıklığı 2002 yılına değin silinmemiş, hatta şüphesi nedeniyle bu tarihe kadar yirmi beş yıllık bir süre boyunca gitarından uzak kalmıştır. Oğlunun yıllar sonra eve getirdiği gitar, Yusuf İslâm için kapanan sayfayı yeniden açmıştır. Bu durumu şu şekilde aktarır: “Yıllar içerisinde birçok yorum ve argümanı yakından inceleyip neticesinde anladım ki: Bu konunun da, diğer bütün konularda olduğu gibi, takdiri sadece Allah’a ve Resulüne (s.a.) ait, yalnızca onlar mutlak itaat edilme hakkına sahip. Bütün bu yıllardan sonra eski-yeni ilahiyatçı grupların birbirinden farklı görüşlerine rağmen, Kur’an’ın çok açık temellerine ve Peygamber Efendimizin gerçek sözlerine, amel ve sessiz onaylarına dönüş yaptım. İslâm’ın ilahi bilgi üzerine özgün kitâbî kaynaklarında, müziğin insan hayatında ve amaçlarında tamamen yasaklanmasını destekleyen kâfi derecede tartışmasız kanıt yoktu. İslâm’dan uzaklaşıyor değildim; 21. yüzyılda, İslâm’ı Allah’ın Kur’an’da sunduğu ezeli ve ebedi temellere dayanan yeni bir ilham ve vizyonla görüyordum.”

Müziğe döndüğü için İslâm’dan ayrıldığını sananlar olur ancak Yusuf İslâm, müzik serüvenine İslâmî değerler yükleyerek devam eder. “Benim Halkım” adlı albümü bu süreci ve maksadı yansıtan bir nihai özellik taşımaktadır. Dünya üzerindeki bölücü her harekete bir tepki olarak “insanlığı kemikleşen zorbalıktan kurtarmak” niyetiyle seslendirdiği bu parçaya sanal ortam üzerinden milyonlarca kişi eşlik eder.

World Social Award ve Man for Peace ödüllerinin sahibi olan Yusuf İslâm, eserinin son satırlarında ise bu kitabı yazmasındaki amacın, Müslüman olan ya da olmayan herkesi İslâmiyet’i tanıma ve inceleme konusunda cesaretlendirmenin yanı sıra insanlığa merhamet ve rehberlik maksadıyla nazil olunanları keşfetmeye teşvik etmek olduğunu belirtir. Kitaba olan rağbetten, yazarın, bu kez müziğinden ziyade kalemiyle amacına ulaşabileceğini tahmin etmek zor değil…

Yusuf / Cat Stevens – Viña Del Mar Festival, Chile 2015 (Full Concert)

Birini sevmekle başlayan bu güçlü duygu, sevilenden sevileni Yaradan’a, O’na vardı. Kalbe sevgiyi nakşedenin bütün bir kâinatı nasıl sevgiyle yarattığını duyanlar, hissedenler, aşka vardılar. Aşkla ve aşkın gerektirdiği üzere herkese ve her şeye şefkatle, sevgiyle bakanlar, dalı kırmaktan, kalbi incitmekten, toprağı ezip geçmekten hayâ eder oldular.

Her şey ilkini arayan bir manâda yaşar gider. İlk mekânı, ilk zamanı, ilk özü… Kuşlar bile ilk yumurtadan çıktıkları yeri arar durur ömürlerince. Sayısız kanat izi bırakırlar semaya, ilk kabuk kırdıkları yeri hiç unutmazlar. Kabuğun ilk çatlama sesini o çer çöp içinde duymuş, ilk kursak deneyimleri orada olmuştur. Bir gün o yuvanın izi bile kalmadığında, oradan geçmeden, oraya uğramadan yapamazlar. Gözleri hep oradadır. Yuva yoktur artık, çer çöp çoktan çürümüştür. Belki başka başka duvarlar örülmüştür. Ama illâ oradan bir geçer kuşlar. Bir bakar, bir yâd ederler…

Bu aşk’tır… İnsanın da tıpkı kuşlar gibi, “ilk”ini arayıp durduğu ve bulduğunu sandığı şeydir aşk. O var oluşun kudretinde her şeyi bildiği ve inandığı ruhlar âlemine özlemdir. Bir yaratılmışın bir başka yaratılmışa adapte oluşuyla birlikte, bu ilkin, özün, anlamın arayışı başlar. İnsan bir yaratılmıştı ve bir başka yaratılmış olan dünyaya doğdu. Sonra yaratılışının özündeki sevginin keşfine çıktı. Ve tüm ömrü boyunca bazen farkına bile varmadan aradı durdu. Allah çift yarattı insanı. Sevmesi, bilmesi, çoğalması, anlaması ve öğrenmesi için… Daha nice sır ve mânâsıyla çift yaratıldı insan. Sonra birini sevdi, birbirini sevdi, adına “aşk” dedi.

Kimi aşk’a düştü, kimi aşk’a vardı

Aşk, maddenin içinde sıkışan insanın mânâya ve öze olan tutkusudur. Hiçbir madde insanı varlık hükmünde tatmin etmez ve hiçbir mânâ “aşk” kadar insana gerçekliğin tutulamaz ve sınırlandırılamaz olduğu bir imkân tanımaz. Maddeden kaçışla birlikte madde kadar güçlü, hatta ondan daha güçlü bir anlam bulmak ister. Bu, insanın kendi akıl ve kalbinin keşfettiği bir şey değil; bu, insanın yaratılışından bu yana kendiyle birlikte var olan bir şeydir. Allah insanı sevgiyle yarattı ve insan etten, kemikten ve maddeden daha fazla bu sevgiyi benimsedi. İnkâr ve kabul kıstasında bile değildir aşk. Vardır ve bir şekilde yaşanması, varlığın yegâne amacıdır.

Peki, gerçekten aşka düşenlerle aşka varanlar kimlerdi?

İnsan insanı, tabiatı, çocuğunu, kurdu kuşu, rüzgârı sevdi. Bir kadın bir erkeği, bir erkek bir kadını sevdiğinde, kalbe aşk indiğinde, Rabbin emanetini hiçe sayanlar aşka düşenlerdi. Bu duyguyla yakıp yıkanlar, haram bir tutkuda aşkı körükleyenler, aşka düşenlerdi. Sevdikçe her şeyi daha bir sevenler vardı bir de. Birine aşk beslediğinde, onu Yaratanı, onunla birlikte tüm âlemi Var Edeni sezenler, aşka vardılar. Birini sevmekle başlayan bu güçlü duygu, sevilenden sevileni Yaradan’a, O’na vardı. Kalbe sevgiyi nakşedenin bütün bir kâinatı nasıl sevgiyle yarattığını duyanlar, hissedenler, aşka vardılar.

Aşkla ve aşkın gerektirdiği üzere herkese ve her şeye şefkatle, sevgiyle bakanlar, dalı kırmaktan, kalbi incitmekten, toprağı ezip geçmekten hayâ eder oldular.

Bu aşk git gide kapladı kalplerini ve ilk varlığa, ilk duyguya, ilk mekâna doğru uzayan bir özlem oldu bu. İnsan ruhlar âleminde var edildiğinde, kimseyi bilmez ve kimse tarafından bilinmezken, ilk sevgiyi tatmıştı. Bu sevgi, yaratılmışın Yaradan’a sevgisiydi. Madde, beden, et ve kemik, işin çok sonrasıydı. Bu yüzdendi, dünyaya geldiğinde hiçbir varlık ve hiçbir mekân dindirmedi özlemini. Bu özlemle insanı sevmeyi öğrendi. İnsanı seven, onu Var Edeni hatırladı.

Aşk, insanın ilk duygusuydu

Aşk adıyla kıranlar, incitenler, bencilleşenler, çalanlar, yıpratanlar, öldürenler ve ne kadar can acıtan, kan akıtan, kalp dağıtan eylem varsa işleyenler için aşk bir çukurdu, düştüler. Aşk’ı gerçek anlamıyla yaşayanlar, aşkla sevenler, kırmadan, incitmeden, üzmeden ve her şeye hürmetle bakanlar için aşk, insanın özüydü, Rabbiydi, onlar aşka vardılar.

AHSEN İLHAN

Her arayan bulamayabilirancak bulanlar arayanlardır..

Comments are closed.